Dünyada elektrik üretiminin gelişimi ve KKTC

Tüm Enerji Kıbrıs okurlarını saygı ile selamlıyorum.

Bu sayıdaki köşe yazımızda elektrik enerjisinin kaynaklarını irdeleyip yıllara göre bu kaynaklardaki değişimi inceleyeceğiz. Ardından da bu çerçevede, KKTC’deki mevcut durum ve gelecek senaryolarını değerlendireceğiz.

Bilindiği üzere gerek dünya nufüsundaki artış gerek teknolojik gelişmeler gerekse şehirleşmenin etkisi ile dünyadaki birincil enerji kaynaklarının tüketimi ve dolayısı ile enerji üretimi artış trendindedir. Pandemi öncesi son 10 yıl dikkate alındığı zaman bu artışın yıllık olarak ortalama yüzde 1,92 seviyelerinde olduğunu görüyoruz. Diğer yandan birincil enerji kaynağı olmasa da kullanım noktasındaki temiz formu ve kullanım kolaylığı sebebi ile elektrik enerjisi her geçen gün artan oranda hayatımıza nufüz etmektedir. Şöyle ki birincil enerji kaynaklarından neredeyse yüzde 0,6 daha fazla olacak şekilde elektrik enerjisinin son 10 yıldaki ortalama yıllık artışı yüzde 2,52 seviyesindedir.

KKTC özellinde bakacak olursakta benzer bir durum söz konusudur. Yaklaşık 15 yıl önce adaya gelen fosil yakıtların yüzde 45’i elektrik üretiminde kullanılırken günümüzde bu rakam yüzde 55’lere ulaşmıştır. Bu noktada son 6 yıldaki yatırımlarla neredeyse 80 MW’lara yaklaşan ve hızla artmaya devam eden güneş enerjisi ile üretilen elektrik enerjisini de dikkate alırsak bu rakamın daha da yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Diğer yandan elektrik enerjisi üretiminde kullanılan kaynaklar da yıllar içerisinde farklılık göstermiştir.

Doğal olarak dünyada yaşanan enerji ile ilgili değişimler elektrik enerjisi üretiminde de etkisini göstermiştir. Mesela 1985 yılında dünyada elektrik enerjisi üretiminde kullanılan kaynaklar arasında yüzde 11’lik oranı ile önemli bir yer tutan petrol şu anda yüzde 5’lik oranı olan rüzgar enerjisinin arkasında kalmıştır.

Diğer yandan yine 1985 yılında yüzde 14’lük oranı ile nükleer ve hidroelektriğin ardından elektrik üretiminde 4’üncü en çok kullanılan birincil yakıt olarak karşımıza çıkan doğal gaz, günümüzde yüzde 24’ü aşan oranı ile bu alanda ön plana çıkmış ve birincil yakıt olan kömür’ün liderliğini tehdit etmeye başlamıştır.

Elektrik üretiminde sürekli olarak artan miktarda kullanılan kömürün ise son yıllarda artış hızının düştüğü gözlemlenmektedir. Son 10 yılda dünyada elektrik üretimi yıllık ortalama olarak yüzde 2,52 oranında artarken elektrik üretiminde kömür kullanımı sadece yüzde 1,44 oranında artmıştır. Son 5 yılda ise bu artış oranı yüzde 0,13 seviyelerine kadar gerilemiştir. Diğer yandan güneş enerjisi bu alanda yükselen bir yıldız olarak karşımızda duruyor. Son 10 yılda ortalama yıllık artışı yüzde 47,66 değerinde olan güneş enerjisinden üretilen elektrik miktarı genel üretimdeki payını da yüzde 3 mertebelerine çıkarmıştır.

Bu gelişmelerin sebeplerine de kısaca değinecek olursak farklı dinamikleri karşımızda buluruz. Mesela doğal gazın bu kadar hızlı şekilde ön plana çıkmasının ardında birçok sebep yatmaktadır; bunlar arasında doğal gazın ısıl değerinin fazla olması, en temiz fosil yakıt olması gibi teknik gerekçelerin yanısıra farklı yöntemlerle taşınabilmesi (boru hatları yanısıra LNG, CNG) ve ulaşılabilir olması, elektrik üretiminde kullanılacak santrallerin ilk yatırım maliyetlerinin nispeten düşük olması (Uluslararası Enerji Ajansı (EIA) verilerine göre bu rakamalar kömür kullanan santrallere göre üçte bir seviyelerine kadar düşebilmektedir) ve de yeni bulunan rezervlerle birlikte mevcut tüketim hızına göre 230 yılın üzerinde kullanılabilecek olması gibi farklı avantajlar da söz konusudur.

Diğer yandan güneş enerjisindeki artışın arkasında ise artan talep ve üretim miktarları ile birlikte düşen ilk yatırım maliyetleri ve tabii ki diğer elektrik üretim santrallerine göre neredeyse sıfıra yakın olan yakıt ve bakım/işletim maliyeti vardır. Ayrıca depolama alanındaki gelişmeler ve teknolojik gelişmelerle birlikte pil maliyetlerinin de düşmesi güneş enerjisi ile elektrik üretimi için diğer avantajlardır. Böylece güneş enerjisi ile hem sürdürülebilir hem de sürekli elektrik üretmek her geçen gün daha cazip hale gelmektedir.

Yukarıdaki paragraftaki global gerçekler ışığında KKTC’ye bakacak olursak mevcut elektrik üretimi teknolojisi ve birincil enerji kaynağı ile yola devam edemeyeceğimiz net şekilde görülmektedir.

Şu anda KKTC’de 405 MW’lık pik değere ulaşan elektrik üretim santrallerinin tümü petrol (fuel oil No.6) ile çalışmaktadır. Son 6 yılda devreye alınan güneş enerjisi santralleri sayesinde bu çevre düşmanı ve ithal yakıta bağımlılığı yüzde 7 civarında azaltılabilmiştir.

Ancak mevcut ada şebekesi dikkate alındığında teknik sorunlar oluşması söz konusu olacağından kullanılan güneş enerjisi teknolojisi ile bu oranının en fazla yüzde 10-12 seviyelerine ulaşabileceği ön görülmektedir. Dolayısı ile sadece güneş enerjisi alternatifi ile “elektrik üretimi yakıt sepetini” genişletmek mümkün olmayacaktır. Kömür, hidroelektrik santralleri veya nükleer teknolojisi de farklı sebeplerle KKTC için alternatif oluşturmayacaktır.

Öte yandan hem teknik hem de siyasi olarak önemli olan enterkonnekte bağlantı konusunun ise kısa sürede netleşmesi mümkün görülmüyor. Ancak bu konuda adım atılacak olsa bile bir baz santral ihtiyacı her zaman olacağından gelinen nokta açıktır; doğal gazın zamanı gelmiştir. Doğal gazın adaya boru ile sağlanması veya LNG opsiyonları söz konusudur.

Bu opsiyonların artıları ve eksileri vardır ancak her iki yöntemde de hem daha çevreci bir yakıt kullanılmaya başlanacak hem de daha verimli üretim sayesinde elektrik maliyetleri düşürülebilecektir.

Bu noktada yaklaşık olarak 30 yaşına gelen 120 MW kapasiteli buhar türbinlerinin ekonomik ömürlerini doldurmak üzere oldukları ve hizmet alımı yapılan AKSA’nın da sözleşmesinin 2024 yılında biteceği dikkate alınırsa kısa vadede yeni adımlar atılacağı aşikardır. Yeni atılacak adımlarda da doğal gaz yakıtlı sistemlere gidilmesi doğru bir yöntem olarak görülmektedir. Diğer yandan Doğu Akdeniz’de bulunduğu düşünülen doğal gaz rezervleri de bu değişim için ayrı bir motivasyon kaynağıdır. Doğal gaz’ı adaya getirmek için kullanılacak boru altyapısı ilerleyen dönemde Doğu Akdeniz doğal gazını başka coğrafyalara ulaştırmak için de kullanılabilir.

Sonuç olarak; daha çevre dostu, daha ucuz ve sürdürülebilir bir elektrik üretim sistemi için yenilenebilir enerjinin maksimum seviyede kullanımının yanı sıra doğal gaz yakıtına geçisin de zamanının geldiği görülmektedir.

Dolayısı ile KKTC’nin en büyük zaaflarından birisi olan kısa ve uzun vadeli planlama eksikliğinin enerji alanında giderilmesi ve sadece elektrik üretimi değil genel olarak enerji ihtiyacı için doğal gaz alternatifinin bilimsel veriler ve dünyadaki gelişmeler ışığında hayatımıza girmesi gerekmektedir.

Not: Yazıda kullanılan veriler pandemi öncesine kadar oluşan rakamlardır. Yazar pandemi sürecinin hafiflemesi ile birlikte pandemi öncesine benzer trendlerin oluşacağını öngörmektedir