İşletmelerde karbon ayak izi

İşletmelerde karbon ayak izi

AB artık ticaret döngülerini iklim değişikliği ile birlikte yeşil ekonomi/enerji veya dönüşümle sağlayacaktır.

Avrupa Birliği sınırında Karbon düzenleme mekanizmasındaki (SKDM) ilk raporlama için tarihi açıkladı. 31 Ocak 2024.

SKDM Kapsamında Avrupa Birliği’ne ithal edilecek ürünlerin üretim süreçlerinde ortaya çıkacak emisyonların hesaplanması ve raporlanması için metot açıklandı. Böylece AB’ye ihracat yapacak ve AB’den ithalat yapacak kuruluşlar için son net metodoloji açıklanana kadar hazırlık süreci başlıyor. Aslında hazırlanacak rapor ile şirketlerin doğrudan veya dolaylı karbon emisyonları bu raporda olacak ve şunu açıklıyor; görülüyor ki süreç ilerliyor ve AB’ye ihracat yapan sanayicilerimiz için süre gittikçe daralıyor.

Peki, AB’ye sınırda Karbon düzenleme mekanizması için şirketlerimiz hazırlıklı mı?

Geçenlerde FT Energy’de ilginç bir makale okudum; Karbon fiyatları ve yeşil destek yükleri sanayisizleştirmeye gidiyor mu? Zaten sanayi olmayınca emisyonlarda otomatik olarak düşmüyor mu? Bu makaleye göre İngiltere de sanayiyi tekrar canlandırmak için karbon fiyatı ve yeşil destekleri baskılayacak. Karbon fiyatları sanayiye nasıl bir denge getirecek?

Öncelikle temel bilgilendirmeye bakalım. Yeryüzünden atmosfere salınan karbon bileşenlerinin sera etkisi oluşturup iklimi değiştirmesi ve asit yağmurlarının oluşmasında fosil kaynaklarının etkisinin artarak devam ettiğini/edeceğini gösteriyor. Sanayide üretilen/tüketilen her bir üründe enerjinin iklim değişikliğine etkisi, diğer bir değişikliğe neden olan sera gazı salım miktarı; namıdiğer karbon ayak izi… Sanayici üretmek için emre amade enerjiyi bekler.

İklim krizi ile mücadele için ülkeler, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 21. Taraflar Konferansı’nda Paris’te bir araya gelerek 12 Aralık 2015 günü anlaşmayı kabul ettiler. 11 Aralık 2019 tarihinde AB ülkeleri AB Komisyon Başkanı Von Der Leyen’in ilan ettiği Avrupa Yeşil Mutabakatı ile AB sera gazı salımlarının 2030 yılında, 1990 yılları seviyelerine ve 2050 yılında ise karbon nötr hale getirilmesi hedeflenmektedir. Bu hedefler doğrultusunda yeşil büyüme ekonomisi oluşturulmuştur.

Avrupa Yeşil Mutabakatı ile AB, yükselen iklim değişikliği ile mücadele hedeflerini yakalamak için ekonomide dönüşüm sağlayarak yeni bir strateji belirlemiştir. AB’nin ticaret politikasını yeşil ve dijital dönüşüm stratejileri ile net bir hale getirmiştir.

AB artık ticaret döngülerini iklim değişikliği ile birlikte yeşil ekonomi/enerji veya dönüşümle sağlayacaktır.

Günümüzde uluslararası şirketlerin değer zincirlerinin karbondan arındırılması için taahhütler vermesi açıkçası metodoloji ile vermeye zorlaması bu durumu doğrulamıştır. Bu bağlamda en büyük ihraç kalemimizi gönderdiğimiz AB ile ticaretimize bir bakalım. Türkiye özellikle son yıllarda ihracatının %40’ını AB ülkelerine yapmıştır. Eğer bu ülkelere İngiltere’yi de katarsak nerdeyse ülkemiz ihracatının yarısı bu bölgelere yapılmıştır.

Bu nedenle, Avrupa Yeşil Mutabakatı ile öngörülen değişikliklerin, gümrük birliği ile AB’ye sağladığımız ticari ve ekonomik bütünleme ile entegre olduğumuz değer zincirleri üzerine doğrudan bir etkisi olacağı gerçektir.

Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) kapsamında özellikle ihracatçılarımız arasında en fazla merak uyandıran Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) gelmektedir. SKDM ile aslında enerjiyi yoğun bayi seçili sektörleri öncelediği bilinmektedir.

AYM kapsamında AB’nin sürdürülebilir ürün politikası kapsamında tekstil, elektronik ürünler, mobilya, plastik, bataryalar olmak üzere karbon ayak izinin azaltılması hedeflenmektedir.

AB’nin pazarına girecek ürünlere gümrük karbon fiyatı uygulanarak karbon fiyatlandırması noktasında teşvik edilmiştir. Bu kapsamda uygulanacak karbon fiyatının ithal edilen ürünlerin karbon içeriğinin AB emisyon ticaret sistemindeki karbon fiyatı ile çarpılarak hesaplanması metodu ile çalışması planlanmaktadır. Başlangıçta enerji yoğun sektörlerden çelik, çimento, petrol rafineri, kâğıt, cam, gübre ve elektrik üretim santralleri…

Ülkemize baktığımızda enerjide %70’e yakın oranla yurt dışına bağlı. 214 sanayi bölgesinde doğal gaz+LNG+CNG kullanılıyor. Yıllık 55 bcm doğal gaz ülkemizde tüketilirken yaklaşık 40 milyar dolar bir cari açık oluşturuyor. 38 milyon ton ithal kömüre ödenen bedel 9 milyar dolar.

Şunu unutmayalım ki: yenilebilir enerjiyle hem cari açığımızı azaltabilir hem de daha iyi karbon salımı ile sera etkilerini azaltabiliriz. 1 MW yenilenebilir enerji yıllık 1004 dolar cari açığımızı azaltıyor. 1 MWh RES üretimi 648,2 kg karbon salımını atmosferden atılmasının önüne geçiyor.

Birleşik maryenisyen faktörüne göre RES’lerde üretilen her 1 MWh elektrik enerjisi için doğaya 648,2 daha az karbondioksit salımı gerçekleştiriliyor.  HES’ler için ise bu rakam 570,6 kg daha az karbon salımı yapıyor. 2053 net sıfır emisyon hedefleri için özellikle yenilebilir enerji çok önem arz etmektedir.

Makine imalat sektörüne özel olarak bakacak olursak, az önce yukarıda saydığım enerji yoğun sektörlere göre karbon emisyon değerleri oldukça düşüktür. Türk makine sanayii pandemiye rağmen ihracatının yarısından fazlasını AB ülkelerine yapmıştır.

Yazımda belirttiğim gibi Türkiye ihracatının yarısından fazlasını AB’ye yapıyor ve ülkeye gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yaklaşık %80’i AB kaynaklı. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), geçiş dönem uygulaması 1 Ekim 2023 itibarıyla demir çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik üretimi ve hidrojen sektörleriyle başlayacak. İlgili sektörlerin 2022 yılında AB’ye olan ihracat rakamı 13,1 milyar dolar. Uygulama, geçiş döneminde emisyon raporlama yükümlülüğü ile başladı. Karbon vergisi niteliği taşıyacak olan mali yükümlülükler verilerin doğrulanması uygulaması ise 2024 yılında devreye alınacaktır. Şu istatistiği de vermek istiyorum; Dünya’nın yüzölçümünün %2’sini büyük şehirler oluşturmaktadır. Bu %2’lik yüz ölçümünde dünya nüfusunun %60’ı yaşamaktadır. %60’lık nüfus dünyada üretilen elektrik enerjisinin %75’ini tüketmektedir. %75’lik tüketilen enerjinin sera salımına etkisi ise %80’dir.

Tabi yeşil ekonomiye geçişte malzemeler de oldukça önemli… Rüzgar ve güneş enerjisinde ekipman maliyetinde 2014’ten beri hızlı bir düşüş gözlemleniyordu bu da gösteriyor ki covid salgınından sonra durum biraz tersine döndü.

Rüzgâr ve güneşten 2014-2020 arasında %40’lık düşüş gerçekleşmişti. 2020 yılından sonra ise %20-25 daha yüksek fiyatlar oluştu. Şunu da belirtmem gerek, bir enerji kaynağından diğer enerji kaynağına geçiş 50-60 yıllık süreçlerdir. Yenilebilir enerji kaynaklarından üretim, toplam elektrik üretiminin %25’ini aşıyorsa elektriğin ucuzlaması mümkün.

2050’de ülkelerin net sıfır emisyon hedef taahhütleri var. Buradan bakıldığında rüzgâr ve güneşin payının %50’lere ulaşması şart. Bunun için özellikle küresel ekonomi ve politik gerginliklerden kaçınılması gerekiyor. Çünkü bunlar sektörü direkt etkiliyor. Ancak özellikle ülkelerin enerji güvenilirliği ve net sıfıra ulaşımları için, iklim politikacılarına odaklanma, fosil yakıtlardan kaynaklanan karbon vergilerinin yenilebilir enerjiye dönüşümü arttıracağını düşünüyorum. Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre bu yıl küresel enerji yatırımlarının 2.8 trilyon dolara ulaşacağını ve bunun 1.7 trilyon dolarının temiz enerji teknolojilerine yapılacağı ön görülmüştür. Rüzgâr ve güneş enerjilerinin küresel elektrik üretimindeki payı %12’lere geldi. Türkiye’de bu oran %15,5 (2022).