“Nükleer enerji kullanımının yüzde 24’lere çıkmasını bekliyoruz”

Raşit Kırkağaç/İstanbul

Japonya’da yaşanan Fukuşima Nükleer kazasından bu yana geçen sürede hükümet ve yetkililer ciddi önlemler aldı. Fakat Japonya halkının yüzde 50-60 civarında bir bölümünün hala nükleer enerjiye karamsar baktığını ifade eden Japonya Hükümeti Doğal Kaynaklar Ajansı’dan Ryota Ochi kazanın hem Japonya’da hem de Japonya dışında pek çok etkiye yol açtığını belirtti.

 

 

Yaptığı açıklamada Fukuşima’da yeterli güvenlik önleminin alınmamasından dolayı bu kazayı yaşadıklarını anlatan Ochi kaza sonrası çıkarılan derslerden en önemlisinin şeffaflık olduğunu söyledi. Ochi, “Önümüzdeki hafta Fukuşima kazasının yedinci yıl dönümü olacak. Bu kaza hem Japonya içinde hem de Japonya dışında pek çok etkilere yol açtı. Fukuşima’da yeterince güvenlik önlemi alınmadığından bu kaza yaşandı. 30 kilometre alanda bir boşaltım yapıldı. Kaza sonrası tsunami alarmı da verildi. Fukuşima’dan çıkarılan derslerden en önemlisi şeffaflık ihtiyacı oldu” dedi.

 

“Fukuşima ile nükleer enerji kullanımı düştü”

 

Ochi konuşmasına şöyle devam etti, Dünyadaki nükleer trende baktığımızda 1950’lerde nükleer enerjinin barışçıl maksatlarla kullanımına başlandı. Petrol krizi ile 1970’lerde nükleer enerji arayışı arttı. 1990’larda Kyoto Protokolü le emisyon azaltımında tercih edilen bir enerji oldu. 2015’te Paris İklim Anlaşması sonrası yeni bir döngü başladığını da düşünüyorum. Japonya da enerji karışımını değiştirmeye başladı. 1960’larda yerli kömürden petrole geçildi ama 70’lerde kriz yaşandı ve nükleer talep ortaya çıktı ama Fukuşima ile nükleer enerjiye de bakış değişti. Fukuşima sonrası yüzde 6’lara düşen nükleer enerji kullanım oranının Paris Anlaşması sonrası yüzde 24’lere çıkmasını bekliyoruz. Nükleer enerji uzun zamandır tercih edilen bir yöntem. 7 yıl önce yaşanan Fukuşima ise burada ciddi bir düşüşe sebep oldu.”

 

Japonya’da elektrik tüketiminin üretime göre daha çok taşralarda gerçekleştiğini belirten Ochi, “Japonya’da üretim kapasitesi merkezi yerlerde iken tüketim daha çok taşrada yoğunlaşmış durumda. Japonya’nın şu an 43 reaktörü var. 5 reaktör faaliyette 9’unun gözden geçirilmesi bitmiş durumda ve 12 tanesinin de süreci devam ediyor. Japonya’da muhalif olanların oyunun yüzde 60’larda olduğunu göreceksiniz. 1970’lerde Sovyet ve ABD birinci ve ikinci oyunculardı. Japonya, Fransa ve ABD ilk sırları işgal ederken daha sonra Çin ve Rusya en önemli oyuncular durumuna geldiler. Tedarik zincirinin sağlam tutulması da Japonya için bir zorluk. İnsan kaynaklarının da güçlenmesi ve devam ettirilmesi zordu. Çeşitli politikalar uyguladık. Nükleer teknolojiler kilit öneme sahip. Deprem sonrası nükleere olan yatkınlık değişiyor. Avustralya ve Avusturya hiç nükleer enerjiyi kullanmıyorlar. Almanya, İtalya ve Belçika da yüklenicilere vermiyorlar. Tayvan, İsviçre ve Güney Kore’de kullanmama adına çalışma yaptılar” dedi.

 

Jeopolitik ve fiyat risklerine dikkat çeken Ochi, “Önce fiyat ve jeopolitik risklere bakmak gerek. Japonya’nın 1970 durumunu şimdi ile kıyaslarsak petrol fiyatları ve alt yapı belirsiz görünüyor. 2011’de artış gösterdi ve 2014’te 100 dolara geldi ve oradan da kaya gazı ile çok düştü. Kimileri petrole olan talebin elektrikli araçlardan dolayı değişeceğini ve elektriğe kayacağını söylüyor. Ortadoğu’dan gelen risk daha da yükseleceğe benziyor. Piyasada bir liberalizasyon sağlandı.  Türkiye’de ki elektrik piyasası da libere oldu diye biliyorum. Yavaş yavaş Japonya’da farklı sektörlerden bile piyasaya giriş yapıldı. Daha rekabetçi bir piyasa olacak gibi görünüyor. Nükleer açıdan düzenlenen bir piyasa çok da kolay olmayacaktır bunu biliyoruz. Elektriğin liberalleşmesi gibi bir artı da getirebilir” diye konuştu.