‘Sanayinin rekabetçiliğinin devamı için enerjisinin yüzde 30’unu yenilenebilirden karşılaması lazım’

‘Sanayinin rekabetçiliğinin devamı için enerjisinin yüzde 30’unu yenilenebilirden karşılaması lazım’

12. Türkiye Enerji Zirvesi’nin ilk günü yapılan sunumlarla başladı. APLUS Enerji Kurucu Ortağı Ozan Korkmaz zirve kapsamında ‘Türkiye ve Dünya Enerji Piyasalarında Son Gelişmeler’ konulu bir sunum gerçekleştirdi.

Bu sene savaş ve emtia kriziyle birlikte arz fazlasının hiç ummadığımız şekilde yükseldiğini görüyoruz. Yatırım olmayan yıllar dönemine girdiğimizi son dönemde görüyoruz. Ancak, 2021-2022 yıllarında arz talebi karşılayan duruma gelmiş. Bu şekilde bir gelişimle bugüne geldik. Bugünden sonra son dönemde çok fazla gelişmeler oldu. Bundan sonra ne olacak? Dünya Enerji Ajansı bütün modelini yeniledi, çünkü geçtiğimiz yıllara göre farklı bir set ve rapor hazırladılar. Onların da birkaç tane senaryoları var. Türkiye’ye baktığımızda, önümüzde iki tane yol var gibi gözüküyor. İki yola da bakarsanız aslında bir tanesinde karbon diye bir mekanizma ve fiyat var, giderek artıyor. Çünkü karbon yakıtlarına talep azalıyor. Yenilenebilir çok fazla girdiği zaman, gaza, petrole talep azalıyor ve bunların fiyatları düşüyor. Bu işin sürdürülebilir olması için, yenilenebilir yatırımlarının devam etmesi için de bir karbon fiyatı var, bu sürekli artıyor. Dolayısıyla doğal gaz santralinin marjinal maliyetine baktığımızda, 100 doların altına çok inmediğini, 20 sene sonra da bunun 120 dolar mertebelerinde olduğunu görüyoruz. Diğer tarafta eğer bu dönüşüm gecikirse ama iklim krizi de beklediğimiz seviyede değil, dünya sürdürülebilir bir şekilde devam ediyor diyelim, büyük ihtimal olmayacak ama 20 sene daha dünya en azından mevcut yaşadığımız hayat kalitesinde yaşadığımız bir seviyede devam ettiğini düşünelim. Burada da o kadar karbon yakıtlarına olan talep azalmamış ve doğal gazın fiyatı da çok düşük değil ve yine doğal gaz santralinin marjinal maliyetinin 100 dolar seviyesinde kaldığını görüyoruz. Doğal gaz santrali, bizim referansımız bir marjinal maliyeti olarak baktığımızda, uzunca bir süre 100 doların altına inmiyor. Ve 120 dolarlar mertebelerinde devam ediyor 20 sene sonra. Bu şu demek; yenilenebilir ve batarya yatırımları fizibl mı değil mi sorularına güzel bir cevap veriyor. Yenilenebilir yatırımları devreye girdiğinde, marjinal maliyetin ne kadar altına düşecek PTF diye bir konu ortaya çıkıyor. Burada yine konuyu ikiye ayırıyorum. Birincisi Türkiye’nin gitmesi gereken yol. Niye gitmesi gereken yol? Çünkü Türkiye sanayi ülkesi, sanayisinin talebini artıracak, sürdürülebilir bir şekilde büyüyecek, artan nüfusuna yeterli istihdamı sağlayacak. Bunların olabilmesi için ihracatın rekabetçi olabilmesi lazım. Bunları ancak yenilenebilirin oranını artırarak aşabiliriz. 24 saatlik karşılaştırmalı tüketim profiline baktığımızda, eğer Türkiye bu doğru yolda giderse, profil güneş yüzünden gündüz saatlerinde talebin de piyasaya katılacağı varsayımıyla, sonuçta elektrikli arabamızı ne zaman şarj edebiliriz gibi bir esnekliğimiz ortaya çıkacak. Bunu başaramazsak, sanayide rekabetçiliğimizi kaybedeceğimiz için Türkiye’nin yeşil finansmana ulaşmada da olası zorluklar sebebiyle gerçekten sanayi ülkesi olmaktan bir nebze çıkmamız, elektrik talebimizin artmaması, ülkenin büyümemesi gibi sorunlarla karşılamamız olası.

2030 yılına baktığımızda, sanayinin rekabetçiliğini sürdürebilmesi için enerjisinin en azından yüzde 30’unu yenilenebilir enerjiden karşılaması lazım. Aynı şekilde servis sektöründe yüzde 50’si olacağını varsayıyoruz. Bunun karşılanması için nükleer santralin de devreye gireceğini varsayıyoruz. Kömürler zaten biraz dışarıda kalacak. Bu kadar santral yapılırsa, bir arz fazlası durumu oluşacak ve geçtiğimiz 10 yılda yaşadığımız gibi arz fazlasının fiyatı vurması ve bütün santrallerin kendi ayağına sıkması gibi bir durum olur mu? Bunu da beraber yaşamak zorunda kaldık. Bu yüzden aslında şu oldu, marjinal santral maliyetinin acaba altına iner miyiz, fizibilitelerimiz bozulur mu korkusu çok büyük bir sorun olmadı. Bazı yıllarda olabilir mi? Bir anda olmayacak. Bir noktadan sonra gerçekten herhangi bir karbon maliyeti uygulamasak bile kömür santrallerinin dışarıda kalmaya başladığı bir durumla karşı karşıya kalacağız ve bu çok daha yüksek kapasite faktörü olan santral tipi yerine düşük kapasite faktörlü santral tipinin gelmesi durumuna sebep olacağı için de arz fazlasından çok konuşmak mümkün olmayacak. Ülkelerde savaş öncesinde kömür tüketiminden çıkmak ile ilgili bazı aksiyonlar aldılar, bazı hedefler söylediler. Türkiye’nin şu anda böyle bir hedefi yok ama olabilecek bir durum. Eğer batarya ve yenilenebilir santraller hızlı bir şekilde devreye girerse önümüzdeki 10 senelik dönemde kömür yatırımlarının düştüğünü göreceğiz.

YENİLENEBİLİRİN PAYININ 2038 YILINDA DA PİK YAPACAĞINI SÖYLÜYORUZ

Bu arada savaşla beraber ülkeler yenilenebilirin payıyla ilgili de birtakım değişiklikler yaptılar. Yenilenebilirin payının herkes artıracağını söyledi. Biz 2015’te bir referans senaryo vermiştik. 2038 yılında da pik yapacağını söylüyoruz. 2053’le ilgili herhangi bir yayın açıklanmadı. Enerji ajansı raporunda diyor ki rüzgâr, güneş ve deniz üstü rüzgârda CAPEX düşüyor. Hatta LCOE’ler çok ciddi düşecek. Bir yandan 100-120 dolar arasındaki marjinal maliyetini düşünün doğal gazda, çünkü ona uzun bir süre ihtiyacımız var, referans fiyatı oluşturacak, zorda kaldığımızda devreye girecek olan santraller onlar. Ve biz zorda da kalacağız. O yüzden referans fiyat olarak aldığımız o. Deniz üstü, kara rüzgâr ve güneşin nasıl geliştiğini, aslında ne kadar mantıklı ve makul noktada olduğunu biliyoruz. Maliyet olarak da uygun olduğu için fiyat olarak da ucuz, enerjiye ulaşmak istediğimiz için bunları yapacağız. Sadece yeşil dönüşüm için değil, ucuz olduğu için de yapacağız. Ama biz son birkaç yılda yatırımlarımızda rezerv marjının düşmesi gibi geride kaldık. YEKA modeline döndük. YEKDEM iyi bir modeldi, ciddi anlamda yenilenebilir enerji santralinin devreye girmesini sağlamıştı. Sonra YEKA ihalelerini yaptık. Uygun rakamlar çıktı ama bir tanesi yapıldı, bir tanesinden çok fazla yapılmadı. YEKDEM fiyatlarımızı destekleyen fiyatlardı. Buradaki fiyatlar da oldukça düşük kaldı. Dolayısıyla zaten santral yapmayla ilgili, aday proje yapmakla ilgili bir zorluk vardı. Fiyatlar da yeterince desteklemediği için bir yatırım projesi stoku yok elimizde, olmamıştı. Sonuçta ihalesi yapılan YEKA’lardan henüz devreye giren rüzgâr santrali yok. Güneşte de 942 megavatlık bir güç var. Sonuçta yenilenebilirin payı, hidroelektrikte yüzde 30,6 ve yenilenebilirde yüzde 23,5 mertebesindeyiz. 2022 yılında şu ana kadar totalde 54 civarındayız, yenilenebilirin yıl olarak oranı bu.

Böyle bir senaryoda bir şey daha değişti, hidroların üretimi değişebilir. Normalde ürettiğimiz gibi üretmezdik, farklı bir profilde üretirdik. Dolayısıyla önce bunları bir optimize etmek lazım ama çok bilimkurgu filminde nasıl ki her detayı sorgulamıyoruz, bunda da şunu sorgulamayın, rezervuardaki hidroların modeli olmadığı için, orada tek bir tane rezervuar var. Mükemmel optimizasyon yapabildiğimizi varsayın. Gerçekte böyle değil ama çok büyük bir değişim olmaz bu arada. Özellikle 2021 yılı gibi en kurak dönemde. İki durumda, bir tanesi aylar, aylara göre değişim, aylık üretim ciddi değişiyor. Fictive üretimde artık baharlarda çok fazla üretim var. Üretim kışlara kaymış durumda. Saatlik profilde de üretim gece, güneşin olmadığı saatlerde çünkü ciddi bir güneş gücü var. Bunun üstüne, artık bunu saatlere, bir de hidroları düştük şimdi. Az önceki hidro üretimini optimize ettik ve yeni bir hidro üretimi çıktı. Bunu bataryalar ve doğal gaz dengeleyecek. Gerçek artık yük, engellenmesi gereken artık yük ve fiktif hidro üretimi düşülmüş fiktif artık yük. Burada tabii küçük bir optimizasyonla ne kadar batarya soksaydık, ne kadar bunun kârı vardı? Maliyeti de hesaplarken çok basit bir öngörü, kömürden ürettiğimiz elektrikle doğal gazdan ürettiğimiz elektriğin marjinal maliyetinin aynı olduğunu ve 75 dolar olduğunu varsayalım. Karşılayamadığımız elektriğin bize maliyeti 5,3 milyar dolar. Burada bir optimizasyon sonucu aktif kapasite, yüzde 80 DOD varsayımı ile 60 GWh bir batarya yatırımı, 75 GW rüzgâr ve güneşe ekstra 60 GWh bir kapasite gerekiyor optimum. Bu bataryayı da çalıştırdığımızda, aşırı pikleri karşılayamıyoruz. Çünkü sınırsız bir depolama yapamıyoruz. 48 saatlik depolama yapsak, belki biraz daha iki tarafı tıraşlayabilirdik ama öyle bir şansımız da yok. Bataryayı çalıştırdığımızda şöyle bir şey görüyoruz; zamanın yaklaşık yüzde 50’sinde 5-6 gigavat civarı bir gaz santrali çalışacak. 3-4 saat de yük alması gereken bir 20 megavat baz santrali kapasitesine ihtiyacımız var. Tabii elektrikli araba vs. yok, hidrojen üretmiyoruz, sanayide elektrifikasyon yapmadık. Yenilenebilir olmadığında ne yapacağız? En yüksek saatlik ihtiyaç 20 gigavat ve bu güce 3 saatte çıkmamız lazım. Böyle bir kapasitemiz var mı? Aslında teorik olarak var. Zamanın yüzde 50’sinde 5 gigavat gaza ihtiyacımız var. Sınırsız depolama yapsaydık yüzde 100 yenilenebilir olabilirdi ama sınırsız depolama yapamıyoruz. Doğal gazın alternatifleri ne? Jeotermal ve biomass gücünü artırabiliriz. Nükleer mesela bir alternatif midir? Nükleere ihtiyacımız var, hep bu söyleniyor. Nükleere bence ihtiyacımız yok diyordum.

Uzun vadede böyle bir senaryoda, elektrikli arabalar ve hidrojen çok önemli hale geliyor. Piyasada da bazı değişiklikler gerekiyor. Bu kadar yenilenebilir ve batarya yaptığımızda, mevcut yan hizmetler piyasası, mevcut dengeleme piyasası, mevcut dengesizlik piyasaları, bütün bunların içine fiyattaki cap ve tavan, 4800/0. Bu kadar batarya yapıp, bu kadar yenilenebilir santrali yapıp, gerçekten üzerine mevcut yan hizmetler piyasası, mevcut dengesizlik ve mevcut cap tavan vs. bir şeyler yapmak, zaten boşa gidecek yatırımlar olur. Dolayısıyla bütün bunların güncelleneceğini varsayıyorum ben. Buralardaki süreçler yeniden tasarlanacaktır. DSİ genelde elektrik piyasası kurallarını çok takmayan bir organizasyon ama artık enerji daha öncelikli hale geldiği için DSİ’nin de iş akış süreçlerini güncellemesi gerekecek. Yoksa boşa giden yatırımlar yapılacak.

ARTIK SEKTÖR OLARAK PİYASANIN KENDİ YOLUNU BULMASINI TALEP EDİYORUZ

PTF ile karşılaştırdığımızda, yenilenebilirin aslında en kötü, en çok bu işten yüksek kösteği yiyen tarafta olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki yıl AUF’un Eylül sonunda bir tane daha uzamasına gerçekten gerek yok, artık sektör olarak piyasanın kendi yolunu bulmasını talep ediyoruz.