Artan enerji fiyatları ve piyasalar

‘Enerji, gıda, metaller gibi temel emtia ürünleri ile navlun maliyetlerinde yaşanan artışın ilk zamanlardaki beklentilerin aksine kısa süreli ve geçici olmadığı görülüyor. Bu durumun ise küresel enflasyonda uzun süreli bir artış ve dünya ekonomisinde büyümeyi aşağı yönlü etkileyebilecek bir risk olarak karşımıza çıkacağı görülüyor’

Son aylarda enerji fiyatlarında yaşanan hızlı artış neden olduğu fiyat şokunun kış mevsimi öncesi Avrupa bölgesi başta olmak üzere birçok ülkede enerji krizine doğru evrilmesi pandemi koşullarından çıkarak toparlanmaya çalışan dünya ekonomisi açısından da bir takım riskleri beraberinde getiriyor. 

Doğal gaz, petrol ve kömür gibi enerji emtialarında son aylarda sert fiyat hareketleri yaşanırken uluslararası emtia piyasalarına baktığımızda bu durumun sadece enerji ürünleriyle sınırlı kalmadığını kahveden alüminyuma, şekerden pamuğa, bakırdan nikele, mısırdan buğdaya kadar birçok emtia ürününde de benzer artışların yaşandığını görüyoruz. Dünyayı etkileyen covid-19 pandemisinin üretimde neden olduğu düşüşler, tedarik zincirlerinde neden olduğu kesintiler/gecikmeler ile pandemide baskılanan tüketimin hızlı bir toparlanma sürecine girmesi birçok emtia ürününün fiyatındaki artışta etkili olan temel faktörler. 

KÜRESEL ENFLASYONDA KALICI VE UZUN SÜRELİ BİR ARTIŞ YAŞANABİLİR

Enerji, gıda, metaller gibi temel emtia ürünleri ile navlun maliyetlerinde yaşanan artışın ilk zamanlardaki beklentilerin aksine kısa süreli ve geçici olmadığı görülüyor. Bu durumun ise küresel enflasyonda uzun süreli bir artış ve dünya ekonomisinde büyümeyi aşağı yönlü etkileyebilecek bir risk olarak karşımıza çıkacağı görülüyor. 

Meselenin ekonomik boyutunu burada bırakıp enerji piyasaları açısından baktığımızda ise herkesin sorduğu tek bir soru var: enerji fiyatları neden artıyor? Yazının boyutları el verdiği ölçüde artışların arkasındaki nedenleri, sonuçlarını ve ülkemize olası etkilerini kısaca değerlendirmeye geçelim.

ENERJİ FİYATLARINDAKİ ARTIŞTA BİRÇOK FAKTÖR ETKİLİ

Enerji piyasalarında işlem gören petrol, doğal gaz, kömür ve elektrik fiyatlarında yaşanan artışlarda tek bir faktörün değil birçok faktörün bir araya gelmesinin etkili olduğu görülüyor. Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Uzak Doğu’dan Orta Doğu’ya kadar aralarında Türkiye’nin de olduğu birçok ülkede etkili olan kuraklığın hidroelektrik santrallerinin(HES) üretimini düşürmesi elektrik üretiminde HES üretiminden doğan boşluğun doğal gaz ve kömürle doldurulmasına yol açıyor. Doğal gaz-LNG ve kömür talebindeki artışın arz tarafından yeterince karşılanamaması fiyatları hızlı yukarı taşırken artan navlun maliyetlerini de not etmek gerek. 

Avrupa özelinde duruma baktığımızda rüzgardan elektrik üretimindeki kayda değer düşüş, 2021 başından bu yana yüzde 82’ya yakın yükselen karbon fiyatları, elektrik talebinin pandemi öncesi seviyelere yükselmesi, küresel tedarik zincirinde yaşanan kesinti ve gecikmelerin etkisiyle Avrupalı üreticilerin yurtdışında yaptıkları üretimlerinin bir bölümünü tekrar Avrupa’ya taşımasının getirdiği ilave talep elektrik fiyatlarındaki artışı destekleyen etkenler.

Avrupa’da elektrikte arz-talep dengesinin sağlanmasında ibre kömür ve doğal gaz santrallerine dönerken ve bu iki ürünün fiyatının da hızlı bir şekilde artmasını bağlı olarak maliyetlerin de artması birçok ülkede spot elektrik fiyatlarında da sert yükselişleri beraberinde getirdi.

AB’nin iklim değişikliyle mücadelede yeşil mutabakat gibi yeni adımlarla ivmeyi artırması ve önümüzdeki yıllarda elektrik üretimi kaynaklı karbon salımının düşürülmesi için kömürden çıkışın hızlandırılmaya çalışılması Avrupa’da hem yenilenebilir enerji yatırımlarında ciddi bir artışa hem de doğal gaz ve nükleer enerji santrallerine ihtiyaç duyulacağını gösteriyor. 

Avrupa’da yaşanan durumun bir benzerinin dünyanın üretim üssü Çin’de de yaşandığı görülüyor. Çin’de elektrik talebindeki artış ve üretimdeki sorunların etkisiyle ülkenin birçok bölgesinde özellikle sanayi tesislerinde elektrik kesintilerinin yaşandığı bildirilirken önümüzdeki kış mevsiminde kesintilerin artarak devam etmesi ve ülkenin sanayi üretiminin de bu durumdan etkilenmesi bekleniyor. Çin’in bu nedenle Rusya’ya kendisine daha fazla gaz, elektrik ve kömür ihracatı yapması için başvurduğu dünya medyasına yansıyan haberler arasında. Benzer durumda olan ve elektrik krizinin eşiğine gelen bir diğer ülke de Hindistan. Yaklaşan kış mevsimiyle birlikte başka birçok ülkede de benzer gelişmelerin ve elektrik kesintilerinin yaşanması bekleniyor.

Petrol fiyatlarına baktığımızda ise 2020 yılı Aralık ayında brent petrolün ortalama 50 dolar olan varil fiyatının 2021 Eylül ayında 74,50 dolara yükseldiğini, 12 Ekim itibariyle ise 80 doların üzerinde olduğunu görüyoruz. Pandemiden dolayı petrol talebi ve fiyatlarda yaşanan gerileme üretimde de düşüşleri beraberinde getirdi. Düşük fiyatlar, finansman zorlukları ve hidrokarbon üretimini düşürmeye dönük hedeflerin etkisiyle upstream yatırımlarında düşüşlerin yaşandığı görülüyor. Petrol talebinde covid sonrası toparlanmanın devam etmesi ve 2022 yılı sonunda küresel petrol talebinin günlük 100 milyon varile yükselmesi bekleniyor. Petrol talebi artarken arz tarafının önümüzdeki dönemde buna aynı oranda yanıt verememesinin petrol fiyatlarında yukarı yönlü hareketleri destekleyeceği ve olası spekülatif hareketlerin de etkisiyle petrolün tekrar 100 dolar seviyelerine yükselmesinin göz ardı edilmemesi gereken bir olasılık olduğu görülüyor.

Petrol piyasalarını yakından takip edenler için fiyatların artması sürpriz bir gelişme olmasa da petrol fiyatlarındaki artışın etkilediği bir diğer önemli emtia da doğal gaz. Petrole endeksli doğal gaz alım anlaşmalarında petrol fiyatlarındaki artışın etkisi 6-9 ay geriden geldiği için petrol fiyatlarındaki artışlar doğal gaz fiyatlarını da gecikmeli de olsa yukarıya taşıyor. 

Avrupa’da doğal gaz fiyatları hızla yukarı tırmanırken, Hollanda’daki sanal doğal gaz ticaret noktası TTF’te işlem gören vadeli doğal gaz kontratları tüm zamanların en yüksek seviyelerine ulaşarak 161 Euro/MWh seviyelerinin üzerine çıktı. Bir diğer ifadeyle doğal gazın bin metreküp fiyatı 1.800 doların üzerini gördü. TTF’teki fiyatlar tekrar 100 Euro/MWh seviyelerinin altına gerilese de yukarı yönlü risklerin devam ettiği görülüyor. Avrupa’daki doğal gaz fiyatlarının rekor kırmasının arkasında arz ve talep kaynaklı nedenler kadar spekülatif işlemlerde yatıyor. Bu nedenle bazı AB üyesi ülkeler bu spekülatif işlemlerin açığa çıkarılması için AB’ye çağrı yaparken bu konuda eleştiri oklarının çevrildiği ülke ise Rusya.

Avrupa’da doğal gaz fiyatlarını yukarıya taşıyan etkenlere baktığımızda petrol fiyatlarındaki artış, Norveç’in doğal gaz üretiminin beklenenin altında kalması, elektrik üretiminde gazın artan ve daha da artması beklenen payı, yüksek karbon fiyatları ve Rusya’dan ilave gaz tedarik edilememesi olarak özetleyebiliriz.

Başını Baltık ve doğu Avrupa ülkeleri ile ABD’nin çektiği blok KuzeyAkım2 doğal gaz boru hattının inşa edilmesine engelleyemese de 2 seneye yakın bir süre geciktirdi. Ukrayna’yı by pass ederek Avrupa’ya yaptığı doğal gaz ihracatının önemli bir bölümünü KuzeyAkım2 ve TürkAkım2 boru hatlarına kaydırmayı planlayan Rusya’nın AB’nin KuzeyAkım2’nin inşaatında çıkardığı engellere Avrupa’ya özellikle yaz aylarında ilave gaz tedariki yapmayarak yanıt verdiğini görüyoruz.

Rusya’nın Avrupa’ya ilave gaz tedarik etmemesi fiyatları yukarı taşırken aynı zamanda yaklaşan kış mevsimi öncesi yer altı doğal gaz depolarının doluluk oranının son 5 yılın ortalamasının altında kaldığı görülüyor. Bu durum ise talepte artış beklentilerinin etkisiyle arz güvenliğine yönelik riskleri ve fiyatlarda artış beklentilerini artırıyor. Rusya’nın önemli doğal gaz üretim sahalarında yaşanan yangın ve arızaların da Rusya’nın doğal gaz üretimi üzerinde etkili olduğunu göz ardı etmemiz gerekiyor. Rusya’nın KuzeyAkım2 boru hattına gaz doldurmaya başladığı haberleri gelse de bu hattan gaz akışı henüz başlamış değil. 

Avrupa’nın boru hattı aracılığıyla doğal gaz ithalat ettiği Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkelerinin de üretimlerini talepteki artışla paralel şekilde artıramadıkları görülüyor. Avrupa ilave gaz tedariki amacıyla LNG’ye yönelirken buradaki durum da çok parlak değil. Asya’dan Latin Amerika’ya kadar birçok bölgede LNG’ye olan talep oldukça yüksek. Arz tarafına baktığımızda ise LNG arzının kış öncesi artan talebi karşılamakta zorlandığını ve bazı LNG sıvılaştırma tesislerindeki bakım ve üretim kesintilerinin de etkisiyle düştüğünü görüyoruz. 

Bu durum ise LNG fiyatlarının yaklaşan kış mevsimiyle birlikte daha da yukarıları tırmanacağına işaret ediyor. 

Kuzey yarım kürede kış mevsiminin beklenenden soğuk ve kurak geçmesi ise en kötü senaryo. Bu senaryonun gerçeklemesi durumunda doğal gaz, LNG ve kömür fiyatlarının artan talep nedeniyle tarihi rekorlar kırdığına şahit olabiliriz. Böylesi bir durum gerek kış sonrası Avrupa’da yeraltı doğal gaz depolarının tekrar doldurulması için gelecek ilave talep, gerekse kuraklık nedeniyle elektrik üretim amaçlı olarak dünya genelinde LNG’ye olan talebinin güçlü seyretmesi nedeniyle kış sonrasında doğal gaz, LNG, kömür ve elektrik fiyatlarının beklentilerin aksine düşmeyerek önceki yılların ortalamasının üzerinde hareket etme olasılığının göz ardı edilmemesi gerektiği görülüyor.

Doğal gaz ve LNG fiyatları sadece Avrupa değil HH, JKM’de de artış gösteriyor. 

KÖMÜR FİYATLARI DA ARTIYOR

Kömür piyasalarına baktığımızda kömür fiyatlarının doğal gaz, LNG ve petrol fiyatlarındaki artışı takip ettiğini görüyoruz. 2021 yılının başında ton fiyatı 80 dolar olan ICE Newcastle vadeli kömür fiyatları içinde bulunduğumuz Ekim ayının ilk haftasında 269,5 dolar/ton seviyesine kadar yükseldi. Önümüzdeki kış mevsiminde kömür fiyatlarının da artış trendini koruması 300 doların üzerini görmesi kuvvetle muhtemel.  

DÜNYA ENERJİDE YÜKSEK FİYAT DÖNEMİNE Mİ GİRİYOR?

Yeşil mutabakat, iklim değişikliği ile mücadele ve karbon emisyonlarının azaltılması amacıyla hidrokarbon tüketiminin gerek elektrik üretimi gerekse ulaşımdaki payının azaltılması, karbon vergisi uygulaması ile elektrikli araçlar ve dijitalleşme trendlerinin getireceği ilave talep artışının başta Avrupa olmak üzere önümüzdeki yıllarda dünya genelinde yüksek enerji fiyatlarına yol açması ve önümüzdeki 2-3 yıllık dönemde enerjide yüksek fiyat döneminin yaşanması kuvvetle muhtemel.  

Bununla birlikte Çin’den gelen haberler ve bu ülkeye dönük finansal kriz endişeleri tüm bu senaryoları tersine çevirebilecek ve dünyayı etkileyebilecek finansal kriz olasılığının da dikkate alınması gerektiğine işaret ediyor. 

Avrupa enerji dönüşümü ve yenilenebilirde öncü olsa da bu dönüşüm için gerekli yatırımların maliyeti ve finansmanı önemli bir sorun. Ülkelerin ve tüketicilerin geçiş döneminde yüksek fiyatlara nasıl uyum sağlayacağı kadar arz güvenliği ve bunun için doğal gaz ve nükleer enerji santrallerinin geleceği de cevap bekleyen sorular.

Şunu da not etmekte fayda var ki Avrupa’da yaşanan durum fosil yakıtlardan sadece yenilenebilir enerjiye geçişte arz güvenliği ve fiyat istikrarının göz ardı edilmesi kadar piyasa kurgusu ve düzenleyici tarafta da bir başarısızlığa ve eksikliğe işaret ediyor.

AVRUPA ÜLKELERİ TÜKETİCİLERİ KORUMAK İÇİN ÖNLEM ALMAYA ÇALIŞIYOR

Enerji fiyatlarındaki artış Avrupa ülkelerinde henüz tüketicileri çok fazla etkilemese de kışla birlikte tüketimlerin artması ve fiyatlardaki artışın gecikmeli olarak faturalara yansıyacak olması Avrupa’da çeşitli önlemlerin masaya yatırılmasını zorunlu kılıyor. Bazı ülkelerde bu konuda adımların atılırken tüketicileri bu artışlardan korumak için tavan fiyat uygulamaları ve vergi indirimleri gibi destekler çeşitli ülkelerde hayata geçmeye başladı.

ARTAN ENERJİ FIYATLARININ TÜRKİYE’YE ETKİLERİ 

Enerji fiyatları hızla artarken birincil enerji tüketiminde yüzde 72, petrolde yüzde 92 ve doğal gazda yüzde 99’a yakın oranda dışa bağımlı olan ve enerji tüketimi sürekli artan Türkiye’nin enerji piyasalarındaki artışlardan etkilenmesi ne yazık ki kaçınılmaz. Döviz kurlarındaki artışı da dikkat aldığımızda enerji fiyatlarındaki artışın hem toplam enerji ithalat faturası hem de tüketicilere uygulanan nihai fiyatlarda önümüzdeki dönemde artışlara yol açması bekleniyor. 

2020 yılının tamamında Türkiye’nin 28,9 milyar dolar olan enerji ithalat faturası 2021 yılının Ocak-Ağustos döneminde 27 milyara ulaştı. Artış trendinin devam etmesi durumunda 2021 yılında enerji ithalat faturasının 45 milyar doların üzerine ulaşacağı öngörülüyor.

2020 yılında Türkiye’nin 48 milyar metreküp olan doğal gaz tüketimi 2021 yılı Eylül ayı sonu itibariyle 40 milyar metreküpü geçmiş durumda. 2021 yılında gaz tüketiminin 58-59 milyar metreküp seviyesine yükselmesi, kuraklığın ve yağışlardaki azalışın önümüzdeki aylarda da devam etmesi durumunda ise 2022 yılında 60-61 milyar metreküp seviyelerine ulaşması bekleniyor.

Türkiye’nin doğal gaz tüketiminde 1 yıl içinde 10-11 metreküp gibi ciddi bir artışın yaşanmasının 2 temel sebebi var. Bunların ilki kuraklık nedeniyle hidroelektrik santrallerinin üretimindeki düşüşün ve pandemi sonrası hızlı toparlanma ile sanayi tüketimindeki artış nedeniyle elektrik talebinin artması bu artışın ise doğal gaz santralleri ile kapatılması. Diğer ikinci neden ise sanayide doğal gaz tüketimindeki artış.

Uluslararası piyasalarda oluşan kömür fiyatlarındaki artış Türkiye’de ithal kömüre dayalı santrallerin üretim maliyetlerini arttırıyor. Gün Öncesi Piyasasında(GÖP) oluşan Piyasa Takas Fiyatlarının(PTF) İthal kömür santrallerinin maliyetlerinin altında kalması bu santrallerin yeni kömür tedarik edememe riskiyle karşı karşıya kalmalarına ve üretimlerinin azalmasına neden oluyor. Önümüzdeki günlerde Kapasite Mekanizmasında yapılacak değişiklikle bu sorunun çözülmesi bekleniyor. 

2021 SONU İTİBARİYLE 16 MİLYAR METREKÜPLÜK KONTRAT SONA ERİYOR

Türkiye’nin 2021 yılında uzun vadeli 7 adet doğal gaz / LNG alım kontratı sona erecek. BOTAŞ’ın ikisi boru hattı ve biri LNG olmak üzere uzun vadeli 3 doğal gaz alım kontratı sona erecek. Özel sektörün ise 4 adet uzun vadeli doğal gaz alım kontratı bu sene sonunda bitecek. Bu sene sona erecek kontratların toplamı ise yaklaşık 16 milyar metreküp.

BOTAŞ’ın Rusya ile 4 milyar metreküp/yıl uzun vadeli boru gazı, Azerbaycan ile 6,6 milyar metreküp/yıl(geçtiğimiz Nisan ayında sona erdi) Şahdeniz-1 uzun vadeli boru gazı kontratı ile Nijerya ile 1,3 milyar metreküp/yıl uzun vadeli LNG kontratı sona eriyor. 

Biten kontralar ve ilave gaz talebi dikkate alındığında Türkiye’nin doğal gaz arz talep dengesinin sağlanabilmesi için öne çıkan seçenek spot LNG alımı. Türkiye’nin petrole endeksli mevcut boru gazı anlaşmalarıyla aldığı doğal gaza kıyasla son fiyat artışlarının etkisiyle daha pahalı hala gelen spot LNG fiyatlarının haliyle Türkiye’nin enerji ithalat maliyetlerini de artışa yol açması bekleniyor. 

Hem uluslararası piyasalarda enerji emtialarının fiyatlarının hem de Türkiye’nin elektrik-gaz talebinin arttığı bu dönemde maliyetlerdeki artışlar ise aynı oranda tüketicilere yansıtılamıyor. Akaryakıt ürünlerinde eşel mobil sistemi ile devlet aldığı ÖTV’den feragat ederek fiyat artışlarının tüketicilere yansımasını engellemeye çalışsa da 12 Ekim itibariyle motorin ve LPG’de fiyat artışlarının tüketicilere yansıtılmadan ÖTV’den karşılanmasına imkan veren marj kapanmış durumda. Benzinde de çok az bir ÖTV marjının kaldığı ve kapanmak üzere olduğu hesaplanıyor.

Elektrik ve doğal gazda ise tüketicileri yüksek fiyat artışlarından korumak için uygulanan sübvansiyonlar gün geçtikçe artıyor. İçinde bulunduğumuz Ekim ayı başında elektrik ve doğal gaz tarifelerinde yapılması beklenen fiyat artışlarının yapılmamasının kamunun üzerindeki sübvansiyon yükünü daha da artması bekleniyor. Fiyatların piyasalarda oluşan gerçek maliyetleri yansıtmaması elektrik ve doğal gaz piyasalarının işleyişini de bozuyor.

SOSYAL TARİFE

Sosyal Devlet ilkesi gereği Devletin düşük gelirli ve ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza günümüzde en temel insani ihtiyaçların başında gelen enerjiyi ücretsiz ve ya düşük fiyatla sunması noktasında hepimiz hemfikiriz. Kamunun sosyal tarife dediğimiz ve örnekleri dünyada birçok ülkede olan uygulamalar ile gerçek ihtiyaç sahiplerine bu destekleri sağlaması hem asıl amaca başarılı şekilde ulaşılmasını sağlarken kısıtlı kamu kaynaklarının yatırıma, altyapıya, eğitime ve ihtiyaç duyulan diğer alanlara aktarılmasını da sağlayacaktır. 

Geçtiğimiz hafta bir televizyon programına katılan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez sübvansiyonlara ilişkin önemli olarak önemli bir noktaya da değinerek: “Ülkemizde maliyetlerin hepsini hane halkına ve küçük tüketiciye, esnafa yansıtmıyoruz. Doğal gaz ve elektrikte neredeyse devlet faturanın yarısını karşılıyor. Bir fedakarlık yapıyoruz.” İfadesini kullandı.

Hâlihazırda konutlar, sanayi ve ticarethanelere uygulanan tarifelerdeki sübvansiyonların tüm kesimleri kapsaması kamu üzerinde artan fiyatların etkisiyle çok daha büyük bir finansman yüküne neden olurken 2021 ve 2022 yılı bütçe dengeleri üzerinde de bozucu bir etkiye neden olması bekleniyor. Ayrıca enerji fiyatlarının sosyal tarife ayrımı olmadan sübvanse edilmesinin olumsuz taraflarından birisi de enerji verimliliğinin ikinci plana itilerek enerjinin verimsiz kullanımına yol açması hem kamu üzerindeki yükün hem de ülkenin enerji ithalat faturasının artmasına da yol açması. Kış aylarında yıllardır kafe-restoranlarda dış mekanların elektrik ve doğal gazlı ısıtıcılarla ısıtılması, evlerde kışın oda sıcaklıklarının çok yüksek tutulması, sanayide verimliliği artırıcı yatırımların öncelik olmamasının en temel nedenlerinden birisi de sübvansiyonların neden olduğu düşük tarife fiyatları. 

Özellikle dünyada enerji fiyatlarının böylesine arttığı bir dönemde halkımızın büyük oranda dışarıya bağımlı olduğumuz enerji kaynaklarını verimli bir şekilde kullanmasına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Aynı şekilde sosyal tarife uygulamasına geçilerek ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın en etkin şekilde desteklenmesi, diğer tüketici gruplarının ise gelir seviyesi ve tüketim miktarlarına göre kademeli olarak değişen tarifeler ve belli destekler ile verimliliğe yönlendirilmesi bu dönemde oldukça önemli.

Türkiye’de birçok konu gibi enerjinin de politize olması ne yazık ki tartışmaların, enerji politikalarının ve piyasalarının da politize olmasına yol açıyor. Enerji gibi siyasi tartışmalardan ayrı tutularak planlanması, değerlendirilmesi ve karar alınması gereken bir sektörde tüm dünyada yaşanan fiyat artışlarının tarifelere yansımasıyla ilgili tartışmaların dünyadaki gelişmeler ve piyasa gerçeklerinden kopuk, sübvansiyonların sonuçları, kamu kaynaklarının etkin kullanımı ve verimlilik gibi konular göz ardı edilerek sadece fiyatların artması yada artmaması üzerinden tartışılmasının ve analiz edilmesinin ülkemizin, halkımızın ve sektörün geleceği için hiçbir faydalı sonuç üretmeyeceği gibi giderek katlanan bir maliyete yol açacağı da unutulmamalıdır. İhtiyacımız olan şeyin günlük tartışmalar ve kararlar içinde kaybolmak değil geleceği planlamak ve inşa etmek olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.

Türkiye’nin geçtiğimiz hafta Meclis’te kabul ederek taraf olduğu Paris anlaşmasıyla birlikte karbon emisyonlarını düşürme hedefi hem ekonomide hem de enerji sektöründe büyük bir dönüşümü gerektiriyor. Türkiye’nin karbon emisyonlarını düşürme ve gelecek 10 yıllarda karbon nötr olma hedefi için gerekli yatırımlar ve bu yatırımların finansman ihtiyacı önümüzde cevap bekleyen sorular olarak dururken enerjinin siyasi tartışmaların içinde kaybolması hiçbir fayda sağlamayacak. 

Bugünkü veriler ışığında değerlendirdiğimizde önümüzdeki dönemde küresel piyasalarda enerji ürünleri başta olmak üzere birçok emtia grubunda fiyat artışlarının devam edeceği enerji fiyatlarının sıkça konuşulacağı bir sürece girdiğimiz görülüyor.