‘Karbon piyasaları gönüllü ve zorunlu olarak iki temel piyasaya ayrılıyor’

‘Karbon piyasaları gönüllü ve zorunlu olarak iki temel piyasaya ayrılıyor’

12. Türkiye Enerji Zirvesi’nde, karbon piyasaları ve karbon sektörüne dair öngörüler ‘Karbon Piyasaları’ oturumunda konuşuldu. Moderatörlüğünü Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürü Öztürk Selvitop’un yaptığı oturumda, Foton Enerji Kurucu Ortağı Can Arslan, EPİAŞ Mevzuat Uyum Müdürü Derya Erbay, Enerjisa Üretim Müşteri ve Yeşil Çözümler Lideri Ferdi Gökçek konuşmacı olarak yer aldı ve katılımcıların sorularını yanıtladı.

Enerjisa Üretim Müşteri ve Yeşil Çözümler Lideri Ferdi Gökçek

‘SINIRDA KARBON DÜZENLEMESİYLE TÜRKİYE ETS’Sİ DE KONUŞULACAK’

Global düzlemde karbon sektörü piyasaları iki temel piyasaya ayrılıyor; gönüllü ve zorunlu karbon piyasaları. Burada biraz özel sektör olarak gönüllü piyasalara girmek istiyorum. Gönüllü karbon piyasası gelişmekte olan ülkelerde gönüllü organizasyonlarca kurulmuş işletmelerle beraber birbirleriyle ticaret yaptığı organizasyonlar. Bizim ülkemiz de çok ciddi oyunculardan bir tanesi. Hindistan, Endonezya, Çin, Meksika ve Brezilya da giriyor bunlara. Bu piyasada dünyada en çok bilinen iki organizasyon bu toplantı salonunda birçok kişinin bildiği Gold Standard dediğimiz organizasyon. Ben burada 2021’den itibaren fiyat grafiğinden bahsediyorum. 2016’da, Trump sonrası düşüş trendi yakalamıştı. Geçtiğimiz sene bu zamanlarda biz yaklaşık 8-9 Euroları gördük ton başına. Bu rakamlar 2013-2014 yılında yaklaşık 0,2 dolar civarındaydı. Yani bunları bir çıkarma bedeli de var. Çıkarmamak daha kârlı iş oluyordu. Orada da çok ciddi 2014-2019 arası durgunluğa girildi. Bu yeşil trendle beraber ciddi artış oldu. Rusya-Ukrayna kriziyle beraber zorunlu karbon piyasalarındaki düşüş etkiledi. Şu an yeni teknolojiler gelişiyor. Gönüllü piyasalar burada azalış gösterebilir. Paris Anlaşması’nda 6. madde var. Gelişmekte olan ülkelerde tanımlanan ülkeler arası ticarete konu olabilir. İlginin artmasına neden olabilir. Bu iki piyasa gelişmekte olan ülkelerden dolayı proje kabul etmiyor. 2019 öncesi kayıt yapıldıysa izin veriyor, yeni dönemde bunu kabul etmiyor. Boşluk oluşmuştu. Bir Katar menşeili organizasyonu kabul edeceğini söyledi. Bizim ülkemizden de ciddi katılım var. Biz de birkaç santralimizi bu piyasaya sokmak istiyoruz. 2008’den sonra Amerika’da ETS’ler kuruldu. Trump dönemi düşüşünden sonra yine fiyatın artışını görüyoruz. Sadece 2021’de 8 milyar Dolarlık hacme ulaştık. Bu rakam 16 yılda, 8 bin dolarken, 2 milyar doları buldu. Üç katı artış sergiledi. Rakamlara baktığımızda da; 2016’da 36 milyon ton yaklaşık karbon kredisi saydırılırken 2021’de bu rakam neredeyse 8 kat olarak 180 milyona gitti. Bu rakam 2022 sonunda, çok firma 3-4 senelik fazlar halinde 2022’den itibaren artacağını bekliyor. Birikip 3-4 yılda tekrardan çıkarıyor firmalar. Biz Türkiye olarak hacim olarak dördüncü sıradayız. Bu işin için uzun yıllardır hizmet veren birçok broker, krediyi elinde bulunduran firmaların uğrak noktası Türkiye. Bu yaz Haziran ayında 150-200 standın 60 tanesi sadece bu iş için vardı. Oradaki trendi de gördük. Bu yeşil olan girişim sayısı sermaye de gerektirmediği için artmış durumda. Biz şu anda üç tane dört tane rüzgâr santralimizle tüm piyasalara girmiş olduk. Yeni santrallerimiz için şimdi başvuru aşamasındayız. Biz de merakla bekliyoruz. 2023’ün ortalarına doğru konuşulmaya başlanır. Yeşil enerji dediğimiz alanda bulunmaktayız. Buralardaki artış karbona göre ucuz olduğu için çok ciddi miktarlarda artış görebiliriz. Biraz da bir ticari gözle anlatmaya çalışacağım. Buradaki en büyük piyasa tüm hacmin yüzde 90’ını kapsayan Avrupa Birliği’nin ETS’si. 12 milyar ton 2021 yılında ticarete konu oldu. Bunun yanında Çin Temmuz 2021’den itibaren kendi tesislerini kurdu. Çin ilk olarak elektrik sektöründe buna başladı. Birleşik Krallık zaten ayrılmıştı. O da kendi piyasasını sürdürüyor. 2027’den itibaren belki sınırda karbon düzenlemesiyle beraber Türkiye ETS’si de konuşulmaya başlayacak. Üç fazdan bahsettik. Ben burada şuna dikkat çekmek istiyorum. 2013’ün başından itibaren serbest tahsisattaki düşüşü görebiliyorsunuz. Çok fazla tahsisat verildiği için firmalar alıyordu stokta tuttuğu için fiyat 0 çıkıyordu. 2013’ten itibaren bu azalmaya başladı. Önce 1.7 şu an 2.2 ve ilerde de bunu yüzde 3-4’lere çıkarmayı planlıyor. Her sene 100 bin ton doğaya karbon saldığımızı varsayalım. Bu her sene yüzde 2 oranında azalacak. Bu bizi kendi prosesimizi geliştirmeye itecek. Ticaret yapmalıyız, üretmeliyiz. Ancak kısıtlı kaynaklarımız olduğunu unutmamalıyız. Sistem çok basit. Herkese verilen bir sınır var. Her sektörün özelinde çok detaylı raporlardan sonra her sektör için KEP belirleniyor. Siz buranın üstünde emisyon yaparsanız cezasını ödüyorsunuz, altında yaparsanız gelir sağlayabilirsiniz. Gizli bir teşvik mekanizması var. Şu an için bu piyasaya baktığımızda yüzde 90’ı borsalar üzerinden gidiyor. Çok küçük bir kısmı açık artırma ile gidiyor. Firmalar artık bununla ilgili çok ciddi departmanlar kurup hızlı yapmaya başladılar. Piyasalarda pozisyon almak isteyenler oluyor. Buradaki sınır kepi ton başına 111 euro. Avrupa için düşünülmesi gereken konu olmaya başladı. Şu an Avrupa Birliğinde bizim ülkemizde nasıl olur biz de destek vermeye çalışıyoruz toplantılarda. Her senenin sonunda ne kadar ürettiğinizin ne kadar emisyon saldığınızı raporluyorsunuz. Avrupa Komisyonu biz de kim olacak bilmiyoruz. Bu sizin için iki aylık süre içinde sınır belirliyor. Mart ve Nisan ayında eksiğiniz varsa tamamlama konusunda ilk yarıda tüm yapılanmayı bitiriyorsunuz. Burada en önemli karbon fiyatı hayatımızın her alanında geçerli. Çünkü bugün 2021 ortalarında kömür krizi başladı. Daha sonra Rusya-Ukrayna savaşıyla pik yaptı. Artan kömür kriziyle beraber karbon fiyatları da çok arttığı için tüm sanayiciler ürünlerine zam yapmak zorunda kaldı. Vatandaşın da cebine yansıyor. Spekülatörler de oluyor. Bunu önlemek için Avrupa Birliği komisyonu ne yaptı? Kendi bu volatiliteyi stabilize etme hakkını kendine tanıdı. Tüm kredilerin yüzde 12’sini kendinde tutabiliyor. Eğer toplam miktar onu aşarsa bunu yüzde 24’e kadar çıkarabiliyor. Bazen bu alım satımla beraber bu Avrupa birliği alt komisyonu ciddi gelirler elde ediyor. Türkiye için nasıl sistem olur? Bilmiyorum ama karbonun ileriki yıllarda hayatımızın içine gireceği aşikar.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürü Öztürk Selvitop

‘ENERJİ SEKTÖRÜ HER GEÇEN GÜN DİNAMİKLEŞİYOR’

Petrol fiyatları 2020 yılı ortalaması Brent fiyatı 42 dolardan 139 dolara çıktı. Yine TTF doğal gaz fiyat ortalaması 2020 yılında 115 dolardı, 30 Ağustos’ta 3 bin 300 dolara çıktı. Rotterdam kömürü 2020 yılında 50 dolardı, Mart ayında 465 dolarları gördü. Bunlar hiç kimsenin öngörebileceği ve buna göre tedbir alabileceği çok kolay süreçler değil. Bu yüksek fiyatlar yine kamu kurumlarını, ülkeleri, nihai tüketicileri koruma tarafına yönlendirdi. Son dönemde yaklaşık global anlamda 500 milyar doların üzerinde doğrudan subsidy sağlandı. Bu yüksek enerji fiyatları yine ekonomide gıda güvensizliğini ortaya çıkarıyor ve özellikle gelirin büyük kısmını enerji ve gıdaya harcayan yoksul haneleri etkiliyor. Yaklaşık 75 milyon kişinin elektriğe erişimle ilgili ödemeleri yapamadığı için uzun süredir ilk defa global anlamda elektriğe erişemeyen insan sayısı arttı. Tüketim tarafında artan fiyatlar tüketimi etkiliyor, global anlamda da, ekonomik anlamda durgunluğa yol açıyor. Çin son 45 yıl içinde ilk defa yüzde 2’ler civarında büyüyecek. Çin’in diğer emtialarla ilgili de piyasaları etkilediğini görüyoruz. Diğer taraftan güncel gelişmelere baktığımızda enerji sektörü her geçen gün dinamikleşiyor. Ama daha öncesinde de Paris Anlaşması’yla gelen net 0 emisyon hedefleri vardı. Ülkemiz de açıklamıştı. Ardından yeşil mutabakat. Diğer taraftan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olarak net 0 emisyonu çerçevesinde Türkiye Ulusal Enerji Planı’nı yapıyoruz. Bu iddialı hedef çerçevesinde Iklim Kanunu Taslağı hazırlandı. Olgunlaşarak önümüzdeki yıl meclisimizden yasalaşması öngörülüyor. Sektör çok dinamik olarak süreçlerine devam ediyor, bu çerçevede de yine iklim değişikliğiyle mücadelede karbon piyasaları piyasa bazlı çözümlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.

Foton Enerji Kurucu Ortağı Can Arslan

‘HİDROKARBONLARIN TÜKETİMİNİ AZALTMAK İÇİN ELEKTRİFİKASYONU ARTTIRMALIYIZ’

Bugüne kadar sadece yenilenebilir enerji santrallerini sertifikalandırıyordu. Hidrojen, bunların yeşil olma özelliğini de sertifikalandırmaya başlıyor. Bu sertifikasyonlar, üretim tedarik zincirlerinde karbon özelliklerini karbon hesabı yaparak değil de; yenilenebilir enerjiyi, elektriği, gazı, sentetik gazı, gazla eşleştirerek tedarik zincirindeki değerlerimizi bulmamızı sağlıyor. Galaksimizde hidrojen, karbon, oksijen ve nitrojen mevcut. Tabii ki dünyamız bizim için çok değerli. Çünkü bizim bugüne kadar yaşamın kaynağı olarak bildiğimiz tek gezegen burası. İlk önce enerji ve karbonla başlamak istiyorum. Enerji yoktan var edilemiyor var olan enerji de yok edilemiyor. Düzenlenmiş karbon piyasalarında biz şirketlere bir üst limit belirleyerek ‘bu kadar karbon üretmenizi istiyoruz’ demeye çalışıyoruz. Bunun üstünde tüketirseniz karbon tahsisatını almanız lazım diye teşvik mekanizması yapıyoruz. Onların karbon salımlarını bir şekilden diğerine dönüştürmeye çalışmak, karbon salımını azaltmaya itmek. Dünyadaki karbon salım oranına baktığımızda bunların içinde en büyüğü enerji. Kastımız elektrik üretimi değil sadece. Endüstride kullanımı binalarda kullanımı neredeyse homojen şekilde dağılmış durumda. Biz bu sektörlerde karbon ayak izini düşürmek için neler yapabiliriz? Biz fosil yakıtlardan, hidrokarbonlardan yenilenebilir enerjiye kaymaya çalışıyoruz. Biz eğer hidrokarbonların tüketimini azaltmak istiyorsak bizim elektrifikasyonu arttırmamız gerekiyor. Zaten içinde bulunduğumuz problemin en çözülemeyen noktası da bu. Peki bunu yapabilmek için karbonu nasıl takip etmemiz lazım? Karbonu iki açıdan düşünüyoruz. Bir tanesi emisyon azaltımı diğeriyse karbon giderme, bazen saklama bazen de yakalama olarak kullanıyoruz. Karbon azaltma yani emisyon azaltma kısmına baktığımız zaman biz aslında bir emisyonu azaltıyoruz ama hâlâ emisyon yapıyoruz. Yani var olan bir emisyonu yok etmiyoruz. Var olabilecek emisyonu yok ettiğimizi varsayıyoruz. Zaten emisyon azaltımındaki yani gönüllü karbon piyasalarındaki en önemli sorunlardan bir tanesi bu. Bir yerde karbon azaltımını teşvik etmek için çok önemli araç olsa dahi bizim çözümleri karbon giderme kısmında yani gerçekten karbonu yakalayıp ölçebileceğimiz sistemlere geçmemiz gerekiyor.

HİDROKARBONLARI DÖNÜŞTÜRÜRKEN KARBON YAKALAMA TEKNOLOJİSİNİ KULLANMAMIZ GEREKİYOR

Biraz biyogaz, karbon yakalama ve hidrojenden bahsedeceğim. Önemli konulardan bir tanesi olan hidrokarbondan hemen vazgeçemiyoruz. Medeniyetimizin önemli unsurları taşımacılık ve havacılık. Sanayideki doğal gaz kullanımı ve tarım aynı şekilde. Hollanda hükümeti bir yasa çıkarttı ve tarım sektöründeki nitrojen salımına karşı yeni yaptırımlar açıklayacağını söyledi. Bu da çiftçilerin tepki vermesine yol açtı. Enerjinin içinde hem ulaşım vardı hem sanayi kuruluşları vardı. Tarım ayrı bir noktadaydı, enerjinin beşte biri olsa da sera gazı salımlarından bir tanesi. Biz burada hidrokarbonu döngüsel bir şekliden diğer şekle nasıl sokuyoruz? Bizim tarımdan kaynaklanan salımları veya insan faaliyetlerinden kaynaklanan çöplerimizi ya da hayvansal gazları ve tarımsal gazları dönüştürmemiz gerekiyor. Biz sentetik gaz yaratıyoruz. Bu sentetik gazı doğal gaz şebekesinde kullandığımızda geri dönüştürülmüş gaz kullanıyoruz. Bunu uçak yakıtında kullandığımızda havacılıkta karbon azaltımını yapabiliyoruz. Bir de karbon yakalama teknolojileri var. Önümüzdeki dönemde hızlı artacağını öngörüyoruz. Hidrojene gelirsek aslında bu karbon tedarik zinciri içinde karbon tutumu ve azaltımı sağlayan ürün olarak karşımıza çıkıyor. Bizim bu hidrokarbonları dönüştürürken karbon yakalama teknolojisini kullanmamız gerekiyor.

EPİAŞ Mevzuat Uyum Müdürü Derya Erbay

‘KARBONUN BİR EMTİA OLARAK TANIMLANMASI PİYASA AÇISINDAN KRİTİK KONU’

Karbon fiyatlandırma mekanizması konusunu üç temel ana başlıkta aktarmak istiyorum. Tarihsel perspektifle, bu konu nereden başladı. Bunun hukuksal ve teknik arka planı nedir? Önce konu nereden başladı dersek konunun başlangıç noktası sera gazları. Sera gazları atmosferde dünyada canlıların yaşaması için, hayatın varlığı için gerekli gazlar. Bu sera gazları olmasa dünya da hayatta olmayacaktı. Karbondioksit salımları da çoğunlukla fosil yakıtlardan kaynaklanıyor. Metan da daha çok tarım ve doğal gazdan. Bu küresel emisyon salımları nerede başladı? Sanayileşmeyle başlayan süreç bu. 1850’lerde başlayan süreçte sanayileşmeyle birlikte hızlı şekilde artmaya başladı. İki temel etken var; fosil yakıtlar ve diğeri arazi kullanımı. Covid dönemiyle birlikte azalma gözükse de 2020 yılında, 2022’de de bu sera gazı salımlarının artarak devam edeceği öngörülüyor. Sanayileşme öncesinde ölçeklediğinde çok ciddi artış gözlemleniyor. Sera gazlarının atmosferde belirli bir miktarda olmasının hayatımız için önemli olduğundan bahsettik. Arttığında ne oluyor? Küresel sıcaklık artıyor. Bu artış yine sanayileşme dönemine göre dünya bir dereceden fazla ısınmış durumda. Kritik eşik olarak tanımlanıyor. Bu sıcaklık sebebiyle de artık belirli tedbirler ve belirli uygulamalar yapılması gerekiyor ki dünyamız bundan daha az etkilenebilsin.

Konunun teknik ve hukuksal tarafıyla devam etmek istiyorum. Uluslararası anlaşmalar boyutu. İnsan hakları teorisindeki kolektif haklarla ilişkili husus bu. Küreselleşme, sanayileşme, savaşlar gibi durumlar neticesinde aslında insanların karşılaştıkları problemler o insanların yaşadıkları ülkenin inisiyatifiyle çözülemeyecek. Bir ülkenin çözemeyeceği problemleri birçok ülkenin bir araya gelerek kolektif katılımıyla çözüme ulaşması gerekiyor. İklim değişikliğiyle mücadele anlamında da ilk örneği Birleşmiş Milletler Iklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 1992’de çıktı, ancak 1994 yılında yürürlüğe girdi. Ülkemiz de 2004 yılında taraf oldu. Adı üzerinde bir çerçeve. Sözleşme, temel problemleri ve yükümlülükleri belirliyor. 194 ülke şu anda taraf. 194 ülke her yıl bir araya gelerek iklim değişikliğiyle mücadele konusunda müzakereler gerçekleştiriliyor. COP Konferansı deniliyor. 27’ncisi Mısır’da yapılan Taraflar Konferansı’ydı. Bu Taraflar Konferansı’ndan bazılarında tarihsel kararlar alındı. Bazı COP’lar var ki tarihe geçti. Kyoto çok önemli. Aslında gelişmiş ülkelere azaltım yükümlülükleri getiren ilk protokol. Kyoto ile birlikte ortalama yüzde 5 azaltım yükümlülüğü getirildi. İkinci döneminde de yüzde 18’e çıktı. Kyoto’nun konumuzla ilgisi ne? İlk kez Kyoto’da yüzde 5 azaltım hedefinin nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin mekanizmalar sunuldu. Emisyon ticaret sistemi gibi.

ÜLKELER 2030 HEDEFLERİNİ İLAN ETMEYE BAŞLADI

Piyasa açısından daha kritik konuysa ilk kez karbonun bir emtia olarak tanımlanması, dünyamıza girmesi oldu. 21. Taraflar Konferansı Paris Anlaşması’nın Kyoto’dan farkı; bütün dünya ülkelerinin bir şekilde iklim değişikliğiyle mücadele hususunda belirli katkılar sunması beklendi. Ülkemizin ilk katkı beyanı yüzde 21’di. Bu artıştan azaltım olarak yüzde 41 olarak revize edilmiş oldu. Artık niyet edilen değil, Paris Anlaşması mecliste onaylandığı için ulusal olarak belirlenmiş katkı olarak ilan edilmiş oldu. En temel hedefi sıcaklık artışlarının 1,5 dereceyle sınırlandırmak. Temel projeksiyonlar da var. Ülkeler 2030 hedeflerini ilan etmeye başladı. Bunlar gelirse ne olur? Şu andaki durumla bahsedersek hiçbir önlem alınmadan devam ederse 2100 itibariyle sıcaklık artışlarının ortalama 2,7 olacağı bekleniyor. Ülkelerin 2030 hedefleriyle devam edilirse ortalama 2 derece. Net 0 hedeflerine ulaşıldığını beklersek ortalama 1,8 derece olacağı bekleniyor.