Enerji, ekonomilerin büyümesinin en önemli yakıtı haline geldiğinden bu yana yerli kaynakları yeterli olmayan ülkelerin en önemli problemi haline geldi. Bir taraftan sürekli büyümeyi sağlamak zorunda olan bu ekonomiler, diğer taraftan bu alanda ithalata bağımlı hale geldiler. Enerji ithal eden ülkeler hem enerji fiyatlarındaki volatilite ile baş etmek zorunda kaldılar, hem ABD doları üzerinden fiyatlanan […]
Enerji, ekonomilerin büyümesinin en önemli yakıtı haline geldiğinden bu yana yerli kaynakları yeterli olmayan ülkelerin en önemli problemi haline geldi. Bir taraftan sürekli büyümeyi sağlamak zorunda olan bu ekonomiler, diğer taraftan bu alanda ithalata bağımlı hale geldiler.
Enerji ithal eden ülkeler hem enerji fiyatlarındaki volatilite ile baş etmek zorunda kaldılar, hem ABD doları üzerinden fiyatlanan enerji ithalatı sebebiyle kur riskine maruz kaldılar, hem de tüm bunlara ek olarak arzın güvenli bir şekilde sağlanmasına bağımlı kaldılar.
TÜRKİYE CİDDİ BİR RİSKİ YÖNETMEK DURUMUNDA KALDI
Dünya geneline bakıldığında belki Türkiye örneği bu konuda en spesifik örneklerden birisidir. Özellikle son 15 yılın büyüme rakamlarına bakıldığında, tüm krizlere rağmen dünya ve OECD ortalamasının çok üzerinde büyüyen Türkiye ekonomisi, özellikle arz güvenliği ve cari açık etkisi bakımından ciddi bir riski yönetmek durumunda kaldı. Bu durum da her an ülkenin yatırım yapılabilirliği üzerinde negatif etki yapmaya devam etti ve ediyor.
TÜRKİYE ÖNEMLİ ÖLÇÜDE ENERJİ YATIRIMI ÇEKTİ
Sonuç olarak, primer enerji kaynaklarına yeterince sahip olmayan Türkiye, hızlı ve stabil büyümenin verdiği olumlu hava ile önemli ölçüde bir enerji yatırımı çekti. Ancak gerek dünyadan gerekse iç dengelerden bağımsız düşünülemeyecek olan ekonomik etkilerle büyümenin yavaşlaması sonucu talep artışı beklendiği ölçüde gerçekleşmeyince, yatırımcı şirketler zor durumlarda kaldılar. Elbette serbest piyasa koşulları içerisinde bunlar normal olarak gözükebilir ancak bu sebeple duran yatırımlar daha önce karşılaştığımız arz sıkıntısını yeniden ortaya çıkarabilir. Özellikle fiziki ithalatı kolay olmayan doğal gaz ve elektrikte bu konu gözardı edilemeyecek stratejik öneme sahiptir.
EN ÖNEMLİ MODEL ‘ALIM GARANTİSİ’ MODELİ
Konu sadece piyasa dinamiklerine bırakılırsa yatırım ihtiyacı doğup da yatırımcıların iştahı kabardığında, hızla devreye sokulabilecek bir durum arz etmemektedir. Bu sebeple de bir devlet politikasına ihtiyaç duyulmaktadır.
İleride oluşacak ihtiyacın karşılanması ve bu ihtiyaç karşılanırken de yerli ve yenilenebilir kaynaklardan azami faydalanılması ihtiyacı yeni bir model arayışını beraberinde getirmiştir.
Bunun temelinde yatan elbette son yılların en popüler modeli olan “alım garantisi” modelidir. Ancak söz konusu alım garantisine rağmen verilen lisansların dolayısı ile planlanan yatırımların beklendiği ölçüde gerçekleşmediği gözlemlenmiştir. Bunun temel sebepleri arasında yatırımların önündeki bürokratik prosedürler ve yatırımda – gerek ekipman gerekse finansman olarak – dışa bağımlılık yatmaktadır. Ayrıca sürekli değişen uygulamalardan oluşan maliyet artışları da önemli bir etken olarak görülmektedir.
GÜNEŞ ENERJİSİ SANTRALLERİ ÖNEMLİ BİR KONU
Yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi konusunda özellikle yeterince kullanılmamış olan güneş enerjisi santralleri (GES) konunun en öncelikli başlığıdır.
Bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yeni bir model geliştirmiş ve YEKA adı verilen uygulama ile çok daha verimli bir yatırım sürecinin önünü açmak üzere çalışmalarını son aşamaya getirmiştir. Buna göre tüm altyapısı hazırlanmış, bürokratik engelleri aşmış yapılar yatırımcılara tahsis edilecektir. Bu avantajlı durum karşılığında ise, yatırımcıların teknoloji ve ARGE yatırımı yapmaları şart koşulacaktır. Bu şekilde hem yerli ve yenilenebilir kaynaklar hızla devreye alınırken, diğer taraftan ekipman ve teknoloji ithalatının da nispeten önüne geçilmiş olunacaktır.
ABD’Lİ VE ASYALI ŞİRKETLER FİNANMANLARI İLE GELEBİLİR
Bu konu halen popülerliğini korurken, özellikle panel teknolojisi ve üretimi konusunda önemli Avrupalı oyuncuların piyasadan çekilmiş olması bir bakıma talihsizlik olarak değerlendirilse de Amerikalı ve Asyalı teknoloji sahibi şirketlerin finansmanları ile birlikte gelmesi büyük ölçüde beklenmektedir. Bu konudaki başarının ön koşulu, ihale ve sonrası modelin esnek olması, yatırımcıların ellerini rahatlatacak koşullarda olması ve en önemlisi, fiyat kırmaktan daha gerçekçi kriterlerle yatırımcıların belirlenmesidir.
YATIRIMCININ KULLANACAĞI MODELLERLE İŞE BAŞLAMAK GEREK
Aynı şeklide yerli kömür kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda da benzer çalışmalar son aşamaya gelmiştir. Model olarak birbirine benzeyen her iki yarışma modelinde de yatırımcının kollandığı modellerle işe başlamak gerekmektedir.
NÜKLEERDE ‘ALIM GARANTİLİ’ PORTFÖYÜN YÖNETİLMESİ ÇOK ÖNEMLİ
Elbette nükleer yatırımları sonrasında büyüyen “alım garantili” portföyün yönetilmesi işi de son derece önemli hale gelecektir. Zira bugünkü modelde bile devletin kontrolündeki portföyün optimum çalışıp fiyatlanmadığını göz önüne alırsak bu soruna çare bulunmaması halinde piyasayı maalesef olumsuz etkileyecektir.
AB, Litvanya’nın elektrik depolama projesi desteğini onayladı14 Ekim 202417:53 Milangaz Otogaz, Yeni Renault Duster iş birliği ile yepyeni bir kampanyaya imza atıyor14 Ekim 202415:53 Beta Enerji halka arz için SPK’ya başvurdu14 Ekim 202415:51 OPEC’in petrol üretimi eylülde günlük 604 bin varil düştü14 Ekim 202415:15 Avrupa’nın “net sıfır sanayi” yarışındaki konumu Çin’in hakimiyet riski altında14 Ekim 202414:36