Geleceğimiz maden ve çevre

8-9 Şubat 2022 tarihlerinde Sheraton Ankara Hotel’de Genel Başkanı olduğum Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından “Sürdürülebilir Madencilik ve Çevre Çalıştayı” gerçekleştirildi. Çalıştaya, kamu ve özel sektörden yoğun katılım ve ilgi gösterildi.

Beklentimizin üzerinde olan bu ilgi hem bizi hem de sektör temsilcilerini bir hayli mutlu kıldı.

Neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan madencilik, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük bir ilerleme kaydetti. Sanayi ve ticari sektörlerde doğrudan veya dolaylı girdi olarak kullanılan madenlere olan ihtiyaç, sanayinin gelişmesine bağlı olarak büyük oranda artış gösterdi. Artık madenler, ulusal ve uluslararası politikaları belirlemekte. Diğer yandan, yüksek katma değer yaratan, ülke sanayisinin gelişimine ve istihdamın çözümüne önemli katkılar sağlayan madenlerin “tükenen” kaynaklar olması, madenlerin en verimli şekilde değerlendirilmesi konusunu da beraberinde getirmekte Ülkemizin üzerinde bulunduğu jeolojik kuşak düşünüldüğünde, birçok önemli maden çeşidi ve rezervine sahibiz. Ülkemizde 70’in üzerinde mineralin üretimi yapılmaktadır. Mineral çeşitliliği açısından dünyada 10. sırada, üretim bakımından 27. sırada yer almaktayız. Dünya piyasalarında önemli 90 çeşit mineralden 77 tanesi ülkemizde bulunmakta. Ancak ülkemizin sadece zengin maden kaynaklarına sahip olması yeterli değil. Bu madenlerin zaman geçirilmeksizin etkin bir biçimde işletilmesiyle oluşturulan katma değerin acilen ekonomiye kazandırılması da gerekmekte. Yüksek ekonomik değer sağlayacak şekilde; ithal girdi olarak değil, ülkemize kaynak sağlayacak her türlü yer altı zenginliğinin işlenerek ve üretilerek toplumumuzun hizmetine sunulması gerekir.

Maden kaynaklarımızın verimli bir şekilde kullanımı, bu kaynakların âtıl durumda bırakılmaması ve en kısa sürede üretilerek sanayiye sunulması, ülkemizin ekonomisiyle birlikte istihdama da çok olumlu katkılar sağlayacak. Bu nedenle, ülkemizin maden ihtiyacını karşılayabilmek, dışa bağımlılığı azaltabilmek için sürdürülebilir bir maden üretimini gerçekleştirmek zorundayız. Bu amaca, sürdürülebilir bir çevre, insan sağlığı ve sürdürülebilir üretim zincirini iyi yöneterek ulaşabiliriz.

Sürdürülebilir Madencilik ve Çevre Çalıştayı’yla Türkiye’nin en önemli konularından birini gündeme taşıdık. Çoğu zaman birilerinin manipülatif ataklarına maruz kalsa da bizler her zaman madenciliği, ekonomik gelişim ve büyümeyle eş görüyoruz. Türkiye büyüyor, gelişiyor ham maddeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor. Yerli üretimle sanayimizin ham madde ihtiyacının belirli bir bölümünü karşılıyoruz. Ancak önemli bir kısmın ithalatla karşılanması dış ticaret açığımızın büyümesi açısından ne yazık ki olumsuz bir durum oluşturuyor. Madencilik adeta bir buz dağı gibi, bugün sahip olduğumuz teknolojik gelişimin arkasında yatıyor. En son teknolojiler hayatımızda olsun istiyoruz. Daha modern ve teknolojik bir hayatın tasavvurunu yapıyoruz. O nedenle madencilik hayattır diyoruz. O nedenle madencilik gelecektir diyoruz. Bugün bir telefon satın aldığımızda aslında talk, nikel, bakır, çinko, lityum gibi madenleri aldığımızın çoğu zaman farkında değiliz. Ya da bir uçağa bindiğimizde o uçağın titanyum, çelik, alüminyum, nikel gibi madenlerden yapıldığını çoğu zaman anımsayamıyoruz. Evimizdeki en basit aletlerden, en karmaşık teknolojik ürünlere kadar çevremize dönüp bakalım. Gördüğümüz her şey madenciliğin eseridir. Bunu tarihi bir gerçeklikle de bağdaştırabiliriz. Sömürgeci ülkelerin gittikleri yerde ilk el koydukları şey o ülkenin yer altı ve yer üstü zenginliği oluyor. Ama ne ilginçtir ki ülkemizde yapılan madencilik faaliyetlerine karşı çıkanlar, söz konusu o ülkeler olunca sus pus olmayı tercih ediyor.

Dünya genelinde yılda 10 milyar ton olan maden üretimi ve üretilen bu madenlerden de yaklaşık 1.5 trilyon USD kadar ekonomik hacim oluşmakta. Üretilen madenlerin %10’u metalik madenler, %15’i endüstriyel ham maddeler ve %75’i enerji ham maddeleri olarak şekillenmekte. Küresel piyasalardaki gelişmeler, özellikle metalik cevherlerin ihracatı üzerinde etkili olmakta. Günümüzde dünya piyasalarındaki elverişli ekonomik konjonktür, madenciliğimize önemli fırsatlar sunmakta. Gelişmekte olan ülkelerin hızlı büyüme eğilimleri, dünya maden piyasasını etkileyerek maden fiyatlarında artışlara neden olmakta. Dünyanın önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomileri, kendi ham madde yönetimi stratejilerini geliştirip uygulamakta. Bu durum ülkemizin de madencilik faaliyetlerinde stratejiler geliştirmesi gerekliliğini ortaya koymakta. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın açıkladığı “Milli Enerji ve Maden Politikası Stratejisi” çerçevesinde, özellikle son 5 yılda madencilik sektöründe üretim ve ihracatımızda çok önemli artışlar kaydettik. 2021 yılında madencilik sektöründe ülkemiz 5.9 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirerek rekora imza attı. 2022 yılında ise bu rakamın üzerine çıkmayı hedefliyoruz. 2017 yılında Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Xi Jinping, Çin’in en önemli Nadir Toprak Elementleri sahası olan Baotou’da yaptığı açıklamada, bu ürünlerin ihracatını yasakladığını duyurdu ve bu elementleri kritik ürünler olarak ilan etti. İleri teknolojik ürünlere ham madde olan bu mineraller ülkeler arası siyasette belirleyici aktör olarak kullanılmaya başlandı.  “Pandemi“ süreciyle birlikte ileri teknolojinin ham maddesi olan stratejik madenlere olan ihtiyacın artması, ülkeleri “kaynak milliyetçiliği”ne yönlendirdi.

Burada şu kritik hususu vurgulamak istiyorum. Doğal kaynaklarını değerlendirmeyen bir ülke var mıdır? Dünyada yer altı zenginliklerinden faydalanmayı reddeden bir ülke var mı? Elbette yok. Olması da düşünülemez. Yerin altı bizim için ne kadar değerliyse yerin üstü de bir o kadar değerlidir. Madenlerini çıkaramayan, işleyemeyen, katma değerli hale getiremeyen ülkeler dışa bağımlı olmaktan kurtulamaz.

Ülkelerin maden politikaları ve stratejilerinde yeni bir döneme girildi. Dolayısıyla ülke olarak biz, istihdam, ekonomi ve ülkemizin gelişmesine doğrudan etkisi olan madenlerimizin üretilmesi ve sanayiye kazandırılmasını son derece önemli bir konu olarak görüyoruz.

Şunu unutmayalım ki! 1MW yenilenebilir enerji güç santrali için kullanılacak maden, 1MW’lık fosil kaynaklı güç santraline göre 6 kat daha fazladır.

Aramadan üretime kadar madencilik her aşamada sıkı kurallarla denetleniyor. Çevreye ve insan sağlığına duyarlı güçlü bir madencilik sektörünü inşa etmek için dünyadaki en güncel uygulamaları takip etmek ve uygulamak zorundayız. Ya çevre ya maden diyenlere inat hem çevre hem maden diyoruz. Ne madenlerimizden vazgeçeriz ne de çevremizden diyoruz. Biz ne ikisini birbirine alternatif ne de birbirine rakip görüyoruz. Aksine ikisini birbirini tamamlayan, birbirini bütünleyen süreçler olarak görüyoruz. Madenlerin çıkarılmasından işlenmesine kadar çevre mevzuatı her süreçte etkin bir şekilde işletiliyor. Madenler çıkarıldıktan sonra da bu kez rehabilitasyon için gereken bütün süreçler mevzuata uygun bir şekilde ilerletiliyor. Bazı gruplar provokasyonlarla madencilerimizi ve vatandaşlarımızı karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Bazı bölgelerimizde çalışan işçilerimizin tehdit edilmesi, yöre halkının kışkırtılması ya da iş makinalarının çalıştırılmaması gibi eylemlere şahit oluyoruz. Türkiye’nin her bir noktasında sanki madencilik yapılıyormuş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Oysaki madenciliğin nerede, nasıl ve kimler tarafından yapılacağı kanunlarda yazılı. Sahadaki madencilik faaliyetleri sona erdikten sonra bölgenin yeniden eski haline getirilmesi kanuni bir zorunluluk. Hiç kimse ben buradan alacağımı aldım, işim bitti diyerek çekip gitmiyor. Nasıl ki madencilik öncesi ve esnasındaki faaliyetler kurallarla belirleniyor, sonrası da aynı şekilde kural ve kanunlarla yürütülüyor. Ülkemizin dört bir yanında çok başarılı rehabilitasyon faaliyetleri hayata geçirilerek madencilik yapılan alanlar doğaya geri kazandırılıyor. Bununla birlikte rehabilitasyon faaliyetlerinin yapılmadığı ya da başarısız olduğu alanların da doğaya tekrar kazandırılması için valiliklerimiz gerekli çalışmaları yürütüyor. Amacımız madencilik faaliyetleri doğanın tekrar eski görüntüsüne kavuşturmaktadır. Rehabilitasyon sonrası birçok bölgemizde tarımsal faaliyetler başladı. Zeytin, üzüm, kayısı, badem, ceviz ya da aromatik bitkiler gibi gelirgetiren ürünlerle rehabilite edilen alanlar böylece yeniden üretime açılıyor. Madencilik sektörü hem faaliyette olduğu zaman diliminde hem de faaliyet sonrası her anlamda kazandıran bir sektör. TTK, TKİ, Eti Maden ve MTA faaliyet gösterdikleri alanlardaki hava, su ve toprak kalitesinin iyileştirilmesi ve atıkların bertarafı için çeşitli projeler yürütüyor. MTA, TTK, TKİ ve ETİ Maden tarafından çevre ile uyumu sağlama ve sürdürülebilir madencilik politikaları kapsamında toplam 34 adet proje hayata geçirildi. Küresel iklim değişikliğiyle mücadelede jeotermal kaynaklara yönelimi artırmaktayız. Bu amaç doğrultusunda MTA Genel Müdürlüğü tarafından jeotermal arama faaliyetleri yürütülmektedir. Sadece 2021 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız tarafından 301 adet jeotermal arama ruhsatı onaylanmıştı. Tabi ki yapılacak sondaj çalışmaları sonucunda su sıcaklığı ve su kalitesi gibi değerlendirmeler yapılarak jeotermal sahalarının elektrik üretiminde kullanılıp kullanılmayacağı ortaya çıkacak. Gelişen sanayimizin elektrik ihtiyacının karşılanmasında çevre ile uyumlu ve sürdürülebilir jeotermal kaynakların payının artması bizleri mutlu etmektedir.

Yukarıda bahsettiğim konuların konuşulduğu, değerlendirildiği “Sürdülebilir Madencilik ve Çevre Çalıştayı” Ankara’da iki gün sürdü. Konu başlıkları olarak; “Ülkemizin Maden Potansiyeli ve Değerlendirme Stratejileri”, “Sürdürülebilir Madencilik ve Çevresel Etkileri” ve “Madencilikte Yeni Dönemin Kodları” oturumlarıyla sektörün en önemli konuları çok değerli moderatör ve panelistler tarafından tartışıldı, değerlendirildi. Ayrıca “Türk Madencilik Sektöründe Sürdürülebiliriğe Doğru” başlığıyla Yönetici- Direktör Mike Wart konuşmalarını gerçekleştirdi. Bu çalıştayın sonuç raporu da Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından hazırlanmakta ve ilgili kurumlara gönderilecek. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız himayelerinde, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı destekleriyle gerçekleştirdiğimiz “Sürdürülebilir Madencilik ve Çevre Çalıştayı” programımıza destek veren başta kamu kurum ve kuruluşlarına, sivil toplum kuruluşlarına, özel sektör şirketlerimize ve onların çok değerli temsilcilerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Organizasyonda desteklerini esirgemeyen başta ana sponsorlarımız olmak üzere bütün sponsorlarımıza teşekkür ederim.