Avrupa Yeşil Düzeni (Green Deal) ve etkileri

Kuşkusuz ki AB Komisyonunun alacağı böylesi kararlar sadece Avrupa’yı değil aslında dünyada da önemli bir değişimi beraberinde gerektirecektir. Avrupa ithal edeceği ürünlerde, ürünün karbon ayak izi gibi bir çok standart aranır hale geliyor. Eğer üretim mekanizmalarını ve ürün zincirini Avrupa Yeşil Düzenine göre düzenlemezseniz bir süre sonra ekonomik zincirinde dışında kalınacağı anlamı ortaya konulmaktadır.

Küresel ısınma ve yol açtığı yıkıcı etkiler tüm dünyada kendisini ciddi şekilde göstermeye başlamıştır. Yaşadığımız gezegende güvenli ve güzel bir hayat sürmeye devam edebilmek için her birey ve topluluğun iklim değişikliğini ve oluşturduğu tehditi görmesi artık yetmemekte bunun için olağanüstü bir mücadelenin başlatılması gerektiği çok açık şekilde görülmektedir. Paris İklim Anlaşması ile bu konudaki en geniş çaplı küresel anlaşma yapılmış olsa da 2016 yılından bugüne yapılan çalışmaların iklim değişikliği konusunda istenen sonucu almaktan çok uzak olduğu görülmektedir. Paris anlaşmasına göre dünyadaki yıllık ortalama sıcaklık artışının 2 derecenin altında mümkünse 1.5 derecede tutulması istenmesine karşın mevcut uygulamalarla 3 derece civarlarında olduğu görülmektedir.
İşte tam da bu noktada Avrupa Komisyonu; akışı değiştirecek ve belki de dünyanın kaderini etkileyecek olan, ayrım gözetmeksizin tüm insanların refah seviyesini iyileştirmeyi hedefleyerek Avrupa Yeşil Düzen (European Green Deal) mutabakatını geçen yılın Aralık ayında ilan etmişti. Günden güne ısınan atmosfer, dünyadaki sekiz milyon canlı türünün yaklaşık bir milyonunun tehdit altında olması, orman arazilerinin her geçen gün artan tahribatı ve okyanuslardaki kirlilik artışı, genel olarak iklim değişikliği ve getirdiği problemler bu mutabakatın önemli gerekçeleri arasında görülebilir.
Bu plan ile 2050 yılında Avrupa’nın “karbon nötr” olma hedefine ulaşması için çok kararlı bir yol haritası ortaya konmuş oldu. Ayrıca Avrupa Birliği üye ülkeleri için 2030 yılı için daha önceden yüzde 40 olarak belirlenen 1990 yılına göre emisyonların azaltılması hedefini yüzde 50-55 olarak revize edilmesi de bu kararlılığın önemli bir göstergesidir. Komisyon’un başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Yeşil Düzeni (AYD) planı için “Avrupa’nın aya insan göndermesi” gibi çok radikal bir karar olduğunu söylüyor, yeşil düzenin ekonomik büyümede söylemi değiştireceğini; kirli, karbon-temelli ekonomik büyüme yerine enerji ve materyal verimli, döngüsel ekonomiyi esas alan karbonsuz bir ekonomik büyüme modeli geliştirdiklerini vurguluyor. Dahası, Yeşil Düzen uygulamasını başarılı bir şekilde uygulayacak Avrupa’nın, diğer ülkelere rol model olacağını ve bu ülkelerinde yeşil bir dünya dönüşümü için çaba göstereceğini umduğunu belirtiyor.
Yeşil Düzen Planı’nın uygulamaya geçebilmesi için devasa bir bütçe öngörülmektedir. On yıllık sürede 1 trilyon euro civarında bir bütçe yaratılacaktır. Bunun yaklaşık 500 milyar eurosunu Avrupa Birliği finanse edecek. Geri kalan miktar ise kamu ve özel kuruluşlardan sağlanacak.
AB Komisyonu 10 Aralık 2020 tarihinde “Avrupa Yeşil Düzeni” kapsamındaki “Döngüsel Ekonomi Eylem Planı” çerçevesindeki ilk girişimini gerçekleştirerek, pillerle ilgili AB mevzuatını modernize etmeyi teklif etmiştir. Bu teklifin amacı Avrupa Yeşil Düzeni için en önemli hedef olan 2050 yılında karbon nötr Avrupa hedefine ulaşmada sürdürülebilir pil kullanımına geçilmesinin hayati derecede önemli olması ve 2030 yılına kadar pil kullanımının yaklaşık 14 kat artmasının beklenmesidir. Özellikle elektrikli araçların ulaşımda yaygınlaşması, emisyonların azaltılması için olmazsa olmaz olarak görülmekte ve bu araçlarda kullanılan pillerin üretim standartlarının daha sürdürülebilir, yüksek performanslı ve geri dönüştürülebilir çevre dostu üretime evrilmesinin önemi ortaya konulmaktadır. Ayrıca pil kullanımının yenilenebilir enerji kullanımın artması için de çok önemli bir unsur haline geleceği olukça belirgin şekilde görülmektedir.
Teklif özetle şunları içermektedir; AB pazarına girecek olan tüm pillerin yaşam döngüleri boyunca sürdürülebilir, yüksek performanslı ve güvenli hale gelmelerini düzenlemektedir. Pillerin ekolojik standartlara saygı göstererek mümkün olan en az çevresel zararla üretilmesi, uzun ömürlü ve güvenli olması ve kullanım ömürlerinin sonunda yeniden amaca uygun hale getirilmesi, yeniden üretilmesi veya geri dönüştürülmesi, değerli materyallerin ekonomiye geri kazandırılması gerektiği öneride açıkça belirtilmektedir. Önerinin içerisinde, 1 Temmuz 2024 tarihinden itibaren, yalnızca karbon ayak izi beyanı yapan, şarj edilebilir, endüstriyel ve elektrikli araç pillerinin piyasaya arz edilebilmesi yer almaktadır. Avrupa komisyonu endüstriyel ve elektrikli araç akülerinin tamamının yeniden dönüştürülebilir olmasının ve ikinci bir ömre sahip olarak, yeniden sabit depolama tesislerinde kullanılmalarını amaçlamaktadır. Ayrıca taşınabilir piller olarak da tanımlanan evde kullandığımız pillerin bugün için yüzde 45’inin toplanabildiğini ve 2030 yılına gelindiğinde ise bu oranın yüzde 70’e çıkarılacağı belirtilmektedir. Tüm bu süreçlerin kontrolu için ise bilişim teknolojilerinden yararlanılarak “Pil Pasaportu” tanımlanması önerilmektedir. Bu uygulamanın pil pazarının şeffaflığını artırma ve yaşam döngüleri boyunca büyük pillerin izlenebilirliği için anahtar olacağı düşünülüyor.
Kuşkusuz ki AB Komisyonunun alacağı böylesi kararlar sadece Avrupa’yı değil aslında dünyada da önemli bir değişimi beraberinde gerektirecektir. Avrupa ithal edeceği ürünlerde, ürünün karbon ayak izi gibi bir çok standart aranır hale geliyor. Eğer üretim mekanizmalarını ve ürün zincirini Avrupa Yeşil Düzenine göre düzenlemezseniz bir süre sonra ekonomik zincirinde dışında kalınacağı anlamı ortaya konulmaktadır.
Türkiye, Avrupa Yeşil Düzeni anlaşmasını oldukça ciddiye almaktadır. İhracatının yaklaşık olarak yarısını Avrupa’ya yapmaları sebebi ile planın öngördüğü değişime ayak uydurmak zorundalar. UFUK 2020(Horizon 2020) kapsamında bir çok akademik ve ticari kurum ve kuruluş çeşitli konularda hibe desteği kazanarak süreç içinde yer almıştır.
Ülkemizde ise AB Bilgi Merkezi’nin yapmış olduğu birkaç bilgilendirici yayının dışında Avrupa Yeşil Düzeni’ni baz alan bir çalışma ve hazırlık bulunmamaktadır. Hatta muhtemelen ilgili kamu kuruluşlarının bundan pek haberleri de yoktur. Yanı başımızdaki GKRY ise Avrupa Yeşil Düzenine uyum için ciddi kaygılar duymakta ve tüm çalışmalarını bu doğrultuda sürdürmektedir. Elektrik enerjisi üretimi için LNG kullanımına geçiş başta olmak üzere, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği konularında işi oldukça sıkı tutmak zorunda olduklarının bilincinde olduklarını söylemek mümkündür. GKRY’nin özellikle AB’nin 2030 hedeflerini yakalayamama endişesi şimdiden başlamış durumdadır.
KKTC’de ise bu konuda bilinçlendirme ve gerekli değişimin başlaması için başta sivil toplum örgütlerine, meslek odalarına büyük sorumluluk düşmektedir. Devlet kuruluşlarının hantal yapısı ile AB Komisyonu’nun bu agresif ve kararlı planına uyum sağlamak neredeyse imkansızdır. Artık şunu anlamamız gerekiyor ki; bundan sonra Avrupa’ya ürün satabilmek için önümüzdeki tek engel maruz kalınan haksız ambargolar olmayacaktır. Avrupa Yeşil Düzeni kapsamına uyum sağlayamamak belki de ambargolardan daha büyük engeller yaratabilecektir. Bu bağlamda devlet, sivil toplum örgütleri ve tarımdan tutun da ülkede ihracat ve ithalata dayalı tüm kuruluşların Avrupa Yeşil Düzeni konusunu öncelikli gündemlerine almaları büyük önem arz etmektedir. Yapılacak girişimler ile AB’nin geçiş için sağlayacağı devasa bütçeden pay alarak bu radikal dönüşümü ülkemizde de başlatmak hem ekonomik, hem de sosyal anlamda çok büyük önem taşımaktadır.
2020 yılından hem ülkemiz hem de dünyanın alacağı çok önemli dersler olduğunu düşünüyorum. İnsanoğlunun gelecek güvencesinin bireysel çabalarla güven altında olamayacağı ancak ve ancak çok geniş çaplı birlikte çalışma ve planlamalar ile mümkün olacağını görmekle başlamalıyız 2021 yılına. Tüm okuyucularımızın yeni yılını bu vesile ile kutlar herkese iyi yıllar dilerim.