Kuraklığın elektrik piyasalarına etkileri

Yuvamız olan dünya ne zaman kurumaya başladı? Özellikle hangi bölgeler kurumakta? Gelin buna birlikte göz atalım ve hepimizin yuvası olan bu muhteşem gezegeni kurtarmanın yolları var mı birlikte görelim.

Kuraklık küresel ısınmanın en şiddetli fenomenlerinden bir tanesidir. Su kaynaklarını, tarım ve ekonomik aktiviteleri uzun vadede etkiliyor. Sera gazları artarak kuraklığın etkisini fazlalaştırıyor. 

Kuraklık, toprağın nem oranının eksikliğinde ve akarsu eksikliğinde ortaya çıkar. Bu eksikliğin sebebi yağmur azalması ve fazla buharlaşmadır.

KURAKLIĞIN BAŞLANGICI

Yeni araştırmalara göre bilim insanları beşeri küresel ısınmanın başını ve ilk kuraklık patterni 1900’leri gösteriyor. İlk kuraklık Kuzey Amerika, Orta Amerika, Avrasya ve Akdeniz kıyılarında başladı. Bir yandan da Hindistan ve çevresinde fazla su krizi yaşanmaktadır (Natural Dergisi). Hidroiklim, su ve kuralık dalına bakan bilim, sadece su değil ayrıca toprak ve buharlaşma oranına bakar, tarım ve ormancılığa yönelik bir çalışma sürdürmektedir. Toprağın nemi komplike bir olaydır çünkü yağmur ve buharlaşma dengedeyken beraber çalışır, dengesizken aksi yönde çalışır. Sıcak hava nem getirebilir fakat hava çok sıcakken hem nemi alır hem de yağmurun etkisini azaltır. Bilim insanı Jason Smerdon’e göre yağmur sadece tedarik kısmını simgeler ama hava derecesi talebi simgeler, kuraklığa yol açan da budur. Faktörlere göre bu iki etkenden hangisinin daha etkili ve belirleyici olduğunu görüyoruz.

Türkiye 2021’in başından itibaren olağanüstü bir kuraklığı yaşıyor. İstanbul’un etrafındaki rezervler NASA’ya göre son 15 yıldaki en düşük seviyede. Bu kuraklık sebebi son yıllardaki düşük yağmur seviyesinden dolayıdır.

2019’un yaz ve sonbahar mevsimlerinde hiç yağmur yağmadı ve rezervler tükenme noktasına geldi. 2020, son beş yıldaki en kuru yıl oldu. Temmuz 2020’den beri Türkiye her ay, ortalamanın altında yağış aldı. Özellikle Ekim-Aralık ayları arasında ülkedeki yağış seviyesi mevsim değerlerinin (1981-2019) yüzde 48 altındadır.

Konya arazisinde çiftçiler geçtiğimiz yıla göre yüzde 38 daha az yağmur gördü ve bu tahıl üretimini neredeyse tamamen kötü yönde etkiledi.

Türkiye’deki kuraklığın tarihi çok eskiye dayanıyor: 1804-1876-1928’de Türkiye çok sert kuraklık dönemleri yaşadı, tarla ve hayvanlarımızı kaybettik, çiftçi nüfusunun çoğunun şehirlere göçmesine sebep oldu. Aynı şekilde 1915’te, 1930’larda, 1970’lerde ve 1980’lerde kuraklık dönemleri geçirdik. 1989’de Güney Anadolu’da yaşanan kuraklık Fırat’ın debisinin yüzde 50 azalmasına yol açtı ve o zamandan beri azalmaya devam ediyor. Orta Anadolu bölgesi o kadar hassas ki 4 yılda 1 kuraklık yaşanıyor. (Ceylan F., 2005)

Hidroiklimle alakalı yaşadığımız sorunlar sadece doğa ve tarıma değil sosyolojik ve demografik değişikliklere de yol açıyor ve bazı zamanlarda ciddi kayıplara sebep olabiliyor. Mesela 1876’da 200.000 kişi hastalıklardan ve açlıktan hayatını kaybetti. Türkiye’de en çok kuraklık ihtimali taşıyan havza Konya’dır. Çünkü Kuzey Afrika ve Arabistan çöllerinden gelen tropikal hava akımları sıcaklık taşıyor.

TUZ GÖLÜ SEVİYESİ SON 100 YILDA YÜZDE 85 AZALDI

Tuz gölü, Ereğli ve Beyşehir göllerinde aşırı bir azalma var ve bu durumun sebeplerinden bir tanesi Türkiye’de olan kuyuların illegal kullanılmasıdır. Kuyulardan fazla su çekiminden dolay su seviyesi azalıyor ve uzun vadeli kuraklıklara yol açabiliyor. Bu durumu engellemek için devlet kuyulardan su çekimini sınırladı ve denetlemeye başladı.

2018’de dünyadaki CO2’nin yüzde 89’u fosil yakıt fabrikalarından yayılıyor. Bunların arasında en çok karbon salınımına sebep olan kömür madenidir, dünyanın sıcaklığını 0.3 derece arttırmaktadır. Dünyadaki ülkelerin hemen her biri kömür kullanımını azaltma doğrultusunda hareket ediyor.

Petrolde masum olmayan madenlerimiz arasında, dünyadaki CO2 emisyonunun 3’de 1’i petrol yakımında ortaya çıkıyor. Bu salınan CO2 gazları dünyamıza sıcaklığı hapsedip tüm gezegende iklim mevsim düzenini karıştırmakta ve aşırı kuraklık, aşırı yağış gibi çok ciddi problemlere sebep olmaktadır.

Su, enerji ve elektrik üretiminin her aşaması için gerekli. Uluslararası Enerji Ajansı’nın analizine göre, enerji tesisleri her sene 340 milyar metreküp su çekiyor ve ortalama 50 milyar metreküp su tüketiyor. Elektrik üretim tesisleri olan barajlar ve termik santraller, elektrik üretimi için su veya su buharı gücünü kullandığından kuraklık, elektrik üretimini doğrudan ve olumsuz etkilemekte. Ülkemizin elektrik ihtiyacının yüzde 35’i termik santrallerden karşılanıyor ve bahsi geçen enerji üretim tesisleri arasında en fazla su, termik santraller tarafından çekilmekte. Ayrıca önemli elektrik üretim kaynaklarından olan barajlarda da suyun potansiyel enerjisinden faydalanıldığından su seviyesinin azalması barajlardaki elektrik üretimini de direkt olarak etkilemektedir.

Kuraklık, elektrik üretimi gibi elektrik ihtiyacımızı da direkt olarak etkileyen faktörlerden biridir. Kuraklığın artması, yağışın azalmasına ve havanın ciddi derecede ısınmasına sebep olmaktadır. İnsanlar yağış olmadığında sulama faaliyetleri için sulama sistemlerini kullanmaktadır. Bu durum ekstra elektrik gideri anlamına gelmektedir. Ayrıca kuraklıktan dolayı havaların ısınmasıyla insanlar serinlemek için soğutma sistemlerini kullanmaya başlar ve bu durum da elektrik tüketiminde artış olmasına sebep olur, yani kuraklık elektrik üretimini azaltırken, elektrik tüketimimizde artışa sebebiyet verir. Elektrik üretimi azalırken elektriğe olan ihtiyacın artması elektrik fiyatlarında artışla karşılaşacağımız anlamına gelmektedir.

Kuraklık nedeniyle hidroelektrik santrallerinden elektrik üretimi geçen yıl 2019’a göre yüzde 11,5 geriledi ve doğal gazdan elektrik üretimi 2017’ye göre yüzde 37 düştü.

TEİAŞ verileri 2020’nin son çeyreğinde hidroelektrik elektrik üretimi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20,5 düştü. 2020’nin tamamında ise hidroelekrik santrallerinin elektrik üretimi ise 2019 yılında yüzde 12,1 düşerek 75 milyar 119 milyon kilovatsaate geriledi.

Evet, kuraklığın gölleri/barajları vurması söz konusuyken, elektrik üretimini kötü etkilemeden geçmesi mevzu bahis değil. 2019’da barajlarda 80,4 milyar metreküp su miktarı bulunurken günümüzde bu rakam yüzde 27’lik bir düşüş ile 58,5 milyar metreküpe düştü ve elektrik üretimi olumsuz etkilendi.

2020’DE SONBAHAR YAĞIŞLARI DÜŞÜŞÜ

Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, Eylül ve Kasım ayları arası sonbahar mevsimi yağışlarının normalin altında gerçekleşti. Türkiye genelinin 2020 yılı sonbahar döneminde 65.8 mm yağış aldığı ve 140.6 mm olan mevsim normali (1981-2010) ve 74.3 mm olarak kaydedilen geçen yılki sonbahar yağışlarının altında gerçekleştiği görüldü. 2020’nin sonbahar dönemindeki yağışlar mevsim normalinin yarısına indi.

Bölge bölge olarak tüm Türkiye’de kuraklık şiddetli bir şekilde hissedildi. Ege ve Karadeniz Bölgeleri son 40 yılın en az yağışlı sonbaharını yaşadı ama en fazla azalma yüzde 59 ile İç Anadolu bölgesinde.

OCAK AYINDA YAĞIŞLAR MEVSİM DEĞERLERİNİN ÜSTÜNDE

Ocak ayında yağışların ülke genelinde normalin ve geçen yılki yağışlarının üzerinde gerçekleştiği görüldü. Ocak ayındaki yağışlar mevsim normaline göre yüzde 43 ve 2020 yılı Ocak ayı yağışlarına göre ise yüzde 53 oranında artış gösterdi. Ocak ayı yağışları özellikle Marmara Bölgesi’nde önemli ölçüde artış gösterdi.

Referans:

Global Warming and 21st Century Drying Benjamin I Cook • Jason E Smerdon •Richard Seager • Sloan Coats

https://www.climatechangepost.com/turkey/droughts/

https://www.clientearth.org/latest/latest-updates/stories/fossil-fuels-and-climate-change-the-facts/#:~:text=The%20Intergovernmental%20Panel%20on%20Climate,from%20fossil%20fuels%20and%20industry.

https://www.nationalgeographic.com/photography/article/lake-urmia-iran-drought

https://www.entes.com.tr/ulkemizdeki-kuraklik-elektrik-uretimini-nasil-etkiler/