‘Ülkemiz enerji sektöründe birçok yatırım ihtiyacı var’

‘Ülkemiz enerji sektöründe birçok yatırım ihtiyacı var’

12. Türkiye Enerji Zirvesi kapsamında ‘KPMG Özel Oturumu: Finansman’ düzenlendi. KPMG Türkiye Enerji Sektör Lideri ve Şirket Ortağı Orhan Turan’ın moderatörlüğünü yaptığı oturumda EBRD Ülke Başkan Vekili Şule Kılıç, TSKB Genel Müdürü Murat Bilgiç, Garanti BBVA CEO’su Recep Baştuğ  ve Petrol Ofisi Finans Direktörü İda Tjonneland konuşmacı olarak yer aldı.  KPMG sponsorluğunda düzenlenen oturum öncesi Zorlu Enerji Mali İşler Genel Müdürü Elif Yener özel bir sunum gerçekleştirdi.

Zorlu Enerji Mali İşler Genel Müdürü Elif Yener

‘Enerji dönüşümünde dünyaya göre çok daha hızlı yol aldık’

Öncesinde COVID, geçtiğimiz sene de Rusya ve Ukrayna Savaşı, dünyada yaşanan enerji krizinin daha da derinleşmesine sebep oldu. Geçtiğimiz seneden beri yaşadığımız doğal gaz ve enerji kriziyle beraber hem gaz fiyatları hem de elektrik fiyatları yaklaşık 8 katına yükseldi. Bu da aslında birçok kritik sektörü hammadde tarafında etkilemiş oldu. Çelik, alüminyum, nikel gibi kaynaklar pil üretimlerinin sekteye uğramasına sebep oldu. Avrupa dahil birçok ülkede üretim tesisleri, ya geçici süreliğine ya da tamamen kapanma durumuna geldiler. Bunlar tamamen olağanüstü koşullara işaret ediyor. İklim değişikliğiyle mücadele konusunda enerjide dönüşümün ivmelenmesi gereken bir dönemde maalesef tüm dünyayı zorlayabilecek bir görünüme doğru gidiliyor. Hem Türkiye’de hem dünya çapında yaşananlar karşısında “Yeşil dönüşüme son hızla devam mı edeceğiz yoksa geri adım mı atacağız?” Bunun kararı aşamasındayız. Bu çok kolay bir karar değil ama bizim krize bakış açımızla da bağlantılı bir karar. Bu sebeple krize bakış açımızı değiştirerek bunu bir fırsata çevirebiliriz. Aslında yapmamız gereken bu. Önümüzdeki süreçte yeşil dönüşümü daha da hızlandırabiliriz.

2016’dan beri dünyada ve Türkiye’de enerji dönüşümünü yaşıyoruz. Türkiye olarak yeşil dönüşüm konusunda dünyaya göre çok daha hızlı bir yol almış durumdayız. Dünyada 2006 yılında yenilenebilir enerji üretimi oranı yüzde 24 iken, 2021 senesinin sonunda bu oran yüzde 38’lere ulaştı. Türkiye’de ise bu oran 2006 yılında yüzde 33 iken, 2022’de yüzde 55’ler seviyesine kadar çıktı. Aslında Türkiye olarak iyi gittiğimizi söyleyebiliriz.

Geçtiğimiz senelerde yapılan toplam enerji yatırımlarına bakacak olursak; 2014’te yaklaşık 2 trilyon dolarlarda global bazda bir pik yaptığımızı görüyoruz. 2020’ye geldiğimizde  bu yatırımlar, pandeminin de etkisiyle ciddi bir düşüş trendi yaşayarak yaklaşık 1,5 trilyon dolar seviyelerine düştü. Yani enerji yatırımlarında yüzde 22 seviyesinde bir düşüş görüyoruz. Burada fosil yakıtlar tarafındaki düşüşün daha da fazla olduğunu görebilirsiniz. Ülkelerin enerji politikalarında netlik olmadığı için karbon salımı yüksek olan, hem enerji hem yakıt tarafındaki yatırımların düştüğünü söyleyebiliriz. Toplam enerji yatırımının yüzde 22 azaldığı dönemde geleneksel enerjiye yapılan yatırımların 1,3 trilyon dolardan yaklaşık yüzde 35’lik bir düşüşle 800 milyar dolar seviyelerine düştüğünü gördük. Bu çok ciddi bir düşüş. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde ciddi anlamda hem geleneksel hem de yenilenebilir enerji tarafına önemli oranda yatırım yapılması gerekiyor. Ama enerji dönüşümünü sağlayabilmemiz için yenilenebilir enerji yatırımlarının çok daha yüksek olması gerekiyor. 2027 yılında tahminlere göre senelik yapılması gereken yatırımın 3 trilyon doların üzerinde olması gerekiyor. Türkiye’ye baktığımızda pik seviyesinin yaklaşık 21 milyar dolarla 2013 yılında gerçekleştiğini gördük. Geçmişte bu süreci ivmelendirmek için devlet teşvikleri vardı. 2021 yılı itibariyla YEKDEM dahilinde yapılan santral yatırımları ciddi anlamda düşüş göstermiş durumda. Bunların yerini YEKA’larla doldurmaya çalışıyoruz ama maalesef YEKA’lar tam ikame edilmiş durumda değil. 2021 ve 2022 yıllarında bunların yerini lisanssız elektrik üretimi, dağıtık enerji dediğimiz elektrik yatırımları almış oldu. Piyasa bir şekilde kendini dengeliyor ve biz yenilenebilir enerjiye yatırım yapmaya devam ediyoruz. Yapılan bütün bu yatırımların neticesinde bugün Türkiye olarak; Fransa, İngiltere gibi birçok ülkeye nazaran yenilenebilir enerjide daha öndeyiz.

SHURA’nın yayınladığı rapora göre Türkiye için 2030’a kadar toplamda 135 milyar dolarlık bir yatırım gerekiyor. Bunun ağırlığı yine yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, depolama gibi teknolojilerde ve bunun yanında şebeke yatırımları da yer alıyor. Ben şebeke yatırımlarının biraz daha yüksek olması gerektiğine inanıyorum. Bu da senelik yaklaşık ülkemizde 15 milyar dolarlık yatırıma tekabül ediyor. Biz bu 15 milyar dolarlık yatırımı nasıl yapacağız, bunun finansmanını nasıl sağlayacağız? Asıl büyük soru bu. Burada da birçok yöntem var aslında. Bunların bazıları Türkiye’de daha fazla kullanılıyor, bazılarını ise daha da yaygınlaştırmak istiyoruz. Satın alma işlemleri burada gündemde olduğu; girişim sermayesi, kitle fonlamasını da kapsayan risk sermayesi araçları var. Geçtiğimiz sene ciddi anlamda satın almalar oldu. 2021 senesinde 40 adet işlemle yaklaşık 2,8 milyar dolarlık bir satın alma hacmi gerçekleşti. Bunun dışında sermaye piyasası işlemleri de var. Burada da yine 2021 senesinde özellikle yenilenebilir alanda ciddi miktarda halka arzlar gerçekleştirildi. Geçtiğimiz sene yaklaşık 8 milyar TL’lik büyüklüğe sahip 12 tane halka arz gerçekleştirildi. Enerji tarafında 2022 yılının sonuna doğru yeniden ivmelenen halka arzlar gündemde. Bunlar tabii ki sevindirici gelişmeler ama aynı zamanda diğer taraflara da odaklanmamıza işaret ediyor. Yenilenebilir enerjinin önünü açabilmek için burada ciddi anlamda desteğe ihtiyacımız var. Fizıbıl modellerimiz olması gerekiyor ki bunun finansmanını bankalarla sağlayabilelim. Bir yandan da bankacılık sektöründe değişen regülasyonların biraz daha durulması gerekiyor. Çünkü bu durum, hem bankaları hem de üretim yatırımı yapmak isteyen kuruluşları sekteye uğratıyor. Diğer tarafta tabii geleneksel yöntemlerimiz de var. Bunlar proje finansmanı, bankalarla yaptığımız anlaşmalar, kurumsal finansmanlar, teminatlı krediler olabilir. Bunun yanı sıra yeşil finansmanlar, sermaye piyasası işlemlerinde yeşil tahviller, proje tahvilleri var. Bunları yurtdışında Eurobond nezdinde yapabiliyoruz ama Türkiye’de bu piyasanın önünün açılması gerektiğine inanıyoruz. Kamu kurumlarıyla beraber bir araya gelip buradaki regülasyonları ve düzenlemeleri hayata geçirmek de istiyoruz. Kurumsal şirketlerin yeşil dönüşüme girmeye ihtiyacı var.

Zorlu Enerji olarak bu yolculukta ciddi adımlar attık. ESG raporlamamızı son 4 senedir düzenli olarak yapıyoruz. Bunu ilk Garanti’yle birlikte yeşil tahville beraber almaya başladık. O günden bugüne kadar ciddi anlamda iyileştirme gerçekleştirdik. Şu an aldığımız skor 62’ler seviyesinde. Bizim de yeşil bir şirket olma yolundaki serüvenimizde attığımız en büyük adımlardan biri. Bu sene içinde ilk entegre raporumuzu yayınladık. Bunlar, tabi yatırımcılar nezdinde şirkete olan ilgiyi artırıyor.

KPMG Türkiye Enerji Sektör Lideri ve Şirket Ortağı Orhan Turan

‘RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI ENERJİ PİYASALARINI DOĞRUDAN ETKİLEDİ’

Yenilenebilir enerji yatırımları global kurulu gücün yüzde 37’sini oluştururken yapılan son yatırımlarla birlikte bu oran yüzde 80 seviyelerine çıktı. Bu da dünyada yenilenebilir enerjinin ne denliş revaçta olduğunu gösteriyor. Yenilenebilir enerji yatırımları 2022 yılında da Türkiye’de ve dünyada artmaya devam etti. Bu trendin daha da güçlenmesi beklenmekte. 2022 yılında ilave edilecek kurulu güç kapasitesinin yüzde 60’ının sadece güneşten sağlanması bekleniyor. 2021 yılında Türkiye’de yenilenebilir enerjiden 3,3 GW ilave kapasite geldi. Şu anda da hâlâ devam eden ve planlama aşamasında olan 2 GW üstünde bir kapasite olduğu muhakkak.

Enerji piyasalarına Rusya-Ukrayna savaşının direkt bir etkisi oldu. Buradan yola çıkarak ülkelerin enerji politikalarını belirlemesinde dört temel eğilimin geliştiğini görüyoruz. Kaynak açısından bakıldığında, her ülke kendi öz kaynağını geliştirmek istiyor ve bu anlamda politika geliştirmeye çalışıyor. Alternatif olarak ülkeler, politik olarak kendilerine yakın hissettikleri ülkelerle ticaret yaparak bu kaynağı tedarik etmeye çalışıyor. Yaşanan bu durum, enerji fiyatlarının enflasyon üzerindeki etkisiyle ülkeleri birtakım önlemler almaya itiyor. Enerji arz güvenliğini desteklemek için depolama kapasitelerinin büyütülmesi de aynı zamanda global trend olarak öne çıkıyor. Bu doğrultuda zaten ESG ve yeşil finansman son birkaç yılın en popüler konulardan biri. Ama Rusya-Ukrayna savaşından sonra bu konuya ilginin hızla artacağını da görmek mümkün. 2022 yılı itibarıyla dünyada 4 trilyon dolarlık bir ESG kaynaklı borçlanma aracı piyasada mevcut. Bu miktarın önümüzdeki 3 yıl içinde yaklaşık 4 katına yaklaşarak 15 trilyon dolar seviyelerine gelmesi bekleniyor. Aynı şekilde yine yeşil tahviller, yeşil bonolar da bu sene ilk defa 1 trilyon dolar sınırına çok yaklaştı. Türkiye bankacılık sektörü, son yıllarda yenilenebilir enerji finansmanını oldukça etkili bir şekilde gerçekleştirdi. Ama bugün toplam banka bilançosunun sadece yüzde 5’i bu sektörde. Aslında hâlâ burada ilerleyecek yol olduğu kanaatindeyim.

SİBER GÜVENLİK TEHDİTLERİ CİDDİ ORANDA ARTTI

Türkiye’nin enerji ajandası çok kalabalık ve bunun sonucunda da çok fazla yatırım ihtiyacı var. Gündemdeki projeler enerji sektöründe dinamizmi sağlıyor. Özellikle yatırım ihtiyacını ve iştahını da arttırıyor. Regülasyon açısından baktığımızda ise enerji sektörü de aslında bankacılık sektörüyle paralel bir şekilde, çok yoğun bir regülasyonla düzenlenen bir sektör. Son dönemde bunu sadece fırsatlar olarak değil, aynı zamanda riskler için de söylemek mümkün.

CEO Outlook adını verdiğimiz, dünyada binin üzerinde CEO’nun katıldığı bir çalışmaya göre enerji sektöründen ankete katılan CEO’ların yüzde 87’si önümüzdeki yıl resesyon olacağını öngörüyor ama bu resesyonun çok uzun sürmeyeceğini, hafif bir resesyon olarak gerçekleşeceğini düşünüyor. Buna karşılık tedarik zincirindeki aksamalar, CEO’ların önemli gündemlerinden bir tanesi. Faiz oranlarının yüksek olması, enflasyon ve resesyon ilk üç risk olarak tanımlanmış durumda. Bunun yanında CEO’ların önümüzdeki yıllarda hem enerji sektöründeki kendi şirketlerinin hem de küresel trendin büyümeye doğru gideceğini düşündüklerini de söyleyebilirim. Bir başka ilginç gelişme de teknoloji konusunda. Birçok CEO enerji sektöründe dijitalleşmeye önem vereceğini söylemişti. Ancak özellikle Rusya-Ukrayna arasındaki savaştan sonra siber güvenlik tehditlerinin çok ciddi oranda arttığını görüyoruz. Bu tehditlerin de CEO’ların ajandasında yer alan dijitalleşmeyi bir miktar yavaşlatma eğilimiyle sonuçlandırdığını söylemek mümkün.

EBRD Ülke Başkan Vekili Şule Kılıç

‘TÜRKİYE FAALİYET GÖSTERDİĞİMİZ ÜLKELER İÇİN BİR ROL MODEL DURUMUNDA’

EBRD olarak 38 ülkede faaliyet gösteren, 1991 yılında kurulmuş bir kalkınma bankasıyız. Bulunduğumuz ülkelerdeki hedefimiz, ülkelerin kalkınmasına destek olmak. Türkiye şu anda 38 ülke içerisinde birinci sırada yer alıyor. Toplam EBRD portföyünün içerisindeki yüzde 15’lik payıyla EBRD’nin en çok yatırım yaptığı ülke Türkiye. Gururla söylüyorum, Türkiye faaliyet gösterdiğimiz ülkeler için bir rol model durumunda. Neden diye sorarsanız da; çok güçlü, çevik, atak bir özel sektöre sahip olması ve bölgemizde bulunan diğer ülkeler ile karşılaştırdığımızda gelişmişlikle ilgili adımları çok daha hızlı atarak ekonomiyi belli bir noktaya getirmiş olmasını söyleyebiliriz.

Türkiye bu liderliği enerji sektörü tarafında da gösterdi. 2020 yılına kadar nispeten makroekonomik açıdan daha stabil olduğumuz bir dönemde YEKDEM ile daha öngörülebilir bir fiyatlama mekanizması ve devlet desteğine sahip olması sebebiyle Türkiye çok büyük bir atılım yaptı. Özellikle yenilenebilir enerji kurulum kapasitesinde büyük bir artış göstererek kurulu gücünü yüzde 50’nin üstünde yenilenebilir enerjiden sağlayan bir ülke haline geldi. Bölgede bulunduğumuz diğer ülkeler bu anlamda çok daha gerilerde. Onlar, Türkiye’de bizim attığımız adımları daha yeni yeni atmaya başlamakta. Bu anlamda da Türkiye’yi kendilerine rol model olarak almaktalar.

Türkiye, bulunduğumuz bölgede pozisyon olarak stratejik ve jeopolitik bir öneme de sahip. Aslında gerek bizim faaliyet gösterdiğimiz Orta Asya ülkeleri olsun gerek Batı ve Orta Avrupa ülkeleri olsun; arada iki tarafı birbirine bağlayan bir “Hub” durumunda. Bu anlamda da bizim enerji tarafında attığımız adımlar, her iki bölgeyi de çok ciddi bir şekilde ilgilendiriyor. Bağlantıların sağlanması anlamında yapılan yatırımlarla bence Türkiye olarak önemli bir noktadayız. Yalnız 2020’li dönemlerden sonra ülkemizde ne yazık ki yenilenebilir enerji tarafında beklediğimiz ve alışageldiğimiz ivmeyi göremez noktaya geldik. Tabii ki bunda Covid’in ve ekonomik yavaşlamanın da etkisi var. Enerji fiyatları düştü ama bu yatırımların yavaşlamasının önündeki en önemli nedenin makroekonomik taraftaki stabilitenin bozulmuş olması ve YEKDEM sonrasında uygulanan yeni yenilenebilir enerji destek mekanizmasının aslında finansman anlamında da tam istenen öngörülebilirliği vermemiş olmasından kaynaklanıyor.

135 milyar dolarlık bir yatırım ihtiyacı var. Bu da 2030 yılına kadar 100 milyar dolara yakın bir yatırım ihtiyacı oluşacak anlamına geliyor. 2022’yi de dahil edersek, bu yıllık 15 milyar dolar demek. Bu kadar büyük bir rakamı bir araya getirip bu finansmanları gerçekleştirmek ve 2020 öncesi gerçekleştirdiğimiz büyük başarı hikayesini tekrarlamak için de atılması gereken ciddi adımlar var.

Petrol Ofisi Finans Direktörü Ida Tjonneland

‘TEKNOLOJİK YATIRIMLARIN DAHA REKABETÇİ OLMASI BEKLENEBİLİR’

2050 itibarıyla hedefimiz sıfır karbon. Bunu dünya genelinde benzer programlarla uygulamaya çalışıyoruz. Enerji piyasaları, sürdürülebilir enerjiye doğru bir yol almış durumda. Benzin, motorin gibi yakıtların yerine da gelecekte başka alternatifler kullanılacak. Aslında bizim rollerimiz yine aynı olacak; yine enerji modelleri sunuyor olacağız. Tüketicimiz de aynı olacak. 2050 yılı itibarıyla pek çoğumuz da elektrikli araçlara geçmiş olacağız. Havacılık sektöründe de elektrikli uçakları göreceğiz diye düşünüyorum.

Türkiye, imalat bazında oldukça dinamik bir ülke. Elektrikleşme biraz zaman alacak ve hidrojenle ilgili başka çözümler de bulunacak. Bu süreçte teknolojik yatırımların daha rekabetçi olması beklenebilir. Biyoyakıtlar gibi daha rekabetçi çözümler bulunabilir. Ancak Türkiye’de biyoyakıt kullanımı neredeyse yüzde sıfır seviyesinde. Avrupa ülkelerine baktığımızda; dizelde yüzde 7, motorinde yüzde 10’a kadar bir azalma var. Sürdürülebilir çözümlere doğru ilerleyen bu değişim süreci içerisinde müşterilerimizin tercihlerini yakından takip ediyor olacağız.

Elektrikli araçların yatırım alanıyla ilgili olarak çalışmalarımız var. Fakat şarj istasyonlarıyla ilgili zorluklar da görüyoruz. Bunların en büyüğü kullanım riski. Şarj istasyonu kurulumları büyük bir yatırım riski anlamına geliyor. Geleneksel fosil yakıtlı araçlara göre büyük bir farklılık söz konusu. Elektrikli araçlar büyüyen bir sektör olsa da araç pazarında hâlâ küçük bir pay taşıyor. O yüzden nasıl bir yatırım planlayacağımızı akıllıca organize etmek gerekiyor. 

“ELEKTRİKLİ OTOBÜSLERİN KULLANIMI DAHA CAZİP”

Elektrik şarj istasyonlarını doğru lokasyonlara kurmanız ve şebekeye bağlamanız gerekiyor. Dolayısıyla temkinli bir şekilde hareket edilmesi gereken bir alan. Beraberinde birçok fırsat da getiriyor. Elektrikli araçlarla alakalı olarak çalışmalar yapıyoruz ve elektrikli otobüsler yatırım yaptığımız alanlardan biri. 500 tane elektrikli otobüsümüz Kolombiya’da bulunuyor. Burada önemli olan nokta kullanım sorunu. En nihayetinde bu otobüsler her gün belirli bir güzergahta gidiyor, ne kadar mesafe yapacaklarını biliyorsunuz ve her gece yeniden şarj için aynı noktaya dönüyorlar. Enerji ithal üreten ülkelere baktığımızda, fosil yakıtla çalışan otobüslere kıyasla elektrikli otobüslere dönmek daha elverişli. Türkiye’de yenilenebilir enerjinin şebekedeki payını planlarken elektrikli otobüslere enerji sunacak şekilde kullanmamız gerekiyor ki bunun maliyeti daha düşük. Çünkü bakım ve enerji maliyetleri daha uygun. Teknoloji maliyeti yüksek olsa da 15 yıllık sahiplik maliyetine bakarsak elektrikli otobüslerin bu alanda çok cazip kaldığını görüyoruz. Türkiye de bu alanda genişleyebileceğimiz pazarlardan biri.

Garanti BBVA CEO’su Recep Baştuğ

‘GÜNEŞ VE RÜZGAR SEKTÖRÜNDE 100 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM GEREKLİ’

2001 ile 2022 arasında enerji sektöründe olan yatırımlara bakarsanız hiçbir sektörde bu kadar büyük çapta bir yatırım olmadığını görürsünüz. Neredeyse üç katın üstünde kapasite artışı oldu. Bu kapasite artışı en fazla yenilenebilir enerji tarafında oldu. Onu da üçe böldüğünüzde; hidroelektrik, güneş ve rüzgâr kısmı var. Hidroelektrikte açıkçası bazı projelerin ne kadar yenilenebilir olduğu tartışılır. Türkiye’de suyla alakalı yapılacak pek fazla yatırım kalmadı. Bundan sonraki süreçte planlarımızda güneş ve rüzgâr enerjisi var. Şu ana kadar bu alanlarda çok ciddi bir atılım yapıldı. Benim bu konudaki rol model ülkem Almanya. 2030 yılı için hedef koymuşlar ve diyorlar ki; “2030’da bütün enerjinin yüzde 80’ini yenilenebilir enerjiden sağlayacağız”. Türkiye bunu yapabilir mi? Güneş ve rüzgâr sektörüne 100 milyar dolarlık yatırım lazım. Bu da yaklaşık 55 milyar dolar güneş, 45 milyar dolar da rüzgâr tarafı yatırımı demek. Evet, çok kolay yapılır ama bir şart var; kamunun, finansörün, yatırımcının ortak bir çerçevede anlaşması. Sektörde YEKDEM bitti ve yatırımlar da bitti. YEKDEM gibi herkesin makul ve mantıklı oranda kazanacağı bir proje ortamında, Türkiye’de Türk bankaları çok rahat bu yatırımların altından kalkar. Ama soru işareti şu, 25 milyar dolarlık öz kaynak var mı? Var. Doğrudan enerji yatırımcısında belki bu kaynak bugün yok ama bunu bulunabilmenin de çeşitli yolları mevcut. Öz tüketimle alakalı ciddi şekilde bu alanlarda fırsatlar var.

RÜZGAR VE GÜNEŞ ENERJİSİYLE ALAKALI BİR TANE BATIK PROJE YOK

Bugün, bu yatırımları yapmanın Türkiye’nin cari açığına katkısı net 20 milyar dolar. Bu sene ülkemizin 50 milyar dolar seviyesinde cari açığı var. Önümüzdeki sene için 50 milyar doların altında olacağını ümit ediyorum. Daha düşük cari açığa doğru gidiyoruz. Bu ortamda enerji yatırımlarının finansmanı enerji sektöründen çıkıp ülke ekonomisi konusu haline geldi. Bu yatırımların yapılması kaçınılmaz ve bu konuda zaman kaybetmememiz lazım. 2030 yılına 8 sene kaldı. Her yıl yapılacak yatırım 14-15 milyar dolar. Günümüzde bankalar geçmiş yıllara göre çok daha sağlam. Öyleyse bu yatırımları çok rahat bir şekilde yaparız ve altından da kalkarız. Enerji dönüşümünde biz neler yaptık? Çok radikal bir şey yaptık ve öncelikle kömürden çıktık. Kömürle alakalı hiçbir yatırımı finanse etmeyeceğimiz gibi 2040 yılı için de hedef koyduk. Ama 2030’da muhtemelen bu yatırımlarla ilgili riskimizi sıfıra yakın hale getireceğiz. Daha sonra da kömürün arkasından gelen, çevreye karbon salımıyla alakalı tedbirini almayan sektörlerle alakalı aksiyonlar başlayacak. Banka olarak Türkiye’de çalışan her dört rüzgâr türbininden birini biz finanse ettik. Rüzgâr ve güneş enerjisiyle alakalı bir tane batık proje yok. Sorunlu kredilerimizin tamamı, bu ikisinin dışındakilerden geliyor. Enerji sektöründe Türk bankalarında ciddi sorunlu krediler var. O portföyün içinde enerji sektöründen gelen yanlış yatırımlar, yaptığımız yanlış finansmanlar var. Ama sürdürülebilirlikle alakalı şu ana kadar benim bildiğim, kendi portföyümüzde bir tane yok ve sektörde de bu türde arızalı yatırım yok. Dolayısıyla bu kadar nitelikli, bu kadar sağlıklı iş yapan sektörün bankalar tarafında karşılığı çok büyük. Yeter ki bir araya gelip sağlıklı bir model kuralım. O modeli kuramadıkça yatırımlarda gecikiyoruz.

Karbon kredisi alımı satımı Türkiye’de brokerlar aracılığıyla yapılıyor. Baktığımızda şeffaf bir piyasa ve derinliği de yok. Dünyada pazarın büyüklüğü 2 milyar dolara gelmiş vaziyette, Avrupa’da ciddi gelişen bir pazar ve 50 milyar dolara ulaşması beklenen bir piyasa var. Türkiye’de ilk defa bir banka, çok başarılı bir argümanla bir platformda birleşti. Biz alıcının ve satıcının şeffaf olarak birbirini gördüğü, neyi aldığını neyi sattığını bildiği bir piyasayı kendi dijital altyapımıza entegre ettik. Tüm taraflar çok basit bir yapıda bunu kullanabilecek. Yeni bir iş ama aynı zamanda geleceği çok büyük olan bir iş. Bu uygulama ile türev bir sürü ürün çıkartacağız; alanın kredisi, satanın kredisi, satanın projesine entegre edilecek yapılar gibi. Burada bence Türkiye’yi ilgilendiren aslında daha büyük bir durum var. 2026’da Türk ihracatçısı sınırda karbon vergisiyle karşı karşıya kalacak. Bugün ihracatımızın yüzde 50’si Avrupa’ya yapılıyor. 2023’te emisyon hesaplamaları başlayacak ama Türkiye’de şu an bir emisyon hesaplaması yok. Bizim üreticimiz, regülatörümüz bugün buna el koymazsa, 2025’te Türk ihracatçısı yurtdışına sattığı her malla alakalı ciddi bir vergi yüküyle karşı karşıya kalacak. Dolayısıyla karbon kredisi piyasası, herkesin emisyonunu ölçmesine iyi ya da kötü senaryolara bugünden tedbir almasına katkı sağlayacak. Umuyorum Türkiye’de bu piyasa gelişecek, hak ettiği yeri de bulacak.

TSKB Genel Müdürü Murat Bilgiç

‘YATIRIMLARI ÇOK RAHAT ŞEKİLDE FİNANSE EDEBİLECEK DURUMDAYIZ’

TSKB Türkiye’nin en eski kalkınma bankası. Şu anda toplam kredi portföyünün yaklaşık yüzde 40’ını enerji projeleri oluşturuyor. Enerji projeleri 2000’li yılların başından beri Türkiye’nin en önemli yatırım alanlarından biri oldu. Bizim portföyümüz açısından bakarsak, yüzde 40’ını enerjinin oluşturduğu bu oranın da yüzde 90’ını yenilenebilir enerji oluşturuyor. Uzun dönemde yenilenebilir enerji portföyümüz yaklaşık 52 bin megavata ulaştı. Çok küçük kapasitelerde başlayan bu portföyün, tamamına yakını Türk bankaları tarafından finanse edilmiş durumda. Bu duruma dağıtım sektörüyle beraber bakarsak, 21 bölgenin özelleştiğini görüyoruz. Bu özelleştirmelerin de tamamına yakını yine ağırlıklı olarak Türk bankaları tarafından ölçüldü, üstlenildi ve finanse edildi. Ben bu 20 yıllık serüvenin son derece başarılı bir şekilde finanse edildiğini düşünüyorum. Bunu Türk bankacılık sektörü ve yatırımcılarla birlikte hep beraber başardık.

ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK MUTLAKA HAYATA GEÇİRİLMELİ

Yenilenebilirde en önemli konu elbette YEKDEM mekanizması idi. Yenilenebilir portföyde hemen hemen hiç batık proje yok. Ama kömür ve doğal gaz bazlı kredilerde takip ve yakın izleme kredi bakiyesi var. Esasen bu şu demek: Yenilenebilir alanında yatırımcı da, bankalar da, regülatör de sektörü yönlendirme açısından önemli bir kapasiteyi sağlıklı bir şekilde oluşturmuş, doğru projeleri seçmiş ve doğru işler yapmış. Bugün geldiğimiz noktada YEKDEM mekanizması değişti. Yarısı TL, yarısı kura endeksli değişen bir fiyat mekanizmasına geçildi. O tarihten bu yana da yeni yatırım neredeyse yok gibi. Yenilenebilir enerji yatırımlarının azalmasının tabii tek sebebi bu değil. Genel konjonktür itibarıyla da ciddi problemlerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Aslında dünya olarak çok zorlu ve farklı bir dönemden geçiyoruz. Her ülkede sadece enerji piyasasında değil genel olarak politika yapıcıların hepsinin çok ciddi tedbirler aldığını görüyoruz. Yatırımlarda öngörülebilirlik konusu çok önemli. Yeni yenilenebilir enerji finansmanı yapmamamız ya da yatırımcının ilgi göstermemesinin sebebi sadece yeni YEKDEM mekanizmasının TL bazlı çalışıyor olması ya da banka ve yatırımcının kur riski almak istemiyor olması değil. Genel olarak öngörülebilirliğin azalmış olması da bunu etkiledi. Bankacı olarak, riski mutlaka ölçebilmek durumundayız. Ölçebildiğimiz riskleri her türlü üstlenebiliriz. Yatırımcı da bu bakış açısıyla hareket etmek durumunda. Enerji sektöründe 2030’a kadar 135 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı var, yani yıllık 15 milyar dolar. Bu yatırımı hem sermaye yapısı olarak hem de bilgi birikimi olarak Türk bankacılık sistemi, uluslararası paydaşlarımızla beraber çok rahat bir şekilde finanse edebilecek durumda. Yeter ki öngörülebilir piyasalar olsun. Yatırımcılar da fizıbıl projeler için özkaynak katkısı yaratabilecektir diye düşünüyorum. Öngörülebilir piyasaların mutlaka hayata geçmesi lazım.

SÜRDÜRÜLEBİLİR VE YEŞİL DÖNÜŞÜMÜ HEP BİRLİKTE GERÇEKLEŞTİRMELİYİZ

TSKB olarak Türkiye’deki toplam yenilenebilir enerji portföyünün yaklaşık yüzde 15’ini finanse etmiş durumdayız. Aslında ölçeği çok küçük bir bankayız ama enerji portföyündeki rolümüz oldukça büyük. Sektördeki sanıyorum ilk yenilenebilir enerji projesini finanse eden banka TSKB. İlk sürdürülebilir SUKUK ihracına aracılıktan tutun, ilk sürdürülebilir sermaye nitelikli fonu sağlama, ilk sürdürülebilir tahvil ihracını yapma, ilk sürdürülebilir dış ticaret finansman sağlama gibi birçok ilki gerçekleştirdik. Sadece banka proje finansmanıyla değil tüm finansman kaynaklarını mutlaka çeşitlendirmemiz gerekiyor. Banka proje finansmanlarının da önümüzdeki dönemde başrol üstleneceğini düşünüyorum. Bu yüzden öngörülebilir piyasalarının oluşması gerekiyor. Yatırım ihtiyacı son derece net, bu yatırımların mutlaka yapılması gerekiyor. Bu toplantının da bence çıktılarından bir tanesi bu. Bu sürdürülebilir ve yeşil dönüşümü hep beraber gerçekleştirmek durumundayız. Bu cümleyi COP27’de bizim ne taahhüt ettiğimizden bağımsız olarak söylüyorum. TSKB, yurtdışı kaynakları bulup yurtiçindeki yatırım ve kalkınma alanlarına aktaran bir kuruluş. Gelecek nesillere sürdürülebilir bir yaşam bırakmak için, mutlaka bunun öncüsü olan yatırımları gerçekleştirmemiz gerekiyor. Ben tüm paydaşlarımızla birlikte bu olgunluğa geldiğimizi düşünüyorum. Gerçekçi olmayan bir yatırıma yatırımcı da girişmez, bankalar da bunları zaten finanse etmez. Hep birlikte daha öngörülebilir bir ortam yakalayabilirsek, bu yatırımları çok rahat gerçekleştirebilir ve finanse edebiliriz.