‘Ulaşım sektörü tamamen kendi içerisinde bir devrime şahit olacak’

Uluslararası Petroleum Istanbul Akademi programı kapsamında ‘E-Mobilite Oturumu’ düzenlendi. Oturumda elektrikli araçlardan şarj altyapısına, sürdürülebilir ulaşım vizyonundan sektörün dönüşüm dinamiklerine uzanan zengin içeriğiyle geleceğin mobilitesine ışık tutuldu.

‘Ulaşım sektörü tamamen kendi içerisinde bir devrime şahit olacak’
Petroturk | Enerji Haberleri
  • Yayınlanma20 Mayıs 2025 09:35

Uluslararası Petroleum Istanbul Akademi programı kapsamında ‘E-Mobilite Oturumu’ düzenlendi. Oturumda elektrikli araçlardan şarj altyapısına, sürdürülebilir ulaşım vizyonundan sektörün dönüşüm dinamiklerine uzanan zengin içeriğiyle geleceğin mobilitesine ışık tutuldu.


“FARKLI KAYNAKLARIN ÖN PLANDA OLDUĞU BİR DÜNYAYA DOĞRU DÖNÜŞÜM SÖZ KONUSU”

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Araştırma Koordinatörü Hasan AKSOY

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Araştırma Koordinatörü Hasan AKSOY

Son zamanların en çok konuşulan kavramlarından bir tanesi enerji dönüşümü. Önümüzdeki dönemde farklı kaynakların ön planda olduğu bir dünyaya doğru dönüşüm söz konusu. Enerji dönüşümü; enerji ekosisteminde arz talep ya da sistemin işleyişi ile ilgili önemli bir değişiklik olmasını ifade ediyor.1850’li yıllara baktığınızda insanlık, enerjiyi odundan sağlıyormuş. Özellikle 1913’lü yıllara kadar kömürün payı yüzde 70’lere kadar ulaşmış.1913’te savaş ve diğer küresel şartlar kömür tüketimini azaltarak oranda düşme yaşanmasına sebep olmuş.1936’lı yıllardan itibaren petrolün yükselişine şahitlik ediyoruz ki dünya enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 50’sine kadar ulaşıyor. Sonra doğal gazın hayatımıza girdiğini gözlemliyoruz. 1990’lı yıllardan başlayan ve şu anda yüzde 20’lere kadar çıkan yenilenebilir enerji ise hızlı bir ivmeyle yükseliyor. Özetle bu dönüşüm ne bugünün ne de yarının konusu olacak. Bu dönüşüm ilginç bir potansiyele sahip olarak sürekli karşımızda durmaya devam edecek.

Enerji dönüşümünün en önemli üç ayağına baktığımızda ise bunların enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve elektrifikasyon olduğunu görüyoruz. Elektrifikasyon, elektrikle çalışan yeni teknolojiler, fosil yakıt bazlı geleneksel teknolojileri ikame ederek sistem verimliliğini arttırıyor. Elektrifikasyon, elektrik taleplerini yenilenebilir enerji ile karşılayarak dönüşümün hızlanmasına da katkı sağlıyor. Türkiye’de enerji yoğunluğu 2000’li yılların başından beri yılda ortalama yüzde 1,5 civarında azalıyor. Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı 2030 yılında 2023’e kıyasla yüzde 15’lik enerji yoğunluğu azaltımı hedefliyor. Türkiye’nin toplam mevcut elektrik talebinin yaklaşık yüzde 46’sı yenilenebilir enerjiden sağlanıyor. Dağıtık sistemlerle birlikte güneş ve rüzgar enerjisinin payı yüzde 18 civarında gerçekleşiyor. 2024 yılına bakıldığında ise yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payı yüzde 46 olmasına rağmen elektrik toplam enerji tüketiminin yalnızca yüzde 21’ini karşılamıştır. İthal fosil yakıtlar birincil enerji arzının yüzde 79.1’ini oluşturmaktadır.

“SATILAN HER 10 ARAÇTAN BİR TANESİ ELEKTRİKLİ ARAÇ”

laştırma sektörüne baktığımızda ise karbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 22’si bu sektörden kaynaklanıyor. Bu emisyonların da yüzde 90’ı kara yolu taşımacılığından kaynaklanıyor. Önümüzdeki dönemde belirlenen hedefler doğrultusunda bunun önemli bir oranda değişeceğini ön görüyoruz. Elektrikli araçlar burada önemli karbonsuzlaşma araçlarından biri olacak. SHURA olarak yaptığımız çalışmalarda 2030 yılında 2,5 milyon elektrikli aracın elektrik şebekesine entegre edileceğini hesapladık. Türkiye’de elektrikli araç satışlarının toplam otomobil satışı içindeki payı 2024 yılında yüzde 10 civarında gerçekleşmiştir. Bu da satılan her 10 araçtan bir tanesinin elektrikli araç olduğu anlamına geliyor. Alt yapı da bu oranla hızla gelişiyor.

SHURA Net Sıfır yol haritası 2035 yılı için yaptığı çalışmalarda 11 milyon elektrikli araç öngörülüyor. Günümüzde şu an bu sayı 200 bini aşmış durumda. Burada güçlü bir elektrik alt yapı şebeke unsuru öne çıkıyor diyebiliriz. Bu da elektrik şebekesine önemli bir yatırımın gereksinimini bizlere anlatıyor.

Yürüttüğümüz çalışmaların sonuçlarına değinecek olduğumuzda ise 11 milyon elektrikli araç 2035 yılında şebekeye gelirse yaklaşık yüzde 12’lik bir dağıtım şebekesi yatırımına ihtiyaç olacak. Bu entegrasyonun sağlanması durumunda binek araçlardan kaynaklanan emisyonlarda yüzde 41’lik bir düşüş sağlanarak toplam 20 milyon tonluk karbon emisyonu salımının önüne geçilecek.

Elektrikli araçların teşviğinde kamunun desteği ve dağıtım şebekesi yatırımlarının planlanması sektörün gelişiminde önemli unsurlar olarak öne çıkıyor.


“2035 YILINDA AVRUPA’DA İÇTEN YANMALI ARAÇLARIN SATIŞI ORTADAN KALKACAK”

Almanya Federal e-mobilite Derneği (BEM) Uluslararası Temsilcilikler Direktörü Mustafa Atik

Almanya Federal e-mobilite Derneği (BEM) Uluslararası Temsilcilikler Direktörü Mustafa Atik

Öncelikle petrol fuarında elektrikli araçlardan bahsedilmesi cesaret isteyen bir iş. Almanya’dan geldiğim için sizlere Almanya’nın elektrikli ulaşımda yaşadığı zorluklardan bahsetmek istiyorum.

Hepiniz bilirsiniz 80’lerde ‘Made in Germany’ diye bir tabir vardı. Kalite, standartlar ülkesi, yenilikçiler gibi söylemler vardı. Fakat bu sadece içten yanmalı araçlarla ilgili bir efsaneydi. Artık elektrikliye doğru gidiyoruz. Petrol fuarında dahi elektrikli araçları konuşabiliyorsak artık bazı şeyler göz ardı edilemiyor demektir. Almanya’da 2023 yılında otomotiv satışlarının yüzde 80’i içten yanmalıymış. Bizim Almanya’da şu an 150 bin şarj noktası var bunun 30 bini hızlı şarj. Almanya’daki şarj cihazları üreten şirketlerin sayısı Türkiye’den çok daha az. Buradaki sayı bana fazla geldi. Satışların yüzde 80 satışları elektrikli olmayan araçlarken 10 yıldan kısa bir süre sonra AB’de içten yanmalı motorlardan daha çok elektrikli araçların satılacağı öngörülüyor. AB düzenlemesine göre 2035 yılında Avrupa’da içten yanmalı araçların satışı ortadan kalkacak. Bu duruma hazırlıklı olmak lazım. Almanya yıllardır her şeye hazırlıklıdır, stabildir.

Mart ayında seçilen yeni hükümette yeşiller yok. Yeni hükümetin hazırladığı taslakta Çin’in ilerleyişine istinaden şirket için elektrikli araç alanlara vergi avantajları sunma ve bunun yanında taşıt vergisi muafiyeti getirildi. Bir önceki hükümette teşvikler komple ortadan kalkmıştı. Hızlı şarj alt yapı genişletmesi öngörülüyor. Almanya bu konuda daha hızlı ilerlemek istiyor çünkü arka planda hep Çin var.

“MADE IN GERMANY ZAMANI BİTTİ”

Batarya hücrelerine baktığımızda şu an yüzde 90’ı Asya’da üretiliyor. Dijitalleşme ve yapay zeka yatırımları bunların en önemlisi. Bu konu kenarda küçük bir konu gibi görülebilse de yapay zeka yatırımları ve dijitalleşme hepsinden daha kritik konumda. Yazılımda da Almanlar Çin’den geri kaldıklarını düşünüyorlar. Bu konuda daha hızlı hareket etmek isteseler de Almanya’nın konum dezavantajı var. Tekrar söylüyorum ‘Made in Germany’ zamanı bitti. Sanayi elektriği AB ortalamasından yüzde 25 daha yüksek. Nasıl rekabet edilecek? Burada bir çalışma gerekiyor. Onun dışında iş gücü maliyetleri çok yüksek. AB ortalamasından yüzde 30 Çin’den ise 4 kat daha yüksek. Aynı zamanda Almanya bürokrasisi pahalı. Şirketlerin yükümlülükleri 66 milyar euroya mal oluyor. Yeni hükümet bu konularda yardımcı olma niyetinde.

Otomotiv sektörünü kaybetmek istemeyen Almanya’nın 2,5 milyon iş yeri var. Sektör, Almanya’da gerçekleştirilen endüstriyel değerin neredeyse 5’te birinden sorumlu. Otonom sürüş ve şarj alt yapısı pazarı 2030 yılına kadar 2.4 trilyon euroya ulaşacak. Bu rakam çok yüksek bir rakam. Göz ardı edilemez.

Dernek olarak hükümetlere tavsiyelerde bulunuyoruz. 70 kalemlik tavsiyemizde sanayi siyaset ve toplum olarak bir karar verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu zamana kadar komple elektrikliye geçilmedi. Öncelikle elektrikliye geçilmesinin kesin kararının verilmesi gerekiyor.

Almanya’da vasıflı iş gücü eksik. Türkiye’de çok farklı pratik beyinlerimiz mevcut. Yurt dışından yardımla buradaki iş birliklerinin teşvik edilmesi gerekiyor. Bu konuda hızlı bir iş birliğine gidilebilir. Almanya’da çok büyük rakamlarda emeklilik oranları mevcut. 1,6 milyon civarlarında. Bu rakamı iyi düşünmek gerekiyor. İşçilik maliyetlerinin de düşürülmesi önemli. Bu konuda Alman hükümeti yurt dışından gelecek vasıflı işçilik için medyada yansıtıldığının aksine çok daha olumlu bir tutuma sahip.


“OTOMOBİL ÜRETİMİNDE İLK 10 İÇERİSİNDE BULUNABİLECEK BİR YAPIYA SAHİBİZ”

Sıfır Emisyon Ticaret Birliği (ZETA) Türkiye Temsilcisi Kutalmış Ersoy

Sıfır Emisyon Ticaret Birliği (ZETA) Türkiye Temsilcisi Kutalmış Ersoy

Şu anda bulunduğumuz dönem tamamen elektrifikasyon dönemi. Bu noktada IEA verilerine göre de elektrifikasyonda 2.7 kat daha artış bekliyoruz. Bunların da yenilenebilir enerjiden gelmesini öngörüyoruz.

Dünya, bataryaların, elektrikli araçların ve güneş panellerinin hızla yaygınlaşması ile birlikte başlıca enerji kaynağı olarak temiz elektriğe doğru hızlıca yönelmektedir. Küresel yenilenebilir enerji kapasitesi tahmini IEA tarafından yüzde 66 oranında yükseltilmiş olup 2030 yılına kadar mevcut seviyelerden 2,7 kat artışla 5500 GW’a ulaşması beklenmektedir. Elektrikli araçlar şu anda Çin’de yeni otomobil satışlarının yüzde 40’ını dünya genelinde ise yüzde 20’sini oluşturmaktadır. Çin’de bu oranın 2030 yılına kadar yüzde 70’e çıkması beklenmektedir.

Karayolu taşımacılığında elektrifikasyon yaklaşık günlük 3,4 milyon varil petrol talebini azaltacağı öngörülen en büyük etkiye sahip seçenektir. Yani sadece bu alanın dönüşümü bile 2023 ile 2035 döneminde günlük 3,4 milyon varil daha az petrol tüketimi anlamına gelmektedir. Petrol fiyatları buna göre değişecek. Bulunduğumuz fuarın yapısı tamamen başka bir yere evrilecek. Kısacası ulaşım sektörü tamamen kendi içerisinde bir devrime şahit olacak. Teknolojik sıçramadan dolayı da bu dönüşüm daha öncekiler gibi kademeli olarak değil çok daha hızlı bir şekilde gelişme potansiyeli içerisinde. Tabii ki jeopolitik ve küresel gelişmeler yaşanabilir ama şu anki teknolojik yapı sürdürülebilir bir ekonominin de zeminini hazırlamış durumda. Bu yüzden bu öngörüler gerçekçi bir şekilde değerlendirilerek hazırlık yapılmalı.

“DOĞRUDAN TEŞVİK MEKANİZMALARINDAN ZİYADE PİYASA TEMELLİ BİR MODEL OLUŞTURULMALI”

Burada en önemli konu nasıl bir iş modeli gelişimi sağlanarak ticari bir fayda edilebilir konusu. Bu konuda en güzel örnek TESLA. Şirket, 2019 yılından itibaren ilk modellerini piyasaya sürdüğünde şirketin kârlılığını otomobil satışlarından değil bazı emisyon kredilerinin satışlarından kazandı. TESLA start-up olarak bir teşvik mekanizmasından yararlanarak bu hale geldi. Bu teşvik mekanizması doğrudan devletin sunduğu bir teşvik mekanizması değil bir piyasa modeliyle hareket etti. ABD, Kaliforniya’da ortaya çıkan ZEV (Sıfır Emisyonlu Araç Programı) adlı bir düzenleyici kredi programına sahip. Sonraki süreçte Tesla’nın Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’na sunduğu raporlara göre, ZEV programına uyum sağlamak için, rakip otomobil üreticileri Tesla‘ya 2023’ün üçüncü çeyreğine sonuna kadar 8 milyar dolardan fazla ödeme yaptı. Şu anda bu regülasyon kaldırılma yolunda. Ama elektrikli araç piyasası sektörü kendi başına sürdürülebilir bir iş modeli olma sürecini çoktan yakaladı. İlk aşamada bu yüzden doğrudan teşvik mekanizmalarından ziyade piyasa temelli belirli bir fiyat oluşmasına sebep olacak bir mekanizma oluşturmak daha fazla kazan kazan temelli bir yapı oluşturuyor.

Türkiye’deki potansiyel fırsatlara baktığımızda dünya çapında otomobil üretiminde ilk 10 içerisinde bulunabilecek bir yapıya sahibiz. Bu üretim içerisinde oluşmuş bir endüstri ve gelişmiş bir insan kaynağı var. Bu endüstrinin içerisinde aynı zamanda bizim şu anda Türkiye’de elektrikli araç konusunda Tesla örneği bir regülasyonla aynı oranda bir gelişim söz konusu olabilir. Şu anda Türkiye’nin pozisyonuna da bakıldığında bu model önemli. Türkiye’nin e-mobilite konusunda bakanlıklarımızın oluşturacağı yapıyla birlikte, buradaki finansal imkanlardan, yeşil kredilerden, projelerin doğrudan desteklenmesi için karbon sertifikalarından doğrudan fayda sağlanabilecektir. Her ne kadar bu piyasaların oluşumunda dominant bazı aktörler olsa da hala fırsat penceresi açık ve yeni iş modellerinin geliştirilmesi mümkün. Doğru regülatif araçlarla beraber daha da bir netlik söz konusu olacaktır ve bu tarz imkanlardan daha fazla yararlanılabilecektir.