
Aplus Enerji’nin Kurucu Ortağı Ozan Korkmaz ve Yönetici Ortağı Volkan Yiğit’in her yıl ilgiyle izlenen oturumu bu yıl da ‘Türkiye ve Dünya Enerji Piyasalarında Son Gelişmeler’ başlığı altında düzenlendi.
Aplus Enerji’nin Kurucu Ortağı Ozan Korkmaz ve Yönetici Ortağı Volkan Yiğit’in her yıl ilgiyle izlenen oturumu bu yıl da ‘Türkiye ve Dünya Enerji Piyasalarında Son Gelişmeler’ başlığı altında düzenlendi.
Aplus Enerji Kurucu Ortağı Ozan Korkmaz
‘2035 itibarıyla Türkiye’de batarya kapasitesinin 6 kat artması bekleniyor’
Bugün 2035 yılına, yani 10 yıl sonrasına dair bir hedefleri konuşuyoruz. Bu hedefimiz de 120 gigavatlık yenilenebilir enerji kapasitesine ulaşmak. Burada en kritik konu, aslında 5 farklı faktörün birleşiminden ortaya çıkan yük. Yükü nasıl tanımlayabiliriz? Aslında basitçe, yenilenebilir enerjinin talebinden düşürülmesi olarak tanımlayabiliriz, ancak bu biraz daha detaylı. Nükleer enerjinin de esnek bir santral olmadığını unutmamalıyız. Geriye kalan ise üretim kısmı. Ama şunu biliyoruz ki 2035’e geldiğimizde 120 gigavatlık yenilenebilir enerjinin yaklaşık 40-45 gigavatı YEKDEM desteğini tamamlamış olacak ve artık destek almayacak. Bu santraller, negatif fiyatlarla çalışmayı tercih etmeyecekler. Bunlar, fiyat bağımlı teklif verebilen ve açılıp kapanabilen santraller olacak. Dolayısıyla bu ayrımı yapmamız çok önemli. Yani, yenilenebilir enerji ve nükleer dışındaki tüm üretim kapasitesini dikkate aldığımızda, 2035’teki üretim modelini şu şekilde düşünebiliriz: bir yanda destek almayan yenilenebilir enerji, diğer yanda ise hala destek alan yenilenebilir santraller. Burada şunu da eklemek gerek; 2035 yılında bazı saatlerde fiyatlar sıfır olabilir, hatta bazı durumlarda negatif fiyatlar da görülebilir. Bu, şu anlama geliyor: Eğer sıfır fiyat varsa, kömür santralleri çalışmaya devam etmeyi tercih edebilirler, çünkü kapatmak yerine üretmeye devam etmek maliyet açısından daha uygun olabilir. Dolayısıyla sıfır fiyatlar sıklaşırsa, bu santrallerin de faaliyetleri devam edecektir. Ancak negatif fiyatlar devreye girerse, kömür santralleri kapatmayı tercih edebilir, çünkü kapalı kalmanın maliyeti, çalışmanın maliyetinden daha düşük olabilir. Avrupa’da bu tür negatif fiyatları sıkça görme şansımız var. Özellikle yenilenebilir enerjinin fazla olduğu, talebin az olduğu dönemlerde negatif fiyatlar çok yaygın. Bu durum, özellikle Nordik ülkelerinde, yenilenebilir enerjinin çok yoğun olduğu bölgelerde daha sık gözlemleniyor. Yenilenebilir enerji ve nükleer dışındaki üretimin fiyatlarını değerlendirdiğimizde, sıfır fiyatların gerçekleşme olasılığı çok yüksek. Ancak negatif fiyatlar daha az olası. Çünkü tüm talebi yenilenebilir enerji ve nükleer karşılayabilirse, piyasa arz-talep dengesizliği yaşayacak ve negatif fiyatlar kaçınılmaz hale gelebilir. Bize göre, bataryaların fizibilitesini yaparken bu fiyatların da dikkate alınması gerekiyor. Türkiye’de şu anda sabit fiyatlı elektrik alım satımı yapılamıyor. Ancak bataryalar için bir YEKDEM desteği var. Bu belirsizliğe rağmen, bataryaların gelir modellerini kısa vadeli piyasalar üzerinden hesaplıyoruz. Bataryaların gelecekteki rolüne bakacak olursak, büyük bir potansiyel var. Ancak bataryaların gelirinin, piyasa taleplerine göre değişkenlik göstereceğini de unutmamalıyız. Depolama kapasiteleri arttıkça, bataryaların gelirleri de artacak. 2035 itibarıyla Türkiye’de batarya kapasitesinin 6 kat artması bekleniyor. Bu, bataryaların sektör için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bataryaların kapasiteleri, örneğin rüzgar santralleriyle birlikte kurulduğunda, büyük fayda sağlayacak. Bir diğer konu, bu sene başında sabit fiyatlı elektrik anlaşmalarının yapılıp yapılmayacağına dair bir belirsizlik var. Alıcılar şu anda PTF (Piyasa Takas Fiyatı) üzerinden alım yapmayı tercih ediyorlar, çünkü bu daha cazip. Ancak sabit fiyatlı anlaşmaların yeniden yapılması konusunda umutlar var. Bu konuda, 2015’ten sonra yeniden bir sabit fiyatlı pazar oluşabilir. Son olarak, depolamalı GES ve RES yatırımlarına dair beklentiler uzun zamandır gündemimizde. Bu yatırımların yapılması gerçekten önemli. Çünkü bataryalar, sadece teorik değil, pratikte de gerekli. Şu anda birkaç ülkede bataryalı santraller işletiyoruz ve bu deneyimle rahatlıkla söyleyebilirim ki, bataryalı santraller yapılmalı. Yatırımcılar, bu santralleri en uygun maliyetle kurmayı tercih ediyorlar. Bu da bizi doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Bu arada, toplayıcılık yönetmeliği de gündemde. 2025 yılına dair DSG (Dağıtım Sistem Genelgesi) kontratları konuşuluyor. Burada, toplama lisansı alım süreci, başvuru süreleri ve fizibilitelerle ilgili bir takım belirsizlikler olsa da, bu yönetmeliğin 2025 yılı itibarıyla çıkması ve uygulanmaya başlanması bekleniyor. Bu da sektördeki belirsizliğin ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır.
Aplus Enerji Yönetici Ortağı Volkan Yiğit
‘30 bin megavattan 120 bin megavat hedefine doğru ilerliyoruz’
Bugün yenilenebilir enerji hedeflerinden bahsederken, aslında önce neyi başardığımıza bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir başarıya ulaştık ki, bu başarı sayesinde hedeflerimizi çarpan etkisiyle artırıyoruz. Örneğin, 30 bin megavat seviyesinden 120 bin megavat hedefine doğru ilerliyoruz. Bakanlığımızın yönlendirmeleriyle neler başardık ve bu hedeflerin neden gerekli olduğunu görmek önemli. Son yıllarda özellikle bayram ve bahar dönemlerinde, toplam elektrik üretimi içindeki rüzgâr ve güneş enerjisinin payının arttığını gözlemliyoruz. Bu artış hem maliyetleri düşürüyor hem de emisyonları azaltmaya katkı sağlıyor. Ayrıca, 2053 hedefine doğru ilerlememizi mümkün kılıyor. 2024 yılına bakacak olursak, en yüksek payın görüldüğü dönemlerden biri Mayıs ayıydı. Bayram haftasında ise rüzgâr ve güneş enerjisinin payı yüzde 33’e kadar yükseldi. Bu artan üretim payı, “kendi kendini yeme” denilen bir etki yaratıyor. Yani, güneş santrallerinin kapasitesindeki artış, üretimi yükselttikçe, toplam içindeki payını artırıyor ve fiyatları düşürüyor. Grafiklerde mavi çizgi, haftalık ortalama elektrik fiyatlarını, sarı çizgi ise güneş santrallerinin satış fiyatlarını gösteriyor. İlginç bir şekilde, 2024’ün ilk 10 ayında güneş santrallerinin fiyatı, ortalama fiyatın yüzde 6 altında kalmış durumda. Bu, Türkiye’nin toplam güneş enerjisi portföyünü gösteriyor. Gelelim hedeflere. Geçtiğimiz dönemde, çok sevindirici açıklamalar duyduk. Ulusal Enerji Planı’ndan sonra, 2024 Ekim ayında açıklanan yenilenebilir enerji yol haritası, bizim en çok ilgimizi çeken hedeflerden biri oldu: 120 bin megavat güneş ve rüzgâr kapasitesine ulaşmak. Bu hedef, Bakanlığımızın 2024-2028 stratejik planı doğrultusunda şekillendi. Buradaki artış hızının önemli olduğunu ve çok belirgin bir şekilde hızlandığını görüyoruz. 2053 uzun vadeli iklim stratejisi de bu süreçle uyumlu. 2019-2023 stratejisinin üzerine, özellikle güneş enerjisinde büyük bir başarı sağladık. 2023 yıl sonu itibarıyla 10 bin megavatlık hedefin çok ötesine geçtik ve bu ivme 2028’e kadar artarak devam edecek. 2028 yılına kadar güneşten yaklaşık 18 bin megavat, rüzgârdan ise 7 bin megavat kapasite eklememiz gerekiyor. Batarya kurulu gücü varsayımlarımız başlangıçta daha düşük görünüyordu, çünkü yeni yatırım modelleri ortaya çıkmıştı. Ancak şu an, 2035 hedefi doğrultusunda batarya kapasitesinin 10 bin megavata ulaşmasını bekliyoruz. Yine, 2035’teki hedeflerin de önemli bir kırılımı 77 gigavat güneş ve 43 gigavat rüzgâr kapasitesini içeriyor. Bu hedeflere ulaşmak, yıllık ortalama 10 milyar dolar yatırım gerektiriyor. Yenilenebilir enerjinin payı arttıkça, elektrik piyasasında bazı değişiklikler yaşanacak. Örneğin, ördek eğrisinin daha belirgin hale gelmesi bekleniyor. Bu eğri, güneş ve rüzgâr enerjisinin üretim saatlerinde tüketimi neredeyse tamamen karşılayabilecek duruma gelmesini gösteriyor. Uzun dönemli tahminlerimiz, bu yenilenebilir enerji hedeflerinin ekonomiyi nasıl şekillendireceği üzerine yoğunlaşıyor. Piyasa değişiklikleriyle ilgili birkaç öneri ve beklenti de var. Karbon piyasası, Türkiye’de giderek daha fazla önem kazanacak. 2025’te başlatılacak pilot dönem ve 2027’de aktif olacak emisyon ticaret sistemi ile birlikte, karbon fiyatlarının ve emisyon hedeflerinin sektördeki etkileri artacak. Son olarak, YEKA ihaleleri ve büyük çaplı hükümetler arası anlaşmalar çok önemli. TEİAŞ’ın iletim yatırımları ve bağlanabilir kapasite artışı gibi adımlar, gelecekte bu hedeflere ulaşmamızda kritik rol oynayacak. Piyasadaki bazı değişiklikler, örneğin doğalgaz fiyatlarının yükselmesi, yenilenebilir enerjinin payını artırma çabalarımızı etkileyebilir. Bu bağlamda, doğalgaz anlaşmalarını çeşitlendirerek tedarik güvenliğimizi sağlamaya çalışıyoruz. Son olarak, enerji sektöründe geleceğe yönelik önemli adımlar atıyoruz. 2025’teki ulusal katkı beyanı, emisyon hedeflerimizin belirlenmesinde önemli bir kilometre taşı olacak. Elektrik sektöründeki emisyonları sıfıra yaklaştırmak için büyük çaba sarf edilecek. Bu hedeflere ulaşmak, zorlu bir yol olsa da birlikte başarabileceğimiz bir hedef. Her geçen yıl daha da güçlenerek, daha sürdürülebilir bir enerji sistemine doğru ilerliyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde konuştu12 Kasım 202416:07 Adana’daki iki maden sahası için ihale düzenlenecek12 Kasım 202409:14 Belçika, en eski nükleer reaktörünü kapatıyor14 Şubat 202518:10 Karagöz ve Hacivat bu kez tasarruf için sahneye çıktı14 Şubat 202516:45 Bakan Bayraktar, Venezuela ile enerjide ve madencilikte iş birliğini geliştirmeyi hedeflediklerini belirtti14 Şubat 202516:29 TBMM İliç Maden Kazasını Araştırma Komisyonu taslak raporunu tamamladı14 Şubat 202516:06 TORA 19. Geleneksel SEÇ Haftasını başarıyla tamamladı14 Şubat 202515:38