
Moderatörlüğünü Akenerji Finansman ve Mali İşler Genel Müdür Yardımcısı Özge Özen Aksoy’un yaptığı ‘Yeşil Enerji Piyasaları Oturumu’nda T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Karbon Fiyatlandırma Dairesi Başkanı Eyüp Kaan Moralı, Sıfır Emisyon Ticaret Birliği (ZETA) Türkiye Temsilcisi Kutalmış Ersoy, Enerji Ticareti Derneği (ETD) Yönetim Kurulu Üyesi Levent Özcan Caner yenilenebilir enerji, karbon ticaret sistemleri, yeşil finansman ve Türkiye’nin bu alandaki stratejik rolünü ele aldı.
Moderatörlüğünü Akenerji Finansman ve Mali İşler Genel Müdür Yardımcısı Özge Özen Aksoy’un yaptığı ‘Yeşil Enerji Piyasaları Oturumu’nda T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Karbon Fiyatlandırma Dairesi Başkanı Eyüp Kaan Moralı, Sıfır Emisyon Ticaret Birliği (ZETA) Türkiye Temsilcisi Kutalmış Ersoy, Enerji Ticareti Derneği (ETD) Yönetim Kurulu Üyesi Levent Özcan Caner yenilenebilir enerji, karbon ticaret sistemleri, yeşil finansman ve Türkiye’nin bu alandaki stratejik rolünü ele aldı.
Enerji Ticareti Derneği (ETD) Yönetim Kurulu Üyesi Levent Özcan Caner
‘Sürdürülebilirlik iklimi oluşturabilmek hepimizin görevi’
Yenilenebilir enerjilerin finansmanında proje geliştiricilerin karşılaştığı zorluklar, iki ana komponentte toplanabilir. İlk olarak, proje yapmak istiyorsunuz ve bu projenin iki ana girdi unsuru bulunuyor. Birincisi sabit sermaye yatırımları, bu da ilk parametremizi oluşturuyor. Ancak, işin en belirleyici ve önemli parametresi, sonucunda elde edeceğiniz gelir akışıdır. En önemli komponent ise fiyat faktörüdür. Bu noktada, zorluklar konusu genellikle tüm ticaret şirketlerinin karşılaştığı bir sorun olan fiyat öngörülebilirliğine dayanır. Fiyat, Türkiye’deki durumu incelediğimizde, birçok bileşenden etkilenir ve bu durum ciddi değişiklikler gösterebilir. Birinci konu olarak fiyat istikrarı üzerinde durabiliriz. Bu kapsamda yeşil enerji piyasalarının da önemli bir tamamlayıcı rolü var. Önümüzdeki 50 yılı değerlendirdiğimizde, ilk 3-4 yılın ana gündemi doğal gazın payı olacak. Tüm meseleler, özellikle Amerika -Çin savaşındaki gelişmeler ışığında, ana bir parametreye odaklanmış durumda. Bu dönemde yeşil enerji finansmanının nasıl sağlanacağına dair öngörüler de bulunmakta. Fiyat belirsizliğinin, 2030 sonrasında bu konudaki en önemli belirleyici faktörlerden biri olacağı aşikar. Bu belirsizliklerle başa çıkmak için farklı araçlar mevcuttur. Bu araçlardan bazıları, yeşil enerji piyasalarında yer almak, yeşil tahvil piyasasına dahil olmak ve son zamanlarda birçok enerji şirketinin bu yolda ilerlemesiyle sıkça görülen halka arzlar gibi stratejiler. İlgi de baktığınız zaman yeşil enerji piyasalarının ana komponenti boyutunda.Projelerde ele aldığımız iki ana parametreden biri olan fiyat belirsizliği, negatif bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, geçtiğimiz haftalarda Gazprom’un Avusturya’ya gaz sevkiyatını kesmesiyle fiyatlar yüzde 40’a yakın bir artış gösterdi. Enerji krizinin yaşandığı bu dönemde fiyat istikrarını sağlamak oldukça zor. Bu durum, bakanlığın tek başına çözebileceği bir mesele değil. Çünkü uluslararası piyasalarda ciddi dalgalanmalar yaşanıyor. Fiyatın öngörülemezliği, bizim için en büyük handikaplardan biri. Ancak yapılabilecek birçok şey var. Bu gelişmeleri takip ederek hem yatırımcılar hem de dernekler olarak Türkiye’deki regülasyonun şekillendirilmesine katkı sağlamaya devam edeceğiz. Zorunlu karbon piyasaları ile gönüllü emisyon piyasası arasında ciddi farklar bulunuyor. Bugün Avrupa’da zorunlu emisyon ticareti kapsamında yaklaşık 63 Euro/ tonluk bir fiyat söz konusu. Türkiye’de zorunlu bir emisyon ticaret mekanizması bulunmamakta ancak spot satışlarda fiyatlar, Avrupa’daki fiyatın yaklaşık 60’ta biri seviyesine ulaşabiliyor. Vadeli satışlar söz konusu olduğunda, piyasanın geleceğe yönelik beklentileri düşük olduğu için fiyatın yalnızca yüzde 1’ine satış yapabilmek mümkün. Bu durumda, bölgesel iş birlikleri çok önemli hale geliyor. Doğru projeyi doğru alıcıyla bir araya getirebilmek çok kritik. Ancak, Avrupa Birliği içindeki toplam talebe baktığımızda, arz talebin çok üzerinde kalıyor. Dolayısıyla, gönüllü emisyon piyasasında fiyatlar çok düşük seviyelerde seyrediyor. Türkiye’deki gönüllü emisyon piyasasındaki fiyat trendleriyle Avrupa’daki durum uyuşmuyor. Avrupa emisyon ticaretinde fiyatlar yükselirken Türkiye’de fiyatlar düşüyor. Üretim arzı çok yüksek ancak talep oldukça düşük. Gönüllü emisyon piyasalarında arz ve talep arasında ciddi bir uyumsuzluk mevcut. Talebi artıracak en önemli faktör ise sanayi. Uluslararası piyasalarda Türkiye’deki çok uluslu şirketler de bu konuda önemli rol oynuyor. Örneğin, elektrik regülasyonu, iklim piyasasını destekleyecek şekilde hareket etti. Sanayiciler, kendi emisyonlarını dengelemek için yenilenebilir enerji santralleri kurarak bu talebi kendileri yaratıyorlar. Bu tür projeler bu talebin de önünü kesti. Türkiye’nin bu alandaki potansiyelini değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin bölgede büyük bir güç olduğunu düşünüyorum. Emisyon ticareti alanında da önemli bir noktaya gelebilir. Özellikle, Rusya-Ukrayna krizi sonrasında gaz piyasası hub’ı olarak işlev gören bir ticaret merkezi olma potansiyeline sahip. Emisyon piyasaları ve yeşil enerji piyasaları da bu sürecin bir parçası olabilir. Bugün, gaz tüketimi açısından Avrupa’nın üçüncü büyük ülkesi konumundayız. Tüketimden elde edilecek ofsetlerle emisyon piyasalarında büyük bir potansiyel yaratılabilir. Bu mekanizmaları doğru kurarak ve standartları sağlayarak Türkiye, Avrupa’nın en büyük üçüncü emisyon piyasası haline gelebilir. Hem gönüllü emisyon piyasasını geliştirirken hem de zorunlu piyasada dikkatli adımlar atılması gerekli. Enerji Bakanlığımız yenilenbilir enerjide 2035’e kadar gidecek vizyonumuzu ortaya koydu. Türkiye’nin mevcut kurulu gücü 110 bin megavat. Pratiğe dökecek olursak bugün EPDK’da ön lisanslanmış projeler, lisans aşamasında inşaata başlamış projeler ve öz tüketim projeleri dahil olmak üzere önümüzdeki 5-10 yıl içinde yaklaşık 100 bin megavat civarında ek kapasitenin devreye girebileceğini öngörüyoruz. Bu durum, vadeli elektrik piyasasında da gözlemleniyor. Bizim kendi fiyat beklentilerimize baktığımızda, 2030 ve sonrasında karbon fiyatlarının elektrik fiyatları üzerinde devasa bir etkisi olacağına inanıyoruz. Bu, enerji piyasalarında çok büyük bir rol oynayacak. Türkiye’nin stratejik olarak doğru yapılanmaya gitmesiyle bu piyasada özellikle Avrupa Birliği bölgesinde ve hatta Amerika ve Asya Pasifik’te karbon kredilerinin rol oynayabileceğini düşünüyoruz. Eğer Türkiye stratejik açıdan doğru adımlar atarsa burada çok ciddi bir güç sahibi olabilir. Biz şirketler olarak üzerimize düşeni yapıyoruz. Tüketiciler olarak da aynı perspektifle yaklaşmak çok önemli. Sürdürülebilirlik iklimi oluşturabilmek hepimizin görevi. Karbon piyasalarının enerji piyasaları üzerinde büyük bir dominasyon kuracağı ve fiyatların artacağı beklentisini taşıyorum.
T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Karbon Fiyatlandırma Dairesi Başkanı Eyüp Kaan Moralı
‘Emisyonlar için karbon faturasını ödemeleri gerekecek’
İklim Kanunu üzerinde uzun süredir çalışıyoruz ve artık bunun kısa süre içinde Meclis’ten geçmesini ve yasalaşmasını bekliyoruz. 2022’de hazırlıklara başladık. Bu sürecin önemli bir parçası, emisyon ticaret sistemine odaklanmış durumda. Bu sistem, daha önce ödenmemiş bir fiyatı yatırımcıya ve işletmeciye sunuyor. Yeni bir karbon fiyatı uygulanacak. Aynı şekilde, düşük emisyonla işletme yapan tesisler, bu durumun karşılığında kazançlı duruma gelecek. Piyasada bir ortamı değer düşünün; emisyon salınımı düşük olanlar kazançlı olacak, fazla emisyon salanlar ise bu bedeli ödeyerek alıcı konumuna geçecekler. Bu şekilde, iklim finansmanı kendi içinde sağlanmış olacak. Emisyon ticaret sistemini tanıtmamızın temel sebeplerinden biri, ülkemizin uzun dönemli iklim politikaları. Son iki yılda Bakü’de yoğun toplantılar yapıldı. Paris Anlaşması gereği, her taraf ülke beş yılda bir, daha azimli ulusal katkılarını sunmak zorunda. 2030’a kadar, artıştan temel senaryomuzdan yüzde 41’lik bir emisyon azaltımı hedefi koyduk. Bakanımızın COP’ta açıkladığı beyanata göre ise 2053’te emisyonlarımızı sıfırlamak üzere bir yol haritası sunduk. Enerji sektörü, ülkemizdeki emisyonların yüzde 72’sini oluşturuyor ve net sıfıra ulaşması gerekiyor. Emisyon ticaret sisteminin ana hedefi, “kirleten öder” prensibi. Ülkemizde iklim kanunu olmasa bile İklim Değişikliği Başkanlığı olarak emisyon ticaret sistemini takip ediyoruz. Bu sistemde, enerjiden sorumlu tesisleri izliyoruz ve bunların teknolojilerini tek tek inceleyip analiz ediyoruz. İzleme ve raporlama sistemi kapsamında, her yıl sera gazı emisyonlarını takip eden bir yönetmeliğimiz bulunuyor. Tesisler, emisyon raporlarını sunuyorlar ve bu raporlar doğrulandıktan sonra elektrik, su faturası gibi karbon faturası olacak. Sistemimiz tarafından sunulan raporda belirtilen karbon emisyon miktarına denk gelen emisyonları, tesislerin bize teslim etmesi gerekecek. Bu emisyonlar için karbon faturasını ödemeleri gerekecek. Bunu yaparken “ücretsiz tahsisat” dediğimiz bir sistem bulunuyor. Bu sistem, düşük emisyon yapan tesislerin teşvik edilmesini, yüksek emisyon yapan tesislerin ise düşük emisyonları fonlamasını sağlar. Bu sistemin oluşturulma sebebi, uluslararası ticari ilişkilerdeki sınırda karbon düzenleme mekanizmasından kaynaklanıyor. Karbon piyasalarını zorunlu ve gönüllü piyasalar olarak ikiye ayırıyoruz. Zorunlu piyasalar, şirketlerin veya belirli sektörlerin, belirli kredileri teslim etmeleri gereken piyasalardır. Gönüllü piyasalar ise, herhangi bir zorunluluk olmadan, şirketlerin kendi hedefleri doğrultusunda gerçekleştirdikleri işlemleri içerir. Gönüllü karbon piyasasında, kullanılan krediler şirketlerin kendi karbon ayak izlerini dengeleme amacı güder. Emisyon ticaret sisteminde, yükümlülüklerin yerine getirilmesi noktasında, ülkemizin iç politikasında esneklik mekanizmaları oluşturulması gerektiğine inanıyoruz. Bu bağlamda, TSE ile bir protokol imzaladık. Dünyadaki Gold standart GSS son iki yıldır sahneye girdi ve bu standartlara benzer metodolojilerin Türkiye’de de geliştirilmesi için çalışmalar yapılacak. Ülkemizin net sıfır hedefine ulaşma yolunda, belirli metodolojiler desteklenecek ve bu projeler için yol haritaları oluşturulacak.
Sıfır Emisyon Ticaret Birliği (ZETA) Türkiye Temsilcisi Kutalmış Ersoy
‘Karbon fiyatının belirlenmesinde Türkiye’nin rolü önemli’
Karbon piyasalarının ve yeşil piyasaların daha iyi anlaşılabilmesi için, bunları helikopter bakış açısıyla ele almamız gerekiyor. Bu, sadece iklim değişikliğinin etkilerini telafi etmek amacıyla geliştirilmiş bir sistemin ötesinde, büyük bir ekonomik dönüşüm anlamına geliyor. Endüstriler, bu maliyetleri karşılamak için değişim sürecine girecekler. Bu da ciddi bir ekonomik değişim yaratacak. Her ülke kendisini bu dönüşümde bir pozisyonda görüp ona göre strateji belirlemeye çalışıyor. Bu piyasaların gelişiminde ana mekanizmalardan birinin parçası olmayı kabul etmek gerekiyor. MENA bölgesi, emisyon salınım oranlarının yüksek olduğu körfez ülkeleri açısından ekonomik olarak önemli bir yer tutuyor. Bu bölgede, özellikle Suudi Arabistan gibi ülkelerde büyük dönüşüm projeleri yürütülüyor. Suudi Arabistan, 1 trilyon ABD Doları’ndan fazla bir yatırımla dönüşüm süreci başlattı. Bu yatırımlar, bölgenin karbonsuzlaşmış bir ekonomi modeli oluşturma çabalarını içeriyor. Ancak burada karşılaşılan sorun, fiyatlandırma meselesi. Ekonomik dönüşüm var ancak bu dönüşümün hangi kriterlere göre yapılacağı, hangi endekslerle hareket edileceği belirsiz. Bu noktada yeşil piyasalar, alıcı ve satıcıların bir araya gelip fiyatları belirlediği bir yapıya doğru evriliyor. O bölge, özellikle karbon kredilerine büyük ihtiyaç duyacak. Ayrıca, 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşabileceklerine dair taahhütleri de bulunuyor. İlginç olan bir konu ise Katar bağlamında, şu anda en fazla karbon kredisi alan ülkenin Türkiye olması. Türkiye’nin bu alandaki iş birlikleri, bu süreçte kritik bir öneme sahip. Zorunlu piyasalar bağlamında emisyon ticaret sistemimiz önümüzdeki dönemlerde işlemeye başlayacak. Bu durum, bölge için oldukça heyecan verici ve Türkiye’de gerçekleşiyor olması daha da önemli. Bu bağlamda, Türkiye’de gerçekten sağlam bir şekilde işleyen bir elektrik piyasası bulunuyor. Alıcı ve satıcıların bir araya gelip işlem yapabildiği liberal bir elektrik piyasası Türkiye’de oluşmuş durumda. Bölge ülkelerine baktığımızda, özellikle yeşil piyasalar söz konusu olduğunda, körfez ülkelerinde elektrik piyasası henüz yok. Ticaret yapılmıyor; tamamen bir ada modunda çalışıyorlar. Henüz piyasa mantalitesi oturmuş bir bölge değil burası. Ancak, bu bölge kendi içinde inisiyatifler geliştiriyor ve bu inisiyatiflerin zorunlu piyasalarla da desteklenmesi muhtemel fakat bu çok büyük bir zaman ve maliyet demek. Türkiye zorunlu piyasaları ilk aktive edecek tek ülke konumunda. Bunun sebepleri farklı olabilir; belki sanayicilerimiz bazı problemlerle karşılaşacak, maliyetler konusunda öngörüde bulunma kaygıları olabilir. Ancak Türkiye, kendi içinde kurmuş olduğu sistemi diğer bölge ülkeleriyle entegre edebilirse bu bölge için yüksek likiditeye sahip ve dış etkilerden kolayca etkilenmeyen bir endeks ve hub oluşturabiliriz. Türkiye, bu bağlamda en büyük öncü rolü üstlenebilir. Bölgedeki karbon fiyatının belirlenmesinde Türkiye çok önemli bir rol oynuyor. Çünkü Türkiye’nin çok güçlü bir ağır sanayi endüstrisi var. Eğer iyi bir sinerji yaratılır ve emisyon ticaret sistemi devreye alınırsa bölgesel bir iş birliği kurulabilir. Bu konuda büyük bir potansiyel bulunuyor.
Akenerji Finansman ve Mali İşler Genel Müdür Yardımcısı Özge Özen Aksoy
‘Yenilenebilir enerjiye geçiş bir seçenek değil zorunluluk’
İklim değişikliğinin, ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanında olumsuz etkilerini giderek daha fazla hissediyoruz. Artık yenilenebilir enerjiye geçişin bir seçenek değil zorunluluk olduğunu net bir şekilde görüyoruz. Şirketlerin en önemli önceliği kâr iken, artık “insan” ve “gezegen” odaklı konuların gündemde olduğunu gözlemliyoruz. Yeşil enerjinin zorunluluk haline gelmesi, kaynaklarımızı daha doğru ve verimli bir şekilde yönetmemiz gerektiğini de bizlere gösteriyor. İklim değişikliğiyle mücadele etmek ve gezegenimizde yaşamı sürdürülebilir kılmak için kazanılan her 100 dolardan 7 dolarının yeşil yatırımlara ayrılması gerekiyor. Bu da yıllık 7 trilyon dolarlık bir yatırım anlamına geliyor. Ancak bunu geleneksel finansman modelleriyle gerçekleştirmemiz mümkün değil. İklim değişikliğinin etkilerini son 25 yılda çok daha yüksek bir seviyede hissetmeye başladık. Yeterli olmasa da bu süreçte pek çok adım atıldı. Yeşil tahvil piyasası gündemimize girdi ve 2 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaştı. Ayrıca, karbon fiyatlandırma mekanizması devreye girdi ve 100 milyar dolarlık bir gelir yaratıldı. 2022’de dünya genelinde yenilenebilir enerji projelerine yatırım tutarı 500 milyar doları aştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde konuştu12 Kasım 202416:07 Adana’daki iki maden sahası için ihale düzenlenecek12 Kasım 202409:14 Sıvılaştırılmış ve Sıkıştırılmış Doğal Gazcılar Derneği Başkanı yeniden Serkan Hotoğlu seçildi26 Mart 202517:31 Antalya’da yüksek enerji verimliliğine sahip, çevre dostu organize tarım bölgesi için çalışmalara başlandı26 Mart 202517:05 Yunanistan’a göre Chevron, Girit’in güneyinde hidrokarbon aramak istiyor26 Mart 202515:54 ŞA-RA’dan Adana’ya güneş enerjisi yatırımı26 Mart 202514:53 Schneider Electric, ABD’de enerji ve yapay zeka sektörlerine 700 milyon dolardan fazla yatırım yapacak26 Mart 202514:52