
SOCAR Enerji Ticaret Elektrik Ticareti ve Operasyonları Müdürü Dr. Alper İnkaya’nın moderatörlüğünü yaptığı ‘Geleceğin Enerjisi İçin Derin Teknoloji’ oturumunda Plan-S Uydu ve Uzay Teknolojileri loT Çözümleri Yöneticisi Murat İdil, Pomega Platform Müdürü Uğur Can Orhan ve Kontrolmatik Contolix İş Birimi Müdürü Hilmi Doğan yapay zeka çözümlerinden uydulara enerji sektöründeki teknolojik gelişmelerin sektöre etkisini değerlendirdi.
SOCAR Enerji Ticaret Elektrik Ticareti ve Operasyonları Müdürü Dr. Alper İnkaya’nın moderatörlüğünü yaptığı ‘Geleceğin Enerjisi İçin Derin Teknoloji’ oturumunda Plan-S Uydu ve Uzay Teknolojileri loT Çözümleri Yöneticisi Murat İdil, Pomega Platform Müdürü Uğur Can Orhan ve Kontrolmatik Contolix İş Birimi Müdürü Hilmi Doğan yapay zeka çözümlerinden uydulara enerji sektöründeki teknolojik gelişmelerin sektöre etkisini değerlendirdi.
SOCAR Enerji Ticaret Elektrik Ticareti ve Operasyonları Müdürü Dr. Alper İnkaya
‘Enerji dönüşümü artık topluma mal oldu’
SOCAR, Türkiye’de en büyük dış yatırımcı konumda. Buralarda hem perakendeye dokunan yönleriyle hem de büyük ölçekli ve çok katmanlı operasyonları yönetme niteliğiyle bulunuyor. Özellikle deep tech kapsamına alınabilecek yapay zeka çalışmaları, malzeme bilimi alanlarında hem şirket içinde hem de yatırım sermayesi kapsamında şirket dışında bu tür çalışmaları destekleyen bir şirket olarak ön plana çıkıyor. Bu alanlarda en büyük fark, enerji dönüşümünün artık toplumda herkese mal olması. Bu konu, 2000’li yılların başında büyük enerji üreticileri ve bunların büyük anlaşmalarla bir şekilde tedarik ya da satış kapsamına aldığı büyük şirketleri ilgilendiren bir konuydu sadece. 2000’ler sonrasında özellikle veri kaynaklarının artması ve küçük ölçekli analizin mümkün olmasıyla birlikte bugün artık akıllı sayaçlardan bahsediyoruz. Türkiye’de de mikro şebekeler gibi oluşumlardan bahsediyoruz. Üzerine bir de ‘sürdürülebilirlik’ kapsamını eklediğinizde enerji bugün artık pek çok kişinin bir numaralı gündemi haline geldi. Karbonsuzlaşma, sürdürülebilirlik ve yeşil enerji üretiminin toplumda karşılık bulduğu bir döneme gelmiş olduk. Enerji ticaretinin bunları kolaylaştırıcı bir rolü var. Ülkemizde YEKDEM gibi oluşumların teknolojik gelişmelerin devamında enerji ticaretinin süreçlerini kolaylaştırıcı, verimliliği arttırıcı bir rolü söz konusu. Bu kapsamda, enerji dönüşümünün finansmanının nasıl sağlanacağı, doğru şekilde son tüketiciye nasıl yansıtılacağı, enerji maliyetinde karbon maliyetinin göz önünde bulundurulması gibi başlıklar COP29’da Bakü’de tartışıldı. 2000’lerin başında arz güvenliği öncelikli konumuzdu. Şimdi çeşitli teknolojik gelişmeler olduğunu da okuyoruz. Bu gelişmeler, yenilenebilir enerjide üretimin artmasıyla beraber batarya teknolojilerindeki kurulu gücün de artması gerektiğine işaret ediyor. Sürdürülebilirlik hedefi öncülüğünde ilerleyen piyasa yapısında şebeke esnekliğine, şebeke dengesizliğine daha çok katkı yapan, üretim santrallerinin bu maliyetten daha az etkilenmesi yönündeki uygulamalar söz konusu oluyor. Daha önce veri alınamayan alanların ve bazı deniz üstü bölgelerin uydu teknolojisi yardımıyla aydınlanacak olması, geleceğin enerjisinde rol oynayacak konular arasında.
Pomega Platform Müdürü Uğur Can Orhan
‘Devletler milli ve bağımsız tedarikçileri tercih ediyor’
Pomega olarak şebeke ölçeğinde ve şebeke dışındaki enerjinin depolanmasıyla ilgili hücreden son ürüne kadar olan ürünleri üretiyoruz. Çok yeni bir firmayız. Oluşturmaya çalıştığımız bir ekosistem var. Avrupa bölgesinde bu anlamda bir yatırım yok. Yatırımların çoğu Çin’de olduğu için biz enerji anlamında bu sektörü çok stratejik görüyoruz. Geldiğimiz noktada yenilenebilir enerjinin konvansiyonel enerji üretim tekniklerine göre anbean pazar kazandığını görüyoruz. Yenilenebilir enerjinin doğadan kaynaklı değişkenlik durumu var. Bunun da şebeke stabilizasyonunda etkisini azaltmak için depolanması gerekiyor. Bununla ilgili regülasyonlar da yayımlanmaya başlandı. Muhtemelen daha lokalize olmuş frekans regülasyonunu görüyor olacağız. Kendimizi konumlandırdığımız yer tam olarak burası. Ek olarak, bizim elektrokimya tarafımız da var. Lityum ve elektrik enerjisini hangi kimyayla depolayabileceğimizi araştıran bir firmamız da var. Şimdi lityum, demir, fosfat kimyası bu işi büyük ölçüde çözmüş olsa da şu an bizim verdiğimiz, bütün lityum üreten firmaların verdiği tahminler, bir istatistiki yöntemle yapılan çalışmalardan geliyor. Derin teknolojinin tahminleme ve simülasyon kısmı elektro kimya tarafında bizim en önemsediğimiz alan. Diğer taraftan enerji güvenliği de çok önemli. Bunları bir karta bağlıyoruz ve sürekli sıcaklığını, amperini takip ediyoruz. Dolayısıyla bu kart olmadığında ‘lityum kimyası’ yanabiliyor. Dolayısıyla kartın içindeki yazılımın güvenliğini, milliliğini ve kriptoyla korunuyor olmasını çok önemsiyoruz. Bilimin ve know-how’ın global ortamda oluşturulduğunu düşünürsek ve dünyadaki mevcut siyasi konjonktürü de incelersek, milli ve bağımsız tedarikçilerin bütün devletler tarafından tercih edildiğini görebiliriz. Bir askeri tesisi besleyen depolama sisteminin yazılımının başka birileri tarafından yapıldığını düşünebilir misiniz? Bütün bilginin paylaşıldığı ve birlikte üretildiği bu tip derin teknolojilerin biraz daha yerli, kontrol edilemez olması gerekir. Bu da belki de girişimler için en büyük challenge’dır. Start-up firmaları için en büyük problem muhtemelen depolama tarafındaki software’in yerli ve milli olması olacaktır. Önümüzdeki 5-10 yıl en iyi çözüm lityum ve türevleri gibi görünüyor.
Plan-S Uydu ve Uzay Teknolojileri loT Çözümleri Yöneticisi Murat İdil
‘Uydu teknolojileriyle sıfır olan veriyi bir yapıyoruz’
Plan-S, Türkiye’nin ilk ticari uydularını yapan kuruluş. Ankara’da 2021 yılında kurulduk. Şu anda dokuz tane Türk mühendislerin geliştirdiği uydu 550 km’de görev yapıyor. Bunların ilk beş tanesi test uydusuydu, dört tanesi haberleşme, bir tanesi de görüntüleme uydusu. Yeryüzü üzerindeki bütün değişiklikleri, görselleri alarak anlamlı verilere ulaşmayı hedefliyoruz. Bu testler başarılı geçti. 140 kişilik ekiple ticari amaçlarla lisansları almaya başlıyoruz. Aslında havacılık sektörünün Türkiye’de gelişmiş olmasının sebeplerinden biri Elon Musk’ın üretmesi. Daha önce 100 milyon dolarlar seviyesindeki fiyatlarla uydu gönderiliyordu, uydular araba büyüklüğünde yıllar boyu mühendislerin çalışmasıyla ilerliyordu.
Biz şu an cupsat dediğimiz boyutlardaki bir uydunun uzaya gönderilmesini sağladık. Bu uyduları da Space X’in roketleriyle 2021’in ilk sekiz ayı içinde uzayda haberleşme için buluşturduk, başarılı sonuç aldık. Bu yaptığımız testler sonucunda da dört tane uydumuz aktif olarak çalışıyor. Falcon roketleriyle artık 550 km dediğimiz yakın yörüngede hizmet verir hale geldik. Hedefimiz 200 tane uydu göndermek. Bilindiği üzere, uzayda çöplük oluşmasını engellemek amacıyla NASA ödüllü bir program çıkarttı. Şu an yaklaşık 20 bin taneden fazla nesne yer alıyor uzayda. Bunun içinde ölü uydular, çalışan uydular ve çeşitli nesneler var. Orada bu kalabalığı çoğaltmamak adına belli kurallar gelmeye başladı. Biz her göndermiş olduğumuz uyduyu en fazla beş yıl orada barındırabiliyoruz. Beş yılın sonunda uzayda çöplük oluşmaması için bunları yörüngemize sokarak parçalıyoruz ve çok küçük parçalar halinde bunlar daha sonra dünyamıza ulaşıyorlar ve böylece uzaydaki kirliliğin önüne geçmiş oluyoruz. Bugün SpaceX’le 2028 yılının sonuna kadar anlaşmamız var.
“UYDULAR BİRER BAZ İSTASYONU GİBİ DÜŞÜNÜLEBİLİR”
Sürekli uzaya uydu göndermeye çalışıyoruz ama bir yandan da yeni teknolojiler geliyor. Yeni yaptığımız bir test çalışmasında uzayda yer alan uydularımız kendi arasında haberleşebiliyor. Umarız farklı yeni teknolojileri de uydularımıza entegre ederek hem öncelikle ülkemizin problemlerini çözebiliriz. Ayrıca dünyanın dörtte üçü denizlerle kaplı ve buralarda da bir haberleşme altyapısı yer almıyor. Karasal alanlarda da kısıtlarla karşı karşıyayız. Biz tüm bu kırsal bağlantının olmadığı alanları yüzde 100’e çevireceğiz. Bilindiği gibi geçtiğimiz dönemlerde bir afet oldu. Bir operatörümüz çok eleştirildi. Baz istasyonlarının karbon salımının çok yüksek olması ve afet sonrası durumda haberleşmenin önemi daha da ortaya çıktı. Devletimizin de aktif olarak içinde yer aldığı kuruluşlarımız artık bu baz istasyonlarını yukarıya taşımaya çalışıyor. Karbon ayak izinin de düşürülmesi planlanıyor. Tekstil sektöründe Avrupa’ya ihracat yapılırken bile ayak izinin düşürülmesi gerekiyor yoksa ekstra vergiye tabi olunuyor. GSM operatörlerine yönelik kuruluşlar bu konuda Ar-Ge faaliyetleri sürdürüyor. Biz de uydularla bunu yapmaya çalışıyoruz. Uydular birer baz istasyonu gibi düşünülebilir.
“BAZ İSTASYONLARI AFET ANINDA ELEKTRİK OLMADIĞINDAN ÇALIŞMAYACAK”
Bizler uydu teknolojileriyle, kırsal veya GSM’in çekmediği alanlardaki sıfır olan veriyi bir yapıyoruz. Bugün yaklaşık 21 tane elektrik dağıtım şirketimiz var Türkiye’de. Onlarla birlikte güzel çalışmalar içine girdik. Geldiğimiz noktada küçücük bir cihazla ayda tek haneli rakamlık bir haberleşme ücretiyle ve çok düşük bir enerji tüketimiyle, kendi başına 10 yıl yaşayan bir ürün ürettik. Taşıyacağımız veri çok basit. Peki neden daha büyük, daha geniş bir bağlantı altyapısına ihtiyaç var? Biz enerji ihtiyacını azaltıp daha düşük bir data boyutuyla, uzaydan karbon salımının daha düşük olduğu bir yapıyla, bunu elektrik dağıtımın sunucularına iletiyoruz. Geçtiğimiz gün Aydın, Denizli, Muğla tarafında çalışma yaptık. Çalışmadan çok memnun kaldılar. Şehre 10 dakikalık mesafede ama altyapısı yok, yılın belli zamanlarında görevlileri arı sokuyormuş, yabani hayvanlar saldırıyorlar, köpek saldırabiliyor. Çünkü şehirden uzak bir bölüm. Burada neden bu insanlarımızı tehlikeye sokuyoruz? Biz bunlardan kurtulacağız. Bunu daha düşük maliyetle yapabileceğiz. Afet sonrasında hangi binamız ayakta, hangi köprümüz ayakta, hangi tünelimiz ayakta, bunların hepsini ölçmemiz, takip etmemiz gerekiyor. Çünkü maalesef bugün baz istasyonu olarak görev yapan yerler, bir afet anında elektrik olmadığından ötürü çalışmayacak ve hizmet alamayacağız. Bunun için biz de uzay teknolojilerini enerji sektörüne entegre edecek çözümleri hem Controlix’le hem de Pomega’yla birleştirerek çözümler üretmeye çalışıyoruz.
“YENİ TEKNOLOJİLERİ SÜREKLİ GELİŞTİRMEK VE DENEMEK İÇİN AR-GE EKİPLERİMİZLE ÇALIŞIYORUZ”
Bir diğer önemli konu ise hem doğamızı korumak amaçlı hem de işimizin sürdürülebilir olabilmesini sağlamak için yapılan çalışmalar. Türkiye’de arasında yaklaşık 400 metre mesafe olan enerji hatlarımız var. Bunlar, ormanlık alanlar üzerinden geçiyorlar. Bu ormanlık alanlar üzerinde bir alan açtığımızda doğa kendi kendine orayı kapatmaya başlıyor, ağaçlar yeşeriyor. Bu bir tehlike. Bu enerji hatlarının zarar görmesine de sebep oluyor. Art arda çok büyük problemlere sebep oluyor. Biz görüntüleme uydularıyla bunların denetlenmesi ve kesintisiz bir şekilde o yan taraflardaki ağaçların budanması üzerine bir çalışma yürütüyoruz. Bu çalışmada görüntü çok önemli. Örnek olarak Google uydu fotoğraflarını ele alalım. Dümdüz gözükse de aslında fotoğraflar belli bir eğriliğe sahip. Biz kameramızla 14 km genişliğinde bir alanda kayıt yapıyoruz ve burada eğrilikler de söz konusu. Biz bu eğriliği düzeltiyoruz, sonrasında bundan anlamlı veriler üretmeye çalışıyoruz. Bu şekilde elektrik hatlarına yanaşan ağaçların ne kadar büyüdüğünü tespit edip buna göre ilgili makamlara bunun budanması gerektiğini söylüyoruz. Bir de bu enerji hatları üzerinde elektrik direklerimiz var.
Bugün demirin çok pahalı olduğu gündeyiz ve artık demir hırsızlığı nedeniyle belirli bir süre sonrasında bu direkler yamulmaya başlıyor, tehlike yaratıyor. Bunlardan bilgi alabilmek için direklerin üzerinde titreşim sensörü geliştiren bir ürünümüz var. Bunun kendi başına uyduyla haberleşmesini sağlayarak direkte ortaya çıkan anomaliyi tespit ediyoruz nitekim kamyon çarpabilir ya da birisi kesebilir. Bu ve buna benzer yeni teknolojileri sürekli geliştirmek ve denemek için Ar-Ge ekiplerimizle çalışıyoruz.
Kontrolmatik Contolix İş Birimi Müdürü Hilmi Doğan
‘Yapay zekanın enerji dönüşümüne katkısı aşikar’
Controlix olarak biz nesnelerin interneti alanında faaliyet gösteriyoruz. Yapay zeka enerji tüketimi inanılmaz yüksek olan bir yapı. Bu yapı enerji dönüşümünü bizzat kendi varlığıyla tetikliyor. Enerji altyapısını değiştirmeden yapay zekanın bunu sürdürülebilir noktaya taşıması mümkün görünmüyor. Örneğin bir ChatGPT kullanımında, herhangi bir arama sonucu bize verilen analizlerde yapılan tüketim Google’da yapılanın elli katı. Bir görselin üretilmesi, tamamen boş olan bir akıllı cep telefonunun dolmasına denk bir enerji tüketimi yapıyor.
ChatGPT yüzde 70’lik pazarı teşkil ediyor. Aylık olarak yüz milyonlarca insanın aktif olarak kullandığı bir ortamda enerjinin bu kadar tüketilmesi, enerjinin dönüşmesi gerektiğini işaret ediyor.
Yakın zamanda kripto paralarla ilgili olarak da kripto madenciliğinde bazı ülkeler sınırlama getirmişlerdi. Çünkü ülkelerindeki arz o kripto paralarda harcanan enerjiyi karşılamaya yetmeyecekti. Bu kapsamda düşünülürse, zaman yapay zekanın içindeki o enerjinin uzaktan izlenmesi ve üretilen enerjinin bu anlamda optimize edilmesi, bunun da tahminleme metodlarıyla sapması en az olacak şekilde şebekeye sunulması, sürdürülebilirlik anlamında fayda sağlıyor. Bu doğrultuda en önemli üç başlık var, tahminleme, akıllı şebekeler ve karbon ayak izini uygulanması.
“PİLOT PROJELERLE BU İŞLERE BAŞLAMAK RİSKİ AZALTIYOR”
Peki derin teknolojilere yatırım yapan, bu alanda çalışan start-up’lar nasıl bir strateji izlemeli? Örneğin Romanya’da bu yaz sıcaklık normallerin üç-dört derece üstünde seyretti. Bunu önceden tahmin edemedikleri için bunun Romanya’ya maliyeti 2 milyar avronun üzerinde oldu. Bu kapsamda derin teknoloji ve yapay zekanın enerji dönüşümüne katkısının büyük olduğu aşikar. Hem hükümet hem AB yeşil dönüşümü ve dijital dönüşümü destekliyor, buna hibe verebiliyor.
“YÜKSEK MALİYETLER, ÖNÜMÜZDEKİ EN ÖNEMLİ BARİYER”
Dijital dönüşümün güvenliği artırması, maliyetleri düşürmesi ya da kazanç sağlaması gerekiyor. Kazanç sağlama biraz iddialı görünse de maliyetleri düşürme konusunda birçok örnek bulunabilir. Ayrıca bir bütün olarak bu işlere başlamak yerine pilot projelerle başlamak, küçük adımlarla yola çıkmak riski azaltıyor. Start-up’lar için bütün halinde projelere başlanması sıkıntı yaratabilir, riskleri tolere edemeyebilir.
Teşvikleri de iyi takip etmek gerekiyor. Böylece yeni teknolojilerin adaptasyonu daha makul ölçülerde sağlanabilir. Önümüzdeki bariyerlerin en önemlisi ise yüksek maliyetler. Türkiye’de olmanın getirdiği maliyet artışı da söz konusu olabilir ama her yeni teknoloji zaten yüksek maliyetle başlar. Birinci sanayi devriminden beri bakılırsa, hepsinde bu durum vardır. Elektriğin hayatımıza girmesiyle birlikte ise maliyetler düştü. Bir diğer bariyer olarak regülasyon eksikleri belirtilebilir. Bu konuda devletin yapıcı olması beklenir. Diğer bir bariyer, teknolojiye direnç. Ek olarak belki yetenek eksikliği de bunlara dahil edilebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, COP29 Dünya Liderleri İklim Zirvesi’nde konuştu12 Kasım 202416:07 Adana’daki iki maden sahası için ihale düzenlenecek12 Kasım 202409:14 Belçika, en eski nükleer reaktörünü kapatıyor14 Şubat 202518:10 Karagöz ve Hacivat bu kez tasarruf için sahneye çıktı14 Şubat 202516:45 Bakan Bayraktar, Venezuela ile enerjide ve madencilikte iş birliğini geliştirmeyi hedeflediklerini belirtti14 Şubat 202516:29 TBMM İliç Maden Kazasını Araştırma Komisyonu taslak raporunu tamamladı14 Şubat 202516:06 TORA 19. Geleneksel SEÇ Haftasını başarıyla tamamladı14 Şubat 202515:38