“Rüzgar sektöründe 2023 'yatırım yılı' olacak”

“Rüzgar sektöründe 2023 ‘yatırım yılı’ olacak”

Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği (TÜREB), Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol’un katılımıyla düzenlenen ‘TÜREB 2022 Yıl Sonu Özel Değerlendirme Toplantısı’nda önce basın mensupları daha sonra da Yönetim Kurulu Üyeleri ile bir araya geldi. 

TÜREB Başkanı İbrahim Erden ve Uluslararası Enerji Ajansı Başkan Dr. Fatih Birol’un Türkiye ve dünya yenilenebilir enerji sektörü ile ilgili değerlendirmelerini aktardığı toplantı gerçekleştirildi.

“250-270 MİLYAR TL BÜTÇE ÖNGÖRÜLÜRKEN YIL SONUNDA BUNUN 440-450 MİLYAR TL’YE ÇIKTI”

TÜREB Başkanı İbrahim Erden, elektrik fiyatlarına tavan düzenlemesi getirilmesiyle ilgili açıklamalarda bulundu; “Avrupa’da ve Türkiye’de elektrik fiyatlarına tavan düzenlemesi getirilerek hem toptan elektrik fiyatları hem de tüketici fiyatları düzenlendi ve çok büyük sübvansiyonlar yapıldı. Yılın başında kamu yetkilileriyle konuştuğumuzda 250-270 milyar TL bütçe öngörülürken yıl sonunda bunun 440-450 milyar TL’ye çıktığını öğrendik. Bununla beraber öz tüketim uygulamaları da geldi. Kamunun da elektrik fiyatlarındaki sübvansiyonlarının devam edilmesinin çok zor olması sebebiyle açıkladığı desteklerden özellikle sanayi ve ticarethanelerde çevreci kaygılardan ya da yeşil sertifikalardan Avrupa Birliği’ne ihracat gibi kaygılardan yapılan güneş veya rüzgâr uygulamaları sanayi için birden hızlandı ve bu yılın içerisinde sadece lisanssız 9 bin megavat kapasitenin temin edildiğini öğrendik. 9 bin megavat içerisinde güneş olmakla beraber son aylarda çok ciddi rüzgâr başvuruları geldiğini TEİAŞ kaynaklarından öğreniyoruz. Rüzgâr açısından çok güzel gelişmeler oldu. Rüzgâr üretimimiz bir önceki seneye kıyasla yüzde 10’un üzerine çıktı. Türkiye üretimi içerisinde günlük değerlerde de ortalama yüzde 27 seviyelerine çıktı. Açıkçası ibretle ve imrenerek Avrupa’nın çeşitli ülkelerini haberlerden takip ederdik. Yunanistan yüzde 70’e çıktı, Türkiye’de yüzde 27’leri gördü. Bu yatırımların devamıyla da çok daha yüksek seviyelere çıkacak. Hem günlük değerler arasından hem de yıllık değerler arasından depolama düzenlemesi önemli. Mayıs ayında bir kanun değişikliği yapıldıktan sonra Eylül, Ekim ve Kasım aylarında gelen önce müstakil depolama ondan sonra birleşik başvurularla epey kar kapısından girdikten sonra 124 bin megavat olduğunu öğrendik. Hibrit santraller için de 2 bin 400 megavatlık bir başvuru olduğunu biliyoruz. Umuyoruz ki bunlar da rüzgar santrallerinin verimliliği açısından katkı sağlayacak.”

Erden, Türkiye’nin rüzgar enerjisi kurulu gücünde 10 bin megavat eşiğinin 2021’de aşılmasının önemli bir kilometre taşı olduğuna işaret ederek; “Geçen yılı sanayi yılı olarak ilan etmiştik. 2022 yılı ise rüzgar kurulu gücünde 12 bin megavat seviyesine çok yaklaşıldığı bir yıl oldu. Türkiye rüzgar sektörü açısından art arda üretim rekorlarının geldiği ve gün bazında rüzgar kaynaklı üretimin yüzde 25-27 seviyelerine kadar çıktığı bir yıl olması rüzgar enerjisinin önemini ortaya koydu. Salgın sonrası dönemde enerji arz güvenliğinin dünya gündeminin en önemli başlıklarından biri haline geleceğini öngörüyorduk. Böyle bir perspektifle, Türkiye rüzgar sanayisini hem dünya standartlarındaki üretim kabiliyetleri, hem yetişmiş insan kaynağı hem de ülkemizin coğrafi konumundan kaynaklı lojistik ve maliyet avantajları açılarından gündeme taşımak bizim de esas önceliğimiz oldu” dedi.

Erden, 2022’nin rüzgar enerjisinden elektrik üretiminde “rekorların yılı” olduğunu belirterek, “2023’te önceliğimiz sanayiyle birlikte güçlü yatırım konusu olacak. Cumhuriyetimizin 100. yılını rüzgar sanayisi için yatırım yılı ilan ediyoruz” dedi.

“AVRUPA RÜZGAR ENERJİSİ BİRLİĞİ’NİN YÖNETİM KURULUNDA TEMSİLCİMİZİN BULUNMASI İÇİN ADAYLIĞIMIZI BELİRTTİK”

Erden, Türkiye ve Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği hakkında da açıklamalarda bulundu: “Biz Avrupa Birliği üyesiyiz. Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği’nin bir kurumsal üyeleri var bir de ülke birliklerinin üyeleri var. Ülke birliklerinin başkanları her yıl 2 kere bir araya geliyorlar. Pandemi sonrası ilk defa yapılan toplantı Roma’da gerçekleşti. Buraya hem Türkiye’nin durumunu anlatmak hem de gelecek vizyonunu anlatmak için katıldık. O toplantıda 2025-2026’ya aday olduğumuzu açıkladık ve daha sonraki görüşmelerimizde de bunun gerçekten desteklendiğini görüyoruz. 2024 yılında yapılacak yönetim kurulu seçimlerinde Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği’nden mutlaka Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği’nin yönetim kurulunda temsilcimizin bulunması için adaylığımızı orada belirttik. Aynı şekilde bunun karşılığı oldu. Bu toplantının devamını Mayıs ya da Haziran ayında yönetim kurulu üyeleriyle beraber Türkiye’de yapmak üzere davette bulunduk. Kabul edildiği ve o toplantıyı organize ettiğimiz zaman sizlere net tarihi ve bilgileri paylaşacağız. Türkiye’de kamunun alım garantileri ortada kaldı, fidye bundan sonra yok. Depolama düzenlemesi ve lisansı düzenlemeleriyle bundan sonra rüzgar projelerinin arasında bir yandan diğer yenilenebilir projelerinin nasıl finanse edileceği sorunu hem bankalar hem yatırımcılar için önemli bir mesele. Bunun çözümü aslında bütün global piyasalarda Powershell Agreements yani uzun vadeli satın alma anlaşmaları. Türkiye’de mevduatınız aslında var ama uzun vadeli satın alma anlaşmaları imzalatabilecek düzenlemeler eksik ve o güveni sağlayacak mevzuat yok. Bu konuda da isteklerimiz var. Bunu Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği forumuna gittiğimizde özellikle oraya katılan Türk toplantılarında duyduk ve kamu tarafından da bunun ilgi gördüğünü dinledikten sonra bu konuya özel bir workshop düzenledik. Önümüzdeki yıllarda sözleşmelerinin tam alım garantilerinin yerine geçebilecek sözleşmeler olarak finans enstrümanı, finansal kurumlar nezdinde itibarlı sözleşmeler olabilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması hususunda uğraşıyoruz. Bu olduğunda 5-10 -15 senelik uzun vadeli anlaşmalarla kamunun ve vatandaşın sırtına yük olmadan büyük kurumsal şirketlerimizin bilançolarıyla bu yatırımları yapabilir hale gelmeyi planlıyoruz. Bunu sadece biz değil kamuda gerçekten ciddiye alıyor ve açıkçası bu doğrultuda çalışıyor. Onlarla bu yönde çalışmaya devam edeceğiz.”

Türkiye’nin rüzgâr enerjisi potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu belirten İbrahim Erden, “4 bin100 tane türbinimiz mevcut. Bu yılın ilk yarısında 540 MW girmiş, ikinci yarısında ise 800 küsur olmuş. Tüm bunlar Türkiye’nin rüzgâr enerjisi potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor” dedi.

Gelecek yıla ilişkin öngörülerini paylaşan Erden; “2023’te öngörümüz bin megavata yakın. Fakat hedefimiz 3 bin megavattan az değil. Türkiye’de 100 bin megavattan fazla sadece karada rüzgar potansiyeli olduğunu biliyoruz. 20 gigavattan fazla dadeniz üstünde potansiyel olduğunu biliyoruz. 120 km bir potansiyelin ne kadar hızlı yatırım dönerse hem karbon ayak izini, ülkenin emisyon varlığını azaltmak hem de 2053’deki net zero hedefine ulaşmak açısından hem de tabii ki maliyetlerimizi düşürmek açısından çok büyük katkısı olacağını düşünüyoruz. Şu anda depolama hariç 7 bin 990 megavat kapasite arz edilmiş durumda. İzin aşamasında geçmişten gelen bin 800 megavata yakın kapasitemiz var ve bu sene verilmiş 3 bin 370 megavat kapasite artışımız var” ifadelerinde bulundu.

Erden yaptığı konuşmada; “Türkiye, belirlediği 2030 hedeflerine ulaşmak için her yıl yaklaşık 2 milyar dolarlık yatırıma denk gelen 1.500 ila 1.700 megavatlık rüzgar enerjisi yatırımı yapması gerekiyor. 2023’ü ‘Yatırım Yılı’ olarak ilan ettik. Açıklanan 3.400 megavatlık ek kapasite ile lisanssız projelerin hayata geçirilebilmesi için yoğun bir çalışma gerçekleştireceğiz. ‘Sanayi Yılı’ ilan ettiğimiz 2022’de 1,5 milyar Euro değerinde bir ihracat yaptık. Rüzgar sanayisinin ürettiği ekipmanların yaklaşık yüzde 70’i ihraç edildi, Avrupa’da yine 5. Sırada yer alacağımızı öngörüyoruz. Bu başarıyı artırarak sürdürmeyi planlıyoruz. Son dönemde açıklanan çok ciddi kapasite artırımları var, bu yaklaşık 3 bin400 megavatlık kapasitenin hızlıca yatırıma dönmesi amacıyla çalışacağız. Hedefimiz 2023’ü yatırım odaklı geçirmek. Bu yıl ayrıca lisanslanacak depolama entegre yenilenebilir projelerinin en hızlı şekilde yatırıma dönüşmesi konusu da gündemimizde önemli bir yer tutuyor. Ayrıca Çandarlı Limanı ve hinterlandında yer alan bölgenin rüzgar endüstrisi yatırımlarına tahsisi yönündeki çalışmalara katkı sağlayacağız. Bir diğer önemli gündem maddemiz de Türkiye olarak WindEurope 2026 Kongre ve Fuarı’nın Türkiye’de yapılması için girişimlerimiz olacak. Bu konuyu da çok önemsiyoruz” açıklamalarında bulundu.

“YENİLENEBİLİR ENERJİ, BARIŞ ENERJİSİ” 

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Dr. Fatih Birol, ‘TÜREB 2022 Yıl Sonu Özel Değerlendirme Toplantısı’na katıldı. Birol, konuşmasını şu sözlerle gerçekleştirdi: “Bu kadar olumsuzluğun ortasında mevcut global enerji krizi temiz ve güvenli enerjiye geçişte bir katalizör ve hızlandırıcı olacak” diyen Dr. Birol, şunları kaydetti: “Şu anda dünyada her şeyin merkezinde Ukrayna’daki savaş var. 24 Şubat itibarıyla dünyada birçok politik, ekonomik ve enerji denklemi yenden tanımlanmaya başlandı. Dünya birinci küresel enerji krizine girdi ve şu anda krizin ortasındayız. Daha bu krizde en kötü zamanları yaşamamış bile olabiliriz. Ancak bu kadar olumsuzluğun ortasında mevcut global enerji krizinin aslında temiz ve güvenli enerjiye geçişte bir katalizör, hızlandırıcı rolü olduğunu görüyoruz. Ülkeler ‘enerji arz güvenliği’ konusuna geri döndü. Bu noktada da yenilenebilir enerji başı çekiyor. Yenilenebilir enerji bir barış enerjisi. Yenilenebilir enerjiden enerji verimliliğine ve hidrojene kadar her alanda dünya genelinde çok ciddi bir canlanma ve büyüme var. Örneğin dünyada bugüne kadar gerçekleştirilmiş rüzgar kurulu gücü 800 gigavat iken, 5 yıl içinde bu rakam bin 600 gigavata kadar çıkacak. Türkiye’nin de yenilenebilir enerjideki potansiyeli muazzam. Türkiye yenilenebilir enerji kapasitesinin önümüzdeki 5 yılda yüzde 60 büyüyeceğini düşünüyoruz.”

Fatih Birol toplantıda açıklamalarda bulundu; “Esas mesele dünya ekonomik büyümesinin ana itici gücü olan ve gelişmekte olan ülkelerin çoğu özellikle enerji ithalatçısı ülkeler belki yıllarca sürecek bir dış borç girdabına girmek üzere. Bu durum yıllarca bu ülkelerin ekonomisini ve ticaret dengelerini değiştirecek. Enerjiye gelince mevcut global enerji krizinin aslında temiz ve güvenli enerjiye geçişte bir katalizatör, hızlandırıcı rolü olduğunu görüyoruz. Yani temiz enerji teknolojileri; elektrikli arabalardan tutun yenilebilir enerjiye kadar yenilenebilir enerjiden tutun enerji verimliliğine kadar nükleer enerjiye kadar hidrojene kadar bunların hepsinde çok ciddi bir canlanma ve büyüme görüyoruz. Bunun da 4 tane ana nedeni var. Birincisi; birçok ülke gördüğü ama çok fazla politikalarında destek vermediği bir konuya tekrardan döndü. Enerji arz güvenliği şu anda birçok ülkenin enerji politikalarının bir numaralı önceliği ve enerji arz güvenliği deyince yeni bir enerji en başta bence yenilenebilir. Dünyadaki savaşlara baktığınız zaman birçok savaş ve politik gerginliğin içinde yeni bir enerji var. Enerji arz güvenliğinin büyümesinin ikinci nedeni bu yenilebilir enerji ve diğer temiz enerji teknolojileri. Doğal gaz, petrol ve kömür fiyatlarının yüksek olması ve ilerideki yıllarda yüksek olacağı beklentisinin olması. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki enflasyon azaltma kanunu diye adlandırılan, özünde yenilenebilir ve diğer temiz enerji teknolojilerinin şimdiye kadar görülmemiş şekilde sübvansiyon vergi muafiyetleri tanıyan ve orada birçok yeniliği bir ve temiz enerji teknolojik exponential bir şekilde büyümesini sağlayacak son derece cömert bir kanun ve bu kanuna temiz enerji açısından bakarsak 2015 yılındaki Paris Anlaşması’ndan sonraki en önemli temiz enerji konusundaki adımdır. Bu tabii aynı zamanda temiz enerji teknolojinin Amerika içerisinde mamul edilmesini ve imha edilmesinin de teşrif eden bir kanun aynı şekilde Avrupa Birliği şimdi buna benzer ve bunun muadili bir kanunla karşımıza çıkacak. Japonya geçen hafta içerisinde Japon Başbakanı’nın açıkladığı yeşil dönüşümü milyar dolarlık bir strateji o da nükleer enerjiden yenilenebilire, yenilenebilirden hidrojene, hidrojenden enerji verimine kadar birçok temiz enerji teknolojilerini destekleyen ve onlara çok ciddi sübvansiyon veren ve vergi indirimleri muafiyetleri sağlayan bir kanun çıkardı.”

Hidrojen 5 yıl içerisinde bin misli büyüyeceğinin altını çizen Fatih Birol; “Birçok Avrupa ülkesi, Afrika, Latin Amerika ve diğer ülkelerle şimdiden ticaret anlaşmaları yapıp oradan hidrojen temin etmeye çalışıyor. Nasıl dünyada LNG ticareti birdenbire büyüdüyse aynı şekilde hidrojende de böyle bir atılım olması gündemde. Dünyadaki yenilenebilir enerjiye bağlı hidrojen 5 yıl içerisinde bin misli büyüyecek. Türkiye’de de güneş ve rüzgarda muazzam bir potansiyel var. Bu hidrojen ile birleştirilirse Türkiye için potansiyel olabileceğini düşünüyorum. Dünyaya bakarsak bu yılın son derece acılı zor bir yıl olduğunu düşünüyorum. Ekonomik olarak resepsiyonlar enflasyon rakamları dünyada 40 yılın en yüksek seviyesine ulaşmış vaziyette. Özellikle gelişmekte olan ülkeler bundan ciddi etkileniyorlar. Bugüne baktığımızda 2022 yılında sadece bu acılarla resesyonla ve enflasyon rakamlarıyla değil temiz enerji teknolojinin özellikle yenilenebilir de çok önemli tarihi bir dönüm noktası” dedi.

Ülke olarak doğal gazda dışa bağımlı konumda olduğumuzu belirten Birol; “Silivri’deki depolama tesisinin Türkiye’nin arz güvenliği için, doğalgaz arz güvenliği için bence elzem bir adım bunun da altını çizmem lazım.  Karadeniz’deki gaz rezervleri ve eğitim ilave ve rezervler tabii Türkiye için güzel bir haber doğal gaz sil katkıda bulunacak ama bu bulunan gazlar Türkiye’deki doğal gaz değerlerini yurt dışına olan bağımlılığının ciddi oranda düşeceğini söylemek gerçekçi olmayabilir, şu an itibariyle olmuştur ama hâlâ doğal gaz dışarıya bağımlıyız” ifadelerinde bulundu.

“BİZİM KİŞİ BAŞINA ELEKTRİK TÜKETİMİMİZ HÂLÂ DÜNYA ORTALAMASINA YAKIN BİR YERDE”

IICEC Direktörü Bora Şekip Güray, ‘TÜREB 2022 Yıl Sonu Özel Değerlendirme Toplantısı’na katıldı. Bora Şekip Güray toplantıda açıklamalarda bulundu; “Rüzgarla, güneşle ilgili ‘Türkiye’nin çok ihtiyacı olur’ önerisi geldi. Bu kesişim aslında yenilenebilir enerji görünümü çalışması. Türkiye için önemli bir çalışma çünkü baya bir ilerledik ama potansiyel kurulu güce baktığımız zaman finans ve motivasyonla başladığımız bir çalışma, katılımcı bir anlayışla her zamanki gibi hazırlamaya gayret ettik. C seviyesinden uzman seviyesine kadar yüzün üzerinde sektör liderinden görüş ve katkı aldık. Buna birtakım analizler, veri altyapıları da dahildir. Çalışmamızda 7 öneri var. Herhangi bir kaynağın maksimize etmeye veya misyonlara minimize etmeye yönelik çalışmalar değil ama ‘nasıl bir hikaye ile neler olursa ve neden olmazsa nasıl büyürüz nereye doğru gideriz’ diye baktığımızda 2 tane senaryomuz var. Taleple başlıyoruz tabii hem modelleme hem analiz çalışmalarına 2 senaryomuzdan biri yavaş senaryo. İşlerin bugünden daha hızlı gitmediği özellikle piyasa gelişiminde, finansmanda, şebekelerde olması gereken açılımların, adımların yeterince hızlı atılmadığı dolayısıyla yıllık kurulu güç artışının da bugüne göre toplam yenilenebilir de çok hızlı büyümediği senaryo. Burada verimlilikle ilgili şebeke verimliliği, üretim birimlerimizin santrallerinin verimliliği ve talep tarafından özellikle binaların yalıtım performansının, sanayideki elektrik motorlarının verimliliğinin ulaştırmada, karayolu ulaşımında, ağır vasıtaların yakıt ekonomisinin gibi enerji verimliliği konularında çok arzu ettiğimiz seviyede gelişmediği senaryo. Diğeri bunun tam tersi, doğru piyasa mekanizmalarının hayata geçirdiğimiz ülke olarak teknolojide doğru konumlanan bildiğimiz verimlilik fırsatlarına odaklandığımız teşviklerle başka düzenlemelerle ve bu yenilenebilir büyümesinin daha hızlı daha yüksek bir seviyeye taşıyan senaryo. Bu 2 senaryo arasında ciddi bir talep farkı oluşuyor. Bu yüksek senaryonun önemli avantajlarından biri aynı kalitede ve aynı konforda elektrik talebini yavaş senaryoya göre yüzde 15 daha az arz ile karşılayabiliyor. Bu arz tarafına daha az yatırım yapmak anlamına geliyor. Buraya yapacağımız yatırımı daha çok talep tarafında verimlilikle ilgili alanlara şebekeleri enerji depolama gibi teknolojilere kaydırabilme imkanı tanıyor, talebi daha rahat yönetebilme fırsatı getiriyor. Virüs talepte yüzde 15 civarında bir fark var.”

“2050 YILINDA ULAŞTIRMA SEKTÖRÜNÜN SANAYİ SEKTÖRÜ KADAR ELEKTRİK TALEP ETMESİNİ ÖNGÖRÜYORUZ”

Güray, ulaşım sektöründe de ilerleyen yıllarda elektrik talebinin artacağını belirterek; “2050 yılında net talebe daha detaylı baktığımız zaman bizim enerji modelimizde 2 tane çarpıcı değişiklik var. Bizim kişi başına elektrik tüketimimiz hâlâ dünya ortalamasına yakın bir yerde. Burada bir tanesi ulaştırma sektörü; özellikle karayolu ulaşımı. Bugün için bizim Türkiye’nin toplam elektrik tüketimindeki payı yüzde birin biraz altındadır. Henüz yeterli sayıda elektrikli araç sistemde yok. Raylar, ulaşım elektrifikasyonu, gelen bir talep katkısı var ama sadece yüzde 1. Önümüzdeki dönemde hem TOGG hedef hem Avrupa Birliği’ndeki yönetimler Türkiye’nin ihracat pazarının otomotivde olması ya da sağlanacak teşviklerle 2050 yılında ulaştırma sektörünün sanayi sektörü kadar elektrik talep etmesini öngörüyoruz. İkincisi binalar, bugün için bir numaralı elektrik tüketicisi olup sanayiyi geçti. Son birkaç yıl içerisinde artık biz en fazla elektriği binalarda tüketiyoruz. Kamu binaları, ticari binalar ve meskenler tümü dahil binaların ağırlığı artıyor. Şu sebeple hem nüfus artışı, kentleşme dinamiklerinin kuvvetli olması hem de yine bugün için sistemde olmayan ısı pompası sistemlerinin daha verimli doğal gaza fosil yakıtlı ısınmaya daha alternatif bir teknoloji olarak sisteme dahil olmasıyla buradaki varsayımlarından bir tanesi. 2050 yılına kadar her 2 binadan ortalama birinde ısı pompası sistemleri kuruluyor olması. Bunun tabii birkaç tane avantajı var. Bir tanesi binalardaki doğal gaz ağırlıklı ısınma sistemini elektriğe doğru dönüştürmek. Elektrik ve yenilenebilir enerjiye dayalı olacağı için burada dış kaynaklardan gelen maliyetler fiyatlarla ilgili zorlukların daha rahat yönetilmesini sağlamak hem de karbon ayak izini azaltabilmek için talep tarafında, kurulu güçte her 2 senaryo arasında mutlak değer bakımından çok büyük bir fark olmayacağını gördük. Yaklaşık 300 bin megavat olarak düşünebilirsiniz, bugünün 3 katı. 2028 yılında Türkiye’nin elektrik kurulu gücü yaklaşık 3 kat artış gösteriyor ama kurulu gücün kaynaklara ve teknolojilere göre kırıldığında her 2 senaryo arasında önemli farklar var. Özellikle elektrik üretim portföyünün kırılımına geldiğimiz zaman bu farklar daha da belirginleşiyor. Mevcut durumdan başlarsak bu seneyi yenilenebilir katkısı olarak yüzde 43-45 gibi bir oranla kapatacağız. Enerjide ithalat bağımlılığımızı hem elektrikte hem doğal gazda hem ithal kömürde kısmen devam ettiği bir senaryo yüksek. Yenilenebilir katkısını çok ciddi oranda arttırıyor, yaklaşık 2 kat. Türkiye yüksek senaryoda toplam elektrik üretiminin üçte ikisinin 2050 yılında rüzgar ve güneşten karşılayabiliyor. Güneşin katkısı, rüzgâra göre biraz daha yüksek ama aşağı yukarı birbirine yakınlar ve toplamda yüzde 87’si Türkiye’nin elektrik üretiminin yenilenebilir kaynaklarından gelmiş” dedi.

 Güray, maliyetlerde ciddi bir yükseliş kaygısı olmadığının da altını çizerek; “Dünyada, maliyetlerde ciddi bir yükseliş kaygısı yok ama tedarik zincirlerinde özellikle güneşte hep bir ülkeye olan yüksek bağımlılık nedeniyle konvansiyonel hale gelmiş güneş teknolojisi devam ederse burada daha yıkıcı bir teknoloji gelip bu resmi değiştirmezse tedarik zincirinden kaynaklı birtakım riskler önümüzdeki dönemde gündeme gelebilir. Bu nedenle de bazı OCD ülkeleri birtakım iş birliğiyle kazmaları vurarak ‘tedarik güçlendirelim’, ‘tedarik zincirimizin daha esnek hale getirelim’ gibi yönelimlerde olduklarını biliyorum. Rüzgar üzerinde Türkiye’nin elinde güçlendirilecek çeşitlilik, Avrupa’ya olan coğrafi yakınlık, özellikle Çin ile veya başka ülkelere karşılaştırdığımız zaman bu tür tedarik zincirlerinin daha kritik hale gelmesi durumunda Türkiye’nin de doğru değerlendirilirse bir avantajı olabilir” dedi.

Güray, ilerleyen dönemlerde bölgesel olarak arz talep dengesinde zorlukluklar yaşanabileceğini belirtti: “Önümüzdeki dönemlerde bölgesel olarak arz talep dengesinde bölgesel zorluk yaşayacağımız yerler olabilir. Örneğin; İstanbul ve civarı. Marmara Bölgesi bugün Türkiye için zor bölgelerden biri çünkü yeterince kapasite kurmak mümkün değil, alan çok az ama talep çok yüksek. Sanayi, nüfus, kentleşme burada bu tür bölgelerde önümüzdeki dönemde sayıları daha da artabilir. Bu tür bölgelere 4800-5000 megavatlık, Akkuyu benzeri kurulumlar yapmak yerine saha bulmakta zorlanabiliriz. Önümüzdeki dönemde ülke olarak böyle bir 300-400 megavat ölçeğinde kurulumlar yapmak daha kolay olabilir.”