İstanbul Zirvesi’nde Sürdürülebilir Enerjinin geleceği tartışıldı

 Atlantik Konseyi İstanbul Zirvesi kapsamında Atlantik Konseyi Kurucu Direktörü ve Global Enerji Merkezi Başkanı Richard Morningster’in moderatörlüğünde Sürdürülebilir Enerji Oturumu düzenlendi.

Atlantik Konseyi tarafından düzenlenen 2017 İstanbul Zirvesi’nde Bölgesel Sürdürülebilir Enerji oturumu düzenlendi. Atlantik Konseyi Kurucu Direktörü ve Global Enerji Merkezi Başkanı Richard Morningster’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen oturuma, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Murat Ateş, Uluslararası Enerji Ajansı İcra Direktörü Fatih Birol, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Birinci başkan Yardımcısı Philip Bennett, EWT CEO’su Marc Jones ve Dougla Dillon Enerji Güvenliği ,İklim Değişikliği ve Dış İlişkiler Programları Vekili Varun Sivaram konuşmacı olarak katıldı.

‘TÜRKİYE’DE LNG İÇİN ÇOK BÜYÜK BİR POTANSİYEL VAR’

Gelecekte önemli bir doğalgaz hacminin arz edileceğini öngördüğünü kaydeden Uluslararası Enerji Ajansı İcra Direktörü Fatih Birol, Türkiye’nin elektrik üretimi için çok fazla petrol kullandığını, bunun ekonomik açıdan mantıksız olduğunu belirtti. Gelecekte doğalgazın petrolün yerine geçip verimlilik sağlayabileceğini belirten Birol, “Türkiye’de LNG için çok büyük bir potansiyel var. Türkiye’nin TANAP Projesini desteklemesi hem Türkiye için, hem de Avrupa’daki tüketiciler için çok önemli” dedi.

Yenilenebilir enerjiler için bölgenin geri kalan bölgelerden bir olduğuna dikkat çeken Birol, “Bölge, rüzgar ve güneş potansiyeli bakımında yüksek olmasına rağmen çok bu alanda çok geride. Finansal programların geri kalmasından dolayı projelerde aksamalar oluyor. Üzerinde ilk durulması gereken yakıt verimlilik. Enerji verimliliğinde küresel ekonominin, özel sektörün ve hanelerin performansı çok kötü. Bunun en önemli sebebi düzenlemeler ve standartlarla ilgili. Standartların olması gerektiği kadar güçlü değil. İkinci olarak fiyatlandırma programları çok güçlü değil. Bir şey normal değerinden ucuzsa, insanoğlu genelde bunu israf etme eğiliminde oluyor. Doğru finans programları bulunursa yatırımlar ilerleyecektir” diye konuştu.

‘RÜZGAR SANTRALLERİ İLERLEYEN ZAMANLARDA DESTEK İHTİYACI DUYMAYABİLİR’

Doğalgazın ve yenilenebilir enerjinin daha fazla ve verimli kullanabileceğinin görülmesi gerektiğinin altını çizen Birol, “Rüzgar santralleri ilerleyen zamanlarda destek ihtiyacı duymayabilir ancak bu durum güneşte daha da devam edebilir. Biz, bölgedeki bütün ülkelerle çalışıyoruz. Herhangi bir yakıtın propagandasını yapmıyoruz. Destek vermek istediğimiz tek yakıt enerji verimliliği. Verimlilik konusunda herkes mutabık ancak nasıl yapacağımıza gelince fikirler çakışabiliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Enerji etkin buzdolabı ve klimalar son derece önemli olduğunu vurgulayan Birol, “İngiltere’de enerji verimliliği standartlarıyla buzdolabı konusunda başa çıktı. Hep beraber birlikte bölgeye gidip, tartışmalar yapmaya yöneldik. Politika yapıcılarla konuştuk ve hükümetle birlikte masanın üstünde spesifik enerji ölçütleriyle ilgili masa üstüne veriler koyduk. Ne çeşit finansal programlar sonuç veriyor diye çeşitli programları konuştuk. Bütün yakıtları dikkate alan bir kurumuz. Tecrübeleri paylaşıyoruz” ifadelerini kullandı.

Avrupa Yapılandırma ve Kalkınma Bankası Birinci Başkan Yardımcısı Philip Bennett, EBRD’de kısa süre içerisinde sürdürülebilir enerji alanında yaptıkları faaliyetlerden gurur duyduğunu belirterek, “Paris 21’inci taraflar Toplantısında yüzde 40’lık bir taahhütte bulunduk. Yüzde 35’e ulaştık. Türkiye bu alanda bir şampiyon. 2009’dan beri Türkiye’deyiz. Bu süreçte 9 milyar euroluk projeyi finanse ettik. Bunun 4,5 milyar dolarlık projesi sürdürülebilir ve yenilenebilir enerjiler alanında yaptık.

Biz özel sektör tarafından yönlendirilen bir kalkınma kurumuyuz. Özel sektördeki kurumlarla çalışıp, harekete geçiriyoruz. Sürdürülebilir enerjilere karşı 3 aşamalı bir yaklaşımımız var. Doğrudan finansman yapıyoruz. 5 tane kayda değer projemiz var 600 MW ve 1,5 milyar Euro değerinde 2 jeotermal ve 2 rüzgar santrallerini içeriyor. Türkiye pek çok alanda gelişmiş bir ülke. Bizim yapmak istediğimiz şey burada bankacılık sistemine destek sağlamak. Bankacılık sektörü büyük bir katalizör görevi görüyor. Bankalar aracılığıyla 3 milyar Euro yatırım yaptık. Bunu 7 finansal kurumla birlikte yaptık. Özel sektör aracılığıyla finans sağlamaktan bahsediyoruz. 2015 bir yenilenebilir enerji alanında faaliyet gösteren Akfen enerjiye ilk doğrudan yatırımımız yaptık.. Hem hidroelektrikte, hem rüzgar enerjisinde çalıştık. Bakanlıkla yenilenebilir enerjiler eylem planları üzerinde yoğun çalışıyoruz. Bakanlığa teknik işbirliği sağlıyoruz.

Yerel ihtiyaçları giderebilmek için elimizden geleni yapmalıyız. Gerçekleri fark ediyoruz ve üzerinde çalışıyoruz. Siyasi ve ticari unsurlar bu alanda bir araya geliyor” açıklamasında bulundu.

‘ENERJİ ÜRETİMİ, KULLANIMI VE İLETİMİ İÇİN ÇALIŞIYORUZ’

Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Murat Ateş, Türkiye’nin diğer ülkelere nazaran kalkınmış bir ülke olduğunu vurgulayan Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Murat Ateş, “Türkiye’deki büyüme oranları yüksek. Enerji talebindeki artış çok yüksek. Son 10 yılda OECD ülkeleri arasında en yüksek enerji artışı yaşandı. Biz nerdeyse kullandığımız yakıtların tamamını ithal ediyoruz. Doğalgaz petrol kısmen de kömür. Biz bu durumun farkındayız. Dışişleri Bakanlığımızda güçlü bir enerji birimimiz var. Doğal kaynaklara sahip olan ülkelere çok yakınız. Tabii ki doğalgaz da en temiz fosil yakıtlardan bir tanesi. Doğalgaz da Türkiye’deki enerji görünümünün önemli bir parçasını oluşturuyor. Biz gerekli bu alanda gerekli adımları atıyoruz. Piyasa düzenlemeleriyle daha şeffaf ve daha rekabetçi sistemler ortaya koymaya çalışıyoruz. Biz yerel enerji kaynaklarını arttırmaya çalışıyoruz. Offshore faaliyetlerimiz var. Bu daha da artacak” diye konuştu.

Enerji verimliliğinin çok önemli olduğuna değinen Ateş, “Enerji üretimi, kullanımı ve iletimi için çalışıyoruz. Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi de çok önemli. Yenilenebilir de genel enerji yapımıza baktığımızda hidroelektrik çok önemli. İklim değişikliği perspektifinden bakıldığında nükleer enerji çok önemli. Kaynak ülkelerimiz de çeşitlendirmeye çalışıyoruz.

Bunlar uluslararası işbirliği gerektiriyor. Bir projenin uygulanabilir addedilmesi için kazan kazan anlayışının oturması gerekiyor. Politik açıdan bakıldığında istikrar ve barış getirmesi lazım. Bütün projelerin geliştirilmesinde fizibilite gerekiyor. Akdeniz’deki arama faaliyetlerimizi arttıracağız. Rum kesiminin uluslararası petrol şirketleriyle işbirliği yaptığını görüyoruz. Bu durum barış görüşmelerini olumsuz etkiliyor. Orada Kıbrıs Türkleri de eşit haklara sahip. Arama faaliyetlerine tahsis edilen alanlar üzerinde mutabık kalınmış alanlar değil. Türkiye de başka ülkelere kıta sahanlığında arama yaptırmak istemiyor. Bizim için için enerji bir işbirliği kaynağıdır. İş birliği için bazı koşulların yerine getirilmesi lazım” değerlendirmesinde bulundu.
EWT CEO’su Marc Jones ise Şu anda Şili ve Meksika’da projelerinin olduğunu, New York ve California’da büyük firmalarla işbirlikleri yaptıklarını aktardı. Mexico’da projelerimiz var. Jones şöyle devam etti: “Büyük irtibatlarımız var. Hangi programı ortaya koyarsanız koyun kayda değer olması lazım. Ekonomik ve siyasi altyapısının olması lazım. Ekonomik olması lazım. Pahalı bir programı tek başına desteklemek çok mantıksızdır”

Türkiye’de 60’a yakın projeyi Burada 60’a yakın projeyi takip ettiklerinin bilgisini paylaşan Jones, “ Belediyeler ya da küçük ve orta işletmelerle yapıyoruz. Türbinlerimizi buraya getirdiğimizde fiyatları dengeliyor. Projelere çok fazla para yatırılması gerekiyor. Bizim de çok projemiz var. Paramız yetmiyor. Güneş eve rüzgar projelerimiz var. Bankaların bu alanda sabrı olmayabilir. İstikrara ihtiyaç var. Bu bazen zorluk yaratabilir. Projeler altyapı maliyetlerini azaltmanıza katkı sağlar. Burada bir denge bozulması oluyor. 60 tane projemiz var. O kadar çok müşteri var ki ucuz enerji talebi olan. Bir sürü belirsizlik var. Belirsizlik var. Ekonomik olarak ihtiyaç var. Rüzgar ve güneşte Türkiye çok şanslı. Politikaların sürekli bir şekilde geliştirilmesine ihtiyacımız var.

Enerji daha ucuza verilecekse sübvansiyon nerede devreye girecek. Bugünkü maliyetin altında veriliyorsa sübvansiyon bunun neresinde. Daha altında maliyetle yapılabilmesi lazım. Ucuz maliyetli enerjiyi doğrudan toplayıp, saniye aktarması lazım” ifadelerini kullandı.

 ‘TÜRKİYE’NİN AVRUPA NETWORKÜYLE DAHA DA BAĞLANMASI’

Dougla Dillon Enerji Güvenliği ,İklim Değişikliği ve Dış İlişkiler Programları Vekili Varun Sivaram, Bütün ülkelerin fiyatların düştüğünün farkına vardığını belirterek, “Türkiye’de güneş enerjisi ve diğer kaynaklar arasında yardımcı olabiliyor. Türkiye bölgede ticaret merkezi bir hub olma çabası içerisinde ve kaynak potansiyelini geliştirmeye çalışıyor. Orta Doğu’da pek çok kaynak var. Güneş enerjisi ve diğer alanlarda potansiyel var ancak yeterli performansı veremiyor” dedi.

Finansman modellerinin güneş enerjisini nasıl harekete geçirebileceğinin sıkça konuşulduğunu aktaran Sivaram, “Çok daha esnek bir enerji sistemine ihtiyaç var. Entegrasyon bunlardan biri. Sistemlerin entegrasyonu. Türkiye’nin Avrupa networküyle daha da bağlanması. Çok büyük bir alan var. Güneş çok kötü bir enerji kaynağı. Ama ortalama bir tedarik dengesi oturuyor güneşte. Burada esnek sistemler kurup, depolamamız lazım. ABD’de yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçebilmek için, çok yüksek bir sistem kurmak lazım. Doğalgaz ve nükleer var. Esnekliği ödüllendirebilecek piyasa lazım. İnovasyon da lazım. Solar panel alanında çok farklı şeyler yapmak için. Çok iddialı olmalıyız. Hidrojen yakıtını elde edebiliyorsak, yalnız enerji sektörünü değil başka alanlarda da hamleler yapabileceğiz. Bugün kullandığımız enerjinin yüzde 2’si güneş enerjisi. Gizli maliyetler vardır. İlave unsurları katmanız lazım. Esneklik tanıyacak yatırım alanlarına ihtiyaç var” açıklamasında bulundu.