‘Doğru noktalara AR-GE yatırımı yapılırsa geç kalınmış sayılmaz’

Otomotiv Ajansı Genel Müdürü Elif Altun Doğan, 17. Petroleum Istanbul Fuarı’nda gerçekleştirdiği “Petrol ve Sürdürülebilirlik” başlıklı sunumunda, elektrikli araçlara geçiş sürecinin sürdürülebilirlik adına iyi planlanması gerektiğini vurgulayarak, “Mesele petrolü tamamen bırakmak değil, elimizdeki kaynakları verimli kullanarak bu geçişi doğru yönetmek” dedi.

‘Doğru noktalara AR-GE yatırımı yapılırsa geç kalınmış sayılmaz’
Petroturk | Enerji Haberleri
  • Yayınlanma21 Mayıs 2025 10:08

Otomotiv Ajansı Genel Müdürü Elif Altun Doğan, 17. Petroleum Istanbul Fuarı’nda gerçekleştirdiği “Petrol ve Sürdürülebilirlik” başlıklı sunumunda, elektrikli araçlara geçiş sürecinin sürdürülebilirlik adına iyi planlanması gerektiğini vurgulayarak, “Mesele petrolü tamamen bırakmak değil, elimizdeki kaynakları verimli kullanarak bu geçişi doğru yönetmek” dedi.


Sürdürülebilirlik, teknolojiden enerjiye kadar birçok alanda aktif olarak karşımıza çıkan bir kavram. Otomotiv özelinde enerjiye baktığımızda, petrol, benzinli ve dizel yakıtlar ile elektrikli araçlar arasında bir geçiş süreci yaşandığını görüyoruz. Bu geçişi değerlendirirken sürdürülebilirlik kavramını da analiz etme fırsatı buldum. Bugün burada anlattıklarım bir bakış açısı. Kimileriniz bu bakış açısını doğru bulmayabilir, kimileri de takip edilmeye değer görebilir. Ancak amacım, bize sunulan yöntemlerin dışında farklı seçeneklerin de var olduğunu göstermek ve gerçekten doğru uygulamalar içinde miyiz, bunu sorgulatmak.

Sürdürülebilirlik; çevresel, ekonomik ve sosyal alanlarda kaynakların gelecek nesillere de ulaşacak şekilde verimli kullanılmasıdır. Birleşmiş Milletler’in sürdürülebilir kalkınma hedefleri de bu çerçevede şekillenmiştir. Peki, bu hedefler doğrultusunda düzgün bir geçiş ortamı sağlandı mı? Endüstri 4.0 teknolojilerinde Almanya ve Japonya öncü ülkeler olarak görülüyor. Fakat bu tür geçişlerde, özellikle maliyet ve kaynak tüketimi açısından yapılan analizlerde yeterince doğru planlamaların yapılmadığını görüyoruz. Çünkü bu tür büyük dönüşümler ilk anlatıldığında, hemen ertesi gün uygulanabilir gibi sunuluyor ama gerçekte işler pek öyle yürümüyor. Aynı şey elektrikli araçlar için de geçerli. Bana göre bu araçlar, AR-GE çalışmaları tam olarak tamamlanmadan piyasaya sürüldü. Elbette tüketici geri bildirimleri ile bu çalışmalar geliştirilebilir fakat burada geçiş biraz aceleye getirilmiş gibi görünüyor. Bu da aslında sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yetişme telaşından kaynaklanıyor olabilir.

Global çapta bakıldığında, hazır paketlerle sunulan sürdürülebilirlik politikaları bazı sermaye odaklarının işine yarıyor. Tıpkı geçmişte petrol sahiplerinin işine yaradıkları gibi. Şimdi ise “greenwashing” dediğimiz, sürdürülebilirlik görüntüsü altında yeni sermaye düzenleri oluşturuluyor. Biz, petrole bağımlılığımızı azaltalım derken başka bir sermaye yapısına mı hizmet ediyoruz, bunu sorgulamalıyız. Elektrikli araçları destekliyorum ama günün sonunda gerçekten de elektrikli araçların kimyevi atıklarını hesaplayarak mı bu yola çıktık? Sürdürülebilirliği hesapladığımızda, araçlar ve elektrikli araçlardaki o atık tüketimini hesapladığımızda gerçekten de bu sürdürülebilirlik katma sayısı, katma değeri doğru mu hesaplandı? Bunları bence sorgulamamız gerekiyor. Bunları sorgulayarak en nihayetinde sürdürülebilirlik tam olarak nasıl hayata geçirilecek, gelecek nesillere gerçekten ne hizmet edecek, bunu bu şekilde daha iyi bulabiliriz.

Sürdürülebilirlik sadece “petrol bitiyor” sorusu değil, “petrolü nasıl daha verimli kullanabiliriz?” sorusu olmalı.

“100 YIL ÖNCE PETROLÜN NE KADAR SÜREDE TÜKENECEĞİ KİMSENİN UMURUNDA DEĞİLDİ”

100 yıl önce petrolün ne kadar sürede tükeneceği açıkçası kimsenin umurunda değildi. O yüzden kimse “Acaba petrol biter mi, buna göre bir AR-GE çalışması yapalım, en az atıkla nasıl kullanabiliriz” gibi kaygılar taşımıyordu. Dolayısıyla o dönemde böyle bir AR-GE çalışması yapılması beklenemezdi; zaten yapılmadı da. Çok aktif olarak kullanılan bir veri yoktu ve yapılan AR-GE çalışmaları da bunu desteklemiyor. Bundan 20 yıl önce de petrolün tükeneceği yavaş yavaş konuşulmaya başlanmıştı. “Bundan sonra ne olacak?” diye soruluyordu. Çünkü herkes ya araç ya da toplu taşıma kullanıyor. Sonuçta yakıt, hepimiz için temel bir ihtiyaç. Kimsenin at arabasına dönmek gibi bir niyeti olduğunu sanmıyorum. Ancak elektrikli araçların ne kadar verimli kullanılacağı ya da yapılan AR-GE çalışmalarının gerçekten ne kadar sonuç vereceği hala bir soru işareti. Çünkü insanlık henüz lityum pil atıklarıyla ilgili ne yapılacağı konusunda net bir çözüme sahip değil. Sadece bazı firmalar bu konuda çalışmalar yürütüyor. Örneğin, Türkiye’de yalnızca bir firma bu pillerin geri dönüşümü üzerine çalışıyor. Ve günün sonunda, eğer gerçekten iyi bir teknoloji geliştirilemezse, bu kimyasal atıklar –hangi ülkede olursa olsun– yine dünyamıza karışacak. Bu yüzden bu kaynakları doğru kullanmamız gerekiyor. Şu anda karbon emisyonlarını ya da Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakatı’nın bizi nasıl etkileyeceğini düşünmek yerine, gelecekte paramızı ve bireysel sermayemizi nereye yönlendireceğimizi sorgulamamız gerekiyor. Sonuçta araçlarımıza hangi yakıtı kullanacağımızı en başta seçerek yatırım yapıyoruz.

“Elimizdeki petrolü verimli şekilde kullanarak nasıl daha az karbon salımı yapabiliriz” sorusuna cevap aramalıyız. Bu noktada hibrit teknolojiler devreye giriyor. 100 yıl önce hibrit teknolojilere yatırım yapılsaydı, bugün çok daha gelişmiş durumda olabilirdik. Aynı şekilde, günümüzdeki petrol kullanımı, tüketim oranları ve karbon emisyonları da muhtemelen bugünkü kadar yüksek olmazdı. Bu da hava kalitesi başta olmak üzere geleceğimizi tehdit eden pek çok unsurun daha az etkili olmasını sağlayabilirdi. Kaynak tüketimi ve kaynak sıkıntısı gibi sorunlar da belki bugün bu kadar ciddi boyutlarda olmazdı. Dolayısıyla sürdürülebilirliğe yapılan sermaye yatırımını, aslında doğru alanlarda, doğru AR-GE çalışmalarına yönlendirmemiz gerekiyor. Eğer doğru noktalara AR-GE yatırımı yapılırsa, hiçbir şey için geç kalınmış sayılmaz.

Elektrikli araçlar konuşulmaya başlayınca petrolün verimli kullanımı da gündeme geldi. Demek ki elimizdekilerin kıymetini bilmek bazen rakip ortaya çıkınca oluyor. Hibrit teknolojilere AR-GE yatırımı yaparak, petrolü tamamen terk etmek yerine, daha verimli ve sürdürülebilir biçimde nasıl kullanabiliriz sorusuna odaklanmalıyız. Bu, elektrikli araçlara karşı olmak değil, geleceğe çok yönlü bakmak demek.

“ASIL MESELE, GEÇİŞİ NASIL YÖNETECEĞİMİZ”

Sürdürülebilirlik adına yaptığımız yatırımların, doğru AR-GE yönlendirmeleriyle gerçekleşmesi gerekiyor. Yani mesele, tamamen petrolü bırakıp yeniye geçmek değil. Asıl mesele, geçişi nasıl yöneteceğimiz. Bu noktada hibrit teknolojiler bize büyük bir şans sunuyor.

İnsanlara “100 yıldır kullandığınız yakıtı bırakın” demek kolay değil. Bu bir alışkanlık meselesi. Psikolojide buna “güvenli alan” deniyor. Bu nedenle geçiş süreçlerini daha insani, daha gerçekçi ve veriye dayalı planlamak gerekiyor.

Petrol ve sürdürülebilirlik konusuna baktığımızda, hibrit teknolojilere AR-GE yatırımı yaparak ve bu alanda doğru mühendislik çalışmaları yürüterek ilerlememiz gerektiğini düşünüyorum. Buradaki amaç, elektrikli araçlara rakip olmak ya da sadece petrol tüketen araçları satmaya devam etmek olmamalı. Asıl hedef, geleceği petrol ekseninde nasıl daha sürdürülebilir kılabileceğimize odaklanmak olmalı.

Elbette diğer teknolojiler de gelişmeye devam ediyor. Dünyada AR-GE için ayrılabilecek belli bir sermaye var ve bu sermayenin nasıl kullanılacağı konusu tartışmaya açık. Ancak bu noktada biz bireyler ve toplumlar olarak önemli bir rol oynuyoruz. Çünkü arz-talep dengesi dediğimiz şey, aslında bizim yönlendirmemizle şekilleniyor. Yani toplum olarak talebimizi, gerçekten 100 yıl önce doğmuş biriyle 100 yıl sonra doğacak bir çocuğun ortak ihtiyaçlarına hitap edecek şekilde yönlendirirsek, bu doğrultuda yapılacak AR-GE ve mühendislik çalışmaları geleceğimiz için çok daha anlamlı bir yatırım olacaktır.

Geçmişte insanlar günü kurtardılar; at arabasından vazgeçip petrol tüketimine geçtiler ve o dönemin ihtiyacını karşıladılar. Ancak bugün baktığımızda, onların günü kurtarması, bizim geleceğimizi güvence altına almadı. Şimdi elimizde yapay zeka gibi gelişmiş teknolojiler varken, artık sadece bugünü değil, geleceği de düşünerek AR-GE yatırımları yapmak gerçek anlamda sürdürülebilirliğe katkı sağlar diye düşünüyorum.