“Şirketlerimiz Ar-Ge’nin kendilerine neler katacağını, işlerine nasıl bir katma değer sağlayacağını anladı”

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez MMG Euritech Avrasya Ar-Ge, İnovasyon&Teknoloji Zirve ve Sergisi’nde konuştu. Bakan Dönmez; “Bugün güneş enerjisinde sadece teknoloji üretimi yapmıyoruz. Bugün pek çok şirketimiz yurt dışına güneş enerjisi yatırımlarıyla ilgili danışmanlık hizmeti de veriyor. Bu konudaki bilgi ve tecrübemizi yurt dışına aktarıyoruz” dedi.

Bakan Fatih Dönmez yaptığı açılış konuşmasında önemli başlıklara değindi:

“Bugün burada hem sektör temsilcilerimizi hem de üniversiteli gençlerimizi bir arada görmek bizleri ziyadesiyle memnun ediyor. Gençlerimiz bu tür organizasyonlarla hem sektöre ısınıyor hem de sektörün beklentilerini birinci ağızdan öğreniyor. Sektörümüz için de nitelikli insan kaynağının planlanması ve karşılanması adına önemli fırsatlar sunuyor.

Bu tür toplantılar bana her zaman mesleğe ilk giriş yıllarımı hatırlatır. Üniversiteden mezun olduktan sonra Ar-Ge mühendisi olarak göreve başlamıştım. Ancak o dönemki imkânlar bugünle kıyaslandığında daha sınırlıydı tabi. Fakat Ar-Ge dediğimiz şey de aslında tam da burada başlıyor. Sınırlı imkânları sınırsız hayal gücünüzle bir araya getiriyorsunuz. Bilinen bir şeye yeni bir dokunuş, yeni bir bakış açısı katıyorsunuz. Ya da insanları daha önce hiç bilmediği, hiç duymadığı bir şeyle buluşturuyorsunuz.

Ar-Ge yapmak için biraz da kalıpların dışında olmak gerek. Yoksa herkesle aynı dairede olduktan sonra o zaman bu işin sihri olan “farklı olmak, özgün olmak” niteliğini kaybediyorsunuz. Ar-Ge bu yönüyle sınırları zorlamaktır aslında. Hem kendi sınırlarınızı hem de başkalarının sınırlarını zorlamaktır.

Bir örnek vereyim. 1899 yılında Amerikan Patent Dairesi Başkanı Charles Duell, “Artık yeni hiçbir şey yok. İcat edilebilecek her şey icat edildi” demişti. Böylesine bir ortamda çalıştığınızı hayal edin. Böyle bir iş arkadaşıyla ya da amirle çalıştığınızı düşünün. Ne deseniz, ne götürseniz cevap aynı. Bir şey değişmiyor. Ama Ar-Ge’nin insana verdiği haz da, cesaret de zaten burada başlıyor. Yabancıların “challenge” dediği, bizimse genelde sosyal medyada ona buna sataşmak şeklinde anladığımız “meydan okumak”, Ar-Ge’nin çekirdeğini oluşturuyor aslında. Neye meydan okuyorsunuz? Kalıplara. Neye meydan okuyorsunuz? Önyargılara, klişelere, toplumsal kabullere, biz yapamayız psikolojisine, hazır yapılmışı varken uğraşmaya ne gerek var diyenlere…

Edison’un meşhur hikâyesini bilirsiniz. Edison’un elektriği bininci denemesinde bulduğu söylenir. Elektriği bulduktan sonra demiş ki; ‘Ben 999 defa bu işin nasıl olmayacağını tecrübe ettim.’ Asla bırakmamış. Pes etmemiş. Tamam, buraya kadar dememiş. Hata yapmaktan çekinmemiş.

Israrla ve sabırla fikrinin peşinden gitmiş. Ve bugün belki de dünyanın en büyük icatlarından biri olan elektrikle buluşturdu bizleri. Sonuç olarak bize buradan düşen ana fikir şudur ki yenilik bir sonraki yapmadığınızda gizlidir her zaman. Her başarısız deneme sizi aslında sonuca götüren önemli bir ipucudur. Bunun için iki şey gerek; sabır ve ısrar.

“YENİLENEBİLİR ENERJİ SON DÖNEMDE ENERJİ TEKNOLOJİLERİNİN YERLİLEŞTİRİLMESİ ADINA EN FAZLA ADIM ATTIĞIMIZ ALT SEKTÖR OLDU”

Ar-Ge çalışmaları bugün ilk dönemlere göre daha kurumsal bir niteliğe büründü. Şirketlerimiz Ar-Ge’nin kendilerine neler katacağını, işlerine nasıl bir katma değer sağlayacağını anladı. En önemlisi de Ar-Ge’ye harcanan paraların lüzumsuz ve israf olmaktan ziyade artık bir gereklilik, bir zorunluluk olduğu anlaşıldı. Çünkü Ar-Ge sizi diğerlerinden ayıran en önemli unsur. Eskilerin tabiriyle artık Ar-Ge günümüz şirketlerinin alamet-i farikası oldu. Yani sizleri diğerlerinden ayıran bir niteliğe, bir kimliğe kavuştu.

Peki, enerji sektöründe bu işler nasıl yürüyor derseniz orada anlatılacak çok özgün ve yeni bir hikâyemiz var. Yenilenebilir enerji son dönemde enerji teknolojilerinin yerlileştirilmesi adına en fazla adım attığımız alt sektör oldu. Bugün güneş enerjisinde yüzde 75, rüzgâr ve biyokütle enerjisinde yüzde 65, jeotermal enerjide ise yüzde 55 oranında yerli teknoloji üretimine sahibiz.

Avrupa ve Orta Doğu’nun ilk ve tek entegre güneş fabrikası bugün Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Organize sanayi bölgelerimizde son yıllarda güneş enerjisi paneli ve ekipmanlarını üreten fabrikalarımızın sayısı çoğalıyor. Bugün, 7 bin 960 MW’lık güneş paneli üretimiyle Avrupa’da birinci, dünyada dördüncü sıradayız. Hedefimiz inşallah ilk üçe girmek. Sektörümüzün altyapısı buna müsait. Sektörümüzün dinamizmi buna müsait. İnşallah bu hedefimize de en kısa sürede ulaşacağız.

Bugün güneş enerjisinde sadece teknoloji üretimi yapmıyoruz. Bugün pek çok şirketimiz yurt dışına güneş enerjisi yatırımlarıyla ilgili danışmanlık hizmeti de veriyor. Bu konudaki bilgi ve tecrübemizi yurt dışına aktarıyor. Bütün bunlar 8 yıl gibi kısa bir sürede oldu. Türkiye’de 2014 yılına kadar güneş enerjisi sektörü yoktu. İlk panel, ilk üretim 2014 yılında başladı. Ve bugün sadece elektrik üretimiyle değil teknolojisiyle, Ar-Ge’siyle, insan kaynağıyla, yurt dışına açılma motivasyonuyla kendini her anlamda sıfırdan inşa etmiş bir sektör var. Bizler sanayicilerimize, hanelere, tarım sektörüne, belediyelere, kamu kurumlarına yüzünüzü güneşe dönün çağrısı yaparken, Türkiye’nin güneş enerjisi teknolojilerinde geldiği bu noktaya güvenerek yapıyoruz bu çağrımızı. Çünkü güneş enerjisi teknolojileri sayesinde bu tür yatırımlar artık daha erişilebilir, daha uygun maliyetli bir noktaya geldi.

Bir diğer alanımız da rüzgâr enerjisi. Rüzgar enerjisi güneş enerjisine göre daha sofistike, daha komplike bir teknolojiyi içeriyor. Rüzgar enerjisinin kritik parçaları olan rotor kanadı, türbin kulesi, bağlantı elemanları ve jeneratör parçaları gibi pek çok ekipman bugün yerli imkanlarla üretiliyor.

Firmalarımız üretimlerinin önemli bir kısmını yurt dışına ihraç ediyor. Hatta geçenlerde bir toplantıda da bahsetmiştim. Güneş ve rüzgâr enerjisi teknolojilerini üreten bazı sanayicilerimiz bu sene için siparişlerini kapatmışlar. Şimdi üretim kapasitelerini artırmak için uğraşıyorlar.

Jeotermal ve biyokütle de yerli teknoloji üretimi sayesinde bu tür yatırımlar daha fizibıl hale geldi. Jeotermal enerji üretimi için gereken gaz türbinini oluşturan egzoz sistemi, yağlama sistemi, hız kontrol sistemi, buhar ejektörü, jeneratör ve güç elektroniği aksamları Türkiye’de üretiliyor.

Yenilenebilir enerjide en büyük yükü çeken HES’lerimizde de çok önemli Ar-Ge projelerine imza atıyoruz. Geçtiğimiz haftalarda EÜAŞ’ın düzenlediği kongrede bunun müjdesini verdik. HES’lerdeki elektrik üretiminin en kritik ve en teknolojik parçaları olan jeneratör, türbin ve elektrik otomasyon sistemini artık yerli ve milli imkânlarla üretiyoruz. Hatta seri üretim aşamasına geldik.

İnşallah yakın zamanda Ankara’da bulunan Hasan Polatkan HES’e kuracağımız yerli otomasyon sistemi, yerli jeneratör ve yerli türbinle sadece kaynağın değil, teknolojinin de bize ait olduğu yeni bir dönemin kapılarını aralayacağız. Gittiğimiz her yerde bir motto halinde şu hususun altını hep çiziyorum. Kaynak bizimse, teknoloji de bizim olmalı. Kaynağın yerli, teknolojinin ithal olduğu bir yerde enerji bağımsızlığı olmaz, olamaz.

Sadece enerji alanında değil madencilikte de teknolojinin yerlileştirilmesi en büyük hedefimiz. Yaklaşık 4 yıl önce yen bir madencilik stratejisi hazırladık. Stratejimizin özüne de katma değerli uç ürün üretimini koyduk.

Dedik ki madenlerimizi salt ham madde olarak ihraç etmeyeceğiz. Burada işleyeceğiz, değere dönüştüreceğiz ve uç ürün olarak ihraç edeceğiz. Bir madeni ham madde olarak ihraç ederseniz 1, uç ürün olarak ihraç ederseniz 24 kat kazanıyorsunuz. Bunun için gereken tek bir şey var. O da gerekli teknolojik altyapıyı kurmak.

Son zamanlarda maden ihalelerimize uç ürün odaklı tesis şartıyla çıkıyoruz. Yani yatırımcımıza diyoruz ki sahayı al. Madeni çıkar. Daha sonra çıkardığın bu madeni kuracağın tesiste işle. Uç ürün haline getir ve o şekilde ihraç et.

Bugüne kadar uç ürün odaklı altın, gümüş, demir-pelet, bakır ve alüminyum entegre izabe tesislerini devreye aldık.

Uç ürün odaklı en önemli tesislerimizden biri olan bor karbür tesisimizi de inşallah bu yılın sonunda devreye alacağız. Bor karbür özellikle savunma sanayimiz için kritik bir eleman. Taktik araçlar, helikopterler, uçaklar, top namlusu, askeri kıyafetler ve personel koruyucu yeleklerin zırhlanması gibi yerlerde kullanılıyor.

Bu yıl sonunda borla ilgili dört yeni tesisimizin de temelini atacağız inşallah. Bunlardan biri ferrobor tesisimiz, diğeri nadir toprak elementleri tesisimiz, diğer ikisi de lityum tesisimiz olacak inşallah. Eskişehir Kırka’da sıvı bor atıklarından ürettiğimiz lityum karbonat bütün testleri başarıyla geçti. Pilot tesiste üretim optimazyonunu yaptık. İnşallah yıllık 600 ton üretim yapacak iki yeni fabrikamızın temelini bu yıl atacağız inşallah. Burada yapacağımız üretim Türkiye’nin lityum üretiminin yarısını karşılayacak.

Değerli katılımcılar, kıymetli öğrenciler,

Bakanlığımız bünyesinde daha önce kurumlarımız tarafından farklı Ar-Ge projeleri geliştiriliyordu. Fakat bunlar birbirinden bağımsız bir şekilde ilerliyordu. Bakanlık bünyesinde yürütülen teknoloji geliştirme ve Ar-Ge faaliyetlerini kısa adıyla TENMAK dediğimiz Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu adı altında tek çatıda topladık.

Burada temiz enerji, nükleer ve tabii kaynaklara yönelik çalışmalar etkin bir şekilde yürütülüyor. Bugüne kadar hidrojen teknolojilerinin geliştirilmesi, nükleer pil, yerli araştırma reaktörü, nükleer tıp, nadir toprak elementlerinin zenginleştirilmesi ve saflaştırılması, yerli kalıcı mıknatıs üretimi ve bor cevheriyle ilgili Ar-Ge faaliyetleri yürütülüyor.

Bazılarında prototip üretime geçtik. Bazı ürünlerimiz ticarileşti. Bazılarında ise tasarım ve laboratuvar aşamasındayız. TENMAK önümüzdeki dönemde hem yerli ve milli teknolojilerin geliştirilmesinde hem de Ar-Ge kültürüne sahip nitelikli insan kaynağının da yetiştirilmesinde daha fazla görev üstlenecek.”