Gazze’den roket yağışının enerji sektörüne düşündürdükleri

Geçtiğimiz Nisan ayı sonunda Gazze’den İsrail’e yağan roket yağmuru basında her ne kadar fazla yer almasa da kritik enerji alt yapısı güvenliği konusunu tekrar gündeme getirdi. İsrail’den ziyade uluslararası medyanın kritik alt yapı güvenliği konusundaki gündemi Amerika’nın en büyük petrol boru hatlarından biri olan Colonial Pipeline’a yönelik siber saldırıydı.

11 Mayıs tarihinde Gazze’dan atılan roketler İsrail’de Europe Asia Pipeline Company (EAPC) nin sahibi olduğu bir ham petrol tankına isabet etti. Bu şirketin, sahibi olduğu Kızıl Deniz’deki Eilat limanıyla Akdeniz’deki Aşkelon limanı arasında ham petrol ve petrol ürünleri taşıyan boru hatlarında taşımacılık konusunda yeni kurulan bir İsrail-Birleşik Arap Emirliği(BAE) ortak girişim şirketi (Med-Red Land Bridge) ile işbirliği yapmak için görüştükleri açıklanmasıyla dikkatleri çekmişti. EAPC’nin 1968 yılında İsrail ve İran arasında ortak bir girişimle kurulduğunu ama İran’daki 1979 devrimi sonrasında bağları koparttıklarını not olarak belirtmek isterim. Ama sonradan gelen haberler isabet alıp yanmaya başlayan tankın aslında Petroleum Energy Infrastructures şirketine ait olduğunu söyledi. Her neyse, yangın 24 saat içinde kontrol altına alındı.

Hemen akabinde 12 Mayıs’ta Tamar gaz sahasının operatörü olan Chevron bir açıklama yaptı. Sahada basıncı düşürerek geçici süreliğine Tamar platformunda gaz üretimini durdurduk denildi.

 Doğum günümde “İyiki doğdun Sohbet” diye beklerken bu tip açıklamalar bana küfür gibi geliyor nedense. İsrail basınında yer alan haberlere göre, platformun Gazze Şeridi’nden İsrail’e yönelik roket saldırıları nedeni ile güvenlik tedbiri amacı ile kapatıldığı öne sürüldü. Chevron, bu kararın İsrail Enerji Bakanlığı’nın tavsiyesi üzerine alındığını belirtirken İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz ise “tamamen gerçek dışı, biz öyle bir şey demedik, kendileri öyle uygun görmüşler” dedi. İki sene önce yine Mayıs ayında da bu durum olmuş, Gazze’den atılan roketler nedeniyle Enerji Bakanı Yuval Steinitz, hedef alınabileceği endişesiyle Tamar sahasında operasyonların durdurulmasını istemişti halbuki. Acaba küfrüme mi alındılar ki birbirlerini suçluyorlar diye kendi kendime güldüm. Kendi kendine gülene ne derler bilirsiniz. İtiraz edecek değilim. 

Leviathan sahasında ise operasyonlara ara verilmedi çünkü Leviathan platformu İsrail’in kuzey sahillerinde bulunan Hayfa limanına yakın. Dor plajına uzaklığı ise 9.7 kilometre. Yani Gazze’den uzakta. Tamar sahasında gaz üretimi 6 kuyudan yapılıyor. Bu kuyular iki adet 140 kilometrelik bir boru hattıyla Tamar platformuna bağlı. İsrail’in Akdeniz’deki güney sahillerinde bulunan Aşkelon şehrinden 23 kilometre uzakta bulunan bu platformda işlenen gaz, bir boru hattıyla karada Ashdod’da bulunan terminale geliyor, sonrada İsrail’in ulusal INGL iletim sistemine bağlanarak gaz kullanıcılarına gönderiliyor. Ayrıca, Tamar gazının bir kısmı ayrı hatlarla Ürdün ve Mısır’a ihraç ediliyor.

Tamar ve Leviathan platformlarının güvenliğinin İsrail için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım. Gazze’ye yakınlığı nedeniyle özellikle Tamar sahasının. Tamar’dan gaz üretiminin kısa bir süreliğine kesilmesinin İsrail enerji sektörüne etkisi sınırlı olacaktır. Ancak benzer durum Leviathan’da da yaşanırsa İsrail’in bir enerji krizine girmesi muhtemeldir. Gerçi mevcut FSRU vasıtasıyla ithal edilebilecek spot LNG bu konuda bir nebze de olsa yardım sağlayabilecek ama talebi karşılamaya merhem olamayacaktır. Bu da kömür ve petrol ürünlerine ihtiyacı arttıracaktır. Ayrıca, Ürdün’e ve Mısır’a gaz ihracı duracaktır. Böylece gaz ihracından gelecek gelir de kesilecektir. 

Bu kadar önem arz etmesine rağmen, geçen hafta Tamar platformunu hedef aldığı belirtilen patlayıcı taşıyan bir insansız hava aracının bir İsrail F-16 savaş uçağı tarafından vurulması sadece iki makalede yer aldı nedense. İsrail basınında yine ender olarak bir başka konu da İsrail’in Gazze şeridine yönelik saldırılarında Hamas’ın son yıllarda geliştirdiği, her biri söylendiğine göre 30 kilogram patlayıcı taşıyabilen ve GPS tarafından yönlendirilen otonom denizaltılar da dahil olmak üzere bazı mühimmatların imha edildiğiydi. Ne kadar doğru orasını bilemeyiz.

İstatistikler, İsrail’in Demir Kubbe olarak adlandırılan savunma kalkanının oldukça başarılı olduğunu gösteriyor. Ancak, İsrail’in stratejik varlıklarını roketler yanında patlayıcı taşıyan hava ve deniz taşıtlarından korumak çok daha önem arz etmeye başladı. İsrail deniz gücünün hava ve kara birimlerine göre kapsadığı alanla karşılaştırıldığında yeterli düzeyde olmadığı yıllardır dile getiriliyordu. Dolayısıyla,  deniz gücünün geliştirilmesi ve güçlendirilmesi daha fazla gündeme gelecek gibi gözüküyor. Nedeni çok basit. Tamar platformu başta olmak üzere Leviathan platformunu ve önümüzdeki yılın başında Karish sahasından gaz üretimine başlayacak olan yıllık 8 milyar üretim kapasitesine sahip olan Yunan Energean şirketinin Yüzen Üretim Depolama ve Nakil (FPSO) gemisini Gazze, Lübnan ve Suriye’den gelebilecek saldırılara karşı korumak. İsrail’in Gazze’den atılan roketlere verdiği karşılığı denize kaydırdığını ve Tamar platformunu koruyanlar dahil denizde devriye gezen bazı gemilerin Demir Kubbe’nin deniz versiyonuyla donatıldığını belirten haberler göz ardı edilmemeli.

Ya Gazze? İsrail Gazze’ye akaryakıt akışını kesti. Doğru dürüst bir enerji alt yapısı bile olmayan ve elektrik kısıntısının hayatın bir parçası olduğu Gazze şimdi tam bir enerji krizi yaşıyor. Gazze Marine sahasının geliştirilip üretime sokulması yolunda Mısır’ın yaptığı girişim tehlikede. Ayrıca hatırlarsınız bu sene başında Katar, Birleşmiş Milletler(BM) ve Avrupa Birliği(AB), İsrail’den Gazze Şeridi’ne giden bir gaz tedarik sistemi kuracak bir anlaşmaya aracılık etmişti. O da çöp olabilir. Sıfıra sıfır elde var sıfır. Ne yazık ki dünyanın her yerinde olduğu gibi, olan yine mazluma, garibana oluyor. 

Bu arada Abraham Anlaşmalarıyla İsrail, birçok Arap ülkesiyle politik ilişkilerini normalleşme yoluna sokmaya çalışırken yeniden alevlenen Filistin-İsrail gerginliği ve çatışması bu ilişkileri nereye evirecek ayrı bir merak konusu. Doğu Akdeniz Gaz Forumu(DAGF) da bu gelişmelerden nasıl etkilenecek hep beraber göreceğiz. Ama öncesinde İsrail ve Filistin’deki liderlik mücadeleleri mercek altında olacak. 

Hassas bir konu olduğu için bu yazıyı uzatmak istemiyorum. Bir kaç paragrafta dillendirdiğim noktaları güvenlik uzmanları, siyaset bilimciler ve uluslararası ilişkiler uzmanları medyada enine boyuna tartışıyorlardır. O yüzden lafı uzatmayayım. Diyeceğim o ki, stratejik enerji varlıklarını hem siber hem de fiziki saldırılardan koruma konusu çok daha önemli bir hale gelmektedir. Umarım Türkiye’de de Sakarya sahasından gaz akışını gerçekleştirecek platform ve tesislerin siber ve fiziki saldırılara karşı korunması yolundaki planlamalara gereken önem verilmektedir. 

Kalın sağlıcakla.