Yeni yatırım ortamı

Özellikle son yıllarda ekonomik hızlanmanın nispeten durulması, kur oynaklığı vs. gibi iktisadi ve finansal sallantıların sonucunda beklendiği kadar artmayan elektrik tüketimi nedeniyle son dönemlerde termik santral yatırımı yapmış olan yatırımcılar ve kreditörleri sorunlar yaşamaya başladı.

Elbette bu sadece tüketim artışının beklenenin altında olması ile açıklanabilecek bir durum değil. Artan kur ile birlikte yabancı para cinsinden olan borç miktarının artması ve bu dönem öncesinde spot elektrik fiyatları üzerine getirilen -ancak tam olarak adı konmayan- “cap” da fiyatın artması gerektiği saatlerde yeterince artmasını engelledi. Talebin zayıflaması ile beraber, öncesinde planlanan ve hayata geçen yatırımlar ile arzın artması da mevcut dönem içerisinde zaten fiyatların stabil kalması sonucunu doğurduğundan bu şirketlerin çoğunluğu bir açmaz içerisine girdiler.

Enerji üretimi işinde olan şirketlerin birçoğu doğal olarak birçok kaynaktan üretim konusunda portföy çeşitliliğine öncelik verdiler. Özellikle yenilenebilir yatırımları -alım garantisinin de etkisi ile- bu dönemde ciddi bir artış gösterdi. Ancak bu büyüklüğü daha çok hidro ve rüzgar santralleri olarak gözlemledik. Solar tarafta ise büyüme daha ziyade lisanssız üretim santrali olarak tabir edilen modelle, küçük ve orta boy – hatta genellikle enerji şirketi olmayan yatırımcılar tarafından gerçekleştirildi.

Bugün geldiğimiz noktada, enerji şirketlerinin birçoğu büyük borçlar altında ve bunların bir kısmı özelleştirme ya da satın almalarda yüksek fiyatlarla varlık alma sebebiyle, bir kısmı ise talebin/fiyatların yanlış öngörüsü ya da müdahaleye maruz kalması veya aşırı kur yüksekliği sebebiyle sorun yaşıyorlar.

Ancak sorun sadece enerji şirketlerinin sorunu değil elbette. Sonuç olarak bu varlıkların borçları karşılama ve geri ödeme potansiyeline baktığımız zaman bu sorunun finansal sisteme de ciddi bir yük getirme potansiyeli var.

Bu nedenle de yeni dönemde artık sadece fiyat garantili yatırımların yapılmaya devam edeceğini söylemek yanlış olmaz. Zira bu yatırımlar -fiyat seviyesine bağlı olarak- halen finanse edilebilir durumda olabilirler.

Yakın zamanda başlayacak olan Mini YEKA yarışmalarını bu gözle değerlendirmek gerekir. Ancak burada oluşacak fiyatlar yine yakından izlenmeli zira daha önce yapılan ihalelerde negatif fiyat tekliflerine şahit olmuştuk. Bu lisansların bazıları halen güncel yani yapılmayı bekliyor. Mini YEKA’da ise negatif fiyat söz konusu olmayacak zira bu modelde doğrudan bir fiyat anlaşması yapılıyor. Yani endeks bir fiyat yok. İhale alınan fiyat üzerinde bir alım garantisi yani PPA modeli olarak ortaya konulan bu modelde başlangıç fiyat seviyesinden açık eksiltme ile bir fiyat her trafo kapasitesi için belirlenmiş olacak.

Bu ihalelerde fiyatın ne kadar aşağıya gidebileceğinin temel unsurları, yatırım maliyetlerindeki düşüş beklentisi, yatırım mallarına ulaşmada imkân ve fiyat avantajları ile elbette finansman durumu olacaktır.

Diğer taraftan, mevcut piyasada portföy sahibi olan şirketlerin özellikle yenilenebilir kısımları için re-finansman modelinde artık halka arzın öne çıktığını rahatça söyleyebiliriz.

Ancak buna rağmen yüksek borç miktarı ile fonlanmış bu projelerin gelirleri yabancı para cinsi olsa dahi, bakiye kredi borçları da yabancı para cinsinden olduğundan hala ciddi bilanço zararları görünüyor. Bu süreç içerisinde iyi bir yatırım aracı olabilecek bu portföylerin halka arzına engel olabilecek bir potansiyele sahip.

Bu nedenle gerek SPK gerekse BİST bu konuya daha farklı bir gözle bakmalıdır. Zira yenilenebilir enerji üretim portföylerinin borsa kotasyonuna girmesi gerek enerji şirketlerine gerekse hisse senedi yatırımcılarına önemli bir fırsattır. Bunu elden kaçırmamak gerekir.