Sosyal medyanın Telif Hakları Hukuku’na etkisi

Sosyal medyanın doğması, doğasındaki etkileşim özelliği sebebiyle günlük kullanıcıların pasif durumdan aktif duruma geçerek bir taraftan içerik üreten kullanıcı statüsüne geçmelerine, diğer taraftan ise bu etkileşim sebebiyle telif hakları ihlallerinde bulunmalarına sebebiyet vermiştir.

Sosyal medya kavramı, yeni medya kavramı altında değerlendirilen ve temelde kullanıcı kaynaklı içeriklerin oluşturduğu İnternet sitelerini tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Diğer bir deyişle günlük yaşamda çoğunlukla kullandığımız sosyal medya sitelerinin içeriği kullanıcılar tarafından yaratılmaktadır. Web temelli ve kullanıcı kaynaklı içeriğe dayanan bu hizmetlerin gelişmesi telif hakları korumasını haiz yaratımların kullanımı artırmış; bir remix kültürü yaratmıştır. Bu anlamda bugün sosyal medya kullanıcısı tüketici olmaktan çıkmış ve amatör de olsa bir yaratıcı çaba ortaya koyan, katılımcı kullanıcı konumuna gelmiştir. Buna karşılık bu içerik sağlayan kullanıcıları çoğunlukla bu ortamı düzenleyen hukuk kurallarının bilincinde değillerdir.

Mevcut durumda sosyal medyanın telif haklarına birincil etkisini; kullanıcının tüketici konumundan çıkarak aynı zamanda bir yaratıcı, yayımcı, dağıtımcı ve hatta hukuki şartları var olduğu (FSEK’de belirtilen eser şartlarını taşıdığı) takdirde bir eser sahibi olmasına yol açması; dolayısıyla klasik telif hakları sisteminde var olan eser sahibi ve kullanıcı arasındaki ayrımı neredeyse ortadan kaldırması şeklinde özetleyebiliriz.

Sosyal medya, anlık paylaşıma açılabilecek konumda olan bilgilerin varlığıyla iletişim yöntemlerimizi büyük ölçüde değiştirmiştir. Bu anlamda hızlı ve kolay şekilde; anlık olarak ve bir aracı olmaksızın istediklerimizi paylaşmak mümkün hale gelmiştir. “Paylaşmak” fiili bu bağlamda aslında “yaymak” kelimesi ile de fazlasıyla örtüşmektedir ki aslında temeldeki birçok hukuki sorun buradan kaynaklanmaktadır.

Sosyal medyanın doğması, doğasındaki etkileşim özelliği sebebiyle günlük kullanıcıların pasif durumdan aktif duruma geçerek bir taraftan içerik üreten kullanıcı statüsüne geçmelerine, diğer taraftan ise bu etkileşim sebebiyle telif hakları ihlallerinde bulunmalarına sebebiyet vermiştir. Bu anlamda sosyal medya pasif kullanıcının gerek kendisi yaratarak paylaşmasına, gerekse halihazırda yaratılmış eserlerden yararlanarak yeni bir eser yaratmasına ve bunları paylaşmasına olanak sağlamıştır. Paylaşım seviyesi artarken, kullanıcıların bilinç düzeyinin artmamış olması paylaşım/etkileşim kültürü klasik telif hakları ihlallerinde bir artışa sebep olmuştur. Aslında bu etki sosyal medyanın gelişiminden ziyade İnternet teknolojisinin gelişimine dayandırılmalıdır. Kullanıcı kaynaklı içerik ile hayat bulan yeni medya siteleri halihazırda telif hakları arenasında, içeriğin kendisinin başka birinin telif hakkını ihlal etmesini konu edinen bir dizi sorunla karşılaşmıştır. Bu noktada şunun belirtilmesi gereklidir ki; kullanıcı içeriğini teşvik eden sosyal medya sitelerinin sorumluluğu ve içerik sağlayan kullanıcının sorumluluğu gibi hususlar; İnternet üzerinden yapılan diğer paylaşımların FSEK önündeki durumuna nazaran bir özellik arz etmemektedir. Örneğin Kaza davasında sözü geçen ihlal türleri ile sosyal medya sitelerinde eser sahiplerinin fotoğrafı, müzik vb. türlerdeki eserlerini izinsiz şekilde paylaşılması suretiyle oluşan ihlallerin arasında içeriği sağlayan kullanıcıların ya da İnternet sitesinin sahibinin sorumluluğu anlamında herhangi bir fark bulunmamaktadır.

Sorumluluk hali açısından genel olarak bakıldığında bu ilk dönem paylaşım yöntemleri ve de sosyal medya ile gelişen yeni dönem paylaşım şekillerinden ibaret tüm etkileşim türleri, eser sahibinden izin alınarak yapılmadıkları takdirde, eser sahibinin mali ve manevi haklarına zarar vermektedirler ve dolayısıyla da hukuka aykırıdırlar. Sosyal medyanın varlığı ayrıca telif hakları korumasının ana konusu olan “eser” kavramını da etkilemiştir.

Yukarıda da değinildiği üzere FSEK, fikri ürünleri çeşitli eser kategorileri altına toplamış ve fikri ürünlerin telif hakkı korumasını haiz olabilmesi için bu eser kategorilerinden birinin içinde yer almalarını şart koşmuştur. Kullanıcı kaynaklı içeriğe dayanan sosyal medya siteleri henüz günümüzdeki kadar yaygın değilken İnternet sitelerinin telif hakları hukukundaki konumu bir tartışma konusuydu. Bu konu çerçevesinde İnternet sitelerinin FSEK’de yer alan eser şartlarını taşıyıp taşımadıkları; taşımıyorlar ise fikri mülkiyet hukukunun diğer alanları tarafından korunup korunama farklı görüşlere yol açmıştı. İnternet sitelerinin böyle bir tartışmaya yol açmasının temeldeki sebebi ise bu fikri ürünlerin hangi eser türü altında yer aldıklarının tanımlanmasında anlaşmazlıkların bulunması ve bununla birlikte İnternet sitelerinin statikten ziyade dinamik bir içeriğe sahip olmalarıydı. Bu tartışmalar henüz yatışmaya başladığında İnternet siteleri sorunsalına bir boyut daha eklenerek, içeriği sürekli değişen ve kullanıcı kaynaklı olan sosyal medya siteleri hayatımıza girdi. Sosyal medya sitelerinin dinamikliği, diğer bir deyişle etkileşimli ve içeriğinin değişken olması halinin sahibinin hususiyetini etkilediği düşünülebilir. Bundan dolayıdır ki İnternet sitelerinin altında yatan yazılımların kodlardan oluştuğu ve FSEK anlamında bilgisayar programlarının telif hakları korumasından yararlandığı göz önünde bulundurulduğunda bu korumanın sitenin içeriğini kapsayıp kapsamadığı yine bir tartışma olarak telif hakları hukukunda yerini almıştır.

Bu anlamda içeriğin genel olarak telif hakkı korumasından yararlanamayacağı, sosyal medya sitesinin ise kodları itibariyle bilgisayar programlarına sağlanan telif hakları korumasından yararlanması sonucuna varılabilir. Bu durum ise içeriğin daha önemli olduğu ilgili sektörde hem site sahiplerinin hem de içerik sağlayan kullanıcıların isteklerine aykırı ve çıkarlarına zararlı olacaktır.

Bu anlamda sosyal medyanın telif haklarına yaptığı başka bir etkiyi FSEK’de belirtilen “eser” tanımını ve şartlarını özellikle dinamikliği ile zorlaması olarak belirtebiliriz. Buna karşılık sosyal medya sitelerinin FSEK anlamında eser olabilme şartlarını taşıdığı kabul edilse dahi bu sitelerin kullanıcı içeriğine dayanması sebebiyle eser sahipliği tartışmasının gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Sosyal medya sitelerindeki içeriğin, yani paylaşımların eser niteliği özellikle mikro bloglar açısından bir tartışma konusudur. Günümüzde özellikle mikroblogların yoğun şekilde kullanımı sonucunda paylaşımlar da geçmişe oranla çok küçük parçalara bölünebilmekte ya da bizatihi küçük parçalardan oluşabilmektedir. Kısa bir yaratım, her ne kadar eser korumasını haiz olmak adına gerekli olan yaratıcılığa ve sahibinin hususiyetine sahip olmak konusunda hukukçuların gözünde şüphe uyandıracak olsa da bu durum ilgili paylaşımları doğrudan telif hakları korumasının dışında bırakmamalıdır. Öncelikle bu kısa paylaşımlar bir eserin parçaları ise zaten mevcut kanuni düzenlemelere dayanarak da telif hakları korumasından yararlanılması mümkün olacaktır.
Yukarıda da bahsedildiği üzere eserin parçaları da telif hakları korumasından yararlanırlar.

Özetlemek gerekirse, öncelikle sosyal medya sitelerinin kendilerinin telif hakkı korumasından yararlanıp yararlanmadığı; yararlanıyor ise hangi eser kategorisi altında hangi hukuki rejime tabi oldukları, yani eser olma şartlarını haiz olup olmadıkları sorunu ile telif hakları hukukunu etkileyen sosyal medya; bunu takiben daha da önemli bir konunun gündeme gelmesini sağlamış ve sosyal medya siteleri özelinde eser/hak sahipliği tartışmalarına vesile olmuştur.

Eser/hak sahipliği konusunun kanımızca daha önem arz etmesinin sebebi ise eser/hak sahipliğinin sağlayacağı korumanın yanında bu tür eserleri paylaşmanın veya bu eserlerden yararlanarak yeni bir eser meydana getirmenin (işleme eser yaratmanın) ve bunları paylaşmanın hukuki ve cezai sorumluluğu da beraberinde getirecek olmasıdır.