Nükleer santral projeleri; başından sonuna kadar yüksek kalitede uzmanlık, tecrübe, çalışanların sürekli eğitimi ve sıkı denetimlerin yapılmasını gerektirir, yaklaşık 100 yılı kapsar, bundan dolayı da bu projelerde işletmeci ve ev sahibi ülke kurum ve kuruluşlarının arasında sağlam iş birliğinin kurulması çok önemlidir. Gelişmekte olan ülkelerde gelir artışı, sanayileşme ve kentselleşme enerji talebini gün geçtikçe yükseltiyor. […]
Nükleer santral projeleri; başından sonuna kadar yüksek kalitede uzmanlık, tecrübe, çalışanların sürekli eğitimi ve sıkı denetimlerin yapılmasını gerektirir, yaklaşık 100 yılı kapsar, bundan dolayı da bu projelerde işletmeci ve ev sahibi ülke kurum ve kuruluşlarının arasında sağlam iş birliğinin kurulması çok önemlidir.
Gelişmekte olan ülkelerde gelir artışı, sanayileşme ve kentselleşme enerji talebini gün geçtikçe yükseltiyor. Bu nedenle diğer enerji kaynaklarının yanında nükleer enerji de son 60 yıldır enerji gündeminde.
Karbon konusunda bilinçli bir dünyada nükleer enerjinin büyük avantajları yalnızca kullanılan yakıtı çeşitlendirme ve kendi kendine yeterlilik gibi klasik alanlarla sınırlı değildir. Aynı zamanda nükleer enerji tek karbonsuz elektrik üretim kaynağıdır. Kuşkusuz en büyük kaygı ise; santrallerin güvenliğidir.
11 Mart 2011’de öğleden sonra Japonya yerel saati ile 02:46’da, deniz yatağının 27 km altında iki devasa tektonik katman arasındaki basınç, yukarı doğru son derece şiddetli bir itme kuvveti yaratarak, o güne dek kaydedilmiş en büyük depremlerden birini üretti. Deprem Tokyo’nun kuzey bölgesindeki binalarda ve altyapıda geniş çaplı hasara yol açtı. Ayrıca Fukuşima Daiiçi Nükleer Kompleksi içinden bölgeye enerji akışı tamamen kesildi.55 dakika sonra kıyıya vuran depremin tetiklediği dev tsunami binlerce binayı ve insanları alıp götürdü. Dev tsunami okyanusun kıyısında yer alan nükleer kompleksin deniz boyunca duvarlarını da aşarak nükleer reaktörleri kontrol altında tutmaya yarayan soğuk su üretimini durdurdu ve nükleer çubuklarda ciddi erime baş gösterdi. Fukuşima kazası, art arda enerji kesintilerine neden olan bir enerji sıkıntısı yarattı ve modern dünyanın, enerji temininde yaşanabilecek sıkıntıda ne kadar kırılgan bir yapıda olduğunu gösterdi. Japonya’daki sanayi üretimi kaybı küresel tedarik zincirinde aksamaya yol açtı, Kuzey Amerika ve Avrupa’daki araba ve elektronik üretimini durdurdu ve küresel ekonomiye sekte vurdu.
Yakın tarih olarak hafızalarımız da yer alan bu tirajik olaydan sonra dünyamızda nükleer enerjideki son durumu ve Türkiye’nin buradaki rolüne kısaca bakalım.
En bariz örnek NGS ile elektrik üretimde payı yüzde 80 ile dünyada 1. olan ve komşularına elektrik enerjisi satan Fransa. Fransa, “1.Dünya savaşından sonra enerjide bağımsızlık ülkemizin değişilmez ilkesi oldu” diyerek nükleer enerjiye yatırım konusunda kesintisiz yoluna devam etti. Dünyanın en büyük elektrik ihracatçısı Fransa, 58 reaktör ile ülkenin elektrik enerjisinin yüzde 80’nini karşılamaktadır. Fransa’nın elektrik satışı, ülkenin ihraç ürünleri arasında 4. sıraya yükselmiştir.
Peki, Fransa’da durum böyleyken diğer ülkelerde 2016 yılı itibari ile son durum nedir?
Türkiye’de henüz nükleer santralden enerji üretimi yapılmamışken çoğunluğunu Avrupa ülkelerinin oluşturduğu birçok ülke elektrik üretiminin önemli bir bölümünü nükleer enerjiden sağlamaktadır. Dünya genelinde elektrik üretiminin yüzde 11’i nükleer enerjiden sağlanmaktadır. (Tablo 1)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (IAEA-2016) verilerine göre; 31 ülkede toplam 444 nükleer reaktör faaliyette bulunmaktadır. 16 ülkede ise hali hazırda toplam 64 nükleer santralin inşaatı devam etmektedir (Tablo 2).
2030 yılına kadar 164 yeni nükleer santralin inşa edilmesi planlanmakta olup, 317 nükleer santral ise ülkelerin nükleer programlarında yer almaktadır. 99 santral ile dünyanın en fazla nükleer santraline sahip ABD, 2015 yılında elektrik üretiminin yüzde 19,5’ini nükleer enerjiden elde etmiştir. 35 nükleer santralin üretime devam ettiği, 8 santralin ise inşa aşamasında olduğu Rusya elektrik üretiminin yüzde 18,6’sını, 25 santrali bulunan Güney Kore yüzde 31,7’sini nükleer enerjiden sağlamaktadır. 33 nükleer santrale sahip Çin ise önümüzdeki yıllarda gerçekleşecek elektrik talebini karşılamak için 22 yeni nükleer santral inşasına başlamıştır.
TÜRKİYE’DE NÜKLEER ENERJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının 1956 yılında kurulmasıyla birlikte ülkemiz aynı yıl üyesi olmuştur. 1965 yılında ise ülkemiz, ilk nükleer santrali kurmak için çalışmalara başlamıştır. 1974 yılında şu anki Akkuyu sahası ilk nükleer santral için uygun bir saha olarak belirlenmiş ve sonraki 2 yıllık süreçte sahada birçok zemin etütleri gerçekleştirilmiştir. 1976 yılında Akkuyu sahası için saha lisansı alınmıştır. Saha lisansının alınmasına müteakip 1977-2009 yılları arasında 4 kez nükleer santral ihalesi açılmış ancak bu çabalar sonuç vermemiştir. 1965 yılından beri, ülkemizde son 50 yıldır tartışılan, nükleer reaktör kullanarak elektrik üretiminde nihayet hayallerden gerçeğe geçildiğini görüyoruz. 12 Mayıs 2010 tarihinde ilk nükleer santralin kurulumuna yönelik Rusya Federasyonu ile anlaşma imzalanmıştır. İkinci nükleer santralin kurulumuna yönelik anlaşma ise 3 Mayıs 2013 tarihinde Japonya ile imzalanmıştır. 2009 yılında Yüksek Planlama Kurulu tarafından kabul edilen Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesinde yer aldığı üzere Türkiye, 2023 yılında doğalgazın elektrik enerjisi üretimindeki payını yüzde 30’un altına indirmeyi planlamaktadır. Bunun için yerli enerji kaynaklarının devreye alınması, kaynak çeşitliliğinin sağlanması ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması planlanmaktadır. Bu planın ana ayağını ise nükleer santraller oluşturmaktadır.
Nükleer Santraller;
• Yenilenebilir santraller gibi işletme sırasında sera gazı emisyonu yapmazlar. Bu çerçevede kurulacak nükleer santraller, sera gazı emisyonunun azaltılması açısından Türkiye için büyük öneme sahip olacaktır.
• Diğer taraftan nükleer santraller, fosil yakıtlı santrallere göre daha az miktarda yakıt kullanmakta olup buna paralel olarak daha az miktarda atık çıkarmaktadır.
NÜKLEER GÜÇ SANTRALLERİNİN ÜLKEMİZ İÇİN OLUMLU SONUÇLARI
Türkiye elektrik üretiminde 2015 yılı sonu itibariyle doğalgaz yüzde 37,8 oranla birinci sırada, kömür ise yüzde 28,4 oranla ikinci sırada yer alıyor. (Tablo3)
Ayrıca ham petrol ihtiyacımızın yüzde 88’i, doğalgaz ihtiyacımızın yüzde 98’i ithal edilmektedir. Bu kapsamda Türkiye nükleer enerji santrallerinden üreteceği elektriği, yenilenebilir enerji santrallerinden üreteceği elektrik ile değil elektrik üretiminde en yüksek paya sahip olan doğalgaz santrallerinden ürettiği elektrik ile ikame etmeyi planlamaktadır. Ülkemizin 2002 yılından bu yana gerçekleştirmiş olduğu ekonomik gelişmeye paralel olarak elektrik talebimiz de hızlı bir şekilde artmış ve 2015 yılı sonu itibariyle yaklaşık 264 Twh’a ulaşmıştır. Önümüzdeki 10 yıl boyunca da ekonomik büyümeye paralel olarak enerji talebinin artacağı öngörülmekte olup 2023 yılında 414 TWh’e ulaşması beklenmektedir. Ancak, Türkiye’nin mevcut hidrokarbon rezervleri, artan enerji talebini karşılamada yetersiz kalmaktadır. Bunun sonucu olarak toplam enerji ihtiyacını ithal enerji kaynakları ile karşılamakta olup enerji de büyük oranda dışa bağımlıdır.
Nükleer santrallerin baz yükü santral olması, kapasite faktörlerinin, işletme süresinin ve üretilen elektrik enerjisi miktarının yüksek oluşu enerjide arz güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. Akkuyu ve Sinop Nükleer Enerji Santrali yatırımının yaklaşık 42 milyar dolar olacağı varsayımı kapsamında yerli sanayiye 16 milyar dolarlık iş imkânı, yerel esnafa ise 8 milyar dolar seviyesinde kazanç imkânı sağlanacaktır. Bu çerçevede dünyada hali hazırda inşaatı süren ve kurulması planlanan nükleer santrallerin inşaat, işletme, bakım ve onarım süreçlerinde Türk sanayisinin söz sahibi olması muhtemeldir. Elektrik üretim portföyüne eklenecek Akkuyu ve Sinop Nükleer Santralleri sayesinde yıllık 7,2 milyar dolara karşılık gelen 16 milyar m3 daha az doğal gaza ihtiyaç duyacaktır.
İlk yatırım maliyeti takriben 20 milyar dolar olan nükleer santral projelerinde, Türk şirketlerinin öncelikle ülkemizdeki projelerde yer alarak tecrübe kazanmaları, uzun vadede dünyadaki diğer nükleer santral projelerinde de Türk şirketlerinin tedarikçi olabilmelerine zemin hazırlayacaktır. Akkuyu’da çalışacak mühendis ihtiyacımızın karşılanması amacıyla, toplamda 600 öğrenci eğitim alacak. Nükleer santrallerin işletilmesi için operatörler, araştırma için bilim adamları, nükleer sanayi için teknik elemanlar yetiştirilecek.
Ayrıca, nükleer santrallerde kullanılan pek çok ekipman termik santrallerde de kullanılmaktadır. Nükleer santrallerde kazanılacak tecrübe ile tüm termik santrallerde kullanılan kritik ekipmanları üretebilme konusunda önemli bir adım atılacaktır. Yaklaşık 550 bin parçadan oluşan nükleer santraller; inşaat, elektrik-elektronik ve makine imalat sanayi altında faaliyet gösteren pek çok sektöre iş imkânı sunması ile Türk Sanayi’ne dinamizm kazandırabilecek, kalifiye personele ihtiyaç duyan yeni istihdam alanları yaratabilecek potansiyele sahiptir. Nükleer santral projeleri; başından sonuna kadar yüksek kalitede uzmanlık, tecrübe, çalışanların sürekli eğitimi ve sıkı denetimlerin yapılmasını gerektirir, yaklaşık 100 yılı kapsar, bundan dolayı da bu projelerde işletmeci ve ev sahibi ülke kurum ve kuruluşlarının arasında sağlam iş birliğinin kurulması çok önemlidir. Güçlü iş birlikleri endüstriyel riskleri azaltır, kamuoyunun projeye olan güvenini artırır ve finansmanı güçlendirir.
Milangaz Otogaz, Yeni Renault Duster iş birliği ile yepyeni bir kampanyaya imza atıyor14 Ekim 202415:53 Beta Enerji halka arz için SPK’ya başvurdu14 Ekim 202415:51 OPEC’in petrol üretimi eylülde günlük 604 bin varil düştü14 Ekim 202415:15 Avrupa’nın “net sıfır sanayi” yarışındaki konumu Çin’in hakimiyet riski altında14 Ekim 202414:36 Gaziantep’te kamu taşımacılığında yeşil hidrojenli otobüs dönemini başlatıyor14 Ekim 202413:48