Küresel enerji talebinde 2050 beklentileri

Temiz enerjiye talep arttıkça 2050 yılında mineral madenlerin talebi 2020 yılına göre yaklaşık 4 kat artacak. Dolayısıyla bu kritik maden kaynakları riskli hale gelebilecektir.

Uluslararası enerji ajans raporlarına göre (IEA); küresel elektrik talebi 2020 yılında yaklaşık %1 düşerken 2021 yılında yüzde 4.2 artış beklenmektedir. Bu artış, COVID 19 sonrası yeniden canlanan ekonomik aktivitelerden, Çin ve Hindistan gibi ülkelerdeki ekonomik iyileştirmelerden kaynaklanacaktır. IEA’ya (Uluslararası Enerji Ajansı) göre küresel gaz talebinde; 2020 yılında %3.2 artması ve 2019 yılın seviyelerini geçmesi beklenmektedir. Bu artış Asya, Orta Doğu ve Rusya’dan artan talep ile desteklenecektir. Artan talepler ile birlikte madenlere olan ihtiyaç da eskisine oranla oldukça artmıştır.

Bakır madeni 2010 yılından itibaren ilk defa 10,000 USD/tona ulaştı. COVID 19 sonrası ekonomik toparlanma, talebi artırırken daha temiz enerji kaynaklarına yönelerek bir itici güç olan elektrikli araç, yenilenebilir enerjide kullanılan bakır madeni tüketimini artırmaktadır. IEA (Uluslararası Enerji Ajansı) raporuna göre 2050 yılında temiz enerjinin hâkim olacağı küresel bir enerji sistemi öngörülmektedir.  

Güneş, küresel enerjinin en büyük kaynağıdır. Yenilenebilir kaynaklar elektriğin neredeyse %90’ını sağlıyor. Bu elektriğin 1/5’i hidrojen üretmek için kullanılıyor. Temiz enerji yatırımlarında 2030 yılına kadar 4 trilyon dolar tarihi yatırım artışı olması beklenmektedir. Gözüken o ki yeni fosil yakıt tedarik projelerine yeni yatırım finansmanı bulmak oldukça zor olacaktır. 2050 yılına kadar temiz enerjiye büyük ölçüde yatırımların önünün açılması öngörülmektedir. 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjide, güneş ve rüzgâr yatırımları 4 katına çıkması beklenmektedir. Enerji verimliliği projeleri ve iyileşmeler son 20 yılın yatırım miktarının üç katına çıkacağı düşünülmektedir. 2030 yılına kadar CO2 emisyonlarında düşüşlerin çoğu şu anki teknolojilerin kullanımından kaynaklanmaktadır. 2050 yılında ise CO2 emisyonların düşüşünde %50 oranında yeni teknolojiler ile bu emisyonlar etkili olacaktır. Yani 2030 yılından sonra ciddi inovasyonlara ihtiyaç duyulacaktır.

2030 yılına kadar temiz enerji projeleri kapsamında 14 milyon kişiye iş imkânı oluşturuldu. Bu imkân oluşturulurken fosil yakıt işi ile meşgul olan yaklaşık 3 milyon kişi işsiz kaldı. 2020 yılında OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) ile tüketiciler arasındaki %34 iken bu 2050 yılında %52 olacak ama petrol üretimi OPEC dışında düşecek, yani az sayıda üretici/tüketici ilişkisi olacak. Temiz enerjiye talep arttıkça 2050 yılında mineral madenlerin talebi 2020 yılına göre yaklaşık 4 kat artacak. Dolayısıyla bu kritik maden kaynakları riskli hale gelebilecektir. 2050 yılında elektrik sistemlerinin esneklik ihtiyacı 2020 yılına göre 4 kat artacaktır. 2050 yılına kadar dünyamızı net sıfır emisyon, özellikle G-7 ve G-20 ülkelerinin sıkı hükümet politikalar ile uluslararası işbirliğiyle net sıfıra taşınabilir, ama daha sıkı uluslararası işbirliği olmaması durunda ise bu 2090’lı yıllara ulaşacağı görülmektedir. Yani hedef 2050’li yıllardan bir kaç on yıl daha uzun sürebilecektir. G-20 ülkelerinde ağırlıklı ortalama elektrik maliyeti 2030 yılına kadar 2020 seviyelerine göre offshore RES için %50, kara RES için %45, şebeke ölçekli güneş PV için %55’e kadar düşecektir. Yani yenilenebilir enerjide kurulum maliyeti düşerken, bu sistemlerde verimlilik artacaktır.

2050 yılına bakıldığında temiz enerjinin payı %90’a ulaşmaktadır. Klasik fosil yakıtların payı ise %10 civarında kalacaktır. 2050 yılında dünya elektrik üretimi toplamda 70,000 TWh ulaşmakta ve buna yaklaşık 3,000-4,000 TWh klasik fosil yakıt eklenecek. Temiz enerjiyle çalışan bir enerji, sistemdeki maden kullanımı fosil yakıtlarla çalışan bir sistemden çok farklıdır. Örneğin, bir açık denizdeki rüzgâr santrali benzer bir büyüklükteki doğal gaz santralinden 13 kat daha fazla miktarda maden kaynağına ihtiyaç duymaktadır. Elektrikli araçlarda, fosil yakıtlı araçlara göre 6 kattan fazla maden kaynağına ihtiyaç duyacaktır. Yani dünya net sıfır hedeflerine koşarken, kritik madenlere olan talep de hızla artmaya başlayacaktır. Bu ileride kritik madenlere olan talep artışı ile özellikle lojistik, destek ve ihtiyaç halinde madenlere ulaşımda problemler meydana gelecektir.

Çin bugüne kadar Venezuela’ya 180 milyon dolar nikel madenlerine ve 580 milyon dolar miktarında genel madencilik hizmetlerine yatırım yapmıştır. Buna benzer anlaşmalar Şili ve Peru’da yapıldı. Bu rakam Çin’in bakır madenin %55’ini oluşturuyor. Çin, Peru’da olan bakır madenlerine olan kontrol ilgisini Ekvador’da da gösteriyor. Çin Bolivya’daki lityum endüstrisinin %49’unu almış durumda, lityum bakır ve nikel gibi nadir toprak element olmasa da elektrik araçların bataryasında önemli bir rol oynuyor. Yatırımlarını Orta Asya, Afrika, Latin Amerika’daki 21. yüzyılın petrolü olarak anılan nadir toprak elementlerine yöneltmiş durumda.

Enerji sektörünün madenlere olan ihtiyacı ise 2040 yılına kadar 6 kat daha artacaktır. Yetersiz tedarik gecikmelere sebebiyet verebilir ve ekstra maliyet riski oluşturabilir. AB karbon fiyatı 50 euro/tona yükseldi. Bu rakam geçen sene 20 euro/ton idi, yıllık %150 artış söz konusu. Net sıfır karbon hedeflerinin yukarıya doğru hızlıca yükselişi çok dikkat çekici bir artış. 2020 yılında dünyada yaklaşık 3 milyon elektrikli otomobil satıldı. Avrupa ilk kez dünyanın en büyük elektrikli araç (EV) pazarı olarak Çini geride bıraktı. Buna bağlı olarak 2020 yılında şarj cihazları sayısı 1,3 milyona ulaştı ve bunların yaklaşık %30’u hızlı şarj cihazlarının kurulumunu %45 artırdı. IEA, net sıfır raporuna göre yılda ortalama 4-5 trilyon dolar enerji yatırımı gerekiyor. Ülkemizin enerji tüketimi dünya enerji tüketiminin yaklaşık %1’i. Basit bir hesaplama ile net sıfır emisyon için 40-50 milyar dolarlık yatırımı gerekmektedir.

Eyfel Kulesini bu yıl hidrojen ile aydınlattılar.

Karbon emisyonunu oluşturan tüketicilere bakıldığında Dünya nüfusunun %1’ini oluşturan en zengin kesim emisyonun %15’ ini oluşturuyor. %10’luk zengin kısım %48’i emisyonu oluşturuyor. Nüfusun %40’ını oluşturan kesim emisyonun %44’ünü, en fakir %50 kısım ise emisyonun %7’sini oluşturuyor. Yani zenginler yoksullara göre 100 kat fazla emisyon oluşturmaktadır.

Sonuç olarak; net sıfır emisyon senaryosuna göre 2050 yılında;

1. Kömürde tüketim 9’da 1’e düşecektir,

2. Petrol tüketimi 4’te 1’e düşecektir,

3. Doğal gazda ise 2’den 1’e düşecektir.

(Doğalgazda 2030 yılında %15-20 arası düşüş beklenmektedir.)

IEA (Uluslararası Enerji Ajansı) sıfır emisyona ulaşmak için belirlediği 7 başlığa kısaca bakarsak öne çıkanlar;

1- Enerji verimliliği

2- Yenilenebilir enerji

3- Biyoenerji

4- Hidrojen bazlı yakıtlar

5- Karbon tutma ve depolama

6- Elektrifikasyon

7- Davranış değişiklikleri

Kaynaklar;

*Enerji Monitör Ajansı

*Uluslararası Enerji Ajansı (IEA)