İsrail gazı mevcut koşullarda neden Türkiye’ye gelemez?

2016, Doğu Akdeniz’de politik ve ticari kararlar yılı olacak. Son zamanlarda gündeme gelen İsrail gazı Türkiye’ye ne zaman gelecek sorusunun cevabı da bu yıl netliğe kavuşacak. İki aydır yerli ve yabancı medyada İsrail gazının bir boru hattıyla yarınla 2020 arasında bir zamanda Türkiye’ye geleceğine ilişkin tonlarca haber, yorum ve makale yer aldı. Ancak bunların neredeyse […]

İsrail gazı mevcut koşullarda neden Türkiye’ye gelemez?
Sohbet Karbuz
  • Yayınlanma15 Ocak 2016 09:24
  • Güncelleme5 Haziran 2017 14:56

2016, Doğu Akdeniz’de politik ve ticari kararlar yılı olacak. Son zamanlarda gündeme gelen İsrail gazı Türkiye’ye ne zaman gelecek sorusunun cevabı da bu yıl netliğe kavuşacak.

İki aydır yerli ve yabancı medyada İsrail gazının bir boru hattıyla yarınla 2020 arasında bir zamanda Türkiye’ye geleceğine ilişkin tonlarca haber, yorum ve makale yer aldı. Ancak bunların neredeyse hepsi İsrail gazı neden Türkiye’ye gelemez sorusunu teğet geçtiğinden bari ben bir şeyler söyleyeyim dedim ve aldım kalemi elime, başladım bu satırları yazmaya.

İsrail gazının Türkiye’ye gelmesi için temelde iki politik, iki hukuki ve iki ticari koşulun yerine getirilmesi gerekir.

İki politik koşul İsrail ile Türkiye arasındaki politik ilişkilerin normalleşmesi ve Kıbrıs sorununun çözülmesidir.

İki hukuki koşul Kıbrıs adasının Münhasır Ekonomik Bölgesi ve boru hattı yapmak için gerekli Hükümetler Arası Anlaşmadır.

İki ticari koşul ise Leviathan sahası için nihai yatırım kararının verilmesi ve gerekli finansmanın sağlanmasıdır.

Bu koşullardan bazıları birbirlerini kısmi olarak kapsıyor gibi gözükse de ben böyle bir ayrımı tercih ediyorum. Gelin sizle bu başlıklar etrafında bir beyin jimnastiği yapalım.

İsrail gazının Türkiye’ye gelebilmesi için en kısa zamanda İsrail ile Türkiye arasındaki politik ilişkilerin normalleşmesi ve Kıbrıs sorununun çözülmesi gerekir.

Politik ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye’nin ileri sürdüğü 3 şartın ilkini (özür dileme) yerine getiren İsrail, ikincisi konusunda (hayatını kaybedenlere tazminat verilmesi) istenileni vermeye hazır olduğunu, üçüncü şartın ise (10 yıldır Gazze’ye uyguladığı ablukanın kaldırılması) kabul edilemez olduğunu net ve açık bir şekilde belirtmiş, hatta Gazze’ye asıl fenalığı Mısır’ın yaptığını işaret etmişti.

Türk ve İsrailli politikacılar medya aracılığıyla birbirleriyle ağız dalaşı yaparken 17 Aralık’ta İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesi İsrail Başbakanı Netanyahu’nun özel temsilcisi ve Mossad Başkanı ile Türk Dışişleri Bakanlığı Müsteşarının Zürih’te gizli bir toplantı kapsamında buluştuklarını ve ilişkileri normalleştirmek için 5 maddeli bir ön mutabakata varıldığını manşetten duyurdu.

Mercek altına alınan ve herkesin ilgisini çeken beşinci madde, iki ülke arasında nihai anlaşmaya varıldıktan sonra doğal gaz konusunda iş birliğine gidileceğini belirtiyor. Ayrıca, İsrail gazının Türkiye’ye satılması ve bir boru hattının inşasından bahsediyor. Durum böyle olunca sanki İsrail gazı hemen Türkiye’ye gelecekmiş gibi bir algı oluştu.

Yurtiçi piyasasının tek bir boru hattıyla beslenmesini (Tamar-Ashdod boru hattı) ulusal güvenlik sorunu yapan İsrail, gaz ihracatını tek bir kanalla (boru hattı) yapar mı? Sizce İsrail söz konusu boru hattını ileride çıkabilecek politik problemlerden soyutlayabilir mi? Sizce gerek İsrail gerekse Türkiye böyle bir hattı özel sektör girişimidir deyip ileride olası politik yaptırımdan soyutlayabilir mi? Sizce İsrail dün dündür deyip ilişkilerde yeni bir sayfa açar mı?

HATTIN GEÇECEĞİ ÜLKENİN İZNİ GEREKLİ

Bir an için İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin iyileştiğini ve hatta yeni bir altın çağa girdiğini varsayalım. Bu boru hattı nereden geçecek? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) tek taraflı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölgeden. Burada iki problem var. Birincisi; Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyetini tanımadığı için Güney Kıbrıs’a GKRY diyoruz. Diğer yandan KKTC’yi bizden başka resmi olarak tanıyan yok. İkincisi, Türkiye ve İsrail, 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (UNCLOS) taraf değiller. Taraf olmamaları sorun değil ama söz konusu deniz hukukuna göre boru hattının rotası konusunda hattın geçeceği ülkenin rızası ve izni gerekli. Gerekli izinler alınırken hattın GKRY, dolayısıyla AB, kural ve kanunlarına uyumluluğu gerekli. Boru hattının çevresel etki değerlendirmesi raporu (ÇED), hattın geçeceği ülkenin resmi makamlarına onay için sunulmalı. Böyle bir raporda GKRY terimi mi kullanılacak? Kaldı ki, GKRY böyle bir boru hattına karşı olduğunu çeşitli platformlarda defalarca dile getirmişti.

BORU HATTINI GEÇİRMEYE ZORLAYAMAZ

Hatırlamak gerekirse Türkiye ile KKTC Eylül 2011’de kıta sahanlığı ve açık deniz petrol ve doğal gaz aramacılığına dair anlaşma imzalamışlardı. Kasım 2011’de TPAO’ya 7 blok için verilmiş olan arama ruhsatlarından altı tanesi GKRY’nin tek taraflı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölge alanlarını kapsamaktadır. Yani Leviathan sahasından Türkiye’ye çekilecek bir boru öyle ya da böyle GKRY sularından geçecektir. Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni resmen tanısa bile boru hattını geçirmeye zorlayamaz.

Bi̇rleşi̇k Kıbrıs Federasyonu’nun münhasır ekonomi̇k bölgesi̇ neresi̇ olacak?

Birçok kişi sanıyor ki Kıbrıs sorunu çözülürse boru hattının Kıbrıs sularından geçmesini zorlaştıracak nedenler de ortadan kalkar. Kıbrıs konusunda geçtiğimiz 6-7 aydır kaydedilen olumlu gelişmelerin devam etmesi halinde kalıcı bir çözüme ulaşılabileceği inancı giderek yaygınlaşıyor. Adada yaşayan iki toplumun Birleşik Kıbrıs Federasyonu veya başka bir isim altında tekrar birleşmesi konusundaki kararın bu yıl alınacağını iddia edenler de var. Peki, Birleşik Kıbrıs Federasyonu’nun (veya her neyse) münhasır ekonomik bölgesi (MEB) neresi olacak? Ben şimdiye kadar bu konuda herhangi bir açıklama yapıldığını görmedim ve duymadım.

ULUSAL GÜVENLİK NEDENİ

GKRY’nin tek taraflı ilan ettiği MEB, uluslararası çevreler ve AB tarafından tanındığından ve yeni Kıbrıs AB müktesebatına tabi olacağından bence yeni Kıbrıs’ın MEB’si GKRY’nin halihazırdaki MEB’si olacak. Ben şahsen Türkiye’nin ulusal güvenlik nedeniyle buna göz yumacağını hiç sanmıyorum. Yani aslında hem Kıbrıs sorununun çözülmesi gerekiyor hem de yeni Kıbrıs’ın MEB’sinin taraflarca ve Türkiye tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Bu ise, şart olmasa da Ege ve Akdeniz’de Yunanistan ile Türkiye arasındaki deniz sınırları problemlerinin çözümünü gerektirebilir.
MEB konusu bizi diğer hukuki koşula getiriyor: Boru hattı yapmak için gerekli Hükümetler Arası Anlaşma (HAA). Eğer Kıbrıs sorunu çözülmezse veya Türkiye Kıbrıs Cumhuriyetini tanımazsa boru hattı için HAA yapılamaz ve çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) onaylanamaz.

BORU HATTI ÖNCESİ İKİ TİCARİ KOŞUL

HAA ve ÇED olmadan uluslararası finans kuruluşları büyük bir olasılıkla projeye mali destek vermeyeceklerdir. Hattı yapmaya istekli şirketlerin milyar dolarla ifade edilen böyle bir boru hattı projesini kendi ceplerinden finanse edeceğini pek sanmıyorum. Bu da bizi boru hattı yapımı öncesinde gerçekleşmesi gereken iki ticari koşula getiriyor: Leviathan sahası için nihai yatırım kararının alınması ve gerekli finansmanın sağlanması.

Keşfedilmiş büyük doğal gaz sahalarının üretim kapasitesine dönüştürülmeleri ihracata, dolayısıyla ihracat alt yapısına bağlıdır. Ancak, vergi ve ihracat politikalarındaki sürüncemeler, saha geliştirme süreçlerinde karşılaşılan sıkıntılar, düzenlemedeki zig zaglar nedeniyle Tamar sahasının ikinci faz geliştirme süreci, Güney Batı Tamar sahasının geliştirilerek üretime sokulması, Kariş ve Tanin sahaları ve de en önemlisi Leviathan sahasının geliştirilmesi için gereken ve 6 milyar doların üstünde olacağı öngörülen nihai yatırım kararları verilememişti.

Durum böyler olunca, Ürdün’de Arab Potash Company, Bromine Company ve Ürdün Ulusal Elektrik Şirketi ile Mısır’daki LNG tesislerini kullanmak için BG ve Union Fenosa Gas şirketleriyle, ayrıca Mısır’daki Dolphinus Holdings Limited ile imzalanan gaz satışına ilişkin mutabakat zabıtları ve niyet mektupları hayata geçirilememiştir.
Netahyahu nihayet yeni doğal gaz piyasası düzenlemesini “Türkiye ile İsrail anlaştı” haberlerinin medyaya düştüğü gün olan 17 Aralık’ta onayladı ve Leviathan ortaklarının nihai yatırım kararı almasının önü açıldı. Ancak, artan riskler ve mali külfet yüzünden (özellikle Noble Energy’nin mali durumu göz önüne alındığında) ortaklar

Leviathan sahasını geliştirme planını ihracat odaklı olmaktan çıkarabilirler.

İSRAİL GAZININ MISIR’A GİTMESİ HER GEÇEN GÜN ZORA GİRİYOR

Leviathan sahasının geliştirilmesi konusundaki nihai yatırım kararının bu sene içinde alındığını varsayarsak, sahada plato üretime 2020’den önce geçmek mümkün değildir. Mısır, 2021 yılından sonra tekrar gaz ihraç eder hale geleceğinden, Leviathan gazının (Tamar sahasından gelecek gazla beraber) Mısır’da şu an atıl duran LNG tesisleri yoluyla dış piyasalara ihracı penceresi (zamanlama açısından) yavaş yavaş kapanmaktadır.

Fiyat açısından baktığımızda ise Leviathan gazının LNG olarak Avrupa piyasasında rekabet edebilmesi için kuyu çıkışı satış fiyatının 2,5-3 dolar/MMBtu civarında olması gerekir. İsrail’in yeni gaz düzenlemesi derinlemesine incelendiğinde Leviathan ortaklarının kar etseler bile bu fiyattan neden satamayacakları anlaşılır.

GÖRÜNMEZ BİR EL PENCEREYİ KAPIYOR

Diğer yandan, Mısır hükümeti geçen ay İsviçre’deki Uluslararası Tahkim Mahkemesinin Mısır’a kestiği 2 milyar dolara yakın ceza nedeniyle (1,7 milyar dolar İsrail Elektrik Şirketi, 288 milyon dolar East Mediteranean Gas Pipeline şirketi için) İsrail gazının Mısır’a gelmesine artık sıcak bakmamaktadır. Görüşmeler şirketler bünyesinde devam etse ve para cezası konusu bir şekilde halledilse bile düşük LNG fiyatları, LNG piyasalarındaki beklentiler ve enerji fiyatlarında değişen dinamikler de dikkate alındığında, sanki görünmez bir el pencerenin daha da kapanmasına yardım ediyor.

Ama bu, İsrail gazının Türkiye’ye gelmesi gerekir şeklinde yorumlanmamalıdır.

Her ne kadar İsrail gazının dış pazarlara ulaştırılması konusunda ibre Türkiye’ye dönüyor gibi gözükse de yukarıda bahsettiğim hukuki, politik ve ticari koşullar yerine getirilmedikçe İsrail’den Türkiye’ye deniz altından bir doğal gaz boru hattı döşenebileceğini sanmıyorum. Olsa bile, Türkiye’de gaz piyasası serbestleşmedikçe 2021’den önce bu hatla İsrail gazının Türkiye’ye gelebileceğine ve Rus gazıyla rekabet edebileceğine pek ihtimal vermiyorum.

Yanlış anlaşılmasın, İsrail gazı Türkiye’ye gelmez demiyorum, mevcut durumda gelemez diyorum. İsrail gazı Türkiye’ye gelmelidir ve gelmesi gereklidir. Ancak, şu anda ortam müsait değil bence. İleride bunu fırsata çevirmek ise bizim elimizde.

2021’DE LÜBNAN’IN ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALKACAK

Fırsat senaryosu şöyle: Leviathan gazı 2021’den önce Mısır’a veya Türkiye’ye gitmez ise denizin altında kalmaya devam eder (yatırım kararının alınıp küreklerin aheste çekildiği olasılık dahil). 2021’den sonra Mısır’a gidemez ama Türkiye’ye gelebilir. 2021’e kadar Lübnan’da denizlerde petrol arama ve üretim ihalesi önündeki engeller kalkmış ve arama çalışmalarına başlanmış olacak. Lübnan açıklarında keşfedilecek gaz da Leviathan-Türkiye boru hattına dahil edilebilir. Kıbrıs sorunu o süre zarfında ortadan kalkarsa Kıbrıs gazı da pekala aynı boru hattına dahil edilebilir. Bu durumda yıllık gaz taşıma kapasitesi 25-30 bcm olan bir boru hattından (hadi adına EastMed Stream diyelim) bahsetmiş oluruz.

TÜNELİN SONUNDAKİ IŞIK

Sözün kısası, tünelin sonunda ışık var ama bir an önce kavuşacağım diye hızla ışığa doğru koşmanın bir anlamı yok. Unutmamak gerekir ki tünelin sonundaki ışık karşıdan gelen trenin ışığı da olabilir.

Haklısınız, 2016’ya alem Mersin’e giderken benim tersine gittiğim aykırı bir yazıyla başlamış oldum. Sigarayı bırakmama verin! Sağlıklı bir yıl dileğimle…