FSRU’da global trendler ve Türkiye

Son 3-4 yılda uluslararası doğalgaz ve gemicilik piyasalarında giderek daha fazla gündeme gelen yüzer depolama ve tekrar gazlaştırma ünitelerinin (FSRU) son 10 yıldaki hızlı gelişim süreci ve gelecek projeksiyonları FSRU piyasasının ve FSRU’ların global gaz ticaretindeki payının hızla artacağını ortaya koyuyor.

Bu durum birçok ülke ve şirket açısından olduğu gibi Türkiye ve Türk şirketleri açısından da hem bölgesel hem de küresel ölçekte kaçırılmaması gereken birçok fırsatı beraberinde getiriyor.

FSRU’ların ilk ortaya çıkışı 2001 ortalarına kadar gitse de FSRU’ların ilk kez kullanıma girmesi ancak 2008 yılında mümkün olabildi. 2014 yılında sayıları 14’e ulaşan FSRU’lar 2016 yılında 22 adete yükseldi. Kullanımdaki FSRU sayısının 2017 yılında 27’ye, 2040 yılında ise 40’a yükselmesi bekleniyor.

FSRU’ların hızla artmasındaki 3 temel etken şu şekilde sıralanabilir; özellikle Orta Doğu ve Asya piyasalarında artan gaz talebinin karşılanabilmesi için hızlı ve maliyet etkin bir sistem olması, LNG fiyatlarındaki mevcut ve geleceğe yönelik düşük fiyat- yüksek arz beklentileri, esnek operasyonel yapısı.

FSRU sektöründe inşa tarafında en büyük oyuncu Samsung, Hyundai ve Daewoo şirketleri ile Güney Kore olurken FSRU’ların sahiplik ve operasyonel işletmesinde ise HOEGH, Excelerate Energy ve Golar Energy öne çıkıyor.

FSRU’LARIN GLOBAL LNG TİCARETİNDEKİ PAYI ARTIYOR

Wood Mackenzie tarafından geçtiğimiz Ocak ayında yayınlanan 2016 LNG raporuna göre FSRU’lar aracılığıyla yapılan LNG ithalatı 2016’da büyük artış gösterdi. 2016 yılında FSRU’lar ile gerçekleştirilen global LNG ithalatı bir önceki yıla göre yüzde 32 artarak 29.7 milyon tonla global LNG ticaretinin yüzde 11’ini oluşturdu.
Enerji arz açığını doğalgaz çevrim santralleri ve FSRU’lar ile çözmeye sağlayan Mısır’ın FSRU’lar üzerinden yapılan ithalattaki payı yüzde 23 olurken ikinci sırada yüzde 12 ile Arjantin, üçüncü sırada ise yüzde 11’lik payları ile Kuveyt ve BAE geldi.

Gelişmekte olan ve arz açığı yaşayan ülkeler ile Orta Doğu bölgesinde elektrik üretimi amaçlı artan doğalgaz talebinin karşılamasında FSRU’ların önemi giderek artıyor. Önümüzdeki 10 yılık dönemde artan LNG arzına bağlı olarak fiyatların düşük seyredecek olması birçok ülke için doğalgazı cazip kılmaya devam ederken FSRU’ların sayısını da arttırmaya devam edecek.

Kaynak: Wood Mackanzie, Ocak 2017

TÜRKİYE İÇİN FIRSATLAR-RİSKLER

2015 Kasım ayında Rusya ile yaşanan uçak krizi sonrası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından arz güvenliğinin sağlanabilmesi amacıyla öne çıkan seçenek devreye alınma süresi nedeniyle FSRU olmuştu. Türkiye’nin İzmir Aliağa’daki ilk FSRU’su hızlı bir şekilde projelendirilerek ve altyapı – inşaat yatırımı 6,5 ayda tamamlanmış ve geçtiğimiz Aralık ayında devreye alınmıştı.

Devreye alınan ilk FSRU, son yılların en soğuk kış mevsimini yaşayan Türkiye’nin artan doğalgaz talebinin yönetilebilmesi açısından getirdiği ilave kapasite ile (FSRU’nun sisteme send out kapasitesinin bazı teknik nedenlerden ötürü teorik kapasitesi olan 20 milyon metreküp/gün seviyesinin 5-6 milyon metreküp altında gerçekleştiği ifade ediliyor) önemli bir katkı sağladı.

Buna ek olarak 2 adedi özel sektör ve 1 adedi BOTAŞ’a ait olmak üzere 3 FSRU’nun da lisans ve proje süreçleri devam ediyor. BOTAŞ’ın inşa edeceği FSRU için ilk etapta Hatay Dörtyol ve Tarsus seçenekleri öne çıkarken diğer 2 projenin ise Yalova ve İzmir Aliağa’da gerçekleştirilmesi planlanıyor.

2008 ve 2009 yıllarında hava koşulları nedeniyle yaşanan gecikme nedeniyle LNG ikmalinde yaşanan sorunun getirdiği acı tecrübe ve LNG gemilerinin Boğaz geçişinde yarattığı risk nedeniyle Marmara’da onshore LNG terminali ve FSRU inşa edilmesi Ankara’nın çok sıcak baktığı bir seçenek değil.

Önceki yıllarda sıkça konuşulan, sanayi tüketimi ve stratejik konumu nedeniyle öne çıkan İzmit Körfezi ve Tütünçiftlik seçeneği de bölgede yer alan tesisler ve güvenlik nedeniyle mümkün görünmüyor.

Türkiye’de en yüksek doğalgaz tüketiminin gerçekleştiği ve özellikle kış aylarında yüksek tüketiminin karşılanmasında sorun yaşanan Marmara bölgesinin beslenebilmesi açısından hem yakınlık hem de teknik olarak öne çıkan en önemli lokasyon olarak Saros körfezi öne çıkıyor. Fakat Saros körfezinin “özel çevre koruma bölgesi” olması bu konuyla ilgili detaylı ve teknik bir değerlendirmeyi gerektirdiği için konun bu boyutuna girmiyorum.

Bununla birlikte FSRU’ların kara ve denizde düşük yoğunluklu proje alanı gerektirmesi ise Saros seçeneği için önemli bir pozitif etki sağlayacaktır.

Önceki yazımda değindiğim gibi burada ister BOTAŞ ister özel sektör tarafından projelendirilecek olsun özel olarak tasarlanacak büyük çaplı bir FSRU ve inşa edilecek iletim altyapısıyla birlikte Türkiye hem Marmara bölgesinin gaz talebini karşılayabilme hem de buradan Güney Doğu Avrupa ülkelerine gaz tedariki sağlama imkânına kavuşacaktır.

1-2 Şubat 2017 tarihlerinde Yunanistan’da düzenlenen Atina Enerji Forumundaki konuşmacıların ve Yunanistanlı yetkililerin yaptığımız görüşmelerde sıkça ifade ettikleri gibi Yunanistan, Alexandrapoli FSRU projesini hayata geçirerek IGB boru hattıyla birlikte Kuzey-Güney dikey gaz koridorunu hayata geçirerek Güney Doğu Avrupa’daki gaz ticaretinde önemli bir aktör olmayı planlıyor ve bu konuda çalışmalarına devam ediyor.

Buna ek olarak Türkiye’nin yeni bir trende girerek durağanlaşan doğalgaz talebi, önümüzdeki yıllarda devreye girecek yeni boru hatları, depolama kapasitesi ile LNG ithalat noktalarındaki kapasite artışı kış mevsimindeki yüksek tüketimin olduğu dönemler haricinde hayata geçirilmesi planlanan FSRU’ların yılın geri kalan dönemlerinde kapasite kullanım sorunu ile karşı karşıya kalmalarına neden olacaktır.

Bu nedenle gerek BOTAŞ gerekse özel sektör tarafından yapılmak istenen FSRU projelerinin hem lokasyon hem de kapasite bakımından iyi planlanması gerekiyor. Ayrıca doğru model ile yapılacak seçimler kamunun alım garantisine gerek kalmadan yatırımların piyasa dinamikleri içinde yapılmasını da sağlayacaktır.

Saros körfezi seçeneği hem iç talebin karşılanabilmesi açısından uygun bir nokta olması hem de Güney Doğu Avrupa’ya enterkonektör sisteminin tesis edilmesi durumunda yüksek hacimli gaz tedariki sağlanması ve Türkiye’nin enerji ticaret merkezi olma hedefi açısından da oldukça önemli bir imkan sağlıyor. Bu nedenle Türkiye’nin elindeki bu şansı ve kaynakları zaman kaybetmeden en etkin şekilde kullanabilmesi çok kritik önemde.

Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan bilgilerden İzmir Aliağa’daki FSRU projesini hayata geçiren Kolin-Kalyon ortaklığının 1 adeti opsiyonlu olmak üzere 2 adet FSRU inşa edilmesi için Güney Koreli Hyundai ile anlaştığını öğrendik.

Türk şirketlerinin kendi FSRU’larına sahip olması ülkemiz ve sektör açısından oldukça sevindirici ve önemli bir adım fakat bununla birlikte burada ister istemez bu sistemlerin operasyon ve işletmesini yapacak yerli insan kaynağının olmaması sorunuyla karşılaşıyoruz.

Sipariş edilen FSRU’ların 2019 sonunda devreye alınacak olmasını da göz önüne aldığımızda sektörün iki önemli ve önde gelen oyuncusu olan Kolin ve Kalyon şirketlerinin FSRU’larda istihdam edilecek nitelikli personelin Türkiye’den temin edilerek yetiştirilmesi için adım atması, hem ülkemiz hem de sektör açısından büyük bir know how transferi olacağı gibi önemli bir kalifiye insan kaynağı da oluşturacaktır.

LNG BUNKERİNG’DEN GÜZEL HABER

Geçen yazımda öneminden ve bu konudaki bölgesel gelişmelerden kısaca bahsettiğim LNG Bunkering konusunda Türkiye’den somut bir adım atılmadığından bahsetmiştim.

Yazı yayınlandıktan sonra LNG bunkering konusunda ülkemiz açısından güzel ve sevindirici bir haber geldi. Konuyla ilgili bilgi veren sektörün önde gelen isimleri LNG Bunkering konusunda 2 Türk şirketinin proje çalışmalarına devam ettiğini ve önemli mesafe aldıklarını öğrendik.

LNG Bunkering, FSRU ve Global LNG ticaretinde Türkiye’yi önemli birer aktör haline getirecek bu tür adımların ve projelerin hızla çoğaldığını görmeyi umut ediyoruz.