Enerji ve güvenlik

Primer enerji kaynaklarına sahip olan tüm bölgelerin önemli bir ortak özelliği vardır ve bu özellik neredeyse bu bölgelerde bulunan tüm ülkeler için geçerlidir. Bu zenginliğe sahip ülkelerin iç ya da dış dengelerinde mutlaka belirli bir istikrarsızlık durumu -nedense- vardır.

Bu durumun hangisi sebep, hangisi sonuç bilinmez ancak dünya haritasına bakınca bu kaynakların en yoğun bulunduğu bölgenin hemen yanında olması ya da geçmişte bu bölgelerin hâkimi durumunda olması nedeniyle Türkiye olarak bu bölgesel istikrarsızlıktan nasibimizi alıyoruz.

Bir süredir fiili çatışma yaşanmayan Azerbaycan ile Ermenistan arasında sıcak çatışmaların başlamasıyla, bu gerginlik çemberinin neredeyse eksik olan parçası da tamamlanmış oldu.

Dışımızda gelişen bu olaylara elbette kayıtsız kalmak mümkün değil ancak, esas denklem Karadeniz’de bulunan doğalgaz rezervi ve belki sonrasında Akdeniz’de de kayda değer bir rezerv bulunması ile tamamlanabilir. Yani Türkiye de primer enerji kaynaklarına sahip bir konuma geçerse, yukarıda bahsedilen tanıma uygun hale gelecek ve elbette bölgedeki ülkelerin durumuna düşmemek için -kaynak olsun ya da olmasın- oyunu daha akıllı oynamak zorunda kalacak.

Kısacası Kıbrıs ve Doğu Akdeniz denklemi, içerisine İsrail ve Libya’yı alacak bir şekilde oluşurken; Fransa ve Yunanistan’ın öncülüğünde oluşturulmaya çalışılan Türkiye karşıtlığı yanında, bundan çok da bağımsız düşünülemeyecek Suriye’deki durumu da düşünürsek gerek Rusya’nın gerekse ABD’nin değişken tavrı daha önemli hale geliyor. Aynı şekilde Irak ve İran’ın durumlarına ek olarak Türkiye’nin net bir “taraf” olduğu Azerbaycan meselesi gündeme gelince, özellikle de İran’ın politik tavrı netleştikçe Rusya ve ABD’nin tavrı daha da önem kazanıyor.

Bu nedenle hem Ermenistan’ın tavrını izlemek önemli, -zira bu tavır ne derecede ve kim tarafından desteklendiği konusunda ipuçları barındıracaktır-, hem de Doğu Akdeniz’de yeniden kurgulanan oyunu Libya üzerinden yakından takip etmek gerekir. Bu bakımdan, kısa vadede temel bir paradigma değişimi olmasa da ABD seçimlerinin sonuçları önemli olacaktır.

Türkiye’nin, tüm bu siyasi, askeri vs karmaşa ve karşı bloğa karşı elindeki en büyük avantajlardan bir tanesi, belki de bu “kavga” nın sebebi olan enerji meselesinde bir “pazar” olabilme potansiyelidir.

Bu durumu iyi değerlendirmenin yollarının başında tüm tarafların maddi çıkarına dayanan bir piyasa yapısı oluşturabilmek gelir.

Doğal gaz piyasasının stratejik önemi temelde buradan kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin güvenilir bir piyasa işletmesi, alıcının ve satıcının, aracının ve tüketicinin güvendiği bir yapı kurmasının ve ticaretin her şekilde kolaylaştırılmasının önemi, basit bir ticaret platformu kavramının çok ötesindedir.

Buna yönelik altyapıları hızla hazırlamak ve sadece doğalgaz değil, elektrik ve diğer ilgili tüm emtia konusunda güvenilir ve kolay ticaret yapılabilen bir pazar olma hedefi bu aşamada Türkiye’nin en önemli önceliği olmalıdır.

Bu stratejiye KKTC ve Balkanlardaki devletlerin de katılması, yine çok taraflı avantaj elde etme bakımından önemlidir. Bu piyasaların enerji güvenliği ve bağımsızlığı, Türkiye’nin bu yapıyı sağlıklı kurabilmesinden geçecektir.