Elektrikte yakın gelecek beklentileri

2006’dan bu yana enerji piyasalarının serbestleşme serüveninde özellikle elektrik piyasaları öne çıktı ve ciddi gelişim sağlandı. Ancak ilerleyen dönemlerde hem dönüşümün tam yapılamaması hem de enflasyonist süreç nedeniyle fiyatların üzerinde oluşan baskı sonucunda bir duraklama devresine girildi.

Ardından Türkiye’nin maruz kaldığı özel iktisadi ve siyasi durum nedeniyle yaşanan çalkantı sonrasında gerek talebin düşmesi ya da artmaması, gerekse de yaşanan kur atağı sonucunda enerji şirketlerinin bilanço ve borç yapılarının bozulması ile serbest piyasa kavramı adeta bir süreliğine askıda kalmış oldu.

Hızlı fiyat değişimleri ardından piyasanın en sağlıklı işlemesinin temel göstergesi olan “tezgah üstü” piyasanın şirketlerin eli ile bozulması bu durumun zirve noktası oldu.

Tüm bunlara bakıldığında gerçekten serbestleşme ihtimali imkânsıza yakın olan jeopolitik enerji kaynağımız doğalgazın durumuna da bakınca bugünkü resim biraz daha net gözüküyor.

Önceden verilen yatırım kararları ile yapılan tesisler devreye girmeye devam ediyor.

Alım garantili yenilenebilir tesisler de neredeyse hız kesmeden devam ediyor.

Maliyetlerin düşmesi ile özellikle “çatı tipi” modelinde ciddi bir hızlanma var.

Bunların üzerine yeterince büyümeyen ekonomiyi koyunca, artmayan talep özellikle büyük termik yatırımları zorlamaya devam ediyor.

Kısa vadeli geleceğe baktığımızda özellikle “Nükleer” gibi büyük üretim artışlarını hesaba katmasak dahi, ciddi bir kapasite artışı var gibi gözüküyor.

Özellikle yeni YEKDEM açıklanması sonrasında yatırımcıların ve bankaların iştahı test edilecek ve 2023’e kadar daha net bir projeksiyon ortaya çıkacaktır.

Ancak görünen o ki, halen zor durumda olan doğalgaz santrallerinin finansal olarak rahatlaması uzak bir ihtimal gibi gözüküyor. Doğalgazda ciddi bir ucuzlama sağlandığında ise aynı sorun öncelikle ithal kömür santrallerine sirayet edecek gibi gözüküyor.

Elbette bu durumun en çok bankalara olan etkisi yine gündeme gelecektir. Zira bu yatırımların sahiplerinin büyük kısmı zaten öz sermayelerini tümüyle kaybettiler. Dolayısı ile aslında söz sahibi bankaların olduğu bir döneme doğru gidiyoruz gibi bir görüntü var. Özellikle bu şirketleri bir portföy içinde düşündüğümüzde artık bankaların enerji şirketi yönetimi konusuna daha profesyonel bakma zamanları geldi gibi gözüküyor.