“Temel amacımız, Türkiye’nin lityum ihtiyacının tamamını bu tesisimiz ve diğer bor madeni tesislerden karşılayabilmek”

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez bir televizyon programına katılarak lityum üretimi ve gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Dönmez, “Temel amacımız, Türkiye’nin lityum ihtiyacının tamamını bu tesisimiz ve diğer bor madeni tesislerden karşılayabilmek” ifadelerini kullandı.

Eskişehir Kırka Tesisleri, dünyanın en büyük bor madeni üreten tesisi. Dünyadaki bor rezervlerinin yaklaşık yüzde 72’si Türkiye’de. Dünyada yüzde 52-53 civarında da bir pazar payımız var. Bu tesislerde ürettiğimiz bor ve türevlerini tüm dünyaya pazarlıyoruz. Yaklaşık 2-3 yıldır borun içerisindeki sıvı atıkların içerisindeki diğer minerallere, maddelere odaklanmıştık. Bunlardan en önemlisi, en değerlisi de lityum olarak karşımıza çıktı. Artık insanlar daha çok mobil, bir yerden bağımsız olarak yaşamını ve iş hayatını sürdürme odaklı devam ediyor. Herkesin elinde bir cep telefonu var, tabletler var, diğer akıllı cihazlar var. Ama bunlar da bir enerji ihtiyacı doğuruyor. Bugün değişik materyallerden piller yapılabiliyor, ama lityum hem daha kararlı olması, hem de çok daha düşük hacimlerde yüksek miktarlarda enerji depolayabilme özelliği nedeniyle de daha öne çıktı. Özellikle elektrikli otomobillerle birlikte lityuma dayalı bataryalar ve piller yine çok daha fazla önem kazanmış olacak. Dünyada da maalesef bu element nadir elementlerden birisi. Dünya ihtiyacının büyük bir kısmını Güney Amerika’daki ülkeler karşılıyor; Şili, Peru, Bolivya gibi ülkeler. Bizim de yaklaşık 1200 ton civarında bir ithalatımız var. Temel amacımız, Türkiye’nin lityum ihtiyacının tamamını bu tesisimiz ve diğer bor madeni tesislerden karşılayabilmek.”

Dönmez şöyle devam etti: “Kırka tesislerinde yıllık 2 milyon 700 bin ton civarında cevher çıkartıyoruz. 500 gram cevherin içerisinde 231 gram boraks pentahidrat üretiyoruz. Yani ekonomik değeri olan ve bugün dünyada en çok sattığımız ürünlerden birisi. Tonu yaklaşık 450-500 dolar civarında. Bununla birlikte prosesten bir katı atık da çıkıyor, onu da civarda çevre koşullarına uygun depoluyoruz. Fakat ayrıca 80 gram kadar da bir sıvı atık var. Sıvı atığın içerisinde ne vardı, onlara baktık. Yine boraks deka dediğimiz bir başka ürün var, yaklaşık 8 gram gibi bir miktarda üretim yapacağız. Lityum karbonat dediğimiz de 0.1 gram gibi, yani 500 gram cevherden 0.1 gram, 1 kilogramdan da 0.2 gramdan bahsediyoruz, son derece nadir; bunu üretmiş olacağız. Depolama miktarımız da 433 ton bu sıvı atığı biz yaklaşık 47 tona düşürmüş olacağız, neredeyse onda 1 kadar azaltmış oluyoruz. Dolayısıyla depolama için harcadığımız maliyetleri de azaltacağız ki yaklaşık ton başına burada 3 dolar gibi bir maliyet vardı. Sırf bu tesis tam kapasiteyle işletmeye girdiğinde yıllık 1,5 milyon dolar civarında bir harcamayı yapmamış olacağız. Böylece bir tasarruf etmiş olacağız. Burada elde edilen lityum karbonatı neredeyse yüzde 99,9 oranında saflıkta elde ettik, bunu TÜBİTAK’ımıza gönderdik, bunu bizim için pil yapar mısınız, hakikaten uygun mudur diye. Onlar da ilk böyle numune pilleri, hani bizim halk arasında mercimek diye tabir ettiğimiz, daha çok işte hesap makinelerinde, masa üstü cihazlarda kullandığımız pillerden yaptılar ve onların testlerini de yaptılar. Dediler ki; son derece kaliteli, ürünümüzde bir sıkıntı yok. Şimdi biz bunu tabii bataryalar, diğer yüksek kapasiteli bataryalarda da kullanma imkânına sahip olacağız.”

ORUÇ REİS’İN FAALİYETLERİ

Dönmez, “Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde birçok müjdeleri bu ara arka arkaya veriyoruz, birçok yatırım hizmeti alınıyor, inşallah onlar devam edecek. Oruç Reis Ağustos’tan Kasım sonuna kadar yaklaşık 4 ay Kaş ilçemizin güneyinde Demre adını verdiğimiz yerde iki boyutlu sismik çalışmaları yaptı, yaklaşık 11 bin kilometrelik iki boyutlu sismik çalışmaları yaptı, birinci aşamadaki görevleri tamamlandı ve Antalya Limanına döndü. Şimdi iki boyutlu sismik çalışmalarının analizi gerekiyor, üç boyutluya geçmeden orada herhangi bir bulgu var mı-yok mu, bu analiz biraz zaman alacak. Oruç Reis Gemisi şu anda Serik bölgesinde, yani Antalya Körfezinde üç boyutlu sismik çalışmalarına başladı, yaklaşık 5-6 aylık bir programı var. Barbaros Hayrettin Paşa da yine Doğu Akdeniz’in güney bölümlerinde, yani Antalya’nın açıklarında üç boyutlu sismik çalışmalarına devam ediyor. Öte taraftan Yavuz Gemisi sondajını bitirdi, şu anda o gemimiz de bir sonraki görev için Mersin Taşucu’nda hazırlıklarına devam ediyor. Bu süreçler hakikaten ciddi zaman tüketen yüksek teknolojili işler. O dataları toplamanız tek başına bir çözüm değil. Bunları binlerce-milyonlarca datayı işlemeniz, analiz etmeniz gerekiyor, o zaman ofis çalışması başlıyor; petrol jeofizik, petrol jeoloji uzmanları bu dataları değerlendiriyorlar ve muhtemel potansiyel olabilecek lokasyonları belirliyorlar. Bu lokasyonlarla keşif amaçlı sondaj gemilerimizle de sondaj yapıyoruz ve oradaki bilgileri tekrar topluyoruz; gaz mı var, petrol mü var veya jeolojik yapılar sismik araştırmaların sonucunda elde ettiğimiz verilerle ne kadar uyumlu. Bugüne kadar Karadeniz ve Akdeniz’de 9 sondaj yaptık; 8’i Akdeniz’de. Bazı gaz akışları oldu, ama sürekliliği olmadığı için herhangi bir keşif olarak açıklamadık. Şimdi o emarelerin olduğu bölgelerde, yakın bölgelerde sismik araştırmalarımızı biraz daha detaylandıracağız, inşallah yine o bölgedeki sondajlarımıza devam edeceğiz. Tabii diğer bir gemimiz de  Fatih Karadeniz’de devam ediyor”

KARADENİZ GAZI 2028’DE MAKSİMUM ÜRETİME GEÇECEK

Bakan Dönmez, “Gazı oraya getirmeyi planlıyoruz, dolayısıyla kıyı terminallerini de orada yapacağız. Bunların hepsini eş zamanlı olarak Türkiye Petrolleri yürütüyor. 2023 yılında inşallah ilk gazı alacağız. İlk gazı aldıktan sonra da yeni kuyuların da bir taraftan tabii inşaatı devam edecek. Maksimum üretim seviyesine 2028 yılında ulaşmayı planlıyoruz. Türkiye kullandığı gazın tamamına yakınını, yani yüzde 99’luk kısmını ithal ediyor. Rusya başta olmak üzere, Azerbaycan, İran, sıvı doğal gaz alıyoruz Cezayir’den, Katar’dan, Nijerya’dan ve değişik kaynaklardan. Türkiye kendi gazını ürettiğinde maliyetlerimizi olumlu etkileyecek, o da aynı oranda vatandaşa yansıyacak. Tüketimden ciddi miktarda pay almasına paralel olarak da gaz maliyetlerimiz düşecek, bunlar da doğal olarak vatandaşımıza olumlu yansıyacak” diye konuştu.

ENERJİDE YERLİLEŞME

Dönmez: “Türkiye olarak son 15-20 yılda enerji alanında aslında sessiz bir devrim yaşıyoruz. Biz bir taraftan enerjide dışa bağımlılığı azaltamaya çalışırken, bir taraftan da arz güvenliği kapsamında adımlar atıyoruz. Bugün en elektrikte ne de doğal gaz da arz sorunumuz yok. Birincil enerji kaynaklarını yani işte kömürü, doğal gazı ya da hidroliği, rüzgarı ikincil enerji kaynağı dediğimiz elektriğe dönüştürürken kullandığımız ekipmanların da yerlileşmesi son derece önemli. Termik santral kuruyorsunuz, ama burada kullanılan malzemelerin önemli bir kısmını dışarıdan ithal ediyorsanız cari açığa olumsuz bir etkiniz var demektir. Son yıllarda güneş başta olmak üzere rüzgarda dedik ki, biz size güneş santrali kurma imkanı verelim, ama burada kullanacağınız panel ve ekipmanların gelin burada fabrikasını kurun, ar-ge’sini yapın, teknolojiyi geliştirin ve burada üretin. Nitekim bugün dünyanın tek entegre güneş paneli fabrikası üreten tesisimiz Ankara’da hizmete alındı. Cumhurbaşkanımızın da biliyorsunuz teşrifleriyle o tesisi açtık. Bizim tabi yıllık hedefimiz yıl 1000 megavat güneş santrali kurmak. Bu arada tabi bir önceki bahsettiğim tesis kadar olmasa da teknolojisi ve yerliliği yine yüzde 50’nin üzerinde yerli imkanlarla üreten yaklaşık 7-8 tane daha firma var. Bu firmalar hem iç pazara hem de civar pazara güneş paneli, ekipmanı, güneş santrali ihraç edebilecek potansiyele gelmiş oldu. Yakın bir gelecekte rüzgar tribünlerin de önemli bir kısmını jeneratör başta olmak üzere artık Türkiye’de üretmeye başlayacağız. Şu anda zaten kanatları üretebiliyoruz, kuleleri üretebiliyoruz, ama jeneratörden elektriğe dönüştüren kısmı üretimine başlamamıştık, şimdi onların anlaşmaları yapıldı onlar başlayacak. Bir taraftan EÜAŞ, Keban’daki hidrolik tribünlerin jeneratörünü kendisi üretti yenileme zamanı gelmişti onları çalıştırdık. Yine geçtiğimiz haftalarda EÜAŞ elektrik otomasyon sistemini yerlileştirdi. Dolayısıyla, artık başta hidrolik santrallerimiz olmak üzere oradaki otomasyonu tamamen yerli kendi milli mühendislik çözümlerimizle yapabilir hale geliyoruz, çünkü tamamen EÜAŞ mühendisleri tarafından yapıldı. Yine doğal gaz da basınç düşürme istasyonları da dahil olmak üzere neredeyse şebeke de kullanılan malzemelerin yüzde 90’nını artık kendimiz üretir hale geldik. Hatta sadece üretmekle yetinmiyoruz bunları önemli oranda da yurt dışında ihraç ediyoruz. Petrolle ilgili olarak da şu anda özellikle kuyu açma işlemlerinde kullandığımız sondaj makinelerinde de yine önemli oranda yerlileşme devam ediyor. Cumhurbaşkanımız Kaşif isimli su altı robotunu da kamuoyunda tanıtmıştı o tamamen yerli, milli mühendislik çözümleriyle ortaya çıkmış bir üründü. Kaşif su altı robotu yerin yaklaşık suyun 2000-2500 metre altında deniz tabanında kuyu başındaki iş ve işlemleri geminin platformundan uzaktan kontrol edebilir yapabilir hale geldik. Sayın Cumhurbaşkanımız hemen her hafta zaten bu tip milli ve yerli teknoloji gelişmeleri içeren, ihtiva eden birçok açılış da yapıyor. İşte savunma sanayinde bunu bizzat yaşıyoruz, sağlık sektöründe yaşıyoruz, sanayinin birçok alanında var enerji dahil olmak üzere. Artık dışa bağımlılığımızı özellikle bu salgın dönemimizde bir kez daha gösterdi kritik maddelerde dışa bağımlılığımızı bizim mümkün mertebe azaltmamız gerekiyor. Çeşitli teşvik ve destekleme mekanizmalarıyla yatırımcıyı da bu anlamda özendirdik ve hamdolsun bugün enerji yatırımlarında yüzde 50’den daha fazla artık yerli ekipman kullanabilir hale geldik. Zaten mühendisimiz, insan kaynağımız yurt dışına bağımlı olmadan bu tesisleri rahatlıkla yapabilir.”

MADEN ÜRETİMİ

Dönmez, “Bor en büyük maden sektöründe en büyük ihraç kalemimiz. Üç şehrimizde bor cevheri hazırlıyoruz ve bora dayalı bazı türevleri üretebilir durumdayız. Yıllık yaklaşık 2 milyon 200 tonluk bir üretim kapasitemiz var. Bu yılı saymaksak çünkü henüz daha rakamlar çıkmadı ama bu salgın dolayısıyla tabi ihraç ettiğimiz ülkelerde de bu kapanmadan dolayı bazı üretimlerde kısılmalar oldu ve dolayısıyla bu talebe yansıdı. Biz 2 milyon ton hedefini aştık geçtiğimiz 2 yılda. Bu sene muhtemelen bu kapanmadan dolayı küresel ölçekte bir miktar düşük olacak ihracatımız. Ama bunun dışında doğal taşlarda ciddi bir ihracat potansiyelimiz var, krom ihraç ediyoruz, çeşitli çinko ve kurşun ürünlerini ihraç ediyoruz. İthalatımız da fazla maalesef. Ama ihracatımıza baktığımızda yıllık ortalama 4-4,5 milyar dolarlık bir ihracatımız var maden ürünlerinden hammadde ürünlerinden. İthalatımızla ülkede yeterli olmayan hammadde ürünlerini ithal ediyoruz ya da yeteri kadar üretemediğimizi açığımızı yurt dışından tamamlıyoruz. Aşağı yukarı 4,5 milyar dolarlık ihracatımıza karşılık 6-6,5 milyar dolarlıkta ithalatımız var. Yani hammadde sektörü açısından baktığımızda 2 milyar dolarlık bir ticaret açığı söz konusu. Son 10 yılda yaklaşık 200 ton civarında altın ithalatı yapmışız. Geçtiğimiz yıl 38 tonla rekor kırdık, bu sene inşallah salgına rağmen 40 tonu geçeceğiz. 2000’li yılların başında bizim altın üretimimiz neredeyse sıfır kilogram mertebesindeydi. 350 tonluk üretim yaptık bu son 15 yılda. Bunu artırmamız lazım. 200 ton ithalatımız var, 40 ton üretimiz var, açığımız hala 160 ton ve önümüzdeki 5 yılda bizim 100 tonun üzerinde bir üretimi çıkartmamız lazım. Altın işletmesi için minimum 100 milyon dolarla 1 milyar dolar arasında yatırım yapmanız lazım sahanın hazırlanması için. Gübretaş’ın sahip olduğu bir ruhsat sahası var Söğüt’te. Ben de aslen Bilecikliyim tabii bu arada bunu ifade etmiş olayım. Memleketimizde böyle bir keşif var, bundan tabii son derece mutluyuz ve sevinçliyiz. Sayın Cumhurbaşkanımız da biliyorsunuz iki yıl içerisinde burada bu sahayı altın üretimine hazır hale getireceğiz dedi. MTA’nın bulduğu yaklaşık 8-10 tane daha altın sahamız var, bunların büyük bir kısmı da Varlık Fonuna devredildi, inşallah milli ekonomiye kazandırılsın diye. Aslında altın sektörüne baktığımızda potansiyelimiz oldukça yüksek, fakat bugün ulaşmış olduğumuz üretim seviyesi potansiyelimizin oldukça altında. Ve biz bu sene muhtemelen altında 20 milyar doları aşan bir ithalat yapacağız. Neredeyse petrol ithalatı kadar bir altın ithalatı var. Ama bunun bir 5-6 milyar dolarını işleyip tekrar kuyum sektörü ihraç yapıyoruz, yani külçe altını getiriyoruz, ama işleyip ihraç ediyoruz, bir yerde değer katabiliyoruz altına. Özellikle kriz dönemlerinde insanoğlunun belki kodlarından geliyor, en güvenilir liman olarak altını görüyor. Çünkü paranın değerleri bir anda inebiliyor-çıkabiliyor. Bir de biz Anadolu insanı düğün dernek, birbiriyle hediyeleşme baktığınızda veya ufak tasarruf aracı olarak da altını görürsünüz. O açıdan altına talep maalesef azalmayacak. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde inşallah Türkiye’de altın üretimini 100 tonun üzerine çıkartmayı hedefliyoruz, bu sene 40 tonu geçeceğiz. Böyle de bir potansiyelimiz de var.”