“Madencilik sektörü ülkemizdeki iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili düzenlemelere öncülük etmiş bir sektördür”

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Işıkhan, Kütahya’nın Tavşanlı ilçesindeki bir maden ocağında çalışan işçilerle bir araya geldi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Işıkhan, çeşitli temaslarda bulunmak ve programlara katılmak üzere Kütahya’ya gitti.

Kütahya’nın Tavşanlı ilçesindeki bir maden ocağında çalışan işçilerin iftarına katılan Bakan Işıkhan,  burada yaptığı konuşmada, iftar sofrasını Türkiye’yi alın terleriyle, azim ve emekleriyle, bugünlere getiren kıymetli maden çalışanlarıyla paylaşmanın huzuru ve memnuniyeti içerisinde olduğunu dile getirerek, “Sevgili Peygamberimiz; ‘Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır’ buyuruyor. Bizler de bu kadim hakikatten yola çıkarak her iftarımızı mutlaka milletimizle birlikte yapmaya, sofralarımızı emek dünyamızın temsilcileriyle, mensuplarıyla paylaşmaya, il il, ilçe ilçe gezmeye gayret ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Işıkhan, gelecek hedefleriyle, yüzyıllık planlarıyla birlikte büyüyen bir ülke olduklarının altını çizerek, “İnsana verdiğimiz değer ve emeğe olan saygımız, bu sürece yön veren en güçlü faktörlerden biri… Oluşturduğumuz yeni istihdam alanları ile her zaman, ekonomide sağladığımız büyümeyi ve sosyal refahı kalıcı hale getirmenin mücadelesini veriyoruz. İnsanlarımızın huzuru ve güvenliği için izlediğimiz politikalarla her kesime yönelik olarak önemli iyileştirmeler yaptık. Bu anlamda madencilerimiz bizim hizmet politikalarımız açısından her zaman çok önemli bir yere sahip oldu” diye konuştu.

“Madencilik sektörü ülkemizdeki iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili düzenlemelere öncülük etmiş bir sektördür”

Her türlü zorluğu göze alarak helal rızkını kazanmak için yerin yüzlerce metre altında dünyanın en zor mesleklerinden birini icra eden madencilerin; yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengin Türkiye’nin doğal kaynaklarına erişimi ve gün yüzüne çıkarılmasında en büyük paya sahip olduklarına dikkati çeken Bakan Işıkhan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu minvalde devletimiz, özellikle son 21 yılda, ellerinin karasıyla ülkemizin ve milletimizin geleceğini aydınlatan maden çalışanlarımızın alın terlerini kurutmadan hakkını teslim etme gayretinde olmuştur. Tabi madencilik denilince ilk akla gelen konulardan birisi de, hiç şüphesiz, İş Sağlığı ve Güvenliği önlemleridir. Üzülerek ifade ediyorum ki, iş kazaları ve meslek hastalıkları sadece ülkemizin değil dünyanın bir sorunu… Her yıl milyonlarca çalışan bu risklere maruz kalıyor. Hedefimiz, bu küresel sorunu ülkemizde minimum düzeye indirmek. Tek bir çalışanımızın dahi mesleği sebebiyle hayatını kaybetmediği sağlıklı, güvenli bir çalışma hayatını tesis etmek.”

Işıkhan, bu anlayışla, her alanda olduğu gibi, iş sağlığı ve güvenliği konusunda da Türkiye’yi daha iyi bir noktaya taşımanın mücadelesini verdiklerine vurgu yaparak, “Madencilik sektörüne yönelik iş sağlığı ve güvenliği kapsamındaki çalışmaların tarihi, dünyada da ülkemizde de 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanıyor. Bu yönüyle madencilik sektörü, aynı zamanda, ülkemizdeki iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili düzenlemelere tarihsel olarak öncülük etmiş bir sektördür” dedi.

“Çalışanlarımızın Sağlığını, Hayatını, Geleceğini Tehlikeye Atacak Politikalar İzlememiz Mümkün Değildir”

1936 yılında yayımlanan İş Kanunu’nda ve sonraki İş Kanunu düzenlemelerinde ise; İş Sağlığı ve Güvenliği’nin kapsamının genişlediğini, çalışma hayatının temel başlıklarından biri haline geldiğini hatırlatan Bakan Işıkhan, “İş güvenliği, bizim de Bakanlık olarak üzerinde en çok durduğumuz konuların başında geliyor. Özellikle maden çalışanlarımıza yönelik geliştirilen projelerde, verilen desteklerde öncelikle güvenlik konusunu ele alıyoruz. Çünkü madencilik sektöründeki en büyük arzumuz her şeyden evvel bu sektörde faaliyet gösteren emekçilerimizin can güvenliğidir. Hiçbir meta, hiçbir maddi kazanç, bir insanın canından daha değerli değildir. Dolayısıyla bugüne kadar yeraltı zenginliklerimizi milletimizin hizmetine sunarken önceliğimiz her zaman insan oldu. Bu anlayışın temelinde ise ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ prensibimiz bulunmaktadır. Her şey insanımız için, her şey milletimiz için derken; çalışanlarımızın sağlığını, hayatını, geleceğini tehlikeye atacak politikalar izlememiz mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

“İş Sağlığı ve Güvenliğini Çalışma Hayatının Tamamında Yaşanan Bir Kültür Haline Getirmek, Temel Öncelik ve Hedeflerimiz Arasında Yer Alıyor”

Işıkhan, bu çerçevede günümüze kadar konuyla ilgili birçok önemli adım attıklarına işaret ederek, şunları kaydetti:

“21 yıllık insan odaklı hizmet ve eser politikalarımız, hükümetimizin; hak, adalet ve refah temelli bir anlayışı çalışma hayatının bütün alanlarında hakim kılma gayretimiz, bu gelişmelere çok daha büyük bir ivme kazandırdı. Bu çerçevede; iş sağlığı ve güvenliğini çalışma hayatının tamamında yaşanan bir kültür haline getirmek, temel öncelik ve hedeflerimiz arasında yer alıyor. 2012 yılında yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, bu anlayışın bir eseridir. Bu kanunla iş sağlığı ve güvenliği alanı müstakil bir kanun düzenlemesine kavuştu.  Bu da konuya verdiğimiz önemi ortaya koyuyor. Yine bu kanunla, iş sağlığı ve güvenliği alanında, uluslararası norm ve gelişme standartlarıyla uyumlu bir sistem kurmuş olduk. Kanun, risk değerlendirmesini temel alıyor, önleyici yaklaşımı benimsiyor ve çalışanların görüşlerini içeren katılımcı özellikler taşımaktadır.”

“Çalışanların ve İşverenlerin Norm ve Standartları Yeterince İçselleştirmesi, Çözümün En Önemli Anahtarlarından Birisidir”

Sürdürülebilir bir ekonomi ve sanayileşme stratejisi için çalışma hayatında barışın, iş sağlığı ve güvenliğinin olmazsa olmaz olduğunu bildiklerine değinen Bakan Işıkhan, “Ülkemizdeki iş kazası sayılarına baktığımızda hepimizin çok daha fazla çaba göstermesi gerektiği muhakkaktır. Bu sebeple, çalışma hayatına yönelik faaliyetlerimizi sosyal diyaloğu ve uzlaşmayı ön planda tutarak yürütüyoruz. Bakanlık olarak, her alanda ortak aklı ve işbirliğini temel alan bir çalışma prensibini benimsedik. Ne var ki, toplumsal ve kültürel boyutlara sahip bu tarz sorunların çözümünde, yasal müeyyide ve teşvikler, her zaman tek başına yeterli olamıyor. Gerek çalışanların gerekse işverenlerin norm ve standartları yeterince içselleştirmesi, çözümün en önemli anahtarlarından birisidir. Çalışma hayatının tüm paydaşları başta olmak üzere toplumun her kesiminin İş Sağlığı ve Güvenliği’ni bir alışkanlık, bir kültür, olmazsa olmaz bir unsur olarak görmesi gerekiyor. Bu nedenle konuya olan duyarlılığın artırılması, tüm aktörlerin bu konuda bir seferberlik ruhu içinde hareket etmeleri için büyük gayret sarf ediyoruz” şeklinde konuştu.