‘Enerji sektöründe çok büyük bir değişimin içinden geçiyoruz’

‘Enerji sektöründe çok büyük bir değişimin içinden geçiyoruz’

12. Türkiye Enerji Zirvesi’nin ilk gününde Uludağ Enerji CEO’su İsmail Ergüneş’in moderatörlüğünde “Elektrik Piyasası” oturumu gerçekleştirildi. Oturumda EÜD Başkanı Cem Aşık, ETD Başkanı Murat Kirazlı, ELDER &EMOD Yönetim Kurulu Üyesi Sinan Ak ve ELDER Başkanı Kıvanç Zaimler konuşmacı olarak yer aldı.

EÜD Başkanı Cem Aşık

‘YAPILAN UYGULAMALARDA ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK ÇOK ÖNEMLİ’

Oturumun açılışında geçen sene için çok zor bir sene denmişti. Bu sene de çoğu şeyi gördük derken yine de değişik şeyleri görmeye devam ettik. Bunlar maalesef çok da hayırlı olmayan şekilde hayatımızı zorlaştıran gelişmeler oldu. Olanlar bütün ülkeler üzerinde paradigma değişiklikleri gerektiriyor. İklim değişikliğine yönelik olarak eylem planları yürürken şimdi daha acil kısa süreli bazı zorlamalar da geldi. Tüm ülkeler ve kurumlar buna uyum sağlamaya çalışıyor. Burada bence en önemli konu, kısa süreli bu yangınlara müdahale ederken uzun süreli hedefleri gözden çıkarmamak lazım. Bugün aldığımız tedbirlerin bizim uzun dönemli yatırım hedeflerimizi, iklim hedeflerimizi vs. bozacak noktalara gitmemesi lazım ya da bozacak yönde olmaması lazım. Ülkelerin hepsinde tamamen serbest piyasalardan daha sosyal politikalara dönüşler gözlemliyoruz. Tüm devletler halkın üzerinde oluşabilecek ani maliyet yüklerini azaltmaya çalışıyor. Bunları zaman zaman hazineden paralar ayırarak, zaman zaman da bizim ülkemizde de uygulandığı şekilde farklı enerji oyuncuları arasında kaynak aktararak yapılıyor. Bunu ilk uygulayanlardan biri de Türkiye oldu. ‘Kaynak Bazlı Destekleme Uygulaması’ çıktı. Bu şimdiye kadar büyük ölçüde korunan tarifelerdeki maliyetlerin sübvanse edilmesi için kullanıldı ve bir süre daha kullanılmaya da devam edecek. Ama bu tür uygulamaların hepsinde öngörülebilirlik çok önemli. Bunun acil bir durum tedbiri olduğu, geçici olduğu her zaman vurgulanmalı ve tercihen ne zaman biteceğinin de bir planı olmalı. Yoksa insanlarda görülen vergi uygulaması bir daha gitmez gibi beklentiler var. Bunlar tehlikeli.  Böyle düşünülürse, ileriki yatırımları etkileyici kötü bir uygulama. Şu an uygulamada doğru mantıklı gerekçeler var ama bunun şu şartlar gerçekleştiğinde bitecek diye de net olarak ortaya konması lazım. Bu ortamda ticaret çok zor. Özellikle biz bölgesel ticaret merkezi olmayı stratejik bir konu olarak konuşurken ticareti uzun dönemde sekteye uğratıcı şeyler yapılmamalı. Bu ticaret, bu fiyatlar hep yatırımın göstergesi olduğu için fizibiliteler bunlar üzerinden hesaplanıyor.

İkinci önemli konu da uygulamalar getirirken bunun tabi yan etkileri de oluyor. O sebeple bunları iyi düşünmek ve koordine olmak lazım. Örneğin bizim ülkemizin en büyük yenilenebilir kaynağı aslında hidroelektrik santraller; sessiz kahramanlar. Yüzde 30’un üzerinde bir kurulu güce katkıları var ve bunlar rezervuarlılarla beraber özellikle baz yük ya da sistemi dengeleme konusunda birçok faydaları, yararları var. Bunların bazılarında belli bir kısmında su katkı payı ödeniyor. Yapıldığı yıllarda her yıl PTF’nin artışına endeksli olarak artıyor ama siz geliri sınırladığınız zaman bunu sınırlamazsanız, ortaya garip durumlar çıkıyor. Şu anda bu konuda çok vahim bir durumdayız; enerjiye ihtiyacımız var, dış açığımız büyüyor diye her yerden yeni santral yapılmasını teşvik ederken bu santrallerin bir kısmı su atmaya başladı. Seneye bazıları bütçelerine çalışmayacağız diye belirtiyor çünkü kâr edemiyor. Mesela 2500 megavatlık santral, yaklaşık 3,5 teravatsaate yakın üretim bundan etkilenecek görünüyor. Bu santraller gelecek yıl devlete, DSİ’ye, TEİAŞ’a, Hazine’ye ve belediyelere 8 milyar TL civarında bir para ödeyecekler. Aslında bunların çalışmamasının elektriğin yanında böyle bir zararı var. Daha da kritiği belki bunlar çalışmazsa, bunları ikame edebilecek ve doğal gaz ve kömür santralleri var. Dolayısıyla 8 milyon dolar gibi cari açığa negatif etkisi olacak bir durum. Dolayısıyla sistem bir bütün olduğu için bunlara yapılan her müdahale birincisi geçici olmalı ve geçici olduğu açıklanarak hangi koşullarda biteceği de netleşmeli. İkincisi, bir noktaya dokunduğunuzda onun da etkileri oluyor. Bu diğer etkisi olan her noktayı da düzeltmek gerekiyor.

YENİLENEBİLİR ENERJİ ORANI ARTTIKÇA ŞEBEKENİN YENİ İHTİYAÇLARI ORTAYA ÇIKACAK

Depolama konusunda benim iki tane beklentim ve ricam var. Birincisi, lütfen doğru yatırım yapalım, tekrar yapılamayacak projelere girişerek vakit kaybetmeyelim. Doğru fizibilite yapıp doğru olan yatırımları yapalım. İkincisi de teknolojiyi kazanalım. Kendimiz yapalım, ithalatçı ve belki de çöplük konumuna dönüşmeyelim.

İklim ve yeşil dönüşüm konusunda dönüşümün ya önünde duracak ya da onu yapılabilir hale getirecek yatırım, iletim ve dağıtım şebekelerinde olması gereken yatırımlar. Burada yeni hatların ötesinde biraz bakış açısı değişiklikleri de gerekiyor. Daha esnek şebekeler oluşturabilmek, yeni yan hizmetleri gündeme getirebilmek çok önemli.  Çünkü yenilenebilir oranı arttıkça şebekenin yeni ihtiyaçları da ortaya çıkacak. Talep tarafı, yapay zekâ teknolojilerinin kullanılması gibi noktaların hepsinin gündemde olması gerekiyor. Bakanlığımızın çalıştığı bir ‘Ulusal Enerji Planı’ var. Bunların açıklanıp sonra bu politikalarla doldurulması bence önümüzdeki en kritik gündemlerden biri olacak.

ELDER Başkanı Kıvanç Zaimler

‘YATIRIMLAR İÇİN CİDDİ ŞEKİLDE FİNANSMANA İHTİYACIMIZ VAR’

Yaşanan iklim değişikliğinin, ısınmanın en büyük sebeplerinden birisi de enerji sektörü. Enerjiyi üretirken, iletirken, tüketirken her noktada esasında verimsizlik, kayıp ve salınım yaratıyoruz. Dağıtım şirketlerinin iklim değişikliğinde de rolü var. Bunlardan birincisi; kendi ürettikleri araçlar ve ekipmanlar ki bu çok daha düşük. İkinci rolleri ise teknik kayıp ve teknik olmayan kayıp yani çoğumuzun kayıp kaçak diye bildiği kayıplar var. Dolayısıyla bu kayıpların azaltılması da bizim karbon emisyonları için en önemli katkılarımızdan bir tanesi olacak. Bu da kapsam ikiye giriyor. Kapsam 3 de dağıtım sektörünün kullandığı ekipman, malzeme gibi tedarikçilerimizin sağladığı süreçlerdeki karbon ayak izi. O da zaman içinde ele almamız gereken bir konu. Bu niye önemli? Çünkü dağıtım şirketleri bugün elektrik dönüşümünde, yeşil dönüşümde çok önemli roller alacaklar. Yani yatırım ve işletme yapacaksınız. Bu yatırımlar için de ciddi şekilde finansmana ihtiyacımız var. Dolayısıyla bizim Türkiye’deki 21 dağıtım şirketi olarak da bu farkındalık ve bakış açısıyla odağımıza sürdürülebilirliği alarak bu yolda bu finansmana da ulaşacak yolları yaratmamız lazım.

ENERJİ SEKTÖRÜNDEKİ DÖNÜŞÜMLERİN MALİYETİNİ KİM ÖDEYECEK KISMI OLDUKÇA ÖNEMLİ

Dağıtım şirketlerinin geleceği konusuna baktığımızda dağıtım fiziksel değer zincirinde en sonda olduğu için hep söz en son geliyor. Dağıtım sektörü tüketiciler ve genel kamuoyunda iki kere akla geliyor. Bir elektrikler kesildiği zaman, ikincisi de suçları direkt olmasa da aynı sermaye grubuna bağlı oldukları firmanın faturası geldiğinde hatırlanıyorlar. İkisinde de hep negatif. Dolayısıyla algısı çok pozitif değil. Dünyada farklı mı değil ama farklılaşmanın da yolu var.

OLMAZSA OLMAZIMIZ İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİNDE ÇOK ÖNEMLİ YOL KAT EDİLDİ

Geleceği anlatmadan önce bir düne bakalım. Türkiye’de özelleştirme oldu. Bu alanda operasyonel yenilik yapılması gerekiyordu ve bunlar yapıldı. Olmazsa olmazımız iş sağlığı güvenliğinde çok önemli yol kat edildi. En önemli gelişme de vatandaş, tüketici, müşteri memnuniyetinde kalite, iyileştirme, kesinti sürelerinde kısalma vs. bu alanlarda yapıldı. Bunlar yapılmaya da devam edecek. Değişen bir şey var ki; şu ana kadar bütün arkadaşlarımın bahsettikleri, depolama, elektrikli araç, güneş paneli dediğimiz zaman işte değer zincirinin son halkası devreye giriyor. Bu değişimi yapalım, bu yeşil dönüşümde net sıfır yapalım. Dağıtım şirketleri kendi tükettiklerini sıfırlasınlar. Verimlilik dönüşümlerinde güneş panellerini, depoları, elektrikli araç istasyonlarını şebekeye entegre etsinler. Bunlarla ilgili dijitalleşme artacak, siber güvenlik ihtiyaçları değişecek. Finansman kuruluşlarında yeşil, güzel sürdürülebilirlikle ilgili krediler alsınlar. Bunun parasında da birisi ödeyecek. Bir de bunun maliyeti var. 100 liralık bir elektrik fiyatı içerisinde elektrik dağıtımın bedelini diyelim 10-15 arasında değiştiğini düşünün. Bu dönüşümü yapacağız fakat bir 15 lira daha lazım. Kim verecek bu 15 lirayı? Bugün tüketici tükettiği miktarı ödüyor. Hep beraber tükettiğimiz oran kadar mı verelim yoksa o 15 lira ilaveyi kamudan mı isteyelim? Kamu kim, 84 milyon adına devlet. Biz yatırımı çoluğumuz çocuğumuza ve geleceğe mi yapalım yoksa bu ilave 15 lirayı tükettiğimiz oranda mı paylaşalım? Bugün dünyada verilmesi gereken kararlardan bir tanesi de bu. Bu dönüşümlerin maliyeti. Devletin rolü, tüketicinin rolü ne olacak?

Esas problemimiz enerji fiyatlarının pahalı olması değil. Tüketici bunu ödemekte zorlanıyor, biz de asgari ücretin 330 lira olduğu bir dönemde aynı elektrik, doğal gaz maliyetini ödemekte zorlanıyoruz. Gelişmiş ülkelerde asgari ücretli çalışan sayısı çok az, çok daha yüksek ücretlerle bunu ödeyebiliyor. Dolayısıyla bizim ekonomik modelimize daha teknolojik bazlı, daha fikri mülkiyetlere sahip konularda enerjimizi tüketmemiz lazım ki orada dönüşüm yapalım. Her şeyi de devletten isteyemeyeceğiz.

DEĞER ZİNCİRİNİN HEPSİ BİRBİRİNE ÇOK BAĞLI

Burada gördüğünüz değer zincirinin hepsi birbirine çok bağlı. Üretimden iletimine, dağıtımına, bu işin piyasadan, ticaretinden perakende ayağına, bütün paydaşlarıyla bu bir bütün. Bu bütünü çalıştırmak da bizlerin görevi. Bizler buradaki STK’lar olarak, serbest piyasa ekonomisine, kamuyla özel sektörün rolünün nasıl konumlandırılması gerektiğine inanan, kamunun ülkenin stratejik alanlarında olması gerektiği piyasanın ise özel sektöre açılıp daha hızlı bir şekilde yapılabilir modeli destekliyoruz. Türkiye’nin de zaten enerjide seçtiği büyüme modeli budur. Bunu sağladığınız zaman biz bu ilkelerimizden vazgeçmeden bu değer zincirini çalıştırırız.

ELDER & EMOD Yönetim Kurulu Üyesi Sinan Ak

‘ŞARJ İSTASYONLARI KONUSUNDA ATIL YATIRIM YAPILIYOR’

Elektrikli araçlar konusu çok geniş bir konu. Burada da aslında bir kaç tane soru var. Evet, elektrikli araçlar geliyor; hayatımıza giriyorlar. Elektrikli araçları yavaş yavaş da sevmeye de başladık. Bir kullanan bir daha kullanmaktan vazgeçemiyor. Ben 5 yıldır kullanıyorum ve şu an tekrar eskiye dönmek gerçekten istemiyorum. En büyük sorun, insanların kafasında yer alan şehirlerarası yolda kalır mıyım ve yolumu bitirebilir miyim kısmı. Böyle bir sıkıntıyla insanlar bu araçlardan biraz uzak dursalar da aslında bu yeni dönemde yapılacak yatırımlarla beraber bu sorun bence 2026’ya kadar ortadan kalkıyor. Üç aşağı beş yukarı Türkiye’de 3600 tane lokasyon var. Bugün itibarıyla benim bildiğim Türkiye’de minumum 3 binden fazla DC yatırımı yapılacak gibi görünüyor. Bilmediklerimi de koyarsanız belki 4 binlere falan gidebilir. Tabii bu rakam çok fazla. Çünkü Türkiye’de 10 bin tane araç olduğunu ve önümüzdeki bir yıl sonra da bunun en fazla 30 binli rakamlara çıkacağını düşünürsek bu kadar yoğun bir yatırım yapmanın ne kadar doğru olduğunu bir-iki kere düşünmek lazım. Devlet istiyor, yatırımcılar istiyor. TOGG da her yerde şarj istasyonu olsun, benim arabalar satılsın istiyor ama diğer taraftan da bu yatırımı yapan firmaların bir gelir beklentisi söz konusu. Teknoloji ilerliyor, bugün evet bu DC cihazlar cazip gelebilir ama bir de çok hızlı cihazlar da koymuyorlar. Bu cihazlar uzun yollar için çok uygun cihazlar değil. Uzun yolda 180 kilowat güç ve üzerine gidilmesi gerekiyor. Bunlar daha çok iş yapacak. Bir müşteri geldiği zaman düşük güçlü şarj istasyonundan şarj etmeyecek. O yüzden bana biraz âtıl yatırım yapılıyor gibi geliyor. Karşılaştırma yapacak olursak, İtalya’da 100 bin araç var. DC anlamında Türkiye’de yapılması planlanan kadar şarj istasyonu yok. Keza Fransa’da, Doğu Avrupa’da baktığımızda da aynı durum söz konusu. Onlar bizden araç sayısı anlamında aşağı yukarı 2-3 yıl ilerideler fakat yatırımı bu yıl yapmaya başlıyorlar. Biz bu konuda onlardan daha öndeyiz yani.

Bir de işin teknoloji boyutu var. Teknoloji de tabii çok ilerliyor. Çok hızlı bu yatırımları yaptığınız zaman, değişen teknolojiye ayak uydurmanız da söz konusu. Kablosuz şarj artık çok popüler olmaya başladı. Özellikle İsrail’de ve Avrupa’da bazı ülkelerde belirli belediye otobüsleri veya kamyonlar bu kablosuz şarj operasyonlarıyla şarj olabilecekler. Tabii bunlar olduktan sonra araçlara da yansıyacak bu. O yüzden bu yatırımları yaparken gelişen teknolojilere de bakmak gerek diye düşünüyorum. 4 bin tane şarj istasyonu Türkiye’de kurulursa DC olarak, en az 2027’ye kadar bize yetecek kadar şarj istasyonu olacak. Sadece yatırımı yapmak, ondan sonra cihazları koymak bu işin onda biri. Asıl şey yazılım, müşteri memnuniyeti ve yolda bırakmama. Bunlar daha ön plana çıkıyor. O taraftaki kasların gelişmesi en önemli konu diyebiliriz.

Enerji sektörünün geleceğine yönelik değerlendirmelerde bulunduğumuzda ben ilk sektöre girdiğim zaman sektörde belki 20 tane oyuncu vardı, belki o kadar bile yoktu. 2018’lere geldiğimizde 50 tane oyuncuya çıktık. 50 tane üretici ve en fazla da belki bir o kadar da petrol istasyonu temsilcisi vardı. Bu yıl aslında geleceği planlayacak, şekillendirecek ve yeni iş imkanları sunacak şekilde çok önemli kararlar alındı. Özellikle bu hem lisanssız enerji üretimi hem depolama hem şarj istasyonlarıyla ilgili yönetmeliklerin çıkması, aynı zamanda sanayicilerin her birinin birer üretici olması sadece kendi çatılarında değil Türkiye’nin her yerinde olabiliyorlar. Bu rakamlar belki 500’lü rakamlara, küçük evlerin gelmesiyle de beraber 100 binden fazla oyuncunun bu sektöre girmesini ve aktif bir şekilde piyasada hareket etmesini sağlayacak. Bu kadar çok oyuncunun bir arada olduğu bir ortamda, bu arz talep dengesi, ikili anlaşmalar, bundan sonra biz elektriği kime nasıl satacağız? Bu ikili anlaşmalar nasıl olacak diyoruz ama diğer taraftan da elektriği satmayı düşündüğümüz bir sürü sanayici şu an yatırım yapmayı düşünüyorlar. Dolayısıyla yatırım yapmayla beraber burada ciddi anlamda müşteri kaybına da uğrayacağız. O yüzden daha çok yurtdışında sanayicinin kendi başına yatırım yapmasındansa böyle daha bu işte profesyonelleşmiş şirketlere yatırım yapıp onlara elektrik satma üzerine devam ediyor bu işler ama bizde biraz daha farklı gitmeye başladı. Şimdi bu dijitalleşmeyi ve bunlara birtakım hizmetleri götürmeyi getirecek. Bizim gibi şirketler artık çok fazla yatırım yapmak yerine, küçük küçük yatırım yapan şirketlere belki hizmet verme, onları yönlendirme, onlara doğru yatırımı yaptırmayla ilgili olarak çalışmalar yapmamız gerekecek diye düşünüyorum.

Özellikle depolamayla beraber yeni bir sektör oluşuyor. Bu pillerin Türkiye’de üretilmesi lazım. Türkiye’de mutlaka belli bir depolamayla ilgili bir fabrikanın kurulması gerekiyor. TOGG ve başka otomotiv üreticileri kuruyor ama bunlar daha çok kendi araçlarında kullanacakları pilleri üretecekler. O yüzden burada inanılmaz bir yatırım fırsatı var. Mutlaka bu süper teşvikler vs. ile birlikte bu depolama alanında yatırım yapılması gerekiyor.

Güneş panelleriyle ilgili de birtakım yatırımlar oluyor şu an. Orada da çok büyük fırsatlar var. İnvertör keza dünyada bir darboğaz haline geldi. İnvertörü panelden daha zor buluyorsunuz. O alanda da yatırım imkanları vs. var. Aynı zamanda yazılım alanına girmeniz lazım. Bu kadar çok oyuncunun olduğu ortamda yazılımınız yoksa müşteriye gerekli hizmeti sunamayabilirsiniz. Sistemin herhangi bir yerinde oluşan aksaklık o fabrikanın belki çalışmasını engelleyecek.

ETD Başkanı Murat Kirazlı

‘KRİZ TÜKETİCİYİ ÜRETİCİYE EVİRMEYE BAŞLADI’

Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda Türkiye’ye gecikerek gelen enerji krizinin ilk adımlarını duyuyorduk. Türkiye çok büyük bir elektrik ve gaz sistemi. Her ikisi için de batıya göre izoleyiz. Enterkonneksiyon olarak baktığınızda Türkiye, emtia fiyatıyla olan yansıma haricinde kendisine batının krizini transfer etmiyor. Buradaki hatlarımız hem elektrikte hem gazda çok düşük kapasiteli hatlar ve kendine özgü yapısıyla ilerliyordu. Fakat tabii ki emtia fiyatlarındaki anormal yükseliş özellikle Türkiye’deki sistemdeki ithal kömür santrallerinin ve daha sonra doğal gaz santrallerinin maliyetlerine yansıyarak bozucu bir etki yarattı. Tabii ki ‘Kaynak Bazlı Destekleme Mekanizması’ndan ayrı elektrik ticaretini değerlendirmek çok kolay değil ama kısa vadede yaşadığımız bu krizin bize etkilerini 2-3 başlıkta ele alabiliriz.

Birincisi, son tüketicilerin gerçekten mevzuatın da önünü açtığı paralelde dağıtık enerji yatırımlarına, lisanssız üretim faaliyetiyle ilgili ivmelenmeye şahit olduk. Krizin pozitif tarafına bakacak olursak kriz aslında tüketiciyi üreticiye evirmeye başladı diyebiliriz. Üreten tüketiciler gibi farklı farklı tabirleri hayatımıza daha fazla soktu. İkinci tarafta baktığımızda tabii, tüketici elektrik maliyetini uzun ya da orta vadeli hedge etmenin önemini de gördü. Önceki senelerde şunu gördük ki; Türkiye çok düşük elektrik fiyatlarını da yaşadı. Yakın coğrafyasına göre çok daha düşük fiyatlı elektrik fiyatlarının yaşandığı dönemler oldu. Bu artan tüketim fiyatları tüketicinin canını yaktı. Orta vadede tüketici bunu hedge etmek istedi. Bu durumda kaynak bazlı destekleme olarak giren mekanizmayı gördük. Temel amaç aslında gerçekten makul getirinin üstündeki getirinin en azından belirli bir tüketici segmentini desteklemesi için girmesiydi. Tabii ki bu destekleme mekanizması hızlı bir şekilde enerji ticaretinin önünü kesti diyebiliriz. Çünkü zaten orta vadede bu mekanizma, üreticinin elektrik sattığı fiyatı zaten sabitliyor. Tüketicinin de bu fiyatın dışında piyasa fiyatı endeksli enerji haricinde bir opsiyonunun kalmadığı bir dünyaya bizi itiyor diyebiliriz. Burada tabii mekanizmanın uygulama şekli zaten düşmüş olan ticareti daha da ileriye dönük belirsizlik nedeniyle zorlu hale getirecektir. Aslında elektrik piyasamızdaki serbestleşme, teorik piyasa açıklığı gerçekten çok yüksek. Tüketicilerin çok büyük bir kısmı, enerjisini ulusal tarife dışı kaynaklardan almaya mecbur. Fakat elektrik ticaretini bence doğru yorumlamak gerekirse, bu tüketicilerin neredeyse yüzde 99’u elektriği bir finansman ürün gibi alıyor. Piyasa fiyatına endeksli, vadesiyle oynanmış bir ürüne eviriyor. Bu tüketicinin de tercih ettiği bir şey değil. Bu durum şu anki yüksek fiyatla ortaya çıkan yeni bir durum olarak söyleyebiliriz. O yüzden beklentimiz, en azından belirli bir vadede planlama açısından bu mekanizmanın nasıl bir evrileceği, enerji ticaretine etkilerinin nasıl daha sağlıklı, son tüketicilerin de basiretli bir tüccar gibi enerjilerini almalarına izin verecek şekilde evrilmesini bekliyoruz.

Yakın zamanda hayatımıza giren yenilenebilir enerjinin artışıyla ilgili, Türkiye enerji piyasasındaki oranının artmasını bekliyoruz. Bu geldiğimiz noktada enerji ticareti açısından baktığımızda elzem bir rolün ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Türkiye’ye artık bundan sonra devreye girecek yenilenebilir elektrik santralleri, depolamalı elektrik üretim tesisleri bildiğiniz gibi bir fiyat garantisi olmadan giriyor. Daha önceden yayınlanmış çeşitli TL eskalasyonları fiyatları dışarda tutarsak burada bir alım garantisi yok. Kanun yapıcının da yönlendirdiği yer bu piyasayı, bu enerji santrallerinin enerji ticareti yaparak orta ve uzun vadeli kontratlarla hem finansmanların destekleyici hem de son tüketicilere de fayda yaratacak bir modelle devreye girmesini sağlamak. O yüzden enerji ticaretinin bundan sonraki gelişimi açısından baktığımızda, yenilenebilir odaklı ve son tüketicinin merkezde olduğu bir yere evrildiğini söyleyebiliriz. Belki bundan üç yıl önceye kadar enerji ticaretini buradaki lisanslı oyuncuların büyük montanlı ticareti olarak addediyorduk ama bugün baktığımızda son tüketiciler piyasanın oyuncusu haline geldi. Hem üretim yatırımları açısından hem ileride depolama yatırımları açısından gelecek hem de uzun vadeli kontratlarla YEKDEM ve benzeri destekleme mekanizmalarına alternatif bir şekilde hayatımıza girecek diyebiliriz.

TÜRKİYE GAZ TİCARETİNDE DE KURALLAR AÇISINDAN GÜZEL BİR YOL HARİTASINA SAHİP

Gaz ticareti konusunda da Türkiye’nin gaz Hub’ı olmasına ilişkin çok ciddi bir gündem olduğu için eklemek gerekiyor. Türkiye gaz ticaretinde de kurallar açısından güzel bir yol haritasına sahip. Burada ilerleyebileceği ciddi bir alanı da var. Buradaki serbest tüketiciler piyasanın çok büyük bir kısmını kapsıyor. Son günlerde, son aylarda devreye giren piyasa bazlı tarifeler de artık maliyet bazlı yapının orada da elzem olduğunu, yakın vadede çok açık bir şekilde geleceğini görüyor.

Özellikle burada gaz Hub’ı olma gibi birçok ciddi ve önemli bir hedefin olduğu bir piyasa koşullarında, muhakkak ki iç piyasada da ciddi likiditeye, ciddi bir fiyat sinyaline ve buradaki aslında göz bebeğimiz olan EPİAŞ’ın bu ticaretin merkezinde yüksek montanlı gaz ticaretine ev sahipliğini yaptığını görmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Uludağ Enerji CEO’su İsmail Ergüneş

‘ENERJİ BİR ÜRÜN OLMANIN ÖTESİNE ÇIKTI’

Bugün burada sektörün sivil toplum kuruluşları dediğimiz derneklerimizin başkanlarıyla birlikte enerji sektöründe ne olduğunu, ne yaşandığını sektörün içinden bir bakış açısıyla değerlendiriyoruz. Geçen yıldan beri dünya enerji alanında daha önce hiç karşılaşmadığı, yaşamadığı şeyleri yaşıyor.

ÇOK BÜYÜK BİR DEĞİŞİMİN İÇİNDEN GEÇİYORUZ

Daha önce 1973, 1979 petrol krizleri, ekonomiyi ve dünyayı yeniden şekillendirdi. Belki yine öyle bir tarihsel dönemin içindeyiz ve ona tanıklık ediyoruz. Çok büyük bir değişimin içinden geçiyoruz. Enerji bir ürün olmanın ötesine çıkarak bütün uluslararası ilişkilerin, toplumsal hayatın ve ekonominin temeline oturdu. Bunun ardından çok önemli sonuçlar ortaya çıkıyor. Çıkan bu sonuçlar da bütün üretim şekillerini, ticareti ve piyasa yapılarını yeniden oluşturuyor.