‘Dünyada büyüme yavaşlıyor’

13. Türkiye Enerji Zirvesi’nin ilk günü yapılan sunumlarla başladı. Ekonomist Fatih Keresteci Zirve kapsamında ‘Türkiye ve Dünya Ekonomisinde Son Gelişmeler’ konulu bir sunum gerçekleştirdi. Son 3 yıldır sunumuma biraz karamsar ve negatif düşüncelerle başlıyordum. Bu sene farklı şekilde başlayacağım. Tünelin ucunda ışık göründü. Türkiye ekonomik anlamda normalleşme sürecine girdi ama bu süreç zahmetli. Bu durum […]

‘Dünyada büyüme yavaşlıyor’
Eylül Şahin
  • Yayınlanma24 Aralık 2023 15:56
  • Güncelleme24 Aralık 2023 15:57

13. Türkiye Enerji Zirvesi’nin ilk günü yapılan sunumlarla başladı. Ekonomist Fatih Keresteci Zirve kapsamında ‘Türkiye ve Dünya Ekonomisinde Son Gelişmeler’ konulu bir sunum gerçekleştirdi.

Son 3 yıldır sunumuma biraz karamsar ve negatif düşüncelerle başlıyordum. Bu sene farklı şekilde başlayacağım. Tünelin ucunda ışık göründü. Türkiye ekonomik anlamda normalleşme sürecine girdi ama bu süreç zahmetli. Bu durum sürecek ama bu noktada konuşmama hafif iyimser bir tonla başlayacağım.

Sunumuma dünyada kaynak savaşları olarak başlık koydum. Tüm dünyada büyüme ivme kaybediyor. Bu herkesin bildiği bir konu. Dünya Bankası bu sene yayınladığı tüm raporlarda önümüzdeki 10 yıl için ‘Kayıp 10 yıl’ ibaresini kullandı. Hakikaten 2010’lu yıllarda 2000’li yıllara göre daha zayıf bir büyümeyle karşı karşıya kaldık. 2020’li yıllar 2010’lara göre daha zayıf olacak. Yani büyüme yavaşlıyor. Mesela gelişmekte olan ülkeler için 2000’li yıllarda yüzde 6’lık bir büyüme vardı, 2010’lu yıllarda yüzde 5’e düştü, 2020’li yıllarda yüzde 4’e düşmesi bekleniyor. ‘Niye böyle?’ dediğimiz zaman, eminim hepiniz pandemi dönemini, Rusya-Ukrayna Savaşı’nı, Ortadoğu gerginliklerini ve bunun gibi birçok şeyi örnek gösterebilirsiniz. Hepsi doğru ama ana cevap bence bu değil. Ana cevap; küreselleşme eğiliminin geriye sarması. Dünya yaratmış olduğu değerin ne kadarını bir yılda ticarete konu edebiliyor? 1970’lerden 1992’ye kadar olan dönem Soğuk Savaş dönemi, çift kutuplu dünya var. Bir tarafta Amerika, bir tarafta SSCB, ciddi bir kavga var ve bu siyasette yaşanan gerginlik ticarete yansıyor. 1989 Berlin Duvarı ve SSCB dağıldıktan sonra dünyadaki o gerginlik azalınca bu ekonomiye de yansıyor ve ekonomide küreselleşme başlıyor. Yani dünya ticaret hacminde yüzde 30’dan yüzde 50’ye giden bir artış var. Bu yıllar genelde siyasi ve diplomatik olarak daha sakin geçen yıllar. Küreselleşme; ‘nerede ucuzsa orada üret, sonra dünyanın geri kalanına gönderebilirsin’ mantığıdır. Bu durum 2000’lerin sonuna kadar devam ediyor. 2008-2009 Amerika’nın Lehman’s (finansal) kriziyle birlikte ekonomik refah yine biraz sekteye uğramaya başlıyor. Aslında bugün yaşadığımız ekonomik sorunların kaynağı bu kriz dönemine denk geliyor. Sonrasında yaşadığımız bütün ekonomik sorunların kaynağı da bu döneme denk geliyor. Peki neden bizler 2010’ları o kadar ağır geçirmedik? Çünkü merkez bankaları bu durumu fark etti ve faizleri sıfıra indirdi. 2008 yılında FED’in ve ECB faizi yüzde 4-5 iken 0’a indi. Hatta Euro faizi uzunca bir süre 0’da kaldı. Ne zamana kadar? 2021’e kadar. Enflasyon sorunu patlak verip, merkez bankaları faiz artırmak zorunda kalınca dünyada küreselleşme ciddi anlamda geri sarmaya başladı. Bir pasta var, bu pastadan herkes pay almaya çalışırken pasta ne kadar büyükse pay alamaya çalışan insanlar daha az rekabet içine girmeye çalışıyorlar ama pasta küçüldükçe herkes pastadan daha büyük pay almaya çalışınca daha büyük rekabet ortaya çıkıyor. Bir tarafta Çin, diğer tarafta Amerika aralarındaki ticaret kavgaları ki bu kavga birçok yere sirayet etmeye başlıyor ve aslında bu yeni denge modeli. Bu kavga dünya ekonomisinde ilerleyen zamanlarda dünya ticaretinde sorunlu bir yapı olarak karşımıza çıkacak. Dünyanın tek sorunu enflasyon değil, başka sorunları da var; gelir dağılımında bozulma, göçmen karşıtı söylemler, siyasi değişimler ve küresel göç gibi birçok şey var. Bu denklemde iki tane ülkeyi ön plana çıkaracağım; Çin ve Avrupa Birliği. Avrupa inanılmaz derecede sağa kayıyor. Bu denklemin en önemli yapı taşlarından biri Çin. Çin öyle bir pozisyona geldi ki şu an dünyanın fabrikası. Çin dünyadaki küresel imalat sanayi katma değerin 3’te 1’ini üretiyor. Bu tarafta Çin’e karşı bir tepki var ve karşıt yaptırımlar geliştirilmeye çalışılıyor ama bir yere kadar. Çünkü çok sıktığınız zaman Çin üretmezse bu taraf zarar görüyor. Çin 2022’nin başında enerji yoğun sektörlerde üretimi durdurdu ve sektör çöktü. Anlatmaya çalıştığım temel hikaye önümüzdeki 5-10 sene dünyada kaynak savaşları olacağının altını çizelim. Dünya ekonomisindeki gidişat kaynak savaşlarına doğru gidiyor.

Türkiye’nin son 5 yılda çok büyük fırsatlar kaçırdığını düşünüyorum. Akılcı politikalar izleyebilseydik; baktığınızda Türkiye; doğunun en batısında, batının en doğusunda, sadece coğrafik olarak değil, düşünce tarzıyla da bu denklemi dolduran bir yerde olduğu için bundan daha önemli bir kaynak bulamazdık. Türkiye hala bu fırsatı kaçırmış sayılmaz. Yaratmış olduğu akılcı politikalara en kısa sürede dönerek, bu denklemi tekrar yerine getirebilir.

Dünyada, önümüzdeki süreçte büyüme daha zayıf. Küreselleşme olgusu geri sarıyor. Yeni bir kavram geldi; eskiden yurtdışında üretene ‘Offshoring’ derdik. Bunun yerine 3 yeni kavram geldi: Amerika diyor ki ‘yurtdışında üretme, gel bende üret.’ Hatta bunun için yasa çıkardı, Dünya Ticaret Örgütü’nü de kamufle etmeye çalışıyor. Yasanın ismi ‘enflasyon düşürme yasası’ ve pratikte hiçbir anlamı yok. Bu yasayla ‘bende üretemiyorsan yakınımda üret’ diyor. ‘Kanada, Meksika gibi alternatifleri kastediyor.  Hatta ‘yakına gelemiyorsan dostuma git’ diyor, burada da Vietnam ve Hindistan’dan bahsediyor aslında. Karbon ayak izi ve sürdürülebilirlik önemli bir kavram. Bu kavram kuralsız bir engel haline gelecek.

Dünyada bir enflasyon sorunu vardı ve merkez bankaları faiz artırdı. Faizdeki amaç; uzun vadeli faizleri yukarı çekmektir. Çünkü uzun vadeli faizi yukarı çekerseniz; tüketim azalır, tasarruf artar, böyle olunca da enflasyon düşmeye başlar. Amerika’da 30 yıl vadeli Mortgage faizi 2021’de yüzde 3’tü, şu an yüzde 8. Amerika faiz artırarak amacına ulaştı. Peki amaç neydi? Ekonominin yavaşlaması. Konut satışları 2010’dan beri en düşük seviyeye gelmiş oldu. Yani merkez bankaların faizi artırmalarındaki amaç hasıl olmuş gibi duruyor. Buna rağmen Amerikan Merkez Bankası hala faizi artırmayı konuşuyor. Bunun iki nedeni var, biri; hastalık tam bitmeden antibiyotiği keserseniz hastalığı çözemeyeceğiniz gibi, vücut antibiyotiği geliştireceği için bir sonraki tedavinin daha ağır olması lazım. İkincisi ise istihdamla ilgili. Amerika’da işsizlik oranı tarihinin en düşük seviyesinde. 2023’te herkes faiz artırıyordu, 2024’te ise faizler sabit tutulacak. Piyasalar gaza gelmesin diye FED’in ilk yarıyılda yeni politika aracı; piyasaları politika faizini artırmakla tehdit etmesi yönünde. İkinci yarıyılda faiz indirmeye başlayacak. Bir trend değişikliğiyle karşı karıya kalıyoruz. Bu durum borçlanma faizlerini aşağıya çekecek. SOFR Mart 2022’de sıfırmış, şimdi 5.5 ve bu düşmeye başlayacak. Şirket yönetirken eğer borcunuz varsa borcunuzu değişken faizle alın. Ya da varlığınızla bir yere yatırım yapacaksanız sabit faizli bir enstrümana yatırın.

Doların tahtı sallanacak diye bir algı var ama hiç katılmıyorum. Dünyadaki merkez bankalarının rezervlerindeki para birimlerinin payına baktığınızda 2000’de doların payı yüzde 70’miş, şu anda yüzde 60’a gelmiş. Evet azalıyor ama hegemonik güç devam ediyor. Dolar hegemonik para birimi olarak kalmaya devam edecek ama rolünde bir törpülenme yaşayabilir. Peki doların yanına ne gelecek? Benim şahsi görüşüm CVDC (Central Bank Digital Currency) adında merkez bankalarının yaratacağı dijital para birimleri gelecek ama doların hegemonik yapısı bence devam edecek. Sebebi şu; petrolün fiyatı şu an 85 dolar değil mi? Petrol dolar üzerinden baz alınıyor, altının onsu şu anda 2 bin 10 dolar, bunlar değişmediği müddetçe, dolar egemen halde devam eder diye düşünüyorum.

Parite Türkiye için önemli. Çünkü Türkiye euroda net ihracatçı, dolarda net  ithalatçı o nedenle parite yukarı gittiğinde bizim şirketlerimiz avantaj sağlar, aşağıya geldiğinde dezavantaj sağlar.  Parite tahminim Euro ve doların yukarı gideceği yönünde.

Emtia fiyatlarına gelecek olursak; bunu iki ana unsur belirler; birincisi büyüme, bir diğeri faiz politikaları. Önümüzdeki 1-2 yılda faiz düşeceği için emtia fiyatları yukarı gidecek ama küresel büyüme zayıf olduğundan dolayı çok aşırı yukarı gitmeyecek. O nedenle ben 4 baza ayırdım; altın ve gümüş gibi kıymetli madenlerde yukarı hareket bekliyorum. Demir, çelik, bakır gibi baz metaller bir miktar yukarı gidecekler. Tarımsallar iklim meselesinden dolayı epey yukarı gidecek. Enerji tarafında bence yatay kalacak. Orada da fosil-yenilenebilir durumunda arz meselesiyle ilgili bolluk olacağından dolayı böyle bir dengeyle karşı karşıya kalacağız. Şimdi öncelikle olumsuz konuşan ve trajik bir tablo çizen meslektaşlarımın aksine size söylemeliyim ki Türkiye batmaz. Şirketler ve hane halkı sorun yaşar, fakirleşirler ama ülke batmaz, onu da bir kenara koyalım. 2021 ile 2023 yılları arasında Türkiye bir politika seti uyguladı ve Türkiye ekonomik olarak akılcı olmayan bir politika izledi ama siyaseten çok akılcı bir politika izledi. Çünkü seçimi kazanmak için tek yöntem buydu ve seçimi kazandı, hikaye de bitti. Şimdi önümüze bakmamız lazım. Önümüzdeki hikaye şu; üretim ve tüketimin birbirine yakın olması lazım.  Eğer tüketim üretimden fazlaysa enflasyon olur, tersiyse deflasyon olur.

Bir diğer konu borsa. Ben borsayı havuza benzetirim. Halka arzlar havuzdan su çekerler. Eğer havuza yeni su koymazsanız havuzda yüzülemez. O nedenle SPK 2 izin veriyor, 2 hafta bekliyor ki piyasanın nasıl olduğunu görmek istiyor. Borsayla ilgili beklentim bu seneyi 8 bin endeksle bitiririz, seçimi 10 binle bitiririz. Sonra kur yukarı gelince dolar ucuzlar sonra tekrar borsa kendi yolunda gider diye düşünüyorum. 8,4 milyon yatırımcı var, bu rakam Bulgaristan’ın nüfusundan fazla. Naçizane tavsiyem bundan sonra borsada bazı netliklere bakalım. Bir de tahrif faizleri yukarı gidiyor. Bu da iyi bir durum.

“BİR ŞİRKET ZARAR ETTİĞİNDE DEĞİL NAKİT AKIŞINI DOĞRU YÖNETEMEDİĞİNDE BATAR”

Şirketler için 5 konu çok ön plana çıkıyor. Birincisi nakit akışı. Doğru yönetmek lazım. Bir şirket zarar ettiğinde batmaz ama şirket kâr etmesine rağmen nakit akışını doğru yönetemiyorsa batar. O nedenle nakit akışının doğru yönetildiği bu dönemde nakdi bir kenara koyun, hem riski azaltın hem de bundan faydalanmaya çalışın. Herhalde tarihin hiçbir döneminde insan kaynağı bu kadar önemli olmamıştı. Mavi yaka, beyaz yaka fark etmez. İyi insan kaynağı bulamıyoruz. Tabii bunun bir sürü sebebi var; pandemi hikayesi, dünyadaki değişiklikler gibi ama bu önemli bir vaka. Parayı bedelini öderseniz bulursunuz ama insan kaynağını bulamazsınız.