Avrupa için asıl risk 2023 kışı

Avrupa için asıl risk 2023 kışı

OME Hidrokarbonlar Direktörü Doç. Dr. Sohbet Karbuz’la, Avrupa enerji krizinin nedenlerini, sonuçlarını, çözüm yollarını ve Türkiye’ye muhtemel etkilerini konuştuk. İşte Karbuz’un çarpıcı tespitleri…

Avrupa’da bu kış gerçekten beklenildiği kadar büyük bir enerji krizi bekliyor musunuz? Krizin boyutları ne olabilir?

Bakmayın enerji fiyatlarının Avrupa’da bu kadar yüksek düzeylere çıktığına. Aslında AB bugüne kadar oldukça şanslıydı. En basitinden 3 nedenden ötürü. Birincisi, dünyanın en büyük LNG ithalatçısı olan Çin’in izlediği sıfır Covid politikası nedeniyle sürdürülen kapanmalar nedeniyle (ki 60 milyon insandan bahsediliyor) Çin’in LNG ithalatında hızlı düşüş görüldü. Çin, ihtiyaç fazlası LNG’yi Avrupa piyasasına gönderdi. İkincisi, Meksika körfezinde kasırga sezonu beklentilerin aksine oldukça ılıman geçiyor. Atlantik kasırga sezonu 1 Haziran ile 30 Kasım arasındaki süreyi kapsar. Şu anda yarıyı geçmemize rağmen kayda değer sertlikte bir kasırga yaşanmadı. Üçüncüsü, fahiş seviyelere çıkan gaz fiyatlarını ödeyemedikleri için Pakistan, Bangladeş gibi bazı Asya ülkelerine satılacak LNG de Avrupa’ya kayıyor.

Buna rağmen, Avrupa’nın bu kışı nasıl geçireceği halen bir soru işareti. Eğer Çin’deki kapanmalar bu kış sonuna doğru devam ederse, eğer Kuzey yarımkürede sert bir kış geçmez ise, eğer Avrupa’ya LNG akışı devam ederse, eğer depolar hedeflendiği miktarların üzerinde doldurulursa (ki şu anda %85 doluluk oranına ulaştı), eğer Avrupa’da talep tarafında azalma devam ederse bu kış beklendiği gibi bir kriz yaşanmadan geçirilebilir. Tabii ki burada bir çok “eğer” söz konusu. Rusya’nın istediği bunların bazılarının gerçekleşmemesi. Bu nedenle Kuzey Akim-1 boru hattında yılan hikayesine denen türbin konusu gündemde kalarak gaz akışı başlamayabilir. Şimdiye kadar şansları yaver gittiği ve depolardaki doluluk oranını hedeflenen miktarın üstüne çıkardıklarından belki bu kışı geçirir ama kış bitince depolar boşalmış olur. O yüzden şunun altını çizmek gerekir. Avrupa’nın asıl önem vermesi gereken konu bu kış değil 2023 kışı olmalıdır. Muhtemelen Rusya’nın hedefi de bu zaten.

Avrupa Birliğinin fosil yakıt ihtiyacını Rusya’sız karşılaması kolay, ucuz ve sıkıntısız olmayacak şüphesiz. Muhtemelen büyük bedeller ödemek zorunda kalacak. Hem ekonomi, hem finans, hem politik, hem yeşil mutabakat ve iklim hedefleri, hem de sosyal açıdan. Avrupa’da birçok enerji yoğun sanayi sektörde faaliyet gösteren firmalar ya üretimlerini düşürdüler, ya üretimlerine ara verdiler ya da kepenk kapattılar. Hükümetler bunların bazılarına finansal yardım yaparak ayakta tutmaya çalışırken bazılarını da millîleştirerek kurtarma yoluna gidiyor. Bunların faturası çok ağır olacak. Fatura derken ilk akla enerji sübvansiyonları geliyor haliyle. Geçtiğimiz 1 yılda AB ülkelerinin tüketicilere sağladığı sübvansiyon miktarının 500 milyar avro olduğu tahmin ediliyor. Bu miktara şirketleri kurtarmak için verilen destek veya kurtarma operasyonlarında harcanan veya taahhüt edilen miktar dahil değil. Yani fatura oldukça ağır. İşin tuhafı ise şu: 2021 yılında Avrupa Birliği ülkelerinin Rusya’dan ithal ettiği fosil yakıtlar için harcadığı para 99 milyar avroydu. Rusya’dan fosil yakıt ithal ederek Ukrayna’daki savaşı finanse etmesine müsaade etmeyeceğiz dediler ve çeşitli ambargo ve yaptırımlar uygulayarak ithalatı azalttılar. Bunun maliyeti ise şimdilik bu.

Bu krizi sadece ekonomik maliyet olarak düşünmek de doğru değildir. Enerji fiyatlarındaki artış aynı zamanda ithal edilen enflasyon olduğundan Avrupa’yı ekonomik bir buhrana doğru sürüklerken, finansal bir krizin kapısını da aralıyor. Yani enerji krizinden ekonomik krize, oradan finansal krize dönüşebilir. Bu da siyasal krizlere kıvılcım oluşturacaktır. Kısacası Avrupa’daki politika yapıcılar günü kurtarmaya yönelik beceriksizce yapılmış zikzaklar çizen politikalara devam ederlerse bu krizin bedeli çok daha ağırlaşacaktır.

“AVRUPA TEDARİK KAYNAKLARINI VE GÜZERGÂHLARINI ÇEŞİTLENDİRECEĞİNE YILLARDIR RUSYA’YA BAĞIMLILIĞINI DEVAM ETTİRDİ”

Konunun siyasi tarafını bir kenara bırakırsak, Avrupa enerjide bu derece bağımlılık noktasında nerede hata yaptı?

İbrahim Tatlıses’in bir sarkısı var “Ah bir anlasam nerede nerede nerede; Ben nerede yanlış yaptım”. Avrupa için verilecek cevap ise “sen nerede doğru yaptın ki” şeklinde olur herhalde. İklim krizi diye tutturdular ve fosil yakıt üretimine son verilmesini, hiç bir fosil yakıt altyapı yatırımına finans verilmemesini, fosil yakıt şirketlerine yapılan yatırımların yenilenebilir enerji şirketlerine kaydırılmasını iste, fosil yakıt şirketlerini karalama kampanyalarına destek ver, gaz depolarına yatırım yapmak günümüz piyasa ekonomisinde gereksizdir diyerek kapatılmalarını teşvik et (İngiltere’nin Rough gas deposunu kapatması gibi), kömürden çık, hatta nükleerden mümkün olduğunca kaç, yerli üretimi baltalamak için her şeyi yap hatta yasakla, varsa yoksa rüzgâr ve güneşten elde edilen yeşil elektriğe dayalı bir enerji sistemini ve hatta hidrojen ekonomisini dayat, bu yolda kanunlar çıkart (mesela içten yanmalı motorlu araçların satılmasını belli tarihten sonra yasaklamak, yeni yapılan evlerde ısıtma dahil her şeyin tamamen elektriğe dayalı olmasını dayatmak gibi) ve ondan sonra “biz nerede yanlış yaptık” de.

Bunlar yetmiyormuş gibi rüzgâr ve güneşten üretilecek elektriğin her zaman kömür, gaz ve nükleer gibi emre amade olmadığını yani baz yük anlamında kullanılmayacağını göz ardı ettiler veya kabullenmek istemediler. Tedarik kaynaklarını ve güzergâhlarını çeşitlendireceklerine yıllardır Rusya’ya bağımlılıklarını devam ettirdiler (Avrupa Birliğinin bir numaralı petrol, kömür ve doğal gaz ithal kaynağının Rusya olduğunu bilmiyorlar mıydı), petrole endeksli ve uzun vadeli kontratlar bizim sistemimize uymaz, bize gazın gazla rekabet ettiği ve spot piyasaya bağlı bir sistem gerekir diye tedarikçiler ile olan gaz kontratların çoğunu değiştirdiler, ondan sonra nerede yaptık diyorlar. Hatalarını kabullenmek yerine tüm suçu Putin’e atıyorlar. Kimse de çıkıp “yahu şu enerji fiyatlarının 2021 yılı ortasından beridir izlediği seyri gösteren grafiğe bir bakıver” demiyor. Her şeyin nedeni Putin demek çok daha basit.

 “AB, RUSYA’DAN İTHAL ETTİĞİ 155 MİLYAR METREKÜP GAZIN TAMAMINI 2027 YILI SONUNDA KESMEK İSTİYOR”

Doğal gaz depoları ya da spot LNG bu krize çözüm olabilir mi? Ya da ne kadar olur?

AB, Rusya’dan ithal ettiği 155 milyar metreküp gazın üçte ikisine karşılık gelen miktarı bu yılın sonuna kadar, tamamını da 2027 yılı sonunda kesmek istiyor. Bunlar çok iddialı hedefler. Bu planda iki unsur var. Birincisi, Rusya’dan alınan gazın yaklaşık yarısını başka kaynaklardan yani gazin gazla ikame edilmesi (ki burada alternatif ithalat kaynakları, biyometan üretiminin arttırılması ve hidrojen gazına ağırlık verilmesi amaçlanıyor) diğer yarısı da enerji verimliliği, ısı pompaları, elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilerek gaz tüketiminin azaltılması gibi alternatif ikame yollarına başvurmak suretiyle karşılanacak. Avrupa Komisyonun açıkladığı RepowerEU planının hedefleri böyle.

“BİR SÜREDİR AB’NİN LNG İTHALATINDA ÇOK İYİ GİTTİĞİNİ GÖRÜYORUZ”

AB planı çerçevesinde alternatif tedarik kaynaklarından 60 milyar metreküp ilave doğal gaz ithal etmek (50 milyar metreküp sıvılaştırılmış doğal gaz yani LNG, 10 milyar metreküp boru gazı) ise başlı başına bir problem. Birincisi bu kadar gaz hangi kaynaklardan nasıl telafi edecek? İkincisi ise Rusya ile olan mevcut uzun vadeli anlaşmalar nasıl sona erdirilecek?

Sorunuza cevap bu uzun girişten sonra daha oturaklı olacaktır. 50 milyar metreküp ek LNG ithal etmek sanıldığı gibi basit bir şey değil. Üç nedenden ötürü. Birincisi AB’deki LNG terminal kapasitesi… Ki burada önemli olan LNG ithalatının gazın ihtiyaç duyulduğu ve Rus gazına en bağımlı olan ülkelere nasıl ileteceğidir. İkincisi, bu kadar LNG’nin nereden bulunacağıdır. İlave 500 LNG kargosundan bahsediyoruz. Yani dünyanın en büyük LNG ithalatçılarından olan Güney Kore’nin ithal ettiği LNG miktarı kadar. Üçüncü konu ise alınan LNG’nin ağır maliyetine nasıl katlanılacağıdır. Uzun vadede şüphesiz Rusya’dan alınan gaz kademeli olarak azaltılabilir hatta sıfırlanabilir ama önümüzdeki bir kaç yıl içinde bunu gerçekleştirebilmek imkânsıza yakın bir durum olarak görülmektedir. Bir süredir AB’nin LNG ithalatında çok iyi gittiğini görüyoruz. Bunun nedeni spot LNG kargolarını üstüne para vererek çekmek ikincisi ise fiyatların cazipliği nedeniyle uzun vadeli kontratı olup da LNG’ye acil ihtiyacı olmayanların, kargoları AB piyasasına sürerek kar etmek.

Yani spot LNG ya da şu anda üstüne para verip çekebileceğin kargolar Avrupa piyasasına geliyor çünkü Asya ve Güney Amerika ile henüz 2021 sonunda olduğunun aksine doğru dürüst bir rekabet yok. Bu hep böyle gitmez. Talep Asya’da toparlanmaya başlarsa işler değişir. Aslında LNG’ye yüklenmek de ayrı bir hata çünkü Rusya’ya olan bağımlılığın yerine Amerikan LNG’sine olan bağımlılık artacak. Diğer bir deyişle Rusya’ya bağımlılık yerine Amerika’ya olan bağımlılık gelecek. LNG’ye olan bağımlılık ayrı bir problem daha beraberinde getiriyor. Avrupa piyasasında gaz akışının yönü değişecek. Mesela AB’nin en büyük LNG kapasitesi İspanya’da ancak bu gazı Rus gazına en bağımlı ve LNG’ye ulaşımı ya olmayan ya da kısıtlı olan merkez ve doğu Avrupa’ya nasıl ileteceksiniz? İspanya ile Fransa arasında yeterli enterkonnekte kapasitesi yok. Bu kapasiteyi arttırmak için bir proje vardı ama bir taraftan yeşiller diğer taraftan Fransa tarafından (daha doğrusu Fransa ve İspanyol enerji düzenleyicileri tarafından) engellendi. Benzer şekilde İtalya’da gaz akışı kuzeyden güneyedir. Şimdi LNG’ye yüklenince güneyden kuzeye akması lazım gazın ama altyapı buna müsait değil henüz.

LNG’nin kurtarıcı olarak görülmesi nedeniyle AB’de şu anda 2 düzineye yakın yeni LNG tesisi yapma konusunda projeler var. Hiç LNG tesisi olmayan Almanya’da 5 LNG tesisi yapılması planlanıyor. Bunların ilkinin bu kış bitmeden hayata geçirilmesi için canla basla çalışılıyor. LNG tesislerinin yapılması güzel de bu LNG nereden gelecek konusunda aynı hassasiyet nedense hala gösterilmiyor. Uzun vadeli kontrat yapılmaktan kaçınılıyor. İstenilen şey spot veya kısa vadeli kontratlar. Satıcılar ise kısa vadeli kontratlara sıcak bakmıyorlar. İşte burada tekrardan bir yanlış daha yapılıyor. LNG tesisi yap ama uzun vadeli kontrat yapma. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusunun başka bir versiyonu.

Depolardaki doluluk oranı simdi iyi olsa da eğer kış erken gelirse durum değişebilir. Çünkü depolardan gaz çekimi genelde Kasım ayı başından itibaren başlar. Eğer Ekim ayı sert geçerse ve depolara yüklenmek mecburiyeti doğarsa veya kış çok sert geçerse depolardaki gaz erken tüketilir. Burada şuna dikkat emek gerekir. Depolardaki doluluk oranının AB genelinde yüksek olması çok bir şey ifade etmez. Önemli olan gazın ihtiyaç duyulduğu yere ulaştırılmasıdır. AB’de her ülkede gaz deposu yok. Gazın paylaşımı söz konusu olabilir. İşte burada AB’nin temel prensibi olan dayanışmanın ne derece işleyip işlemeyeceğini görebiliriz. Yani ülkeler hepimiz birimiz, birimiz hepimiz yerine her koyun kendi bacağından asılır derse AB’nin temelinde erozyon yaşanır. Bence AB’nin depolarla ilgili vereceği en büyük sınav bu: AB’nin dayanışma ilkesinin testi.

“TALEBİ FİYATLA DÜŞÜRMEK YERİNE AVRUPA’DA UYGULANAN POLİTİKA ENERJİ TASARRUFU”

Orta ve uzun vadede Avrupa’nın enerji sorunun çözümü için yapılabilecek şeyler neler?

Avrupa’da enerji krizinin şiddetini azaltmanın en önemli araçlarından biri talebi azaltmaktır. Ama talebi düşürmeyi bir kenara bırakın arzı düşürmekle uğraşıyorlar. Bir taraftan serbest piyasa ekonomisi deyip, diğer taraftan fiyatlara tavan uygulaması getirmek, diğer taraftan da fiyatlara sübvansiyon uygulayarak talebin düşmesini engellemek birbiriyle bağdaşmayan bir uygulama. Gerçi talepte düşüş gözlendi. Ancak sunu unutmamak gerekir ki Avrupa da kışın gaz talebi yaz talebinin 2 mislidir. Yani aylık 20-25 bcm kışın 40-50 bcm’e çıkıyor. Talepteki düşüş kışın devam edecek mi sorusunun cevabini kış girdiğinde alacağız. Talebi fiyatla düşürmek yerine Avrupa’da uygulanan politika enerji tasarrufu. Mart sonuna kadar %15 tasarruf yapılması planlanıyor. Bazı sıkı tedbirler var. Mesela kamu binalarında, anıtlarda ve yollarda gece aydınlatmalarının en aza indirilmesi gibi zorunlu tasarruf tedbirleri, termostat ayarları önerileri, en fazla 5 dakikada duş alınması ve makarna suyu kaynatılırken tencerenin kapağının kapatılması. Şaka değil. Bu tencere kapağı meselesi Fransa televizyonlarında gösteriliyor.

Pek kimsenin bu tencere, termostat ve duş sürelerini çok kaile alacağını sanmıyorum fiyatlarda üst sınır uygulaması ve sübvansiyon uygulandığı sürece. Bunların hepsi bir beklenti. Ne kadar başarılı olacağı şüpheli. Bu yüzden arz cephesindeki hedeflere daha çok bel bağlanıyor.

Tasarruf tedbirleri, ısı pompaları, elektrik üretiminde gaz harici kaynaklara ağırlık verilmesi gibi talep yönetimi konusunda pek başarılı olunacağını sanmıyorum. Fiyatlar tüketicilere yansıtılmadığı yani tüketiciyi koruma önlemleri olarak adlandırılan ama bizim sübvansiyon dediğimiz uygulamalar kaldırılmadıkça.

Avrupa Birliğinin üzerinde durduğu arz cephesi çarelerinden biri de doğalgaz talebinin yeşil gaz olarak adlandırdığımız biyogaz, biyometan ve Hidrojen gazıyla kısmen ikamesidir. Bu amaçla AB biyometan üretimini yıllık 35 milyon tona çıkarmayı hedefliyor. Ayrıca Hidrojen gazı arzını da yıllık 20 milyon tona çıkarmayı amaçlıyor. Bunlar kâğıt üstünde güzel duran hedefler ancak fiiliyata durum o kadar kolay değil. Birincisi, biyometan hedefi. AB’nin biyometan üretimini 5 yıl içinde 10 kat arttırması zor görünüyor. İmkânsız değil çünkü potansiyel var. Benzer şekilde 5 yıl içinde AB içinde 10 milyon ton hidrojen üretmek, bir o kadar da ithal etmek kolay yutulur lokma değil. Hidrojen konusuna burada girersem çıkamam çünkü çok dallanıp budaklanan bir konu. Sübvansiyonlarla, teşviklerle, alım garantileriyle ve her türlü kolaylıklar göstermekle (düzenleme tarafı dahil) belki yerli üretim hedefi gerçekleştirilebilir. Ya ithalat? Nereden ve nasıl? Nereden kısmında öncelik listesinde Fas var. Sonra Norveç ve diğer bazı Kuzey Afrika ülkeleri ve Ortadoğu. AB listesinde Ukrayna da var. Ama savaş öncesinde Rusya’da listedeydi. Nasıl konusunda ise iki yöntem öne çıkıyor. Fas ve Norveç’ten hidrojen boru hattıyla. Uzakta olan diğer ülkelerden amonyağın gemilerle taşınması. Pekiyi, bu ülkelerden önümüzdeki 8 yıl içinde yıllık 10 milyon ton hidrojen üretimi yapılabilir mi? Hâlihazırdaki proje listesine bakarsanız böyle bir şeyin son derece iddialı olduğuna kanaat getirebilirsiniz.

Yerli doğal gaz üretimine önem verilmemesi bence AB’nin en büyük hatalarından biridir. Tekrar arama üretim faaliyetlerine yönelmeleri gerekir. Hatta kaya gazı üretimi ile ilgili yasaklar kaldırılarak üretimi teşvik edilebilir. Yeşillerle koalisyon kuran veya yeşillerin ağırlığı olan hükümetlerin bunları yapabileceklerini sanmıyorum. Onlar için önemli olan bir sonraki seçim zamanıdır. Uzun, kısa ve orta vadenin tek hedefi bu seçim takvimidir.

Tekrar soruya gelirsek, orta ve uzun vadenin tanımı çok önemli. Avrupa Komisyonun RepowerEU planında orta vadeden anlaşılan 2027, uzun vadeden anlaşılan ise 2030. Yukarıda bahsettiklerim bu plan çerçevesindeki zaman aralığı dikkate alınarak belirttiğim fikirler. Enerji planlaması olarak baktığınızda ise normalde uzun vade demekle 20 ila 30 yıl kast edilir. Eğer RepowerEU planındaki hedefleri 30 yıl çerçevesinde ele alırsak gerçekleşme olasılığı oldukça artacaktır. Tabii ki 30 yıla kadar ortada Avrupa Birliği diye bir şey kalırsa.

 “AVRUPA’NIN KORKULU RÜYASI OLAN 2023 KIŞINA KANIMCA TÜRKİYE ARZ GÜVENLİĞİ ANLAMINDA RAHAT KOŞULLARDA GİRECEK”

Bu krizin Türkiye’ye yansımaları nasıl olur?

Türkiye’nin Ukrayna krizi sürecini çok başarılı dengeli bir diplomasiyle yürütmesi nedeniyle en azından Rusya’dan petrol ve gaz tedariki açısından bir sıkıntı yaşanmadı. Yaşanacağını da mevcut konjonktürde pek olası görmüyorum. Rus petrolünü piyasa fiyatlarından daha ucuza temin ettiğimizden bahsediliyor. Ancak spot LNG fiyatları konusunda birçok gelişmekte olan ülkede yaşandığı gibi ağır maliyetlere maruz kalıyoruz. Eğer bu kış İran’dan gaz akışında bir problem yaşanmaz ise fiziki tedarik açısından bir problem yasamayabiliriz. Asıl önemlisi, Avrupa’nın korkulu rüyası olan 2023 kışına kanımca Türkiye arz güvenliği anlamında rahat koşullarda girecek. Burada Sakarya gaz sahasından gaz akışının başlaması, Trillion Energy’nin Akçakoca da Kasım ayından itibaren üretimi kademeli olarak arttırma çalışmaları ve hatta muhtemelen nükleer elektrik santralinin devreye alınması Türkiye’nin elini nispeten rahatlatacaktır. Böylece hem enerji arz yelpazesi hem de elektrik üretiminde kullanılan yakıt yelpazesi artacaktır. Bu açıdan mevcut tüm kaynakların kullanılması gerekir, teknoloji ayırımı yapmadan veya saplantı haline getirmeksizin. Bu kapsamda arama ve üretim faaliyetlerinin hız kesmeden devam ettirilmesi gereklidir. Avrupa Birliğinin yaptığı hataları yapmamamız lazım.

Ne var ki, petrol ve gaz arzı tarafında ithalata olan aşırı bağımlılık, aşırı yüksek enerji ithalat maliyeti nedeniyle bize ithal edilen enflasyon olarak yansımaya devam edecektir. Cari açığın artması da cabası. Bu nedenle talebi düşürmeye yönelik önlemlere ve özellikle enerji tasarrufu konusuna bir an önce ağırlık verilmesi gerekmektedir. Enerji tasarrufu, enerji verimliliğinden önce gelmelidir çünkü en ucuz enerji kullanılmayan enerjidir; sübvanse edilen enerji değil.