‘Sektörde konumumuzu koruyacak maddi ve manevi güce sahibiz’

Petrol Ofisi CEO’su ve PETDER Yönetim Kurulu Başkanı Selim Şiper, Enerji Petrol Gaz’a özel açıklamalarda bulundu.

Petrol Ofisi CEO’su ve Petrol Sanayi Derneği (PETDER) Yönetim Kurulu Başkanı Selim Şiper, Enerji Petrol Gaz Genel Yayın Yönetmeni Emin Kaya’nın sorularını yanıtladı. Pandemi dönemini enerji sektörü açısından değerlendiren Şiper, Petrol Ofisi özelinde de açıklamalarda bulundu. Petrol Ofisi’nin 2020 yılını, intifa sürecini ve sektörün pandemi sürecini nasıl yönettiği hakkındaki soruları cevaplayan Şiper; “2020’yi değerlendirirken bugüne kadarki ezberlerin tamamen bozulduğu ve bundan sonra da belki bazı ezberlerin kalıcı olarak bozulacağı bir dönüm yılı olarak düşünmemiz lazım” ifadelerini kullanarak şu açıklamalarda bulundu:

“AYNI ANDA HEM STOK ZARARI YAŞADIK HEM DE PAZAR DARALDI”

“2020 sadece Türkiye açısından değil, bütün dünya açısından öngörülemezlikler ile dolu bir yıl oldu. Daha önce hiçbirimiz böyle bir dönem yaşamadık. Bu durum sadece bazı ülkelerin sorunu olmaktan çıktı, dünya boyutunda insanlığı tehdit eden bir vaziyet aldı. O yüzden 2020’yi değerlendirirken, bugüne kadarki ezberlerin tamamen bozulduğu ve bundan sonra da belki bazı ezberlerin kalıcı olarak bozulacağı bir dönüm yılı olarak düşünmemiz lazım. Sektörümüz açısından baktığımızda, yine öngörülmedik bir takım durumlarla karşı karşıya kaldık. Bu öngörülemezlik, şimdilerde çok moda olan algoritmaları, hesaplamaları şaşırttı ve bambaşka bir yön aldı.

2020 yılına sektör olarak Brent petrolün 66 dolar, benzinin metreküp fiyatının 618 dolar ve dizelin metreküp fiyatının 622 dolar olduğu bir ortamda başladık. Bu fiyatlarla başlayan 2020 yılında Mart ayı itibari ile tüm beklentilerin dışında hareketler oldu. Birincisi, Mart’ın sonunda birkaç günlüğüne de olsa eksi fiyatlarla ham petrol satıldı. Bu durum, ham petrole spekülatif amaçlarla kağıt üstünde sahip olanlar üzerinde çok büyük bir darbe yarattı. Çünkü bu eksi fiyatları esasında onlar verdi. Hayatlarında görmedikleri malı, fiziki olarak ilk defa avuçlarında buldular. O yüzden bir nevi bu ‘papaz kaçtı’ oyunundaki papaz ellerinde kaldı. Çünkü bugüne kadar fiziki olarak spekülasyon yaptıkları ürünü görmüyorlardı. İlk defa bu ürünün fiziki bir şey olduğunun farkına vardılar.

Bizi etkileyen tarafı ise ürün olarak özellikle dizel oldu. Çünkü Türkiye, otomotiv yakıtlarında ithalat olarak sadece dizelde dışarıya bağımlı bir ülke. O da yüzde 40-50 mertebesinde. Hem TÜPRAŞ rafinerileri hem Star Rafinerisi artık Türkiye dizel ihtiyacının yüzde 50-60’ını karşılayabilir seviyede. Öte yandan benzinde zaten hiçbir dışa bağımlılığımız yok. İhtiyacın yüzde 100’ü bu rafinerilerden karşılanıyor, hatta ihraç ediliyor. LPG’de ise bir miktar ithalat var. Ama yine bizim rafinerilerimiz yaklaşık olarak yarısını üretebiliyorlar. Sektör olarak baktığımızda; 600-620 dolarlarla başladığımız yılda Mart ve Nisan aylarında metreküp fiyatlarında 180 dolarlara kadar gerileme gördük. Bu olay dağıtım şirketlerine büyük stok zararları yazdırdı. Çünkü Türkiye’deki sistem gereği 5 günlük ortalamalar fiyatlandırmalara yansıtılıyor. Bütün bunlar bilançolarda stok zararları oluşturdu. Özellikle de Mart, Nisan, Mayıs hatta Haziran aylarında bilançolara çok kötü yansıdı. Dolayısıyla akaryakıt dağıtım sektörü, 2020’de sadece pandemi ve sokağa çıkma kısıtlamalarından değil, bunun yanında yapısal olarak böyle bir zarar daha gördü. Özellikle pandeminin ilk döneminde akaryakıt dağıtım sektörü, tarihte bugüne kadar görmediği ve alışık olmadığı nispette daraldı. Benzinde Nisan ve Mayıs aylarında, önceki yıl aynı döneme göre yüzde 40 ile yüzde 45, dizelde de yüzde 30’lara varan nispette gerilemeler yaşandı. Yani aynı dönemde bir taraftan satışlarınız yüzde 30-40 düşüyor, bunun üzerine bir de yüzde 50-60 mertebesinde stok zararı yaşıyorsunuz. Bu ikisini birden kaldırabilmek mucizeye yakın bir olaydı.

TOPTAN MOTORİN PAZARI BÜYÜDÜ

Akaryakıt dağıtım sektörünü kurtaran ise Haziran ayı oldu. Haziran ayında kısıtlamalar kalkınca, yüzde 30-40 daralan ürün pazarlarımız yukarıya doğru ivme kazandı ve satışlar 2019’un aynı ayının üzerinde gerçekleşti. Bu sayede tonaj olarak Nisan ve Mayıs aylarındaki yaralarımızı birazcık sarabildik. Eylül, Ekim ve Kasım aylarında ise yine bir önceki yılın üzerinde bir pazar hareketi olduğunu düşünüyoruz. Aralık ayında bu kısmi kısıtlamaların başlaması ile birlikte hafta sonları yüzde 70‘lere varan düşüşler olmasına rağmen, hafta içi tüketimlerle Nisan, Mayıs aylarındaki kadar gerileme olmadan yılı kapattık.

Öngörümüz şudur ki; benzinde tüm yılı ele aldığınızda 2019’a göre bir negatiflik olacak ama bu, yüzde 1 ila yüzde 4 mertebesindedir. Buna paralel pompadan satılan dizel de aynı şekilde. Dizelin bir de toptan satışı var. Dolayısıyla orada ayrı bir segment daha var. Bakıldığında, pandeminin hiçbir döneminde özellikle inşaat sektörü hiç durmadı. O nedenden dolayı toptan satışlar 2020 yılını, 2019’a göre tahminen artı yüzde 10 ile kapattı. Elbette bunun sektöre pozitif etkisi oldu. Ancak orada başka bir şey de ortaya çıktı. Bu özellikle Petrol Ofisi’ni yakından ilgilendiriyor. Çünkü geleneksel olarak Petrol Ofisi’nin toptan satışlarda bir pazar liderliği söz konusu. Öngörülemez şekilde daralan perakende pazarına karşı normal zamanların bile ötesinde satış hacmi artışı gösteren toptan pazarda şiddetli bir rekabet ortamı yaşandı. Sonuç olarak tonajdaki artış mali anlamda kazanca dönüşemedi. Yine de Petrol Ofisi’nin pazardaki yerini pekiştirebildik.

PETROL OFİSİ OLARAK İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ HER SEGMENTTE PAZAR LİDERLİĞİMİZİ PEKİŞTİRDİK

Petrol Ofisi’nin 2020’yi nasıl geçirdiğine baktığımızda, şükür ki mutluyuz. Çünkü Petrol Ofisi olarak içinde bulunduğumuz her segmentte pazar liderliğimizi pekiştirdik. Hatta Ekim ayı sonuçlarına göre biz, 2015 yılındaki yüksek pazar paylarımıza geri döndük. Bulunduğumuz her segmentte pazar liderliğini aldık. Madeni yağlar tarafında çok büyük mesafe kat ettik. Malum Chevron – Texaco ile işbirliğimizi imzaladık ve ilk satışları yapmaya başladık. O yüzden madeni yağlar tarafında da çok güzel bir başarı hikâyesine daha imza attık.

PETROL OFİSİ BUGÜN HER ZAMANKİNDEN DAHA FAZLA BİR VE BERABERDİR

Petrol Ofisi olarak pandemiye yaklaşımımız, öncelikle ve özellikle çalışma arkadaşlarımızı diri tutabilmek, moral, motivasyonlarının yüksek kalması ve insani değerlere daha fazla önem verebilmek açısından önemliydi. Pandeminin bana göre kalıcı ve olumlu olarak etkileyeceği şey, insani değerlere geri dönülmesi ve herkesin kendisi ile iç muhasebesini yapıp normalize olmasıydı. Çünkü bir defa daha gördük ki, virüs makam, görev, unvan tanımıyor. O yüzden hepimizin birer insan olduğunu tekrar hatırlayıp, bundan sonraki hayatımızı da daha gerçekçi, hoşgörülü ve mütevazı yaşamamız lazım.

İş hayatında ise bu evden çalışma modelleri ve dijitalleşme tabii ki olacak. Bu modellerin bazıları kalıcı olacak. Bizler artık ‘sabah 8, akşam 6 işinin başında mı’ diye çalışanın peşinden koşmayacağız. Biz artık ‘iş yürüyor mu’ diye bakacağız. Benim bir de iş hayatında en büyük değişim beklentim şu ki, hiyerarşik suniliklerden kurtulacağız. Bu, Türkiye için çok önemli. Hiyerarşik model; ‘ben senin üstünüm, bana karşı belirli bir davranış biçiminde olman lazım’ demektir. Bu tür suniliklerden kurtulmamız ve hepimizin ‘insan olma’ ekseninde eşit olmamız lazım. İşimize odaklanmamız lazım. Bana göre iş hayatının kalıcı olarak karşı karşıya kalacağımız en büyük değişim bu olacak. Petrol Ofisi açısından bizim şöyle bir şansımız oldu; biz maske, mesafe, temizlik üçgenini Mart başı itibari ile çok hızlı ve net bir biçimde uygulamaya başladık. Daha Türkiye’de ilk vaka olmadan, yurtdışındaki gelişmeleri görerek organize olmuştuk. Bizim hem terminallerimiz, hem madeni yağ fabrikamız, hem de ofislerimiz var ve tüm Türkiye’ye yayılmış bir şekilde çalışıyoruz. Aynı zamanda bizim tamamlayıcı parçamız olan bayilerimiz, istasyonlarımız var. Bugün nereden bakarsanız bakın bir istasyon 20-25 kişiyle işliyor. Bu işte bizim bahsettiğimiz tüm bu evrene sahip çıkmak gibi bir misyonumuz var. Çünkü insanlar böyle kriz durumlarında ümitsizliğe kapılır, ne yapacağını bilemez ve bugüne kadar yaşamadığı korkuları çok derin yaşamaya başlar. Bu korku ve kuşkuların en önemlisi; ‘işimden olacak mıyım?’ sorusudur. Biz daha henüz işten çıkartma kısıtlamaları olmadan, pandeminin ilk birkaç gününde Petrol Ofisi olarak; ’Pandemi nedeniyle kimse işinden olmayacak‘ dedik. Petrol Ofisi gibi bu ülkenin kaynaklarından doğmuş bir şirketin, istihdam yaratmak ve bu değere sahip çıkmak, korumak gibi de ulvi bir misyonu var. Evden çalışma modelindeki çalışma disiplinini temin etmek lazım. Bunun için normal zamanda ofiste beraberken yaptığımızdan daha fazla video konferanslar ile birlikte olduk. Aslına bakarsanız şirket içi iletişim arttı. Bu da, büyük bir şirketin kılcal damarlarının dahi nabzını tutabilmemizi beraberinde getirdi.

Unutmayalım 2020 aynı zamanda, çok sayıda kontrat yenilemelerinin olduğu ‘intifa yılı’ olarak adlandırdığımız yıllardan bir tanesiydi. Böyle bir yılda önemli olan şey; tüm organizasyonu diri ve motive tutabilmektir. Biz bunu yüz yüze olmasa bile dijital iletişimle başarabildik. Petrol Ofisi bugün, her zamankinden daha fazla bir ve beraberdir.

HER AY 4 BİN CİVARINDA PCR TESTİ YAPTIRIYORUZ

Eylül ve Ekim‘deki vaka artışlarını biz önceden gördük. Çünkü biz zaten işin başından beri bütün istasyonlarımızdan, tedarikçilerimizden, nakliyecilerimizden, şirket çalışanlarımızdan ve dış kaynaklarımızdan şüpheli vakaları ve test sonuçlarını anlık olarak bildirmelerini istedik ve titizlikle takip ettik. Vakalarda artışın başladığını görür görmez de, Petrol Ofisi’nin bütün işyerlerinde arkadaşlarımıza her hafta PCR testi yaptırmaya başladık. Şimdiki düzenimiz şu; devamlı çalışılması gereken yerlerde, o gün vardiyası olmayan vardiyaya testi yaptırıyoruz, sonuçlarını akşama kadar alıyoruz ve vardiyaya sadece negatif sonucu olanları çağırıyoruz. Merkez ofis ve bölge ofislerimiz de her pazartesi günü kapalı. O hafta çalışacak olanlar 1 hafta öncesinden listeleniyor. O listedeki arkadaşlarımız pazartesi öğleye kadar kendilerine randevu verilmek suretiyle ofise gelerek, testlerini oluyorlar. Akşamüstü sonuçları alıyoruz ve negatif olanları işe davet ediyoruz. Bunu tabii ki şirket karşılıyor. Yani bir ayda 3.500 ila 4.000 kişiye test yaptırmış oluyoruz. Bu bazı sektör dostlarıma tuhaf gelse de sağlığın bedeli yoktur. Bu şirket, mevcut şartlar altında bile bütün çalışanlarından, her zaman olduğu gibi maksimum performansı bekliyor. Bu maksimum performans ise ancak sağlıkla mümkündür. Pandemide merkez ofisimizdeki çalışan sayımız, maksimum yüzde 25’e çıktı. Normalde 400 kişi çalışır, biz maksimum 100’ü gördük. Bununla birlikte, ofiste az kişinin bulunmasından dolayı tabii ki bazı maliyet tasarrufları da oldu. Biz açıkçası kendimizi, bütün arkadaşlarımıza büyük bir gönül rahatlığı ve maliyet unsurunu aklımıza dahi getirmeden bu haftalık testleri yapmak durumunda hissediyoruz. Kasım ayında başladığımız testlerde ilk zamanlarda ortalama binde 25 vaka görüyorduk. Bu rakam son olarak yaptırdığımız 1.053 testte 1’e kadar düştü. Yani testi pozitif çıkanların işe gelmemesi ve karantinaya alınmasıyla, pozitif vaka sayısı günden güne azaldı. Eğer bu testleri yaptırmamış olsaydık, hemen hemen hepsi asemptomatik olan bu pozitif vakalar, istemeden ve bilmeyerek virüsü diğer çalışma arkadaşlarına da bulaştıracaktı. Dolayısıyla biz pandemi döneminde bu şekilde tedbirler alarak ve bunları devam ettirerek bugünlere geldik. Hem vicdanen huzurluyuz hem de birebir arkadaşlarımıza pozitif bir katkı yarattığımızı düşünüyoruz. Çalışmak durumunda olanlar gönlü daha rahat çalışıyorlar. Ayrıca, bu süreçte gördük ki pozitif vakaların çoğu istasyonlarımızda çalışan arkadaşlarımız. Hem akaryakıt, hem LPG sektöründeki firmalar ve kuruluşlar olarak öncelikle Sağlık Bakanlığı’na ve ilgili mercilere sektör çalışanlarımızın faz iki aşılama döneminde sürece dâhil edilmesi yönündeki görüşlerimizi aktardık.

DENİZ YAKITLARINDA YÜZDE 20’NİN ÜZERİNDE BÜYÜDÜK

Pandeminin en çok etkilediği segment olan havacılık yakıtlarından da bahsetmek gerekir. Havacılık yakıtları, tarihinin en kötü yılını yaşadı. Bir önceki yıla göre yüzde 50 ile 60 arasında geri gittiğimizi göreceğiz. Ama yine de şunu söyleyelim; özellikle Nisan, Mayıs aylarında yüzde 95 geri gitmiş olan pazar, daha sonraki aylarda yüzde 50-60 arasında, geçen yıla göre yüzde 40’a gerilediği zamanlar oldu. Ağustos ve Eylül’de Rusya ve Ukrayna turizminin Antalya’ya başlaması ise çok enteresan bir şeyi daha beraberinde getirdi. Bizim herhangi bir havayolu şirketi ile organik bağımız yok. Dolayısıyla normal şartlar altında İstanbul Havalimanı’nın teminini yapan şirketin pazar lideri olması gerekir. Ama uçuşlar o kadar düşük ki, biz pazarda ikinci veya üçüncü olmamıza rağmen Ağustos ve Eylül aylarında maalesef pazar lideri konumuna geldik. Çünkü ağırlıklı olarak Antalya’ya ikmal verdiğimiz için, oradaki canlanma bizi bir anda pazar lideri konumuna getirdi. Bu, beklemediğimiz bir pazar liderliğiydi. Keşke eskisi gibi büyüyen bir piyasa olsaydı da, biz yine ikinci üçüncü sıradaki yerimizde olsaydık. Pandemi getirdiği genel koşullara tezat bir başka enteresanlığı da denizcilik tarafında yaşadık. Bütün kötü şartlara rağmen Petrol Ofisi olarak biz, geçmiş yıllara göre tonajımızı yüzde 20’nin üzerinde arttırabildik. Bunun sebebi, bu yıla kadar Cebelitarık, Malta ve Yunanistan’dan tedarik sağlayan büyük gemicilik şirketlerinin tüketimlerini bizim almamızdır. Böyle olunca tonajlarımızda bir ileriye gidiş söz konusu oldu. Bu da bizim için 2020 yılında sevindirici bir gelişme oldu.

İTÜ ÇEKİRDEK İLE ÖZEL BİR SAYFA AÇTIK

Petrol Ofisi olarak sosyal sorumluluk projelerine ve gönüllü çalışmalara çok önem veriyoruz. Bizim şirketimizde ‘Gönüllüler Ofisi’ adı altında hakikaten gönüllü olarak bir araya gelmiş bir grup arkadaşımız var. Bu arkadaşlarımız destek bekleyen durumları kendileri tespit ediyorlar, sağlamasını yapıyorlar ve öncelikle kendi aralarında imkân geliştiriyorlar. Tabii ki biz de şirket olarak bu imkânlara katlı sağlıyoruz. Altınordu ve Sarıyer Kadın Voleybol Takımı’na sponsorluğumuz var. Ayrıca İTÜ U-15 ve U-18 Basketbol takımları ve İTU Hornets Amerikan Futbol takımlarını destekliyoruz. Bir de bizim bu destek ve yardım konusunda bir felsefemiz var. Biz yaptığımız yardım çerçevesinde alanın mahcup, verenin mağrur olmasını istemeyiz. O yüzden ismen belirtmeyeceğim ama Türkiye’nin dört bir yanında ihtiyaç tespit ettiğimiz pek çok hayırlı işe destek veriyoruz.

Biz insanlığın karşı karşıya kaldığı pandemi sorunuyla ilgili olarak daha kalıcı bir şeylere de destek vermek istedik. Burada İstanbul Teknik Üniversitesi’nin İTÜ Çekirdek adını verdikleri ve yeni girişimlere destek sağlamak için kurgulanmış olan İTÜ ARI Teknokent bünyesinde bir kuluçka merkezi var. Biz burayla irtibata geçtik. Çünkü burası projeleri ve girişimleri alıyor, değerlendiriyor ve eğer desteğe uygun görürse destek veriyor. Biz İTÜ Çekirdek ile özel bir sayfa açtık. ‘Covid-19 ile mücadele için ortaya çıkan projelere destek vermek istiyoruz’ dedik. 257 proje başvurusu oldu, İTÜ Çekirdek hocalarımız bu sayıyı 46’ya indirdiler. Ben ve bazı direktör arkadaşlarımın da yer aldığı jüride değerlendirdiğimiz bu projelerden 11 tanesini seçerek destek olduk. Bunların arasında çabuk test sistemlerinden dezenfeksiyon cihazlarına, akıllı maskelerden otomatik oksijen dozajlama sistemlerine veya yüzeylerin dezenfekte edilmesini sağlayan robotlara kadar farklı 11 projeye destek verdik. Bir kısmı üretime geçen ve bir kısmı da üretime hazırlık aşamasında olan bu projeler, pandemi ile mücadelenin yanı sıra iş ve sosyal hayatımıza da katkı sağlıyor. İleri teknolojinin kullanıldığı bu projelerin çoğu Türkiye’de ilk ve çoğunun ise dünyada bir benzeri bulunmuyor. Dolayısıyla bu projeler, çoğu ithal olan benzer cihazlara yerli ve milli, üstelik daha da gelişmiş alternatifler sunuyor. Öte yandan Türkiye’nin teknoloji ve yaratıcılık potansiyelini de ortaya koyuyor. Bundan çok mutluyuz ve aynen devam ettireceğiz. Dolayısıyla bizim bu dönemki en önemli girişimlerimizden biri, İTÜ Çekirdek ile Covid-19’a karşı verdiğimiz mücadeleye destektir. 

Biliyorsunuz istasyonlar pandemi döneminde çalışmaya devam etti. Ama yağlama, otomotiv bakım işiyle uğraşanlar öyle değildi. Haziran ayında tekrardan sokağa çıkma ve şehirlerarası seyahat kısıtlamaları kalktığı zaman, biz bu arkadaşlarımıza destek vermek için Siftah Liderden kampanyası düzenledik ve tüm Türkiye’de 17 bin ustaya ücretsiz olarak Maxima ve Maximus motor yağlarımızdan dağıttık. Bu da hem ustalarımız arasında, hem de sosyal medyada çok büyük yankı buldu, ilgi ve takdir gördü. Zaten biz bu sene Petrol Ofisi olarak 50’ye yakın sosyal medya ödülü aldık. Çünkü devamlı tüketicilerle de iletişimde kalabildik. Sosyal medyaya bu dönemde her zamankinden daha fazla önem verdik.

Ayrıca üniversitelerde staj yapılması mecburi durumlar vardır. Fakat pandemiden dolayı şirketler ve ofisler kapalı olduğundan biz, staj programını da hemen onlinea çevirdik ve 15 gencimize bu imkânı sunduk. Muhteşem bir iş çıktı. Normal zamanda ofiste bulunmalarından çok daha verimli bir performansla yararlı projelere imza attılar. Bu projelerden bazıları hayata geçti. Online stajyerlerimizden bazıları da şirketimizde uzun süreli stajyer olarak devam ediyor.

İşin özüne bakarsanız bizim 2020‘deki pandemi ile ilgili en önemli misyonumuz, şirketteki çalışanlarımızın sağlığı, onların moral ve motivasyonlarını yüksek tutup işlerine dört elle sarılmalarıydı ki tüm bu başarıları da onların sayesinde elde ettik.

2015’İN KAYBEDENİ OLAN PETROL OFİSİ 2020’NİN BÜYÜK KAZANANI OLDU

Petrol Ofisi özelleştirildiğinden bu yana çok badireler atlattı. Önceki intifa dönemi olan 2015 yılı, maalesef Petrol Ofisi’nin kudret olarak zayıf olduğu bir zamandı. Nitekim o yıl Petrol Ofisi 500’den fazla bayi kaybetti. Petrol Ofisi maalesef örselenmiş bir şirketti. Herkesin rahatlıkla istasyon kopartabildiği, çalışan alabildiği bir durum söz konusuydu. Bizim ilk günden beri hedefimiz, Petrol Ofisi istasyon portföyünü daha verimli bir şekle dönüştürmekti. Bu sadece istasyon sayısının artışı ile bağlantılı bir yaklaşım değil. Gerekirse aynı sayıda kal, fakat kendi içinde yapacağın değişikliklerle daha verimli olabilecek bir istasyon ağına sahip ol. Biz, Türkiye’nin her yerinde var olan bir şirketiz ve her zaman istasyon sayısı açısından da pazar lideri olduk. Bu konumumuzu da muhafaza etmek isteriz. Şu anda bunu devam ettirebilecek maddi ve manevi güce sahibiz. Birinci öncelik, mevcut portföydeki verimliliği arttırmak. Yani, arzu edilenin altında performans gösteren istasyonları ayırmak. Sonra bunların yerine daha iyi performans gösterebilecek yeni istasyonlar kazanmak. Diğer taraftan istasyon sayımızı ve yaygınlığımızı geliştirmek. Biz bu yaklaşımla yola çıktık.

2015 yılında Petrol Ofisi’nin 2 bin 300 istasyonu vardı. 2018 yılının başında bin 680 istasyon kalmış. 2020 yılına girerken bu sayı bin 770 idi. Yani 2018 başından 2019 sonuna kadar yaklaşık 100 istasyon aileye katılmış. 2020 yılının başında bin 770 istasyon var ama 2020 yılında yenilenmesi gereken 654 kontrat vardı. Yani tüm ağın yaklaşık 3’te 1’i. Biz yatırım ve satış ekibimizle 2019 yılının başından beri 2020’ye hazırlanıyorduk. Hazırlığımız ve planlarımız tamdı. Ama Mart ayına geldik ve pandemi koşulları ile birlikte herkesin moralleri sıfıra düştü. O noktada satış ve yatırımdaki arkadaşlarımızla çok sıkı bir iletişimle kendilerinden neyi nasıl beklediğimizi ortaya koyduk. Arkadaşlarım o manevi gücü ve diriliği bir gün olsun yitirmediler. Aslında pandemi dönemini biz bu noktada fırsata dönüştürdük.  Çünkü ben dâhil tüm direktörlerimiz, her gün bu işin başındaydık. Bu, bize muazzam bir dirilik ve iç güç kazandırdı. Bir de bunun yanında pazar payları da artmaya başlayınca, bu yoğun çalışma çok daha keyifle yürütülmeye başlandı. Satış ve yatırım ekibimiz her gün bayilerimizle telefonla ya da görüntülü olarak iletişim halindeydi. Bayilerimiz sokağa çıkma kısıtlamasını ya da merkez ofisin kapalı olduğunu iletişim anlamında hissetmediler. Biz pek çok şirketin Nisan-Mayıs ayında yaşadığı vahim durumu hissetmedik. 2020 yılında bu bahsettiğim 654 istasyondan artık yürüyemeyen veya çeşitli nedenlerle bizim ayrıldığımız yaklaşık 35 istasyon oldu. 12 istasyon ise kendi tercihleri olarak ayrıldılar. Yılsonu sayımız ise 1.840 oldu. Demek ki biz bünyemize 117 tane yeni istasyon katmışız. Bunun hakikaten büyük başarı olduğunu düşünüyorum. Bütün satış ve yatırım ekibine teşekkür ediyorum. O iç güçleri ve o moralleri olmasaydı, bizim beraber çalışmamız olmasaydı, bu başarıya imza atılamazdı. Bunun sonuçlarını biz pazar payı olarak da görüyoruz. Ekim ayında 2015 yılının Aralık ayındaki pazar payına geri döndük. Dolayısıyla intifa yılı olarak 2015’in kaybedeni olan Petrol Ofisi, 2020’nin büyük kazananı oldu. Bizim her türlü tehdide karşı koyabilecek maddi ve manevi gücümüz var. Sonuç itibari ile 2020 yılı bizim açımızdan başarılı ve mutluluk verici geçti. Bazı noktalarda istasyon zincirimize yeni halka eklemeye devam etmemiz söz konusu olacak. 2021’de de bu noktalarda çalışmalarımız devam edecek.

MALİYETLERİMİZ ENFLASYONUN ÜZERİNDE ARTIYOR

Bütçesel anlamda 2020 yılı hedeflerinin gerçekleşmesi, hiçbir kurumun elinde olan bir şey değildi. Dediğim gibi 2020 yılında tüm sektör hem stok zararından hem de tonaj düşmesinden yara aldı. Nisan ve Mayıs, hayatımızın hiçbir döneminde görmediğimiz kâbus aylar oldu. Aynı zamanda Haziran ayında sektör olarak kar marjımız konusunda ‘tembih’ aldık. Bu hem bizi, hem de istasyonları geriye götürdü. Bu tür ‘tembihlerin’ bir takım şartlar gözetilerek yapılması lazım. Bizim işimizi etkileyen pek çok maliyet, resmi enflasyonun üstünde artıyor. Örneğin istasyonlardaki pek çok arkadaşımız asgari ücretle çalışıyorlar. Sonuç olarak ben bir akaryakıt dağıtım şirketi olarak ürünün fiyatı artsın istemiyorum. Çünkü her fiyat artışı tüketimi azaltıyor. Ben istiyorum ucuz olsun insanlar kullansın. Ama son bir aydır ekonomik gelişmeler konusunda istikrar sağlandı. Hakikaten kabul edilebilir ve yapılması gereken adımlar atılıyor. Piyasaya bir rahatlama ve istikrar getirildi. Evet, artan faizleri bir müddet göğüslemek zorundayız. Zaten başka çaremiz de bulunmuyor. Şu anda piyasa beklentileri çerçevesinde veya beklentilerin paralelinde atılması gereken adımlar, ustalıkla atılmaktadır. Bu suretle bizim piyasamızı etkileyen en büyük unsurlardan biri olan döviz kurundaki oynaklıktan yavaş yavaş kurtuluyoruz. Öngörülebilir bir Türk Lirası ve Dolar kuru arıyoruz ki istikrar sağlanabilsin. Ama atılan adımlar bu konuda gönlümüzü serinletiyor. Öte yandan petrol fiyatlarında 2021 yılı öngörümüz 50 dolar (+/- 5) seviyelerindedir. Dolayısıyla 2020’de bu sağlıklı ekonomik yaklaşımlar devam ettirilirse, çok olağanüstü bir fiyat dalgalanması beklemiyoruz.

HAZİRAN’DAN İTİBAREN KÜLLERİNDEN DOĞAN BİR PİYASA GÖRECEĞİMİZİ UMUYORUM

2021 yılının ilk çeyreği, ne olacağı belli olmayan aylar. Beklentileri biraz aşağıda tutmak zorundayız diye düşünüyorum. 2021 yılında, bu yeni ekonomik yaklaşımların getirmiş olduğu istikrarın da faydası olacağını ümit ediyorum. Ama açıkçası Nisan ayından itibaren 2020’ye göre daha iyi bir performans ortaya konulabileceğini düşünüyorum. İnşallah Haziran ayından itibaren de iştahlı ve küllerinden yeniden doğan bir piyasa ile karşı karşıya kalırız. Haziran ayından itibaren havacılık da dâhil olmak üzere, özlediğimiz yüksek satışları ümit ediyoruz.

PANDEMİNİN ETKİSİYLE İLETİŞİM AZALDI

Pandemi döneminin bir başka etkisinden daha bahsetmek istiyorum. Önceki dönemlerde Türkiye Enerji Zirvesi, Istrade gibi etkinliklerde sektörün tüm paydaşlarıyla bir araya gelip bazı dertlerimizi paylaşabiliyorduk. Maalesef pandemi döneminin bize olan en büyük etkisi, ihtiyaç duyulan diyaloğumuzun bir nebze kopmuş olmasıdır. Bu pandemi döneminde zaman zaman bir şey gözlemliyoruz. Bazı zamanlarda bireysel olarak zorlayıcı ve sorgulayıcı tutumlara girildiğini üzülerek teşhis ediyoruz. Ama bunların da değişeceğini ümit ediyoruz. Bunun bir örneği de, uçucu karbon bileşikleri ile ilgili Avrupa Birliği’ne uyum kapsamında yapılan düzenlemedir. Oysa bırakalım biraz da Avrupa bize uysun. Ülkemizde benzin, bütün diğer Avrupa Birliği ülkelerinden daha az tüketiliyor. Çünkü ülkemizde otogaz var ve dünyada birinciyiz. Türkiye benzin pazarı, dizel pazarının onda biri büyüklüğünde. Şimdi böyle bir ortamda bizlerin döviz bazında yatırım yapmaya zorlanmamamız lazım. Biz Petrol Ofisi olarak pazar liderliğinin bilincinde hareket ederek ve tüm gelişmeleri yakından takip etmemiz doğrultusunda, bahsi geçen her türlü ekipmanı bu konuda deneme amaçlı olarak bir terminalimize, bir istasyonumuza vs. koymuştuk zaten. Bu, istasyonlardaki pompa maliyetini çok yükseltiyor. Her pompa için yaklaşık 4.500-5.000 Euro, tüm sektör için ise 630 milyon Euro’luk ekstra bir yatırım gerektiriyor. Çünkü bunları ithal edeceğiz. Fakat bunun bize bir getirisi yok. Bu dönem başka bir sorun da, madeni yağ atık toplamada yaşanıyor. Açıkçası bu düzenleme ile de ne istenildiği net olarak belli değil.

AKARYAKIT DAĞITIM SEKTÖRÜNDE YATIRIM BİTMEZ

Akaryakıt dağıtım sektörü zaten yatırımı yoğun bir sektör. Biz, yatırım yapmadığımız zaman geri gideriz. Bu yatırım istasyon transferi olabilir, istasyon yenileme olabilir. Biz bu yıl 800 istasyonumuzun market ve tuvaletini de yeniledik. Zaten kurumsal değişikliklerimiz yapılmıştı. 2020 yılında bile yatırımdan geri durmamış bir sektörüz. Sadece bayiler, istasyonlar değil terminaller, tesislerimiz vs. hiç geri vitese atmadık. Türkiye, her zaman için akaryakıt tüketimi olarak büyüyen ve gelişen bir pazar olacaktır. Çünkü hala araç sahipliği oranımız düşük. Uluslararası yatırımcılar her zaman Türkiye’ye ilgi göstereceklerdir. Çünkü büyük bir pazardır. Bir de Türkiye’nin çok ilginç bir özelliği var. Biz iki dünya arasında bir köprüyüz. Doğu ile Batı arasında köprüyüz, gelişmiş olan ve gelişmekte olan ülkeler arasında da köprüyüz. Yatırımcılar bu potansiyeli çok net görüyorlar. Türkiye’de çok fazla akaryakıt dağıtım lisansı alınmış vaziyettedir. Ama bunları EPDK da görüyor ve izliyor. Hatta şartları yerine getirmeyen bazı şirketlerin lisansını iptal ediyor. Bunlar olması gereken şeylerdir. Çünkü parçalanıp bölündükçe EPDK açısından da sektörün kontrolü güçleşiyor.

Yerli ya da uluslararası olsun yatırımcı, birkaç şeye bakıyor. Birinci olarak, belirli bir istikrar var mı, yani öngörülebilir bir ülke miyiz? İkinci olarak, özellikle uluslararası yatırımcı ‘burası keyfi bir durum mu’ diye de bakıyor. Üçüncü olarak, Hukuk çok önemli. Bütün bunlar yerine konulduğu zaman Türkiye, her zaman uluslararası ve yurt içi yatırımcıyı çeker. Çünkü akaryakıt dağıtım işi başka sektörlerde az bulunur nitelikte nakit bir iştir. O yüzden de her zaman caziptir.

BİYODİZELDE YEKDEM BENZERİ BİR SİSTEM UYGULANMALI

Başka bir konumuz ise biyodizel. Biyodizel, bir sorun değil ve fevkalade faydalıdır. Tüm akaryakıt dağıtım şirketlerinin limitler çerçevesinde kullanmasında memleket ekonomisi ve Türk tarımı için büyük fayda vardır. Ancak geldiğimiz noktada biyodizelin maliyeti normal dizelin maliyetinin 2 katıdır. Bu fiyat farkından dolayı bizde yarattığı zarar ise küçük ölçekli bir akaryakıt dağıtım şirketi cirosu kadardır. Bu yükün paylaşılması ve taşınması lazım. EPDK sağ olsun 2020 ile 2021’i birleştirdi ve ‘ikisine toplam bakacağız’ dedi. Hatta  ‘2019’da fazla kullandıysan onu da 2020 için sayarım’ da dediler. İşte bunlar hepimizi motive eden olumlu yaklaşımlardır. Teşekkür ediyorum ve kararı kutluyorum. Şimdi, biyodizelin devamında ne yapmak lazım? Elektrikte YEKDEM diye bir model var. Yani yenilenebilir kaynaklardan elde edilen enerjinin daha pahalı üretim maliyeti olduğunu biliyoruz. Üretim kaynaklı değil, yatırımdan dolayı olan maliyetten bahsediyorum. Sonuç olarak YEKDEM tüketici fiyatına yansıyor. Bu her tüketicimizin sürdürülebilirlik konusunda bir katkısıdır. Biyodizel de sürdürülebilirlik aracıdır. Çünkü fosil bir yakıt kullanmıyorsunuz. Her yıl yeni bir mahsulle sonsuza kadar üretebileceğimiz bir üründen bahsediyorum.  Biyodizelin şu anki 2 misli olan fiyatını tek başına karşılamak, akaryakıt dağıtım şirketlerine çok büyük yük getirecektir. Şöyle bir model düşünülebilir: Depo satış noktasında maliyet YEKDEM misali ilave edilir. Bu da litrede 1-2 kuruş fark eder. Her ay bu fark göz önüne alınır, her ay ayarlanır ve bu suretle bunu kullanacak şirketlerin zarar görmesi engellenir. Her ay bunu takip etmek mümkündür. Biyodizelin kamu ihaleleri ve benzeri alımlarda da devreye girmesi gerektiğini düşünüyorum. 2021 yılında biyodizel konusunda YEKDEM benzeri bir model yaratarak tamamen bir çözüm bulmak önemli. Uçucu organik bileşikler, madeni yağlar gibi konularda da, daha geniş perspektifli bir çerçevede hareket edilmesi gerekli. Hayatımız yavaş yavaş normale döndükçe, yetkilerin belli olduğu ilişkilerimize geri dönmemizin de mümkün olacağını düşünüyorum.”