Enerjinin 100 yılı

Enerjinin 100 yılı

Türkiye, doğal gaz ve petrol keşifleri, yenilenebilir enerji santralleri, araştırma gemileri, doğal gaz depolama tesisleri ve uluslararası boru hatlarıyla Cumhuriyet’in 100. yılında enerjide merkez olma hedefine emin adımlarla ilerliyor.

Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 2023 tarihi itibariyla 100. yaşını kutluyor. Bu onur ve azim dolu 100 yıl içinde enerjide de çok önemli yol katedildi. Doğal gaz ve petrol keşiflerinden, yenilenebilir enerji projelerindeki gelişmelere, enerji filosuna katılan devasa sismik araştırma ve derin deniz sondaj gemilerinden, uluslararası enerji anlaşmalarına kadar çok önemli adımlar atıldı. Dünyada enerji alanında kendine önemli bir yer edinen Türkiye, elektrikli araçlar konusunda da yerli üretimi TOGG ile dünyaya kendini bir kez daha kanıtladı. Böylelikle enerjide merkez ülke olmak amaçlanırken yenilikler ve teknoloji de en yakından takip edildi. Günümüzde gerçekleştirilen bu atılımların geçmişte nasıl ve ne zaman başladığını Gas&Power ve Enerji Petrol Gaz gazeteleri sizler için derledi. Ayrıca sektörün değerli dernek ve sendikaları da Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına ilişkin düşüncelerini gazetelerimizle paylaştı.

CUMHURİYETİN 100 YILLIK YERLİ VE MİLLİ ENERJİ POLİTİKASI

Cumhuriyetin ilk yılında 33 MW olan elektrik kurulu gücü 100 yıllık süreçte Ekim 2023 itibarıyla 105 bin MW’a yükseldi. Türkiye’de ilk hidroelektrik santrali olan Tarsus HES 60 KWh kapasite ile 1902 yılında devreye alınırken 1929 yılında ise Işıklar HES üretime geçti. İlk kömür yakıtlı termik santral 1914’te İstanbul’da işletmeye alınırken 1948’te Çatalağzı Termik Santrali devreye alındı. 1970 yılında Türkiye Elektrik Kurumu’nun (TEK) kurulması ve 1993’te TEK’in Türkiye Elektrik Anonim Şirketi (TEAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım Şirketi (TEDAŞ) olarak ikiye ayrılması ve TEAŞ ve TEDAŞ’ın tüzel kişiliklerine kavuşması elektrik sektörünün gelişmesine katkı sağladı. 2001 yılında ise Elektrik Üretim A.Ş (EÜAŞ) ve Türkiye Elektrik İletim A.Ş (TEİAŞ) ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) kuruldu.

İlk olarak elektrik piyasalarının düzenlenmesi amacıyla kurulan EPDK, 2003 yılında TEİAŞ’a iletim lisansı verdi. 2004 yılında ise Türkiye elektrikte 21 dağıtım bölgesine ayrılarak dağıtım faaliyetleri yeniden yapılandırılarak özelleştirildi. EPDK’ya daha sonra kanunlarla doğal gaz, petrol ve LPG piyasalarının da düzenlenmesi görevi verildi.

Gelişmiş ülkelerin enerji borsaları ile rekabet edebilecek yetkinlikte, uluslararası standartlarda hizmet veren etkin, şeffaf ve güvenilir bir enerji piyasası oluşturmak amacıyla kamu-özel sektör iştiraki olarak 2015 yılında Enerji Piyasası İşletme A.Ş (EPİAŞ) kuruldu. EPİAŞ, piyasa işletim lisansı kapsamındaki organize toptan elektrik piyasalarından Gün Öncesi Piyasası, Gün İçi Piyasası, Vadeli Elektrik Piyasası ile Spot Doğal Gaz Piyasası, Vadeli Doğal Gaz Piyasası ve Organize YEK-G Piyasasını işletiyor.

Enerji temin güvenliğini korumak amacıyla kaynak çeşitliliğine önem veren ve bu çeşitliliğe Nükleer üretim gücünü de eklemek isteyen Türkiye, 12 Mayıs 2010’da Rusya ile Türkiye’de Akkuyu sahasında bir nükleer güç santralinin inşası ve işletilmesi konusunda iş birliği anlaşması imzaladı. 2013 yılında Akkuyu NGS inşaat çalışmaları başlarken 2018 yılında birinci güç ünitesi inşaat lisansı alındı ve ünitenin temelleri için ilk beton döküldü. 2023 yılına kadar kademe kademe inşaatın devam ettiği Akkuyu NGS’de 2023 yılında ise taze nükleer yakıt teslimatı yapıldı ve Akkuyu NGS ilk kez nükleer tesis statüsüne kavuştu.

100 yıllık maden politikasında da önemli atılımlar gerçekleştiren Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk maden yatırımı olan Keçiborlu Kükürt İşletmesi 1934 yılında Isparta’da kuruldu. 1935’te ise Maden Tetkik Arama ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifiyle Etibank kuruldu. 1939’da kurulan Elazığ Ergani Bakır İşletmesi ve Elazığ Guleman Krom İşletmesi ile bakır ve krom madenlerinde önemli adımlar atıldı. 1957 yılında ise ülke genelinde ısınma ve sanayinin kömür talebini karşılamak amacıyla kurulan Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ), kurulduğu tarihten 90’lı yıllara kadar taşkömürü ve asfaltit dahil kömür üretimi, kurduğu müesseseler ile bölge kalkınmalarına verdiği destek ve Türkiye’nin mekanize madenciliğe geçişinde günümüze kadar önemli rol oynadı. 1983’te kurulan Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ile kömür madenciliğinde atılan adımları sıklaştıran Türkiye, 2004 yılında Eti Holding’i yeniden yapılandırılarak Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün kurulmasıyla madencilik faaliyetlerini genişletti. Böylece 2023 yılında ilk bor karbür tesisinin Bandırma’da açılmasıyla Türkiye bu alanda artık işlenmiş madde ihraç etmeye başladı.

YENİLENEBİLİR ENERJİDE AVRUPA’DA 5. SIRAYA YÜKSELDİK

Türkiye bir yandan hidrokarbon aramalarına devam ederken bir yandan da yenilenebilir enerji çeşitliliğini artırmaya devam ediyor. Temiz enerji sektöründe yapılan atılımlar, YEKA, YEKDEM gibi mekanizmalarla Türkiye, yenilenebilir enerji kurulu gücünde Avrupa’da 5’inci dünyada ise 12’nci sıraya yükseldi.

Türkiye’de ilk jeotermal enerji tesisi 1974 yılında Denizli’de kurulurken, ilk rüzgar enerji santrali İzmir’de 1998 yılında ve ilk güneş enerjisi santrali İstanbul’da 2011 yılında kuruldu.

Ekim ayı itibarıyla kurulu kapasite rüzgarda 11 bin MW’ı geçerken güneşte 10 bin 899 MW, biyokütle ve atık ısı enerjisinde 2 bin 438 MW ve jeotermal enerjide bin 691 MW’a yükseldi.

Türkiye, enerji ihtiyacının karşılanması amacıyla gerçekleştirdiği atılım hamlelerine yerli ve yenilenebilir enerji projelerini de dahil etti. Yenilenebilir enerjide güneşte 10 bin 479, hidroelektrikte 752, biyokütlede 384, rüzgarda 363, atık ısıda 95 ve jeotermal enerjide 63 santralden elektrik üretimi yapılıyor. Doğal gazda 343 santralde, ithal kömür, linyit, asfaltit ve taş kömüründe ise 68 santralde elektrik üretiliyor. Son verilere göre toplam santral sayısı ise ekim ayı itibarıyla 12 binin üzerine çıktı.

DOĞAL GAZDA HEDEF HUB OLMAK

2022 yılı ulusal doğal gaz tüketim miktarı 53 milyar 521 milyon sm3 olarak gerçekleşen Türkiye’nin 2023 yılı itibariyle 81 iline doğal gaz arzı sağlandı.

Doğal gazda önemli kilometre taşlarından birisi Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) 1954 yılında kamu adına hidrokarbon arama, sondaj, üretim, rafineri ve pazarlama faaliyetlerinde bulunmak amacıyla kurulması oldu. Diğer bir önemli mesele ise 1970 yılında TPAO tarafından Hamitabat’ta keşfedilen doğal gaz rezervi oldu. 1974’te BOTAŞ’ın kurulması ve 1986 yılında doğal gazın ticareti ve taşımacılığı faaliyetlerine başlaması sektörü ileriye taşıdı. Bundan sonraki süreçte ise TPAO ve BOTAŞ hem yurtdışı projelerde hem de doğal gazın ülke geneline yayılması için birçok çalışma gerçekleştirdi.

2013 YILINDA İLK SİSMİK ARAMA FAALİYETLERİNE BAŞLANDI

TPAO, Karadeniz’deki ilk keşfini 2004 yılında Ayazlı – 1 kuyusunda yaparken, BOTAŞ ise 2007 yılında ilk doğal gaz ihracatını Yunanistan’a yaptı. Yine 2007 yılında Türkiye’nin ilk doğal gaz depolama tesisi olan Silivri Doğal Gaz Depolama tesisi kuruldu. 2012 yılına gelindiğinde Barbaros Hayrettin Sismik Araştırma Gemisi TPAO envanterine katıldı ve 2013 yılında ilk sismik arama faaliyetlerine başlandı. Yine 2017 yılında iki önemli gelişme yaşandı. Bunlardan biri ilk derin deniz sondaj gemisi Fatih’in envantere katılması ve Tuz Gölü Yer Altı Doğal Gaz Depolama Tesisi’nin kurulması oldu.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) envanterine 2017’de katılan ve Türkiye’nin ilk milli sondaj gemisi olan Fatih, 20 Temmuz 2020’de Karadeniz’deki ilk sondajını yaptı. Zonguldak açıklarındaki Tuna-1 lokasyonunda bir ay süren çalışma sonrası 21 Ağustos’ta ilk “müjde” geldi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fatih Sondaj Gemisi’nin Tuna-1 kuyusunda 320 milyar metreküp doğal gaz rezervi keşfettiğini açıkladı.

Söz konusu keşifle, denizlerde yürütülecek arama ve üretim faaliyetleri açısından yeni bir dönemin kapısı aralandı. 17 Ekim’de ilave 85 milyar metreküplük keşifle, Tuna-1 bölgesindeki toplam doğal gaz miktarı 405 milyar metreküpe yükseldi.

Arama faaliyetlerine Amasra-1’de devam eden Fatih, 4 Haziran 2021’de Amasra-1 kuyusunda 135 milyar metreküplük yeni bir doğal gaz keşfi daha yaptı. Söz konusu keşifle birlikte ülkede doğal gaz rezervi 540 milyar metreküpe çıktı.

Uluslararası bir değerlendirme şirketine yaptırılan üç boyutlu modellemeyle Sakarya sahasındaki rezerv büyüklüğü 652 milyar metreküp olarak revize edildi. Aralık 2022’nin sonuna doğru Sakarya Gaz Sahası’nda bulunan Çaycuma-1 kuyusunda 58 milyar metreküplük yeni bir rezerv keşfedilerek toplam rezerv 710 milyar metreküpe yükseldi.

İlk fazda günlük 10 milyon metreküp üretime başlayacak Karadeniz gazıyla yıllık 3,6 milyar metreküp gaz üretilmesi hedefleniyor. Karadeniz gazında ikinci fazda günlük 40, üçüncü fazda ise günlük 60 milyon metreküplük gaz üretim kapasitesine ulaşılması planlanıyor.

20 NİSAN’DA FİLYOS LİMANI’NDA DÜZENLENEN TÖRENLE KARADENİZ GAZI DEVREYE ALINDI

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla 20 Nisan’da Zonguldak’taki Filyos Limanı’nda düzenlenen törenle Karadeniz gazı devreye alındı. Böylece Karadeniz’deki doğal gaz sahasından ilk sevkiyat yapıldı. Sakarya Gaz Sahası’nda şu an günlük üretim 4 milyon metreküpe ulaştı.

Türkiye denizlerde Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamid Han gemileriyle sondaj, Barbaros Hayrettin Paşa ve MTA Oruç Reis gemileriyle ise sismik arama faaliyetleri yürütüyor.

2007’de Yunanistan’la yapılan doğal gaz ihracat anlaşmasından sonra Ocak 2023’te BOTAŞ, Bulgaristan ile 13 yıllık anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre Türkiye Bulgaristan’a yıllık 1,5 milyar metreküp gaz göndermeyi hedefliyor. 2023 Ağustos ayında ise ilk kez sınırı olmayan bir ülkeyle gaz anlaşması imzalayan Türkiye, Macaristan’a 275 milyon metreküp gaz ihracatı öngörürken, Romanya ile yaptığı anlaşma kapsamında ise ülkeye günlük 4 milyon metreküpe kadar doğal gaz ihraç edecek. Anlaşma kapsamında sevkiyatın 31 Mart 2025 yılında sona ermesi planlandı. Son olarak gaz ihracatı konusunda Moldova ile anlaşma imzalayan Türkiye bu ülkeye de günlük 2 milyon metreküp doğal gaz ihraç edecek.

BORU HATLARI

Türkiye Rusya, Azerbaycan ve İran’dan boru hatlarıyla gaz tedarik ediyor. Rusya’dan TürkAkım boru hattı aracılığıyla yıllık 31,5 milyar metreküp, Mavi Akım boru hattı üzerinden 16 milyar metreküp gaz alma kapasitesine sahip bulunuyor.

Öte yandan Azerbaycan’dan gelen Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı’nın (TANAP) yıllık kapasitesi 16 milyar metreküp, İran-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı’nın yıllık kapasitesi ise 10 milyar metreküp seviyesinde bulunuyor.

FSRU TESİSLERİ VE LNG TERMİNALLERİ

Türkiye’nin doğal gaz arz güvenliğini güvenceye almak için sadece karada değil denizlerde de çeşitli tesisleri bulunuyor. Doğal gaz alt yapısının önemli bileşeni durumundaki Yüzer LNG Depolama ve Yeniden Gazlaştırma Üniteleri (FSRU) ile sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) terminalleri boru hatlarına bağlı kalmadan farklı kaynak ve ülkelerden doğal gaz tedarik edilmesini sağlıyor.

Türkiye sahip olduğu üç FSRU ve iki LNG işleme tesisiyle bu alanda dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alıyor. Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ) tarafından 1989’da yapımına başlanılan Marmara Ereğlisi LNG Terminali 1994’te işletmeye alındı. Egegaz LNG Terminali ise İzmir’in Aliağa ilçesinde 2001’de kuruldu ve 2006’da devreye alındı.

İzmir’deki Etki Liman FSRU 2016 yılında, Hatay Dörtyol’da bulunan Ertuğrul Gazi FSRU 2021’de, Ege Denizi’nin kuzeydoğusunda yer alan Saros FSRU ise bu yıl faaliyete başladı.

Öte yandan Türkiye’nin ilk doğal gaz depolama tesisi Silivri Doğal Gaz Depolama Tesisi 2007’de, Tuz Gölü Yer Altı Doğal Gaz Depolama Tesisi ise 2017’de hizmete girdi.

GÜNLÜK GAZ VERME KAPASİTESİ 276 MİLYON METREKÜP

Etki Liman FSRU, Ertuğrul Gazi FSRU ve Saros FSRU şebekeye günlük 28’er milyon metreküp doğal gaz verme kapasitesine sahip. Marmara LNG Terminali günlük 37 milyon metreküp, Egegaz LNG Terminali ise günlük 40 milyon metreküp doğal gaz verebiliyor.

Silivri Doğal Gaz Depolama Tesisi’nden günlük 75 milyon metreküp, Tuz Gölü Yer Altı Doğal Gaz Depolama Tesisi’nden de günlük 40 milyon metreküp şebekeye gaz basılabiliyor.

Böylece, Türkiye’deki LNG, FSRU ve depolama tesislerinden sisteme verilebilen günlük doğal gaz kapasitesi yaklaşık 276 milyon metreküpe ulaşıyor.

PETROLDE HEDEF GÜNLÜK 100 BİN VARİL ÜRETİM

Cumhuriyetten önce bazı petrol arama denemeleri olsa da petrol piyasası Cumhuriyetin ilanından sonra canlandı. 1930 yılında Türkiye’nin ilk rafinerisi Boğaziçi Tasfiyehanesi kuruldu. 1954 yılında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) kuruldu ve 1956’da Garzan 17 kuyusunda ilk sondajı vuruldu. TPAO’nun ilk büyük petrol keşfi başarısına 1958 yılında Germik Sahası’nda ulaştı. Germik Sahası’nın keşfi üzerine ilk bölge müdürlüğü de Batman’da 1959 yılında kuruldu. O dönemde Siirt Valiliği’ne bağlı olan İluh Köyü, kurulan bölge müdürlüğü sayesinde bugün Batman şehrine dönüştü. 1960 yılında ise üretilen ham petrolün işlenerek petrol türevlerine dönüştürülmesi maksadı ile Amerikalı Caltex firması ile ortaklaşa kurulan İstanbul Petrol Rafinerisi A.Ş. (İPRAŞ) devreye alındı. 1961 yılında ilk LPG dolum tesisi faaliyete geçerken, TPAO 1965’te PETKİM, 1966 yılında İPRAGAZ ve 1967 yılında ise Aliağa Rafinerisi’ni kurdu. Böylelikle 1968 yılında toplam petrol üretiminde 1 milyon varil sınırı aşıldı.

Tarihler 1971 yılını gösterdiğinde Adıyaman’da petrol rezervi bulundu ve 1972’de Adıyaman Sarıl Petrol Boru Hattı kuruldu. 1974 yılında ise Türkiye Cumhuriyeti garantör ülke olduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde akaryakıt dağıtım ve ikmalinin doğru işlemesi için Kıbrıs Türk Petrolleri’ni kurdu. 1975’te Kerkük Yumurtalık Petrol Boru Hattı kurulurken yine aynı yıl toplam petrol üretim miktarında 100 milyon varil aşıldı. 1983 yılında Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş. kuruldu. Daha sonra ise İPRAŞ ve 3 rafineri TÜPRAŞ çatısı altında toplandı. 1990 yılında gelindiğinde TÜPRAŞ, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredildi ve 1991 yılında TÜPRAŞ’ın yüzde 2,5 hissesinin ilk halka arzı gerçekleşti. 2001 yılında EPDK’nın kurulmasıyla petrol piyasasında önemli bir değişim süreci başladı. TPAO, 2002 yılına gelindiğinde ise petrol arz güvenliği adına Bakü Tiflis Ceyhan (BTC) Petrol Boru Hattı projesinde yer aldı.

2001 yılında EPDK’nın kurulması ve 2003 yılında Petrol Piyasası Kanununun yürürlüğe girmesi ile akaryakıt sektörü önemli bir değişimden geçti. Piyasada şeffaf, adil ve güçlü bir yapı oluşturmak isteyen EPDK, 2004 yılında ilk kez petrol piyasası bayilik ve taşıma lisanslarını verirken, 2005 yılında ise petrol piyasası dağıtıcı, depolama ve madeni yağ lisanslarını verdi. EPDK ayrıca 2006 yılında LPG piyasası dağıtıcı, depolama, taşıma lisansı ile otogaz bayilik lisanslarını ilk kez verdi. 

Tarihler 2020’yi gösterdiğinde ise ilk ankonvansiyonel petrol üretimi Gözalan 1 kuyusunda gerçekleştirildi. 2022 yılında ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gabar’da günlük 100 bin varil üretime sahip petrol bulunduğu müjdesini verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cizre’ye 20 kilometre mesafede bulunan petrol rezervinin yüksek kaliteye sahip olduğunu söyledi.

TÜRKİYE’NİN ELEKTRİKLİ İLK MİLLİ ARACI ÜRETİME BAŞLADI

Türkiye ilk yerli otomobil üretimi denemesi 1691 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından çeşitli şirketlerde çalışan 24 mühendisin bir araya getirilmesiyle başladı fakat çeşitli nedenlerle seri üretime geçilemedi. 2017 yılında otomobil üretecek 5 şirketin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanmasıyla Türkiye yeniden yerli ve milli otomobil üretme konusunda çalışmalara başladı. 21 Mayıs 2020’de fabrikanın yapımına başlandı ve Ağustos 2020’de kurulan şirketin TOGG markasıyla üretim yapması kararlaştırıldı. 1 milyon 200 bin metrekare üzerine kurulu olan fabrika 29 Ekim 2022 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla açıldı ve ilk araç Anadolu Kırmızı rengi ile banttan indi. Mart 2023’te ön siparişleri alınan TOGG Nisan 2023’ten itibaren teslim edilmeye başlandı.

GAZBİR Başkanı Yaşar Arslan

GAZBİR Başkanı Yaşar Arslan:

‘TÜRKİYE, AVRUPA’DA EN ÇOK DOĞAL GAZ ABONESİ OLAN ÜÇÜNCÜ ÜLKE’

100 yıllık Cumhuriyet tarihinde Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresi ile başlayan enerji yolculuğu bugün sektörümüz tarafından yapılan yatırımlarla hız kesmeden devam etmektedir. İktisat kongresinde ana gündem maddesi enerji olmamasına rağmen ekonomik özgürlüğün adımlarından bir tanesinin hem vatandaşın hem de sanayinin enerji ihtiyacının yerli kaynaklardan sağlanmasının devlet politikası haline getirilmesinin önemine vurgu yapılmıştır.

Cumhuriyet’in muasır medeniyetler seviyesine çıkma noktasında başlıca enerji politikalarından bir tanesi olan “elektriksiz köy kalmasın” sözü ile yola çıkılarak cumhuriyetin ilk yıllarında (1925) Başkent Ankara’ya elektrik gelir. İstanbul’da ise Ankara’ya kıyasla yaklaşık 10 yıl önce şehrin birçok noktasında elektrik kullanılıyordu. Yaklaşık 100 yıl sonra bugün 50 milyon elektrik tüketicisi Türkiye’nin tüm yerleşim yerlerinde elektrik kullanıyor. İletim ve dağıtım şebekesi uzunluğu 1 milyon 475 bin km’yi aşmış durumdadır. Kurulu gücümüz ise 106 bin MW civarındadır.

Türkiye’nin doğal gaz ile tanışması ise 1970’lerde Trakya’da az miktarda doğal gazın keşfi ve kullanılmasıyla başlıyor. Hemen sonrasında, Türkiye enerji piyasasında önemli görevler üstlenen BOTAŞ ve TPAO kurulmuştur. 1985’te sadece enerji üretiminde kullanılan doğal gaz ve 1988’de Başkent Ankara’da konutlarda kullanılmaya başlanıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında elektrik ile geç tanışan Ankara, Türkiye’de konutlarda doğal gazı ilk kullanan şehir olmuştur. Türkiye’nin doğal gaz ithalatı ve buna bağlı olarak tüketim 1986’dan itibaren artmış, 1984’teki Türkiye-Sovyetler Birliği doğal gaz anlaşması, enerji sektörünün geleceğini şekillendiren önemli bir adım olmuştur.

2001 yılına kadar kamu iştiraklerinin yatırımları ile yoluna devam eden doğal gaz dağıtım sektörü 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle Türkiye doğal gaz piyasasında özel sektör yatırımları ağırlık kazanmıştır. Bugün itibarıyla 81 ilde 800’e yakın yerleşim yerine 100 milyar Türk Lirası tutarında yatırım yapılmıştır.

Türkiye, 200 bin km’ye yakın doğal gaz dağıtım şebekesi uzunluğuyla Avrupa’nın en uzun ilk 5 şebekesi arasında bulunmakta olup, hem güvenlik hem teknik kayıp konusunda başta Avrupa olmak üzere tüm dünyaya örnek teşkil etmektedir. Cumhuriyetimizin 100. yılında 70,5 milyon nüfusun kapısının önünde doğal gaz bulunmaktadır.  Yıllık ortalama 50 milyar m3’ü geçen doğal gaz tüketimi ve 20 milyonu aşkın doğal gaz abonesi ile Türkiye, Avrupa’da en çok doğal gaz abonesi olan 3. ülke konumundadır. Planlanan yeni yatırımlar ile Türkiye’nin orta vadede 27 milyon aboneyi geçerek Avrupa’da en fazla doğal gaz abonesine sahip ülke konumuna gelmesi beklenmektedir.

Geçmişten bugüne Türkiye’nin yerli kaynaklar ile enerji talebini karşılama hedefleri doğrultusunda Akdeniz ve Karadeniz’de doğal gaz arama faaliyetleri hızlanarak devam etmiştir. 21 Ağustos 2020’de ilk kez açıklanan ve daha sonra yeni kuyuların keşfedilmesiyle 710 milyar metreküp yerli doğal gaz rezervi barındıran Sakarya Doğal Gaz Sahası’ndan 2023 Mart ayında yerli doğal gaz ilk kez tüketicilere ulaştırılmıştır. Doğal gaz sektöründe arama-üretim açısından Cumhuriyet tarihinin en büyük keşfi olan Sakarya Doğal Gaz sahasında, önümüzdeki dönemde üretim kapasitesinin plato değere ulaşması ile Türkiye doğal gaz talebinin yaklaşık yüzde 25’inin bölgeden sağlanması hedeflenmektedir.

Önümüzdeki yıllarda enerji sektöründe geçmiş 100 yıldaki ivmeyle yatırımların global piyasalarla uyumlu olarak yenilenebilir kaynakların sisteme daha çok entegre edilmesi, hidrojen gibi alternatif kaynakların kullanımının artırılması gibi seçenekler ağırlık kazanacaktır. Ülkemize, geçtiğimiz 100 yılda olduğu gibi nice başarı dolu 100 yıllar dileğiyle.

TÜREB Başkanı İbrahim Erden

TÜREB Başkanı İbrahim Erden:

‘TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 100. YILI, RÜZGARIN DA YÜZYILI’

100 Yıl!

Söylemesi bile kolay değil!

Bugün ülkemizi çevreleyen coğrafyadaki tüm siyasi dalgalanmalar, istikrarsızlıklar ve savaşlara karşın çocuklarımızla güvenli bir vatan toprağında yaşayabiliyorsak bunu 100 yıldan uzun bir zaman önce bizler için ve bizim bir vatanımız olsun diye malından, canından, her şeyinden vazgeçmiş atalarımıza borçluyuz. Tarih yazmış, kendileri ‘tarih’ olmuş atalarımız bir asır da geçse 10 asır da geçse hep aynı minnet ve saygıyla anılacaklar. Kendilerini başta Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere rahmet, minnet ve saygı ile anıyoruz.

Peki biz onların bu fedakarlıklarını nasıl onurlandırabiliriz? Şüphesiz ülkemiz için çalışarak ve üreterek! ‘Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak’ için ‘memleketini en çok seven işini en iyi yapandır’ düsturuna göre yaşayarak. Biz, Türkiye rüzgar sektörü olarak, bu hedefle, ülkemizin rüzgarla yükselmesi için çalışıyoruz. Yeni yüzyılda da bu doğrultuda ilerlemek istediğimiz için “Cumhuriyetin 100. Yılı, Rüzgarın 100 Yılı” diyoruz.

Ülkemizin ekonomik ve enerji alanındaki hedeflerini içeren ve kısa bir süre önce açıklanan ‘Orta Vadeli Program’ ve ‘Ulusal Enerji Planı’nda da belirtildiği üzere Türkiye yenilenebilir enerji alanında vites büyüttüğü bir döneme girdi ve bu büyümede en önemli rollerden birini yine ‘yenilenebilir enerji alanında’ki temel teknolojilerden biri olarak sektörümüz oynayacak. Öte yandan Avrupa Birliği, birlik coğrafyasındaki rüzgar sektörüne yönelik en büyük ‘risk’ olarak algılanan Çin rüzgar sanayisi ürünlerine karşı alarm konumuna geçmiş durumda. Ve biz, Türkiye rüzgar enerjisi sektörü olarak tüm bu gelişmelerin, tabir caizse ‘kavşak noktasında’ bulunuyoruz. Böyle kilit bir noktada bulunmak Avrupa rüzgar endüstrisinin en büyük partnerlerinden biri olma fırsatını yakalayabilecek sektörümüzün gelişimini, hedeflediğimiz üzere, hızlandırmak açısından son derece önemli bir fırsat. Bu fırsatı sektörümüz yararına mümkün olan en azami düzeyde kullanabilmek adına bizler de var gücümüzle çalışıyoruz. Sektörümüzün gerçek gücünü tüm dünyaya sergileme fırsatı bulduğumuz Türkiye Rüzgar Enerjisi Kongresi yaklaşıyor. 7-8 Kasım 2023 tarihlerinde bu kez İstanbul’da düzenleyeceğimiz 12. Türkiye Rüzgar Enerjisi Kongresi’ne de işte bu motivasyonla daha büyük bir şevkle hazırlanıyoruz! Ülkemiz bir asrı geride bırakırken rüzgar sektörü olarak ikinci yüzyılımızın başına rüzgar sektörü olarak damgamızı vurmaya kararlıyız.

Kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Türkiye’nin 2053’te net sıfır emisyona ulaşma hedefi esas alınarak hazırlanan ve bu kapsamda 2035’e kadar atılacak adımları içeren ‘Türkiye Ulusal Enerji Planı’ Ocak ayında açıklanmıştı. Enerji sektörü açısından oldukça önemli bu stratejik plana göre 2035 yılında 24,6 GW karasal ve 5 GW deniz üstü rüzgar olmak üzere ülkemizin toplam 29,6 GW’lık, yani aşağı yukarı 30 GW’lık toplam rüzgar kurulu gücüne sahip olması hedefleniyor. Cumhuriyetimizin 100. yılı itibarıyla rüzgar kurulu gücümüz ise 12 GW seviyesinde. Yani plandaki hedefleri yakalayabilmemiz için 13 yılda 5 GW’ı deniz üstü rüzgardan gelmek üzere toplam 17,6 GW yeni rüzgar kurulu gücünü gerçekleştirmiş olmamız gerekiyor. Bu da yıllık 1,350 MW yeni rüzgar yatırımının devreye alınması, bir anlamda da yılda takriben 1.5 Milyar dolarlık yatırımın finanse edilmesini gerektiriyor. Halbuki biz biliyoruz ki, bırakın 1,350 MW’ı, sektör olarak yılda en az 3.000 MW yeni rüzgar kurulu gücünü ülkemize kazandırma gücüne, iradesine, imkanına sahibiz!

“HEDEFLERİMİZİ SEKTÖR OLARAK YERİNE GETİRMEYE KARARLIYIZ”

Yeni yüzyılımızdaki en büyük ve en öncelikli hedefimiz sektörümüzün bir yılda 3.000 MW kurulu gücü kolaylıkla gerçekleştireceği günleri yakın kılmak olacak. Ülkemize ve dünyaya faydamızı en hızlı şekilde sağlamak için üzerimize düşen en büyük görevlerden biri olarak gördüğümüz bu hedefleri sektör olarak yerine getirmeye kararlıyız!

Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği olarak, bu yıl 7-8 Kasım’da gerçekleştireceğimiz Türkiye Rüzgar Enerjisi Kongremizin ana temasını ‘Cumhuriyetimizin 100. Yılı, Rüzgarın Yüzyılı’ olarak belirlemiştik. Biz bu çerçevede Türkiye rüzgar sanayisini başta Avrupa olmak üzere ilgili tüm coğrafyalarda birebir tanıtmaya devam edeceğiz. 25 Ekim’de WindEurope iş birliğiyle Avrupa Parlamentosu’nda düzenleyeceğimiz ortak etkinlikte de ülkemizin güçlü rüzgar sanayisinin Avrupa’nın giderek derinleşen rüzgar tedarik zinciri sorununa nasıl en iyi cevabı vereceğini Birlik üyesi parlamenterler, bakanlar ve büyükelçilerden oluşan geniş bir izleyici grubuna aktaracağız. Benzer çalışmalarımızı bundan sonra da sürdüreceğiz.

Cumhuriyetimizin 100. Yılı ve yeni başlayan Rüzgarın Yüzyılı bir kez daha kutlu olsun. 

TOBB Enerji Meclisi Başkanı Zeki Konukoğlu

TOBB Enerji Meclisi Başkanı Zeki Konukoğlu:

‘STRATEJİK YAKLAŞIM ÜLKEMİZİN REFAHININ ARTMASINA DA KATKI SAĞLAYACAKTIR’

Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlarken enerji sektörünün özellikle son birkaç yıllık dönemde yaşadığı dönüşümle ilgili kısa bir değerlendirme yapmakta fayda var. Stratejik önemi giderek artan enerji sektörü, bu durumu hem iklim ve emisyon hedeflerine hem artan otomasyon ve dijitalleşmeye hem de teknolojide yaşanan baş döndürücü gelişmelere borçlu. Doğal olarak bu dönüşüm, enerji arz güvenliği, iklim hedefleri, yenilenebilir enerji kullanımındaki artış trendi ve bu doğrultuda ön plana çıkan enerji depolama çözümleri gibi konu başlıklarını içeriyor. Türkiye’nin enerji geleceği de tüm bu konuları sürdürülebilirlik ve inovasyon odağında birleştirerek ve farklı stratejiler izlenerek şekillendiriliyor.

Her ülkenin ekonomik ve stratejik istikrarı için temel bir unsur olan enerji arz güvenliği alanında Türkiye, enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye yönelik başarılı adımlar attı. Biliyoruz ki geniş bir yelpaze hareket kabiliyetimizi artırır, ayrıca bizde olmayan fosil yakıtlara bağımlılığımızı ve bunların ithalatına bağlı cari açığımızı azaltır. Bu çerçevede Türkiye, fosil bazlı yakıtları, giderek artan oranda yenilenebilir enerji kaynakları ile dengeleyerek enerji arz güvenliğini sağlamlaştırmaktadır.

Türkiye, yenilenebilir enerji kullanımında önemli bir artış trendi yakalamıştır. Rüzgâr, güneş, hidroelektrik, jeotermal ve biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına özellikle son 15 yılda yapılan yatırımlar artmış, bu da ülkenin enerji üretimindeki çeşitliliğini genişletmiştir. Bu alandaki regülasyonların ve teşvik mekanizmaların bu gelişmede önemli bir payı vardır. Rüzgâr ve güneş enerjisi gibi temiz kaynaklardan elde edilen enerji, çevresel etkileri azaltarak sürdürülebilir bir enerji geleceği için temel oluşturmaktadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Alparslan Bayraktar tarafından duyurulan “2035’e kadar rüzgâr ve güneş kurulu gücümüzü toplam 60 GW’a çıkarma” hedefimiz, yenilenebilir enerji alanında vites yükselttiğimizi net bir şekilde ortaya koymuştur.

“HEDEFİMİZ YENİLENEBİLİR YATIRIMLARLA KARBON EMİSYONLARININ AZALTILMASI”

Türkiye, iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası taahhütleri yerine getirme konusunda kararlıdır. Paris Anlaşması’na taraf olarak, ülke sera gazı emisyonlarını azaltmayı ve iklim değişikliği ile mücadelede etkin rol oynamayı taahhüt etmiştir. Bu doğrultuda, yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar artırılarak karbon emisyonlarının azaltılması hedeflenmektedir.

Yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen enerjinin depolanması, enerji sisteminin verimliliğini artıracak ve yenilenebilir enerjinin önünü açacak en kritik hamledir. Türkiye hem kamusal tarafta hem de özel sektörde bu alana da yatırım yaparak, enerjinin depolanması ve ihtiyaç duyulduğunda kullanılabilmesi konusunda etkin çalışmalar yürütmektedir.

Gelişen batarya teknolojileri, enerji depolama kapasitesini artırarak enerji sistemlerini daha esnek ve güvenilir hale getirecektir. Elektrik depolama sistemleri kullanılarak yapılan proje miktarları arttıkça maliyetler düşecek ve daha fazla depolama sisteminin devreye girmesi güneş ve rüzgâr gibi dalgalı bir şekilde enerji üreten kaynaklarındaki dalgalanma miktarlarını azaltarak şebeke dengesini bozmadan bağlanabilecek kapasiteleri artıracaktır.

Sonuç olarak Cumhuriyetimizin 100. yılına girerken enerji sektörünün sürdürülebilirlik, arz güvenliği ve inovasyon üzerine odaklanmış durumda olduğunu görüyoruz.

 Türkiye, yenilenebilir enerji üretiminde seferber olmuş ve yeşil enerji üretiminde tüketilen enerjinin yarıdan fazlasını yenilenebilir kaynaklardan üretmeyi başararak, dünya genelinde örnek ülke haline gelmeyi başarmış öncülerindendir. 

Yenilenebilir enerji alanında yapılan bütün yatırımlar arz güvenliğini artırmanın yanı sıra iklim hedeflerine ulaşmayı da mümkün kılarak gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakma hedefine hizmet edecektir. Türkiye, enerji alanında yapılan bu önemli hamlelerle hem ekonomisini güçlendirmeye hem de çevreye duyarlı bir geleceğe doğru ilerlemeye devam edecektir. Bu stratejik yaklaşım, aynı zamanda Türkiye’nin enerji sektörünü uluslararası arenada daha rekabetçi kılarak ülkemizin refahının artmasına da katkı sağlayacaktır.

GÜYAD Başkanı Cem Özkök

GÜYAD Başkanı Cem Özkök:

‘100 YILLIK SÜREÇTE TOPLAM 106 BİN MW GÜCE ULAŞAN SANTRALLER YAPILDI’

Mum ışığından başlayarak, toplam 106 bin MW güce ulaşan santraller yaptık. Bu santrallerle senede 330 TWh üretime ulaştık. Ürettiğimiz elektriği tüketebilmek için yurdun bir başından diyerine 74bin kilometre iletim hattı yaptık. Sanayinin elektriğini ürettik. Elektriğin sanayisini yaptık. Kullandığımız kaynakları yeniledik. Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullandık. Güneşi yakalayalım diye panel fabrikaları, elimizde tutalım diye batarya fabrikaları kurduk. Hatta fabrikalarımız kendi elektriğini kendi üretiyor artık.

Önceleri devletimiz üretti, iletti, dağıttı sattı. İlk yıllar böyle geçti. 2000’lere geldiğimizde özel şirketler üretmeye ve dağıtmaya başladı. Çıkan kanunlarla liberalleşme hızlandı. Düzenleyici kurulların piyasaya tanıtılması ile birlikte kamu kurumları da yönetici kimliğini hukuken bıraktı ve bir piyasa oyuncusu oldu. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve organize elektrik piyasaları kuruldu, piyasa oluşumu için gerekli alt yapılar tamamlandı.

Piyasaların tamamlanması ile güçlü enerji şirketleri doğdu. Hem de adlarını Dünyada duyurmaya başladı. 100 senede sıfırdan bir sektör kurduk, geliştirdik ve bilgi, yatırım ve üretim ihraç eder hale geldik. Şirketlerimiz sadece Türkiye’de değil Dünya’nın dört bir tarafında yatırım yapıyor artık.

Çeşitli raporlar gelinen bu noktayı analiz ederek YİD, Yİ ve bunlar gibi alım taahhütlü satım anlaşmalarına, sonralarında arz ve talep noktasında uzun vadeli planlama yapılabilmesine, çıkarılan kanunlarla kamunun yerini bağımsız düzenleyici kurumlara bırakmasına; enerji piyasalarının birbirine entegre edilmesine; organize enerji piyasalarının kurularak liberalleşmenin hızlanmasına; yerli yabancı yatırımcının piyasaya güvenle girmesi için olanak tanınmasına; sektörün büyümesinin hızlanması için YEKDEM gibi teşvik mekanizmalarının devreye sokulmasına, YEKA’larla büyük küçük yatırımcıya kapasite dağıtılması ve herkesin kendi enerjisini kendisinin üretmesine izin verilmesi ile birlikte sanayinin de gelişmesine bağlamaktadır.

Ancak geldiğimiz noktayı ben CUMHURİYETİMİZE bağlamaktayım. AZMİMİZİN, ENERJİMİZİN KAYNAĞI CUMHURİYETİMİZDİR.

HESİAD Başkanı Elvan Tuğsuz Güven

HESİAD Başkanı Elvan Tuğsuz Güven:

‘HES’LER 100. YILDA TÜRKİYE YÜZYILI’NDA HİZMETE DEVAM ETMEYE HAZIR’

Cumhuriyetimizin 100. Yılında, dünyada ve bölgemizde hidro gibi en kıymetli kaynağımızdan enerji üreten ve en kıdemli özel sektör yatırımcılarını temsil eden bir derneğe başkanlık etmekten bir kadın olarak gurur duyuyorum. Başta bize bu güzel ülkeyi armağan etmek için kendi canlarından ve sahip oldukları her şeyden vazgeçmekten bir an bile tereddüt etmeyen atalarımıza; ükemize kadın erkek eşitliği anlayışını getiren, bunu kanunlaştıran ve uygulayan Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bu vesileyle minnet ve şükranlarımı sunuyorum.

“HES’LER ELEKTRİK ÜRETİMİNDE KRİTİK BİR İŞLEV GÖRÜYOR”

Bildiğimiz üzere hidroelektrik santral yatırımları ülkemizin gelişme sürecinde önemli bir yere sahip olmuştur. Türkiye’nin sanayileşme sürecinde artan enerji ihtiyacına cevap vermede 1930 yılında devreye alınan Çubuk Barajı’ndan başlamak üzere Keban, Karakaya, Atatürk Barajları ve Hidroelektrik Santralleri gibi büyük çaplı santraller büyük katkılar sağlamıştı ve bunların önemli bir kısmı halen işletmede bulunmaktadır. Ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları arasında ilk yatırımları olan hidroelektrik santraller bugün de Türkiye’nin enerji kurulu gücünde Ağustos 23 rakamları ile 752 tesis ile yüzde 30’luk pay alarak ülkemiz elektrik üretiminde kritik bir işlev görmektedir.

“ÇALIŞMALARIMIZI YAYGINLAŞTIRARAK DEVAM ETTİRECEĞİZ”

 Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında dünyada ve Avrupa’da sayılı yenilenebilir enerji kaynağına sahip ülkemizin bu kaynaklarını tüm paydaşlarla en verimli şekilde değerlendirmek, sektörel teknolojik yeniliklere ve yatırımlara devam edebilmek, ayrıca yenilenebilir enerji sektöründe kadın erkek ayrımı olmaksızın kalifiye, çalışan istihdamını artırmak hedeflerimiz arasındadır.  Bu hedefleri geliştirmek ve gerçekleştirmek için Türkiye Yüzyılı’nda da çalışmalarımızı yoğunlaştırarak ve yaygınlaştırarak devam ettireceğiz.

Cumhuriyetimizin 100. Yılı kutlu olsun!

TOBB Petrol ve Petrol Ürünleri Sanayi Meclisi ve PETDER Başkanı Ahmet Erdem

TOBB Petrol ve Petrol Ürünleri Sanayi Meclisi ve PETDER Başkanı Ahmet Erdem:

‘CUMHURİYETİMİZİN İKİNCİ YÜZYILINDA DA SEKTÖRÜMÜZE DEĞER KATACAĞIZ’

Cumhuriyetin ilk yıllarında petrol ürünleri tenekelerle ve varillerle dağıtılır, bakkal dükkanlarında kaldırımlar üzerinde satılırdı. Günümüze geldiğimizde ise artmakta olan ham petrol üretimimiz, yüksek teknoloji ile donanımlı rafinerilerimiz, modern ve güvenli nakliye operasyonlarımız ve dünya kalitesinin üzerinde hizmet ve ürün sunan istasyon şebekeleri ile Petrol ve Petrol Ürünleri Sektörü ülke ekonomisinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında 45 bin ton civarında olan akaryakıt tüketimi, günümüzde yaklaşık 30 milyon tona ulaşmıştır. Bu süreçte gelişimin ve büyümenin daha hızlı olduğu dönemler olduğu gibi ekonomik olarak sıkıntılı dönemler de geçirilmiş, kayıtsız ekonomi ile mücadele de dahil ilgili bakanlıklar, EPDK, kamu birimlerimiz ve sektör oyuncularının iş birliği ile bunların üstesinden gelinmiştir.

Bu gurur verici geçmişin önemli dönüm noktaları 1954’te yürürlüğe giren Petrol Kanunu sonrasında artan petrol arama ve keşifleri, ülkemizdeki rafinerilerin devreye girmesi, 2003 tarihinde yayınlanan 5015 sayılı kanun ile petrol piyasasının serbest piyasa yapısına kavuşmasını sağlamıştır. Ayrıca Petrol Kanunu’na yıllar içinde yapılan güncellemeler sayesinde arama faaliyetleri açısından olumlu sonuçlar yaratılmıştır.

Türkiye Petrol Ürünleri Piyasası ulaştığı 850 milyar TL civarındaki büyüklüğü, dolaylı vergi tahsili, 13bine yakın işyerinde yarattığı istihdam, madeni yağ üretimi ve ihracatı ve tabiki ekonominin ve sosyal hayatın her kısmında girdisi olan akaryakıtı temin ederek çok büyük bir sorumluluğu yerine getirmektedir. Son dönemde dijitalleşme ve teknolojinin gelişimi ile petrol ürünlerinin tüketicinin deposuna kadar her aşamada izlenmesi ve denetlenmesi mümkün olmuştur.

Türkiye, 100 yıl önce genç ve dinamik bir ülke olarak başladığı gelişim sürecini enerji reformlarıyla destekleyerek büyüttü. Elektrik, gaz, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği alanındaki düzenlemeler, enerji sektörünü denetleyen kurumların oluşturulması, enerji güvenliğini sağlamaya odaklanılması ülkenin ileriye dönük gelişim sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Bu süreçte, doğal gazın geniş kullanıma sunulması, kamuya ait enerji şirketlerinin yeniden yapılandırılması, özelleştirilmesi ve özel sektör katılımının artırılması gibi adımlar petrol ürünlerine ek olarak yenilenebilir enerji kaynaklarından olan elektrik, hidrojen ve güneş gibi sürdürülebilir çözümlerin tüketicilerle buluşmasını sağladı. Bu önlemlerle Türkiye, güvenilir, şeffaf ve rekabetçi bir petrol sektörü oluşturarak enerji arz güvenliğini ve ekonomik dengeleri koruma yoluna gitmiştir. Ülkemizde petrol üretimi ve özellikle ülkemiz enerji tarihinde dönüm noktası oluşturan yeni petrol ve gaz keşifleri dışa bağımlılığın azaltılmasında büyük mesafe katedilmesini sağlamaktadır.

Sektörün ülke kalkınması ve ekonomizindeki sorumluluklarını yerine getirebilmesi için serbest bir piyasa olarak sağlıklı gelişimine devam etmesi, ülkemizin potansiyeline ve geleceğine inanarak yatırım yapan rafineriler, dağıtım şirketleri ve akaryakıt bayilerinin finansal sürdürlebilirliği de son derece önemlidir.

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında ülkemizin büyümesine katkı sağlayacak güçlü, uzun vadeli çalışmalarla sektörümüz ile değer katmaya devam edeceğiz.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Türkiye LPG Meclisi Başkanı Melih Poyraz

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Türkiye LPG Meclisi Başkanı Melih Poyraz:

‘TÜRK HALKINI MODERN BİR ENERJİ ALTYAPISINA KAVUŞTURMAK ÜZERE ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI’

Enerji, her ülke için kuşkusuz lokomotif sektör. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyoner liderliğinde kazanılan kurtuluş mücadelesi, hemen ardından kurulan Türkiye devleti ve kısa bir süre sonra ilan edilen cumhuriyetin ardından farklı bir mücadele süreci başladı. Zor koşullar altında kurulan Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde, ülke sanayisini yoktan var etmek ve ekonomiyi canlandırmak üzere hummalı bir döneme girildi. Tabii burada en büyük ihtiyaç gerekli finansın ve enerjinin sağlanmasıydı.

Bu bakış açısıyla Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türk halkını modern bir enerji altyapısına kavuşturmak üzere önemli adımlar atıldı. Hidroelektrik santrallerin inşası, elektrifikasyon projeleri ve enerji üretimindeki gelişmeler bu dönemde hız kazandı. Enerji sektörü, zaman içinde petrol, doğal gaz ve diğer alternatif kaynaklarla daha da zenginleşti. 

1960’lı yılların sonlarına doğru başlayan ve artarak devam eden sanayileşme ve şehirleşmenin etkisiyle enerji talebi çeşitlenerek ivmelendi. Nüfusun önemli bir kısmının büyükşehirlere göç etmesiyle gündelik yaşamdaki pişirme ve ısınma alışkanlıkları da dönüşüme uğradı. Bir zamanlar evlerde yemek pişirmek ve aydınlanmak için kullanılan gaz ocağı ve lüks lambalarının yerini daha modern bir enerji kaynağı olan tüpgaz aldı. Yaşama kültürü içinde hızla yerini alırken Türkiye’nin modernleşme serüveninin de bir parçası oldu.

LPG sektörünün Türkiye’deki temelleri de 1960’ların hemen başlarında atıldı. Bu dönemde LPG’nin depolanması, dolumu ve dağıtımı için altyapının kurulması, ülkemizin enerji tedarik portföyünün zenginleşmesini ve insanlarımızın temiz ve pratik enerjiye ulaşmalarını sağladı.

1990’lardan itibaren doğalgaz kullanımının artması, enerji sektörünün bir başka önemli evrimiydi. Türkiye, doğalgazın kullanımıyla enerji verimliliğini artırarak ve çevre dostu bir enerji kaynağına geçiş yaparak büyümeye devam etti.

“TÜRKİYE’NİN ENERJİ GELECEĞİNİ ŞEKİLLENDİRME HEYECANIYLA ÇALIŞMALARIMIZI SÜRDÜRÜYORUZ”

Bugün, iklim krizinin etkileriyle tüm dünya gibi ülkemiz enerji sektörü de yapısal bir dönüşümün eşiğinde. Temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına sahip olmak hem arz güvenliği hem de global ticaretteki rekabetçiliğimiz için zaruri. LPG, bu dönüşümde önemli bir köprü olacak. TOBB LPG Meclisi olarak, bu dönüşümün önemli bir oyuncusu olma ve Türkiye’nin enerji geleceğini şekillendirme heyecanıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Dünyada ağırlıkla doğal gaz kaynaklarından üretilen LPG pek çok fosil yakıta göre daha düşük karbonlu. Ev, sanayi, ulaşım fark etmeksizin her yer ve koşulda kullanılabilen LPG mobil ve esnek bir enerji çözümü sunarak kriz anlarında da enerji arzını sürdürülebilir kılıyor. LPG’nin gelecekte Biyo LPG gibi geliştirmeler ile daha çevreci olma potansiyeli yüksek.

Bu kapsamda hem arz güvenliği hem de yeşil dönüşüm için ülkemizin enerji portföyünün güçlendirilmesi ve temiz enerjiye geçişi hızlandırmak için LPG’nin kritik bir çözüm oluşturduğunu TOBB LPG Meclisi olarak her platformda vurgulamaya devam edeceğiz. Türkiye’nin enerji sektörünün daha sürdürülebilir, verimli ve çevre dostu bir hale gelmesi için var gücümüzle çalışacağız.

Enerjide Dijitalleşme Derneği Başkanı (EDİDER) Elif Düşmez Tek

Enerjide Dijitalleşme Derneği Başkanı (EDİDER) Elif Düşmez Tek:

‘ÜLKEMİZE KARŞI SORUMLULUKLARIMIZI YERİNE GETİRMEYE KARARLIYIZ’

Enerjide Dijitalleşme Derneği ailesi olarak Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını büyük coşku, mutluluk ve gururla kutluyoruz. EDİDER olarak Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesindeki liderlik, yenilikçilik ve ilerlemeci ruhu yaşatarak ülkemize değer katmaya ve ülkemize karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeye kararlıyız.

“BÜYÜME VE KALKINMAYI DESTEKLEYECEK SAĞLAM TEMELLER İNŞA EDİLDİ”

Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar geçen 100 yıllık süreç büyüyen ülkemizin artan enerji ihtiyaçlarının karşılanması adına çok önemli kazanımların elde edildiği bir dönem olmuştur. Hem kamu hem de özel sektör eliyle yapılan yatırımlar sayesinde arz güvenliği, arz kalitesi ve sürekliliği açısından gerekli adımlar atılmış, ülkemizin büyüme ve kalkınmasını enerji arzı açısından destekleyecek sağlam temeller inşa edilmiştir.

İçinden geçtiğimiz dönem hem ülkemiz hem de tüm dünya için büyük bir paradigma değişikliği yaşamamıza sebep oluyor. İklim değişikliği ile mücadele, karbon emisyonlarının üçte ikisinden fazlasına sebep olan enerji sektörü için kaçınılmaz bir değişikliği yani enerji dönüşümünü ortaya koydu.

“GELECEĞİN ELEKTRİK ŞEBEKESİNİ BUGÜNKÜ YÖNTEMLERLE YÖNETMEK MÜMKÜN OLMAYACAK”

Enerji dönüşümü enerji arzında yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelme, talep tarafında elektrifikasyon ve enerjinin tüm alanlarında enerji verimliliği eksenlerinden oluşuyor. Bir taraftan arz güvenliğini sağlarken, diğer yandan iklim değişikliğinin önüne geçmek, bir diğer taraftan da halen enerjinin ödenebilir olmasını kılmak bizi zor kararlar ile karşı karşıya bırakıyor. Sürekli büyüyen ve daha karmaşık hale gelen elektrik şebekelerini yönetmek eskisine göre çok daha zor ve dağıtık enerji ve elektrifikasyonun artması ile daha da kaotik hale gelecek. Geleceğin elektrik şebekesini bugünkü yöntemler ile yönetmek mümkün olamayacak.

Bu olumsuz sarmaldan kurtulmak ancak cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi zamanının ötesinde liderlik sergileyerek mümkün olabilir. Biz EDİDER olarak yeni teknolojik çözümler, inovasyon, yeni iş modelleri ve özellikle de dijitalleşme ile enerji dönüşümünün getirdiği zorlukları aşmak üzere çalışıyoruz. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında insanlığın değişen ve dönüşen ihtiyaçlarına karşılık vermek üzere enerji sektörünün dijital dönüşüm yolculuğunda sürdürülebilir ve yenilikçi adımlar atmaya yönelik çalışmalarımızı sürdürmeye kararlıyız.

Bu vesileyle, zamanının ötesinde gösterdiği liderlikle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, ve Cumhuriyetin kazanımlarında emeği geçen herkesi saygıyla ve minnetle anıyorum. Cumhuriyetimizin kuruluş hikâyesinin, insanlığın önünde duran büyük meseleler ile mücadele etmek üzere herkese ilham kaynağı olmasını diliyorum.

Türkiye LPG Derneği (TLPGD) Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Aratay

Türkiye LPG Derneği (TLPGD) Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Aratay:

‘TÜRKİYE LPG SEKTÖRÜ BUGÜN KÜRESEL ÖLÇEKTE ÖRNEK VE ÖNCÜ PAZARLARDAN’

Ülkemiz için yeni bir başlangıcın ilk adımı olan Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlamanın heyecan ve gururunu yaşıyoruz. Türkiye olarak, bugün Büyük Önder’in “Benim en büyük eserim” dediği asırlık değerimiz Cumhuriyetimizi, yeni bir yüzyıla taşıyoruz. Görkemli geçmişten aydınlık geleceğe yolculuğumuzun sarsılmaz kalesi Cumhuriyetimizin, 2’nci yüzyılında da yine kalkınmamızın ve güçlü Türkiye yolculuğumuzun önemli motivasyon kaynağı olacağına inanıyorum.

Cumhuriyetimiz; ilan edildiği günden itibaren tarımdan sanayiye, eğitimden bilime, turizmden teknolojiye, demokrasiden kadın haklarına kadar tüm alanlarda bizlere yeni ufuklar açtı. Her sektör gibi enerji sektörü de açılan bu yeni pencereden dünyayı ve sektörel gelişmeleri yakından takip ederek, kendini geliştirdi.

Türkiye LPG sektörü de Cumhuriyet’in sanayileşme rüzgarı ruhu ile kendine yer bulan, gelişen sektörlerden bir tanesi oldu. Enerjide dışa bağımlı olan ülkemizin LPG ile tanışması da 1950’li yıllardan itibaren başladı. Bu dönem, çok az bir miktar tüpün Yugoslavya ve Lübnan’dan getirilip, pazara sunulması ile başlayan bu küçük serüven, 1960 yılında Kocaeli Yarımca’daki İPRAŞ rafinerisinin kurulması ile yeni bir döneme evrildi.

Rafinerinin ilk yıllarında değerlendirilemediği için bacadan yakılarak salınan LPG, 1962 yılında tüplere doldurularak, satılmaya başladı ve 61 yıldır yaşamımızı kolaylaştırma ve konfor katmaya devam ediyor. İlk başta tüpgaz ile başlayan LPG yolculuğumuza, daha sonra dökme ve otogaz LPG de hayatımıza girdi. 2000 yılında tüpgazın liderlik ettiği Türkiye LPG pazarı, rekor satış miktarı ile altın yılını yaşadı. Ancak 2001 yılında ülkemizde yaşanan ekonomik kriz ile birlikte doğalgaz dağıtım şebekelerinin, sosyo-politik nedenlerle olağan üstü bir hızla yayılmaya başladı. Bu da, başta tüpgaz olmak üzere LPG pazarında uzun süreli trajik bir düşüşe yol açtı. Bu dönem itibari ile Türkiye LPG pazarında otogaz öne çıkmaya başladı ve kısa sürede sektörün amiral gemisi oldu. Yaşanan bu trajik düşüşe başarı ile direnç gösteren LPG sektörümüz ise; bugün ülkemizin küresel ölçekte söz sahibi olduğu örnek ve öncü pazarlardan biri haline geldi.

Türkiye LPG Derneğimiz ise sektörünün gelişimi, sorunlarının çözümü, sektörel politika, standart ve stratejilerin belirlenmesine öncülük etmek amacıyla da 28 Mart 1972 yılında kuruldu ve 51 yıldır sektörümüze, ülkemize hizmet etmeye, katkı sağlamaya devam ediyoruz.

2005 yılından beri dünyada bir ilk olan LPG’ye özel kanunla yönetilen sektörümüz, halihazırda 150 milyar TL’ye ulaşan piyasa büyüklüğü ile günümüzde yaklaşık 100

bin insana istihdam sağlıyor. Ülkemiz, 2022 sonu itibariyle 3,9 milyon ton LPG tüketim hacmi ile Avrupa’nın 2’nci, dünyanın da 10’uncu büyük pazarı oldu. Otogazda segmentinde ise; tüketim, araç ve istasyon miktarları açısından hep ilk sıralarda dünyaya liderlik yapıyoruz.

LPG, verimli, erişilebilir, ekonomik, kolay taşınan, büyük alt yapı yatırımı gerektirmeyen, çevreci dostu bir ürün olarak, tüm dünyada bini aşkın kullanım çeşitliliğine sahip. Dünyada ‘Temiz Enerji’ olarak kabul edilen LPG, küresel sürdürülebilirlik hedefleri açısından da ideal enerji kaynakları arasında yer alıyor. Ayrıca ülkemiz için de enerji kaynaklarımızın çeşitlendirilmesi ve arz güvenliği noktasında çok önemli bir potansiyele sahip olduğuna inanıyoruz.

Türkiye LPG Derneği olarak, Cumhuriyetimizin 100 yıllık köklü mirasından aldığımız güç ile Büyük Önder Atatürk’ün izinde ve O’nun vizyonu ile yeni yüzyılda yine ülkemiz ve insanımız için var gücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz.

100. yılını ilk günkü gurur ve heyecanla kutladığımız Cumhuriyetimizin, yeni yaşı kutlu olsun.

Hep birlikte nice yüzyıllara…

ADER Başkan Yardımcısı Cemil Direkci

ADER Başkan Yardımcısı Cemil Direkci:

‘PETROL SEKTÖRÜ CUMHURİYETİN 100. YILINA YAKIŞIR BİR SEKTÖR HALİNE GELDİ’

Ve Cumhuriyet…

1926 Yılı 24 Mart Tarihinde kabul edilen 792 Sayılı Petrol Kanunu ile Türkiye sınırları içinde petrol ve petrol bileşiklerinin arama ve işletilmesi hakkı hükümete verilmiştir.

1930 Yılında İstanbul Beykoz’da Türkiye Naft Sanayi A.Ş. tarafından kurulan ve Romanya’dan getirilen ham petrolü işleyen günde 40 ton işleme kapasiteli, Türkiye’nin ilk rafinerisi diyebileceğimiz Boğaziçi Tasfiyehanesi 1934 yılında kapanmıştır.

Her ne kadar 27 Mayıs 1933 tarihli 2189 Sayılı Altın ve Petrol Arama ve İşletme İdareleri Teşkiline Dair Kanun ile yeni bir kuruluşa gidilmiş ise de 1935 tarihinde yürürlüğe giren 2804 sayılı kanun ile MTA (Maden Tetkik Arama Enstitüsü) kurulması ile bu kuruluşlar kaldırılmış ve tüm yetkiler MTA da toplanmıştır.

1940 Yılında Batman’ın güneyinde Raman- Kuyusunda Petrole rastlanmış olsa da ticari anlamda ilk petrol keşfi Raman-8 kuyusu ile gerçekleşmiştir.

1941 Yılı 14 Şubat tarihinde ise her türlü petrol ürününü almak, işlemek, stoklamak, o zamanki tabiri ile tasfiyehaneler kurmak yetkileri ile mücehhez Ticaret Bakanlığına bağlı Petrol Ofisi kurulmuştur.

1942 Yılında Maymune Boğazında kurulan günlük 10 ton Tecrübe Tasfyehanesi’nden sonra 1945 yılında ilk ciddi adımla Batman da günde 200 ton işleme kapasiteli rafineri devreye alınmıştır.

16 Mart 1954 tarihinde yürürlüğe giren 6326 Sayılı Petrol Kanunu ile 792 Sayılı kanun yürürlükten kaldırılmış ve hemen akabinde çıkarılan 6327 sayılı Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Kanunu ile bakanlar Kuruluna özel hukuk hükümlerine tabi olarak hizmet verecek TPAO’yu kurma yetkisi verilmiştir. Bu kanun ile petrol faaliyetleri hem yerli ve yabancı özel sermayeye açılmış hem de idari karar ve sınırlar hakkında tasarruf yetkisi Bakanlar kurulunda olmak kaydı ile devlet adına denetim ve yürütme yetkileri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bırakılmıştır.

21 Mayıs 1955 tarihinde 6558 Sayılı Kanun ve 1957 yılı 6 Haziran tarihli 6987 sayılı kanunla Petrol yasasında değişiklikler yapılmıştır.

1957 yılında Mobil, California Texas, Shell ve BP ortaklığı ile ATAŞ (Anadolu Tasfiyehanesi A.Ş.) kurulmuştur.

1959 ise TPAO ve California Texas ortaklığı ile İPRAŞ’ın (İstanbul Petrol Rafinerisi A.Ş.) kuruluş yılıdır.

1972 yılında İzmir Aliağa rafinerisi işletmeye açılmıştır.

1973 yılı ise 8 Nisan 1973 tarihli 1702 Saylı yasa yoluyla köklü bir değişiklik ile sektör yetkilerinin İşletmeler Bakanlığından alınarak ETKB bünyesinde kurulan PİGM’e (Petrol İşleri Genel Müdürlüğü) verilme yılıdır. Bu düzenlemede petrol kuyuları ekonomik miktar belirleme yetkisini de PİGM’e bırakmıştır. İşletme ruhsatnamesi süresini 40 yıldan 20 yıla indiren düzenleme aynı zamanda ruhsata konu olacak sahaların müzayededen önce TPAO ya teklif edilmesi düzenlemesini ve Bakanlar Kurulu kararı ile kapalı bölgelerde, süresi sona eren sahalarda aynı şekilde TPAO’ya yeniden başvurma ayrıcalığını getirmiştir.

1980 Petrolde tam bir değişim yılıdır. 20 Mayıs’ta yayınlanan “Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşları Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname ile TPAO, Türkiye Petrol Kurumuna bağlı bir ortaklık haline getirilmiş aynı zamanda TÜPRAŞ ve POAŞ’ın kurulmasına PETKİM ve İGSAŞ taki TPAO hisselerinin Türkiye Kimya Sanayi Kurumuna devrine karar verilmiştir.

Değişim 1984 Yılı 18 Haziran tarihinde yayınlanan 233 Sayılı kanun hükmünde kararname ile devam etmiş, bu kararname ile Türkiye Petrol Kurumunun varlığı sonlandırılmıştır.  Aynı Kararname ile POAŞ, DİTAŞ, BOTAŞ ve TÜPRAŞ’ın anonim şirket statüsünden çıkarılarak %100 hissesi devlete ait bir iktisadi devlet teşekkülüne dönüştürülen TPAO’nun bağlı ortaklıkları olması hükme bağlanmıştır.

1986 yılında Kırıkkale Rafinerisi kurulmuştur. 27 Kasım 1994 ve 4046 Sayılı özelleştirme Kanunu ile imtiyazlar ve kesin kalıplar kaldırılarak daha önce özel hak olarak değerlendirilen rafineri, boru hattı işletmeciliği gibi belgeye bağlı faaliyetler Bakanlar Kurulundan alınacak izinle serbestçe yapılabilecek hale getirilmiştir.

1998 yılı ise devletin akaryakıt fiyatlarındaki keyfiliği önleme yılıdır. Akaryakıt için İtalyan piyasa fiyatlarını esas alan tavan fiyat belirleme sistemi zorunluluk olarak kabul edilmiştir.

2000 yılında Bakü – Tiflis – Ceyhan ham petrol boru hattına yasal statü kavuşturmak için 23 Haziran’da çıkarılan kanunla petrol transit geçişi Petrol Kanunundan çıkarılmıştır.

2001, AB uyumu gerekçesi ile 2 Mayıs tarihinde 4646 sayı ile çıkarılan Doğal Gaz Piyasası Kanunu ile doğal gaz ithalat ve dağıtımını düzenleyen 397 sayılı KHK’nın kaldırılma yılıdır. Bunun yanında 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile kurulan Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumunun göre, yeti kapsamına Doğalgaz da alınarak kurumun adı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) olarak değiştirilmiştir.

2003 yılı çıkarılan kanunla Petrol Kanunu maddesinde de değişiklik yapılarak yabancı idari ve mesleki personele ve uzmanlara yurt içi çalışma hakkı verilmesi yılıdır.

20 Aralık 2003 Tarihi sektör için tam bir dönüm noktasıdır. Çıkarılan 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ile eski petrol kanunu hükümleri kaldırılarak Rafineri, petrol taşıması, depolama gibi belge isteyen faaliyetler EPDK yetki ve denetimine alınmış, dağıtım, nakliye ve serbest kullanım gibi konular ise ilk kez yasal düzenleme kapsamına sokulmuştur.

2013 yılında 2007’den o güne TBMM gündeminde bekleyen 6491 sayılı Petrol Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanun ile arama ve işletme ruhsat süreleri uzatılmış, ruhsatlardaki Devlet Hakkı ödemesi kaldırılmış ve acele kamulaştırma yetkisi getirilmiştir.

Sektörün Cumhuriyet boyunca gelişimine bakıldığında dünya çizgilerine paralel gidildiği, tüm dünyada olduğu gibi güncel konuların istismarı yolunda yapılan çalışmaları engellemek için yasal düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. Görülen bir başka net tablo ise EPDK’nın kurulması, 5015 Sayılı yasa ile yetkilerinin düzenleme, denetim ve müeyyide uygulamaları ile desteklenen özerk bünyeye kavuşturulması ile sektörün güncel olaylar, değişiklikler karşısında daha dinamik bir sektör haline gelmesidir.

5015 uygulamalarının ilk yıllarında Rekabet Yasası ve serbest piyasaya karşı çıkma tereddüdü gibi nedenlerle sıkıntı yaratan bazı konular ve bunu istismar etmek için devreye giren fırsatçı kuruluşlar geçen zaman içinde yapılan değerlendirme ve alınan kararlarla ayıklanmıştır. Aynı süreçte oturan yetki sınırları da EPDK, Rekabet Kurumu ve GİB’in birlikte uyumlu kararlarla çalışmalara götürmüş bu da sektörün hak ettiği itibara kavuşmasını sağlamıştır.

Bugün Petrol Sektörü Cumhuriyetin 100 Yılında Cumhuriyete yakışır bir sektör haline gelmiştir. EPDK Rekabet Yasası çerçevesinde her konuda onay ve denetim yetkilerini kullanarak, uyguladığı müeyyidelerle sapmalara izin vermeden sektöre şemsiye görevini görmektedir.

PÜİS Başkanı İmran Okumuş

PÜİS Başkanı İmran Okumuş:

‘DÜNYA AKARYAKIT PİYASALARINA ÖRNEK TEŞKİL EDECEK BİR SEKTÖR HALİNE GELDİK’

Geçtiğimiz 100 yılın sektörümüz açısından değerlendirmesine geçmeden önce Cumhuriyetimizin 100.yılını büyük bir coşkuyla kutluyor ve başta Gazi Mutafa Kemal Atatürk olmak üzere bu güzel ülkeyi ve Cumhuriyet gibi büyük bir değeri bize kazandıran atalarımızı saygı, sevgi ve özlemle anıyorum. Bu uğurda canlarını feda eden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize de uzun ömürler diliyorum.

Koca bir yüzyılı, hem 20. yüzyılı, hem de 21. yüzyılı içinde barındıran bir asrı kısaca değerlendirmek çok kolay değil.

Ancak 20. yüzyılı bir tek kelime ile tanımlamamız istense, Petrol Yüzyılı olarak adlandırabiliriz.

Petrol, 20. yüzyılda, bir yandan uluslararası çatışmalara, savaşlara yol açtı; diğer yandan sanayide, ulaştırmada, tarımda ve ulusal savunmada, kısacası hayatın her alanında, yaşam kalitesinin yükselmesinde kilit rol oynadı. Bir ulus-devletler çağı olan 20. yüzyıla küresel bir enerji kaynağı olarak damgasını vurdu.

Bilgi ve iletişim teknolojisinin yol açtığı dünya entegrasyonu; ekonomiyi ve siyasi yapıları da etkileyerek, küresel bir ekonominin ve üstü örtülü bir küresel yönetimin doğmasına neden oldu. Globalleşen dünyamızda, küresel bir ürün olma niteliğini sürdüren petrol, insan yaşamının vazgeçilmez enerji kaynağı olarak, 21. Yüzyılda da önemini koruyor ve korumaya da devam edecek. 

“2003’DE SEKTÖRÜN DÜZENLEME VE DENETLEME YETKİSİNİN EPDK’YA VERİLMESİYLE SEKTÖR CİDDİ BİR DİSİPLİNE KAVUŞTU”

Ülkemiz petrol dağıtım sektörüne gelecek olursak, 1920’li yıllardan itibaren ülkemizde akaryakıt yabancı ve yerli özel şirketler tarafından pazarlanıyordu. 1923 yılında Shell, temelleri 1912 yılında atılsa da 1957 yılında BP markasıyla dağıtım sektöründe faaliyet gösteren şirketlere 1941 yılında petrol ürünlerinin ithalat, depolama, arıtma ve dağıtımı amacıyla bir devlet şirketi olarak kurulan Petrol Ofisi eklendi. Daha sonra özellikle 1980’li yıllardan sonra dağıtım şirketi sayıları artarak bugüne kadar gelindi. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında olduğu gibi 100. yılımızda da yabancı şirketlerin Türkiye akaryakıt piyasasına olan ilgisi ve yatırımları artarak devam ediyor. Bunu çok önemsiyoruz.

2003 yılında yürürlüğe giren 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ve sektörün düzenleme ve denetleme yetkisinin EPDK’ya verilmesinin ardından sektör ciddi bir disipline kavuştu. Her ne kadar geçiş sürecinde bayiler haksız yere öldürücü boyuttaki idari para cezalarına maruz kalsa da ulusal markerin ilk uygulama sürecinde bazı olumsuzluklar yaşansa da bugün kuralları oturmuş bir akaryakıt piyasasından söz edebiliyoruz.

Bu gelişmelerin olumlu bir sonucu olarak yatırım yapılan ve yapılan yatırımlarla dünya akaryakıt piyasalarına örnek teşkil edecek hizmet kalitesine sahip bir sektör haline geldik. Eskiden akaryakıt istasyonları sadece yakıt ikmali yapılan bir işletmeyken, şimdi hemen hemen tüm ihtiyaçların karşılanabildiği işletmelere dönüştü. İstasyonlarda satılan benzin ve motorine 2000’li yılların başında otogaz eklenirken, son yıllarda elektrikli araç şarj üniteleri de dahil edildi. O nedenle her istasyon birer enerji ikmal noktası oldu.

“AKARYAKIT SEKTÖRÜ BUGÜN ÜLKE EKONOMİSİNİN EN ÖNEMLİ SEKTÖRLERİNDEN BİRİ”

Özellikle son 20 yılda büyük bir değişimin yaşandığı akaryakıt sektörü bugün ülke ekonomisinin en önemli sektörlerinden biri oldu. Yarattığı istihdamla ve topladığı vergilerle ekonomimize büyük katkılar sağlayan akaryakıt sektörü, mali olarak desteklendiği ve kar payında bir iyileştirme yapıldığı takdirde bu katkısı artarak devam edecektir.

1967 yılında kurulan PÜİS, Cumhuriyetimizin 100 yılının 56 yılına hem tanıklık etti hem de bu 56 yılda daima ülke menfaatlerini kendi çıkarlarının üstünde tuttu, sektörün tüm paydaşlarını kucakladı. PÜİS Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında da aynı hassasiyetle sektörün sorunlarını çözüme kavuşturmak ve sektörün gelişimine katkıda bulmak için çalışacak.

Bu vesileyle Cumhuriyetimizin 100. Yılını bir kez daha kutluyor, nice 100 yıllara hep birlikte kenetlenerek ulaşmamızı diliyorum.

TABGİS Başkanı Murat Bilgin

TABGİS Başkanı Murat Bilgin:

‘DEVLET HAZİNEMİZE EN BÜYÜK KATKIYI SUNAN BİR SEKTÖR HALİNE GELDİK’

Ne mutlu bize ki, Cumhuriyet tarihimizin ilk dönemlerinden itibaren ülkemizdeki sanayileşme devriminin en önemli yapıtaşlarından biri olan akaryakıt sektörünün temsilcileriyiz.  Ve ne mutlu bize ki, sektörde kurulan ilk sivil toplum örgütü olarak 100. yılını kutladığımız Cumhuriyet tarihimizin 69 yılına kurumsal olarak şahitlik ve yoldaşlık etmiş sendikamız TABGİS’in mensuplarıyız.

Cumhuriyetimizin kurulmasının ardından büyük önder Atatürk’ün gösterdiği hedef Türkiye Cumhuriyeti’nin artık ekonomi, bilim ve kültür alanında kazanacağı zaferler olmuştur. Sektörümüzde de daha Cumhuriyetimizin ilk yıllarında yürürlüğe konulan Petrol Kanunu ile kalkınma döneminin uzun yolculuğu başlamış ve Boğaziçi rafinerisinin kurulmasından itibaren günümüze kadar olan süreç bizi devlet hazinemize en büyük katkıyı sunan muazzam büyüklükteki bir sektör haline getirmiştir.

“YAĞ TENEKELERİNDEN YAPILAN İKMALLERLE BAŞLAYAN BU YOLCULUK ÇOK KISA BİR SÜREDE İHTİYAÇLARI BÜFE VE MARKET HİZMETİ İLE KARŞILAMAYA DÖNÜŞMÜŞTÜR”

Kalkınma sürecinde maden, kimya ve tarım alanlarındaki hedeflerin ülke sathında yaygınlaştırılması için ulaştırma alanında da yolların yapılması, ülkemizdeki araç sayısının artması ve doğal olarak bu araç parkının akaryakıt ihtiyaçlarının karşılanabilmesi gibi durumlar o dönem itibarıyla sektördeki dağıtım ve ikmal faaliyetlerinin de gelişimi için bir başlangıç olmuştur. Bizim büyüklerimizden duyduğumuz, dinlediğimiz, ilk yıllarda yağ tenekelerinden yapılan ikmallerle başlayan bu yolculuk çok kısa bir süre içinde ihtiyaçları sadece akaryakıt ürünleriyle değil daha o zamanlardan itibaren büfe ve market hizmeti ile karşılamaya evrilen bir aşamaya dönüşmüştür.

Akaryakıt sektöründe bayilik müessesesinin başlamasından itibaren, Cumhuriyetimizin bizlere kattığı vizyon ve açtığı yoldan ilerleyen büyüklerimiz sivil toplum örgütünün önemini kavrayarak sektörümüz ve akaryakıt bayileri adına 1954 yılında o dönemdeki adı İstanbul Akaryakıt Bayileri Cemiyeti olan TABGİS’i kurmuşlardır. 1963’te ise Türkiye Akaryakıt Bayileri ve Garaj İşletenler Sendikası olarak sendika statüsüne geçilmiştir. TABGİS sektörün ilk sivil toplum örgütünün olması yanı sıra ülkemizde ilk petrol politikasının oluşturulması için çok önemli çalışmalarla katkı sağlamış bir kurumdur. İlerleyen yıllarda da Türkiye’de bayiler tarafından kurulmuş ilk ve tek ana dağıtım şirketi olan TABAŞ yine TABGİS tarafından kurularak sektöre kazandırılmıştır. Yine o yıllarda bayilik sisteminin gelişimi için hem sektörel araştırmalarla hem eğitim faaliyetleriyle öncü bir kurum olmuştur.

“PARASAL BÜYÜKLÜĞÜ 1 TRİLYON TL’Yİ AŞAN BİR SEKTÖR OLABİLDİYSEK BUNU EN ÇOK CUMHURİYETİMİZE BORÇLUYUZ”

Elbette tüm bunları yapabildiysek, pek çok soruna rağmen an itibarıyla dünyada gerek verdiğimiz hizmet kalitesi, gerekse istasyonlarımızın alt ve üst yapı donanımlarıyla olsun ilk sıralarda bulunuyorsak bunu Cumhuriyetimizin bize kazandırdığı özgürlük ve ilerici anlayışının kanatları altında başardık. Bugün geldiğimiz noktada parasal büyüklüğü 1 Trilyon TL’yi aşan bir sektör olabildiysek bunu en çok Cumhuriyetimize ve onu bize kazandıran Atalarımıza borçluyuz. Cumhuriyetimiz nice yüzyıllara doğru ilerlerken sektörümüzün de mevcut sorunlarını aşarak serbest piyasa ve sağlıklı rekabet ortamı içinde ülkemize şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla katkı sağlayacağı bir düzeye erişmesi hedefimizdir. 

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bu toprakları vatanımız yapan, cepheden cepheye koşarak canlarını bu uğurda siper eden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.  Bizlere gelecek nesillere ulaştırmak üzere emanet edilen Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutluyor, yeni yüzyılda ülkemizin her alanda çok daha güçlü ve müreffeh olmasını temenni ediyorum.