'Altyapı yatırımlarına her yıl rutin 5 milyar TL’lik bütçe ayırıyoruz'

‘Altyapı yatırımlarına her yıl rutin 5 milyar TL’lik bütçe ayırıyoruz’

Petrol Ofisi Grubu CEO’su Mehmet Abbasoğlu, Türkiye Enerji Zirvesi’nin açılışında yaptığı konuşmada; “Altyapı yatırımı malum enerji güvenliğinde hayati öneme sahip. Biz de bu nedenle altyapı yatırımlarına her yıl rutin 5 milyar TL’lik bütçe ayırıyoruz” ifadelerini kullandı.

Petrol Ofisi Grubu CEO’su Mehmet Abbasoğlu, Türkiye Enerji Zirvesi’nin açılışında konuştu.

Abbasoğlu, konuşmasında sürdürülebilirliğe dikkat çekerek 99 yıl önce Londra’da yapılan ilk enerji zirvesinde 1770 delegenin ‘herkes için sürdürülebilir enerji’ konusunu konuştuğunu belirtti.

“SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ, BELKİ DE EN BÜYÜK GÜCÜ OLAN KAPSAYICILIK VE DENGELİ BÜYÜME NOKTASINDA YENİDEN DEĞERLENDİRMEMİZ GEREKİYOR”

Üzerinden geçen uzun süreye rağmen aynı hedefin konuşulmasını manidar olduğunu belirten Abbasoğlu; “Bugün barış için enerjiyi konuşuyoruz; yani herkes için sürdürülebilir enerjiyi. Peki “herkes için sürdürülebilir” ne demek? Türk Dil Kurumuna göre sürdürülebilirlik kelime olarak “bir durum veya herhangi bir şeyin devam etmesini sağlamak” anlamını taşıyor. Ama biz süreç içinde, biraz da eşyanın tabiatı gereği, sürdürülebilirliği o kadar yenilenebilir enerji ile özdeşleştirdik ki, insanoğlunun temel enerji talebinin devamının sağlanması noktasında önemli noktaları kaçırır olduk. Bence bu yüzden, iyi niyetle de yol almamıza rağmen yenilenebilir enerjinin de rüştünü ispatlamasında gecikmelere yol açan, hepimizin nihai amacı olan enerji geçişini sendeleten bir ikileme düştük. Sürdürülebilirliği, belki de en büyük gücü olan kapsayıcılık ve dengeli büyüme noktasında yeniden değerlendirmemiz gerekiyor” diye konuştu.

“FOSİL ENERJİ GERÇEĞİNİ KABUL ETMELİYİZ”

 Ülkeler ve dev şirketlerin birbiri ile yarıştığına dikkati çeken Abbasoğlu; “Yarınlarımız için taşıdığımız sorumlulukla sıfır emisyon hedeflerimizi açıklıyoruz teker teker. Enerji geçişinde yenilenebilir yöntemlere ne kadar hızlı dönüşeceğimizi anlatıyoruz birbirimize. Yerkürenin neredeyse yarısı 2050’ye odaklı. Avrupa Birliği, ABD 2050 diyor. Hatta çıtayı daha da yükseltenler var; Maldivler 7 yıl, Finlandiya da 12 yıl sonra emisyonlarını sıfırlamayı taahhüt ediyor. Müthiş bir yarış elbette. Ama bir de madalyonun diğer yüzü, daha doğrusu iklim takviminin farklı işlediği bir diğer küme var. 1.5 milyar nüfusuyla Hindistan. Dünyanın en büyük üçüncü petrol ithalatçısı: Net zero hedefini 2070 olarak belirledi. Çin, Endonezya, Nijerya… Her biri 2060’ı telaffuz ediyor. Üstelik mevcut durumda, küresel emisyon salım karnemiz feci. 2030 yılına kadar, emisyonların 2010’a kıyasla yüzde 9 artacağı öngörülüyor. Halbuki kocaman taahhütlerde bulunduğumuz üzere küresel sıcaklığın sanayi devrimi öncesine kıyasla en fazla 1.5 derece artmasını hedefliyorsak, emisyonları yüzde 45 oranında azaltmamız gerekiyor. Aradaki makas yaklaşım değişikliği gerektiriyor. Geldiğimiz noktada görüyoruz ki, gerçekçi aksiyonlar alınmadıkça romantik ideallerin ötesine geçemeyeceğiz. Önce şapkamızı önümüze koyup fosil enerji gerçeğini kabul etmeliyiz” dedi.

‘DÜNYA ÜZERİNDE 775 MİLYON İNSANIN ELEKTRİĞE ERİŞİMİ YOK’

Fosil yakıtların halen enerji talebinin yüzde 80’inini karşıladığını vurgu yapan Abbasoğlu, “Biz yarın yollarımızı elektrikli araçlarla kaplamayı düşünürken, dünya üzerinde 775 milyon insanın henüz elektriğe erişimi olmadığını unutuyoruz. Bu istatistikler fosil yakıtların, örneğin petrolün birincil amacıyla da kısıtlı değil üstelik. Petrolün olmadığı bir dünyayı bir an için gözünüzün önüne getirin lütfen. Bebek bezi, tıraş köpüğü, gözlük, paraşüt, televizyon, şemsiye, gitar teli… Petrolün yüzde 46’sı benzin üretimi için kullanılıyorsa yüzde 54’ü de hayat için kullanılıyor. Gelişen ve gelişecek olan ekonomiler, büyüyen orta sınıfın enerji ihtiyacını yapbozun bir parçası. Çok hayati bir parçası ise, defaten sınadığımız jeopolitik kaos. Söylemeye dilim varmıyor ama dünyanın sanki normalleştirmeye başladığı korkunç bir süreç yaşıyoruz. Savaş dünya genelinde hane başına düşen enerji maliyetini ortalama yüzde 88 oranında artırmış. Kelebek etkisi ile hâlihazırda çok zor şartlarda yaşan 100 milyon kişi ise aşırı yoksulluğa mahkum bırakılmış durumda. Üstelik bu savaşın ilk yıl dönümünde ortaya konan bilanço. 7 Ekim’den bu yana Gazze’nin yaşadığı insanlık dışı saldırılarsa bambaşka. Henüz enerji maliyetlerinde doğrudan bir yansıması olmadığını söylüyor kaynaklar ama eli kulağında değil mi? Bu trajedinin devam etmesi halinde bölgesel ve küresel enerji maliyetlerinde yüzde 20’lere varabilecek artışlar öngörülüyor. Bu kadar çok değişkenli ve birbirine neredeyse kenetli bir ekosistemde, sadece batıyı kerteriz alan, tek kanallı doğrusal bir enerji geçişi ısrarının işe yaraması mümkün mü? Kibirden, doğrusallıktan ve dayatmadan uzak kalarak farklı gerçekliklerin ihtiyaçlarını ölçüp biçen, ortak akla dayalı ve mutlaka enerji güvenliği ekseninde kurgulanmış kapsayıcı bir sürdürülebilirliğin peşine düşmemiz gerektiğine inanıyorum” ifadelerini kullandı.

‘ENERJİ GEÇİŞİNE DAİR SORUMLULUKLARIMIZIN FARKINDAYIZ’

Abbasoğlu, konuşmasının devamında sözlerini şöyle sürdürdü: “Tarih yeterli ipucunu da sunuyor aslında. Çünkü bu bizim ilk geçişimiz değil. İlk “geçiş” odundan kömüre, 18’inci yüzyılda başladı. Halbuki kömür 13’üncü yüzyılda dahi kullanılıyordu. Kömürün birincil yakıt olması ise ancak 1900’de gerçekleşti. İkincil geçiş kömürden petrole oldu. Petrol 1859’da keşfedildi. Ama kömürün önüne ancak 1960’larda geçebildi. Üstelik petrolün zirveyi kapmasından 60 yıl sonra bile kömür tüketimi katlanarak artmaya devam ediyor. Kömürün hala bir yere gittiği yok. Hidrojen deseniz bugün itibariyle binde 2’lerde. Tüm geçişler onlarca yıl hatta bazen asırlar sürdü. Biz bu kez çok hızlı gitmeye çalışıyor olabiliriz. Enerji geçişi küresel bir PR kampanyası ya da hızlandırılmış bir kurs gibi kurgulanmak için çok kıymetli.Enerji güvenliği ise rasyonel enerji geçişinin barışın, sürdürülebilir kalkınmanın ve yenilenebilir enerjinin kalıcılığının olmazsa olmazı. Elimizde adeta bir kaleydoskop var. Rakamlar da ihtiyaç duyulan dengenin kıymetini koyuyor ortaya.  Ana hissedarımız Vitol’ün araştırma ekibinden veriler yağıyor. Bir yandan tedarik sıkıntıları var. Halihazırda Rusya’nın politikaları sonucunda küresel tedariğin yüzde 13’ü kadar bir kesinti yaşandı. Ukrayna’nın ise ortak transit sistemde kalmaya niyeti yok. Mevcut anlaşma 2024 sonunda bitiyor. Bu da 2025 sonrası Ukrayna üzerinden geçecek Rus gazına veda edeceğimiz anlamına geliyor.

İşin bir de Rusya’nın en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz üretim ve ihracat projelerinden biri olan Arctic LNG 2 projesini sonlandırmayı düşünen ABD bacağı var. Buna pandemi zamanında harcamaların neredeyse sıfırlandığı altyapı yatırımlarını, daha doğrusu yatırımsızlığını ekleyin. Yenilenebilir enerji cenahında da rakamlar ilginç. Örneğin 2030’da küresel ısınmayı 1.5 santigratlık dereceye sınırlanmasını istiyorsak, bu alana her yıl 4.5 trilyon dolar yatırmamız gerekiyor.

Elektrikli araçlar diyoruz. Araştırmacılarımız 2035 yılında küresel araç parkının ancak 5’te birinin elektrikli araçlardan oluşacağını ve bunun için teşviklerin artacağını öngörüyor. Sonra yine bir ama ile devam ediyorlar. Çünkü gezegenin en hafif metali olarak bilinen elektrikli araç bataryalarının mucizevi bileşeni olan lityum giriyor devreye. Güney Amerika’daki lityum kaynakları küresel elektrifikasyon açığını besleyecek kapasitede değil. Ve bu yönde atılacak her optimizasyon çalışması da çevreye kritik tehditler savuracak… İnanılmaz bir döngü…

Hal böyleyken Perşembe günkü COP 28 zirvesinin de çok renkli geçeceği aşikar. Gerçi zirvenin kendisi bile bu resmi yansıtmıyor mu? Birleşmiş Milletlerin düzenlediği iklim zirvesi, dünyanın en petrol zengini bölgesinde, dünyanın en büyük ilk 10 petrol şirketinden biri olup yine dünyanın ilk net sıfır doğal gaz projesine 17 milyar dolar yatıran ADNOC’un tepe yönetimi başkanlığında gerçekleşecek. Petrol Ofisi Grubu olarak elimizden geldiğince çuvaldızı kendimize batırarak yol alıyoruz. Enerji geçişine dair sorumluluklarımızın farkındayız. Kısa süre önce karbon ayak izimizi 2030 yılına kadar yüzde 42 oranında azaltmayı, 2050 itibariyle de sıfırlamayı taahhüt ettik. Konvansiyonel, geçişsel ve sürdürülebilir enerji ürünleri dağılımında, ibremizi geçişsel ve sürdürülebilirliğe doğru çevirdik. Geçişsel ürünlerde, LPG, LNG ve biodizel; sürdürülebilir ürünlerde ise hidrojen, güneş, elektrik ve sürdürülebilir havacılık yakıtı satış ve üretimini artırıyoruz. Burada da amacımız 2030 itibariyle 3 milyon ton petrol eşleniği geçişsel, 1,6 milyon ton petrol eşleniği de sürdürülebilir enerji ürünün üretim ve satışını gerçekleştirmek. Ancak tüm bu süreçte enerji arzındaki hayati rolümüzü ve enerji güvenliğindeki ödevlerimizi bir saniye bile unutmadık. Kesintisiz enerji tedariki en önemli önceliğimiz. Hedefimiz ülkemizin enerjide tam bağımsızlık hedefine kararlılıkla ilerlediği yolda nitelikli istihdam ve kalkınma odaklı yatırımlarımızla katma değer sağlamak. Bu nedenle havada, karada ve denizdeki altyapı gücümüzü kesintisiz enerji tedariki yönünde kurguluyoruz. Altyapı yatırımı malum enerji güvenliğinde hayati öneme sahip. Biz de bu nedenle altyapı yatırımlarına her yıl rutin 5 milyar TL’lik bütçe ayırıyoruz. Tüm gayretimiz, 6 Şubat’ta yaşadığımız afetler gibi dönemlerde ya da yanı başımızda peyda olan savaş gibi süreçlerde milletimizin sağlık ve güvenliği için bir salise bile ara vermeden, 7-24 çalışabilmek. Eylül ayında Derince’deki madeni yağ üretim ve depolama tesisimizdeki kapasitemizi iki katına çıkarmıştık. O dönem aynı tesiste T34 adını verdiğimiz 42 bin metreküplük transit motorin tankını da devreye aldık. En kötü senaryoda olası bir afette İstanbul’daki toplam satışlarımızın 4 gününü karşılayabilecek olan bu tank sayesinde hem şehrin enerjisinin kesilmemesi için katkı sağlayacak hem de tankın sürekli operasyonuyla motorindeki ithalat açığının kapanmasında rol oynayabilecek olmaktan memnunuz. Bu tanklardan iki tane daha geliyor.

Yine birkaç ay önce Borusan EnBW ile açıkladığımız iş birliği sayesinde ülkenin elektrikli araç parkına yapacağımız yatırımları artırmak üzere, binlerce istasyonumuzu elektrikli şarjlarla donatmaya hazırlanıyoruz ve Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefi yönünde de milyon tonlarla ölçülebilecek bir karbon salımını bertaraf edebilmek için sabırsızlanıyoruz.

Enerji trilemasının dengeli, akılcı ve entegre yönetimi çerçevesinde perakende operasyonlarımızı da ülke genelinde yaygınlaştırıyoruz. Petrol Ofisi Grubu olarak, Türkiye Yüzyılında milli enerji politikamıza yönelik çalışmalarımıza var gücümüzle devam edeceğiz. Hissedarımız adına gururla söyleyebilirim ki, operasyonalarımızdan bugüne kadar ne bir temettü çektik ne de bir kar payı dağıttık. Bu topraklarda ürettiğimiz değeri yine bu topraklara yatırıyor, ortaya koyduğumuz ölçek ekonomisinin her kuruşunu sektöre ve topluma kalıcı fayda sağlayacak projelere yönlendiriyoruz.

Gelişmişin, gelişmekte olanla birlikte hareket edebildiği küresel bir sistemde; sürdürülebilirliğin kapsayıcılık ve yenilikçilikle örülü olduğu; enerji güvenliğinde adaletin sağlandığı; gerçekçi ve barışa hizmet eden bir enerji geçişi için tüm sektör olarak tek yürek çalışmak dileğiyle beni dinlediğiniz için hepinize teşekkürlerimive saygılarımı sunuyorum. Umarım bizden sonrakiler bundan 99 yıl sonra farklı konular konuşurlar.”