AB Komisyonu’nun nükleer enerjiyi çevresel açıdan sürdürülebilir ekonomik faaliyetlere dahil etme süreci

Avrupa Birliği’nin (AB) genel çıkarlarını gözeten politikaları ve bütçesini oluşturmanın yanı sıra yasal mevzuatlar önermek ve uyulmasını sağlamaya çalışmak AB Komisyonunun görev tanımı içerisindedir. Komisyon, teknik ayrıntıları uzmanlara ve kamuoyuna danışarak yasa ve mevzuatları hazırlar ve AB Parlamentosu ve Konseyinin kabulüne sunar. 

Bir AB yasası çıkarıldıktan sonra da, belirli bir sektördeki gelişmeleri yansıtmak veya uygun şekilde uygulanmasını sağlamak için mevzuatı güncellemek gerekebilir. Vergilendirme, tarım, iç pazar, sağlık ve gıda güvenliği uygulamaları gibi AB üye devletlerinde tek tip koşulların gerekli olduğu alanlarda Parlamento ve Konsey, AB Komisyonuna belirli uygulama tasarruflarının kabulü yetkisini verebilir. Yetki devri, ikincil mevzuat oluşturmak için kullanılan prosedürlerden biri olmakla beraber Komisyona, ancak birincil mevzuatın buna izin vermesi ve yalnızca birincil mevzuatın belirlediği sınırlar dahilinde yetki devrine dayanan eylemler oluşturma yetkisi verilebilir. Komisyon, kendisine devredilmiş bu yetki ile yetkilendirildiği konuda bir uygulama eylemi kabul etmeden önce, genellikle her AB ülkesinin temsil edildiği bir komiteye danışmalıdır. Komite, uygulama eylemini kabul ederken, aynı zamanda AB ülkelerinin Komisyonun çalışmalarını denetlemesi de sağlanmış olur. Komisyon, ikincil mevzuat oluşturmanın bir parçası olarak, ilgili komitenin kabul veya reddetmek üzere oylama yapmadan önce kamuoyunun ve paydaş sektörlerin dört hafta boyunca uygulama kararının taslak metni hakkında geri bildirimde bulunmalarına olanak sağlar. 

Avrupa Parlamentosu ve Konseyi’nin 18 Haziran 2020 tarihli ve 2020/852 sayılı “Sınıflandırma (Taksonomi) Tüzüğü”, çevresel açıdan sürdürülebilir ekonomik faaliyetlere ilişkin AB Sınıflandırmasının oluşturulması için çerçeve oluşturan ve Komisyona bu konularda yetki veren düzenlemelerden biridir. Yetkilendirme kararı, tüzüğün 8/4, 10/3 ve 11/3 maddelerinde belirtilen yetkilere dayanmaktadır. Komisyon, bu maddelerden aldığı yetki ile 4 Haziran 2021’de “the Taxonomy Climate Delegated Act” başlığı altında 2021/2139 sayılı düzenlemeyi yürürlüğe koymuştur. Amaç, bir ekonomik faaliyetin, iklim değişikliğini sınırlamaya veya iklim değişikliğine uyum sağlamaya önemli ölçüde katkıda bulunmaya hak kazanma koşullarını belirlemek ve ilave olarak bu ekonomik faaliyetin diğer çevresel amaçlardan herhangi birine önemli bir zarar verip vermediğini belirlemek için teknik tarama kriterlerini oluşturmaktır. Düzenlemenin 27 numaralı hedefinde, mevcut tüm ilgili teknolojilerin potansiyel katkısının ve fizibilitesinin değerlendirmesinin gerektiği, nükleer enerji için bu değerlendirmenin halen devam ettiği ve ilgili süreç tamamlanır tamamlanmaz, Sınıflandırma Tüzüğü bağlamında, sürecin sonuçlarına göre Komisyonun takipte olacağı belirtilmektedir. 

Sınıflandırma Tüzüğü’nün giriş kısmında madde madde sıralanan hedeflerden üçüncüsünde, 5 Ekim 2016 tarihinde AB tarafından onaylan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine (Paris Antlaşması) atıfta bulunarak, Paris Antlaşması’nın 2. maddesi, 1. fıkra (c) bendinde (2/1.c), diğer araçların yanı sıra düşük sera gazı emisyonlarına ve iklime dayanıklı kalkınmaya yönelik bir patika ile tutarlı finansman akışları yaparak, iklim değişikliğine verilen yanıtı güçlendirmeyi amaçlandığı; bu bağlamda, 12 Aralık 2019’da Avrupa Konseyi’nin iklim değişikliğine ilişkin sonuçları kabul ettiği; bunun ışığında, Tüzüğün, 2050 yılına kadar iklim açısından tarafsız bir birliğe ulaşma hedefine yönelik önemli bir adımı temsil ettiği belirtilir. 

Paris Antlaşmasının 2/1.a maddesinde, ülkelerin endüstriyel dönem öncesi küresel sıcaklık seviyesine nazaran sıcaklık artışını 2 oC’nin olabildiğince altında tutan ve 1,5 oC artış ile sınırlayan bir çaba içerisinde olmaları hedeflenmektedir. 14/2 maddesinde de hedefleri tutturmaya yönelik küresel envanterin çıkarılmasının ve dolayısı ile yükümlülüklerin ne derece yerine getirildiğinin sorgulanmasının, ilki 2023 yılında olmak üzere onu takip eden her beş yılda bir yapılacağı yazılıdır. Bu maddeler ve diğerleri, Paris Antlaşmasının ülkelere “sonuç yükümlülüğü” getiren bir anlaşma olmaktan ziyade, deklere edilen taahhütlerin yerine getirilmesinde ne derece sağlam, etkin bir yöntem uyguladıklarının sorgulanacağı bir anlaşma olduğunu gösterir. Bir hesaba göre, Avrupa Birliğinin (AB) küresel sıcaklık artışını 2 oC altında tutma yönünde taahhüdünü gerçekleştirebilmesi için toplam sera gazları salımını en az %12’lik bir azaltma hızı ile sürdürmesi gerekmektedir (1). 

Sera gazlarının gezegenimizde yol açabileceği zor yaşam koşulları, ülkeleri hemen hemen hiç karbon salımı olmayan nükleer enerjiye tekrar yönelmeye sevk etmektedir. Bununla beraber AB içerisinde Almanya, nükleer enerjinin sürdürülebilir olarak sınıflandırılmasına karşı tutum benimsemekte ve kömür kullanımından vazgeçmekle beraber enerji ihtiyacını karşılamak için doğal gaz gereksinimine ihtiyaç duymaktadır. Fransa’nın ise tahmin edileceği üzere tercihi nükleer enerjinin Sınıflandırma Tüzüğü çerçevesine dahil edilmesi yönündedir. AB ekonomisinin lokomotifi kabul edilen bu iki ülkenin sahadaki gerçekleri ile Paris Antlaşmasının gerekleri arasında uzlaşıcı bir karara varma gereğinin ortaya çıkması üzerine, AB Komisyonu aldığı yetki ile çözüme yönelik çalışma başlatmıştır. 

Daha önce, Sınıflandırma Tüzüğü çalışması içerisinde yer alan Teknik Uzmanlar Grubu, nükleerin iklim şartlarının hafifletilmesine önemli ölçüde katkıda bulunduğuna dair açık kanıtlar olduğunu, bununla birlikte, bu noktada, kullanılmış yakıtların depolanması, nükleer enerji santralinin bir kaza durumunda yayabileceği radyasyon kirliliği gibi diğer çevresel hedeflere olası önemli zararları ile ilgili olarak “nükleer enerjiyle ilgili kanıtların karmaşık ve bir sınıflandırma bağlamında değerlendirilmesinin ise daha zor” olduğu sonucuna varmış ve nükleer enerjinin sera gazlarını sınırlandırmada yararlanılması konusunda daha kapsamlı teknik çalışmaların yapılmasını önermişti. Bu değerlendirmeden yola çıkarak Komisyon, nükleer ve radyoaktif atıkların yönetimine vurgu yaparak Ortak Araştırma Merkezi’nden, tüm hedeflerde mevcut ve potansiyel çevresel etkiler açısından nükleer enerjinin tüm yaşam döngüsü etkilerinin değerlendirildiği, nükleer enerjinin ‘önemli bir zarar verme’ yönlerinin irdelendiği teknik bir rapor hazırlamasını talep etmiştir. Ortak Araştırma Merkezinin nükleer enerjinin diğer çevresel açıdan sürdürülebilir sınıflandırmaya uyumlu enerji teknolojileri kadar sürdürülebilir olduğunu doğrulayan raporu, ilave olarak Euratom Antlaşması’nın 31. Maddesi uyarınca Bilimsel ve Teknik Komite tarafından atanan radyasyondan korunma ve atık yönetimi uzmanları ve ayrıca Sağlık, Çevre ve Ortaya Çıkan Riskler Bilimsel Komitesi’nden uzmanlar tarafından da gözden geçirilmiştir. Nihayetinde, Avrupa Komisyonu 21 Nisan 2021 tarihinde nükleer enerjiyi AB Sınıflandırma Tüzüğü’nün yetkilendirilmiş tamamlayıcı kararına dahil etme kararını açıklamıştır. 

Geçtiğimiz 2 Şubat 2022 günü de AB Mali Hizmetler Komiseri Mairead McGuinness, Avrupa Birliği Komisyonu’nun yeni nükleer enerji ve doğal gaz santrali yatırımlarını yeşil yatırım olarak sınıflandırma önerisini Parlamento ve Konseye sunduğunu düzenlenen basın toplantısı ile duyurmuştur. Sunulan düzenleme önerisinde, doğal gaz yatırımlarının 31 Aralık 2030’a kadar devreye alınmış olması gerektiği ve bu santrallerdeki emisyonların kilowatt-saat başına 270 gram karbondioksiteşdeğerini aşmaması gerektiği yer almaktadır. Nükleer enerji santrali yatırımlarına da ana hatları ile 2045 yılına kadar inşaat izni almış olması ve kurulacak nükleer santralin yüksek seviyeli radyoaktif atıklarına yönelik tesisine ilişkin ayrıntılı planı bulunması şartı getirilmiştir.

(1) K. Anderson, J. Broderick, Natural Gas and Climate Change, Tyndall Manchester Climate Change Research, 2017