Yeniden açılma süreci

Türkiye’yi Mart ortasından bu yana tam anlamıyla etkileyen, bazı Avrupa ülkelerini ise Şubat ayından bu yana etkisi altına alan Covid 19 pandemisi, doğudan batıya doğru etkisini azaltıyor görüntüsü verirken özellikle Amerika kıtasının güneyinde hızlı bir yükseliş gösteriyor. Bununla beraber, özellikle rakamların net olarak bilinemediği Rusya kırsalı, Hindistan ya da Afrika kıtası gibi bölgelerde durumun tam olarak ne aşamada olduğunu bilemiyoruz.

Ancak gözüken bir gerçek var ki bu virüs hemen hayatımızdan çıkmayacak. Çünkü günümüz şartlarında insanların etkileşimini sıfırlamak söz konusu değil. Bu sebeple de aşı ya da ilaç bulunmadan sönümlenen grafiklerin geçici rahatlamaya yol açacağı ve umut edilenin bu piklerin azalarak daha düşük seviyelerde etkili olacağı ve sonuç olarak da belli bir süre içerisinde tamamen sönümleneceği varsayılıyor.

Dolayısı ile bu ortalama senaryoda dahi doğrudan pandemi etkisinin 12 – 18 ay süreceği varsayıldığında, bunun ekonomik etkilerinin de 18 – 36 ay süreceği varsayımını yapanlar çoğunlukta. Bunun tam aksine, eğer aşı ya da ilaç gibi hızlı bir çözüm senaryosu gerçekleşirse, bu durumda hızlı bir toparlanma mümkün.

Ancak gerek yavaş gerekse hızlı toparlanma senaryolarında ülkelerin hazinelerine ve merkez bankalarına her zamankinden daha fazla görevler düşüyor ve bunların en başında da süreci doğru okuyabilip, hızlı davranmak geliyor.

Likiditenin bu kadar bollaştığı bir dünyada uzun vadeli uygun maliyetli borçlanmak bir avantaj gibi gözükebilir ancak toplanan fonların verimli kullanımı öncelikli şarttır. Daha önceki dönemlerde görüldüğü gibi bu tip global durgunluk zamanlarının temel ekonomik ilacı hükümet harcamalarıdır. Ekonomiye likidite enjekte etmek için devletler altyapı yatırımlarına hız verirler.

Enerji sektörü boyutunda bu konuya bakacak olursak, genel olarak talebin düşmesi bir gerçeklik ancak bu tüm süreç boyunca böyle kalacak diye net bir beklenti yok. Ancak talebin düşmesinin en temel etkisi fiyatların da aşağıya gelmesi. Bu denklem içerisinde hem yatırımların aşağı gelmesi hem de verimlilik gibi konulardaki motivasyonun azalması normaldir.

Ancak bu geçici dönemde özellikle enerji altyapımızı ve verimlilik gibi konuları ileride hem tüketicilere hem de enerji üreticilerine motivasyon olacak şeklide destekleyebilirsek, bu geçiş dönemini doğru yönetmiş oluruz. Nasıl ki petrol fiyatları aşağı gelse de Türkiye için Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki çalışmalara devam etmek stratejik bir zorunluluksa, yenilenebilir ve yerli kaynakların tam anlamıyla kullanılabilmesi için yapılacak altyapı yatırımları da aynı kategoridedir. Daha önce sayısız kez belirtiğimiz hem elektrik hem de doğalgaz da Talep Tarafı Katılımı gibi modeller, tüketicinin verimliliğine yönelik teşvikler, bir yanda bu zor dönemde sanayicilere teşvik sağlarken diğer yandan da işler eski haline döndüğünde hem elektrik hem de doğalgaz sistem işletmecilerine ciddi bir esneklik aracı sağlar.

Bu dönem birçok konuda Türkiye gibi enerjisini dışarıdan ithal etmek durumunda kalan ülkeler için fırsatlar sunabilir. Ancak ileriye doğru stratejik olarak hazırlanmak ve yeni koşullara hızlı adapte olmak elimizdeki en önemli fırsat olarak gözüküyor.

Bayram öncesinde Türkiye Enerji Zirvesi Buluşmaları kapsamında gerçekleştirdiğimiz sektör buluşmasında gerek Sayın Bakanımız ve Bakan Yardımcılarımız, gerekse EPDK Başkanımız bu konularda önemli sinyaller verdi. Sektörümüz de bu geçişe her zamankinden daha hazır. Zira en büyük sorunlar finansman ve bankaların hali hazırdaki durumu gibi gözükmesine rağmen tüm enerji şirketlerinin aynı safta olması geleceğe yönelik umutları yukarıda tutuyor.