Yenilenebilir enerji çağına geçiş

Şebeke esnekliği sağlayabildiğiniz oranda yenilenebilir enerji yatırımlarına devam edebilirsiniz; aksi halde bu yatırımların devam edebilmesi mümkün değil. Bu konuda dünyada atılan adımların başında enterkonnekte bağlantılar ve santral yatırımları geliyor. Bu santrallerin yakıt değişimi daha ucuz, daha verimli ve diğer fosil yakıtlara göre daha çevre dostu olan LNG, yani sıvılaştırılmış doğal gaza geçiş olarak görülmektedir.

Hiç kuşkusuz ki sadece ülkemizde değil dünyada da yenilenebilir enerjiye geçiş gündemdeki en önemli konulardan biri. Hele de güneş enerjisi maliyetlerinin düştüğü ve tarihteki en ucuz enerji üretim kaynağına dönüştüğü günümüzde, dünyada çok daha ciddi planlamalar yapıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yenilenebilir enerjiye geçişin en önemli gerekçelerinden birisi de, 2016 yılında 197 ülkenin imzaladığı, 187 ülkenin de onayladığı ve bağlayıcı bir küresel anlaşma olan Paris İklim Anlaşması. Bu anlaşmaya göre, sera gazı salımının en kısa sürede azaltılmaya başlanması temel hedef olarak ortaya konmuştur. İşte bu anlaşmadan sonra dünya genelinde yenilenebilir enerji yatırımları hızla artarken, ülkeler sera gazı salımlarının azaltılması ve hatta 2050 yılı itibarı ile sıfırlanması (net zero) yönünde çok ciddi hedefler ortaya koymuş ve harekete geçmiş durumdadırlar. Tüm bu gelişmeler yenilenebilir enerjide özellikle rüzgar ve güneş enerjisinde kurulum maliyetlerinin oldukça düşmesine olumlu anlamda neden olmuştur. Bunun yanında her iki teknoloji ile ilgili off-shore kurulum seçenekleri de son derece popüler hale gelmiş durumda.

Sera gazı salımının azaltılmasında hatta sıfırlanmasında tek kullanılacak argüman tabii ki yenilenebilir enerji değil. Enerji verimliliği bu hedeflere ulaşmakta en önemli konulardan bir tanesi. Öyle ki; Avrupa Birliği, enerjide 2030 hedeflerini güncellerken yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine aynı oranda önem verdiğini gösterdi. 2030 yılına gelindiğinde üye ülkelerin tükettiği elektrik enerjisinin yüzde 32’sini yenilenebilir kaynaklardan sağlanmasını şart koşarken, zorunlu tasarruf oranını ise yine yüzde 32 olarak belirleyerek eşit önem verildiğini bir nevi ispatladı. Avrupa’daki bir çok ülke yanında son olarak endüstri devi Japonya da 2050 yılında net zero hedefini gerçekleştirme taahüdünde bulunarak önemli bir adım attı.

Peki tüm bu hedeflere ulaşmak için en önemli parça olan yenilenebilirde enerji kurulu gücünün artırılması, daha doğrusu istenen ve oldukça iddialı hedeflere ulaşılması için neler yapılması gerekiyor?

Bu sorunun cevabını arayan tek ülke haliyle biz değiliz. Tüm ülkeler kendi durumları içerisinde ciddi çözüm arayışı içerisinde. Yenilenebilir enerjinin elektrik şebekelerindeki payı arttıkça şebekelerde yaşanan sorunlar karşımızda duran en önemli sorun. Bu sorunun çözümü ise Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) yayınladığı son raporunda da açık şekilde vurguladığı şebeke esnekliğinin sağlanması yönünde teknik yatırım planlamalarının yapılmasıdır. Peki şebeke esnekliği nasıl sağlanır ve yenilenebilir enerji çağına geçerken geride kalmamak için neler yapılmalıdır?

Şebeke esnekliği sağlayabildiğiniz oranda yenilenebilir enerji yatırımlarına devam edebilirsiniz; aksi halde bu yatırımların devam edebilmesi mümkün değil. Bu konuda dünyada atılan adımların başında enterkonnekte bağlantılar ve santral yatırımları geliyor. Bu santrallerin yakıt değişimi daha ucuz, daha verimli ve diğer fosil yakıtlara göre daha çevre dostu olan LNG, yani sıvılaştırılmış doğal gaza geçiş olarak görülmektedir. LNG kaynaklarına erişim günümüzde çok daha rahat sağlanabilmekte ve diğer yakıt türlerine göre LNG fiyatlarının düşüş eğiliminde olduğu söylenebilir. Enterkonnekte bağlantılar da özellikle ada şebekesi olan bizim gibi ülkeler için şebeke esnekliği sağlanabilmesi açısından olmazsa olmaz bir uygulamadır. Kurulu gücünüz ne kadar büyük olursa olsun başka ve daha büyük şebekelere bağlı olmak yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımın önünü açmak açısından şebekelere güven verebilecek en önemli araç.

Depolama sistemleri, talep yönetimi ve dijitalleşme bu sürecin yönetimi için elzem sayılabilecek diğer önemli konular. Pil fiyatları (Li-ion) 2010 yılından günümüze kadar yüzde 80’inin üzerinde düşme eğilimi gösterse de bugün hala pil teknolojisinin fizibıl olduğunu iddia edebilmek oldukça güç. Fakat ülkeler yenilenebilir enerji hedeflerini artırabilmek için enerji çeşitliliğinin içerisine depolamayı eklemeye başlamış durumda. Her ülke kendi şebeke yapısına göre tüketicilere depolamalı çözümler sunuyor. Talep yönetiminde de çok ciddi hedefler ve çalışmalar olmaktadır. Enerji verimliliği odağında bu çalışmaların planlı şekilde yürütülmesi ile 2050 yılında karbonsuzlaşma hedeflerine ulaşmak için ortalama yüzde 30 oranında enerji verimliliği yapılmış olması gerekliliği öngörülmektedir. Şebeke esnekliği sağlanması için bir diğer gözardı edilmemesi gereken konu ise dijitalleşmedir. Dijitalleşme şebeke ve talep yönetimi açısından son derece önemli bir konu. Özellikle merkezi şebekeler yerine mikro şebekelere dönüşmeye başlayan büyük sistemler söz konusudur. Bu sistemlerin otomasyonu ve kontrolü açısından dijitalleşme şebeke yönetiminin önemli oyuncusu haline geldi. Ayrıca elektrikli araçlar ve daha bir çok ürünün elektrikleşmesi ile bunların tümünün şebeke ile senkronize çalışabilmesi açısından da dijitalleşme büyük önem arz ediyor. Tabii ki dijitalleşmenin de özellikle siber güvenliğin sağlanması noktasında önemli riskler de oluşturduğunu söylemek gerekiyor. IEA’nin son raporunda da siber güvenliğin sağlanmasının önemi vurgalanıyor.

Yukarıda sıraladığımız tüm parametreler ışığında yenilenebilir enerji çağına geçişin dışarıdan görüldüğü kadar kolay bir süreç olmadığı, çok ciddi teknik ve idari planlamaların 2050 yıllarını hedef alarak bugünden yapılması gerektiği sanırım açık şekilde görülüyor. Özelde KKTC ve genelde de Kıbrıs adası için bu gerçeklere uygun şekilde daha fazla geç kalmadan çalışmaların öncelikle başlatılması sonra ise tamamlanması gerekiyor. Güney Kıbrıs AB üyesi tüm diğer ülkeler gibi bu planlamaları yapma zorunluluğu ile ciddi hamleler yapmaktadır. KKTC’de ise bu yönde bir baskı unsuru olmaması ve planlı bir hareket merkezinin eksikliği bizlerin yenilenebilir enerji çağına geçiş süresini öngörülemez noktada tutuyor.