Türkiye Yeşil Mutabakat’a ne kadar hazır?

Ekonomik ve sosyal alanda büyük öneme sahip olan Avrupa Yeşil Düzeni’ne geçiş için ülkemizde hangi çalışmalar yapılıyor?

İklim değişikliği ile mücadele Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok uluslararası kurum ve kuruluşun öncelikli gündem konuları arasında yer almasına ve birçok adım atılmasına rağmen istenilen hedeflere ulaşılamadığı ve karbon salımının artmaya devam ettiği görülüyor. Bu noktada belirlenen hedeflere ulaşılabilmesi için kendi çabalarının yetersiz kalacağından hareket eden AB, iklim değişikliği ile etkin bir şekilde mücadele etmek için önemli bir adım atarak 2019 yılında Yeşil Mutabakatı açıkladı.

Yeşil Mutabakatta yer alan hedeflere ulaşabilmek için AB’nin ilgili tüm politika alanlarındaki müktesebat gözden geçirilirken yeni düzenlemelerin yürürlüğe konması amacıyla da birçok strateji ve eylem planı üzerinde çalışılıyor. 

AB’nin üye ülkeler ve başta komşuları olmak üzere ticari işbirlikleri içinde olduğu ülkelerin de iklim değişikliğe ile mücadeleye daha fazla katkı vermesini sağlamak ve düşük karbon salımını hedefleyen şirketlerin rekabet güçlerini korumak için yapacağı düzenlemelerin başındaysa sınırda karbon vergisi gibi finansal düzenlemeler geliyor.

Yeşil Mutabakat sonrası planlanan yeni düzenlemelerin Türkiye ekonomisi ve enerji sektörüne olası etkileri ile atılması gereken adımları TÜSİAD Çevre ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu ile Avrupa Yeşil Mutabakatı Görev Gücü Başkanı Fatih Özkadı ile SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Yönlendirme Komitesi Başkanı Selahattin Hakman ve SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Değer Saygın Gas&Power’a değerlendirdi.

‘SINIRDA KARBON VERGİSİNİN TÜRKİYE’YE YILLIK MALİYETİ 1,8 MİLYAR AVROYA ÇIKABİLİR’

Gas&Power’ın sorularını yanıtlayan TÜSİAD Çevre ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu ile Avrupa Yeşil Mutabakatı Görev Gücü Başkanı Fatih Özkadı, Türkiye’de Yeşil Mutabakat konusunda farkındalığın önemli bir seviyeye ulaştığını belirterek, “Kamu tarafında Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda tüm ilgili kamu kurumlarımız Eylem Planı üzerinde çalışıyor, iş dünyası örgütlerince de birçok çalışma yürütülmeye başlandı” değerlendirmesinde bulundu.

TÜSİAD, geçtiğimiz aylarda yayınladığı raporla ve devam eden webinarlarla Yeşil Mutabakat konusunu çok yakından takip ediyor. Sürdürülebilirlikten, yeşil enerjiye, döngüsel ekonomiden iklim değişikliği ile mücadeleye ve emisyonların düşürülmesine kadar birçok politika hedefleri var. Bugün baktığımızda Avrupa’da Yeşil Mutabakat konusunda devam eden çalışmalar ve hedeflerde son durum ne? Türkiye’de Yeşil Mutabakat konusunda farkındalık ne durumda ve buna ne kadar hazırlıklı?

AB, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı yeni büyüme stratejisi olarak açıklayarak ve 2050 yılında iklim nötr olma hedefini ortaya koyarak sadece AB sınırlarında değil, ticaret ilişkisinde olduğu tüm ülkelerde bir dönüşüm sürecinin tetikçisi oldu. İçinde bulunduğumuz dönemde Yeşil Mutabakat’ın hedeflerine ulaşma yönünde AB’nin ilgili tüm politika alanlarındaki müktesebat gözden geçiriliyor, yeni düzenlemelerin yürürlüğe konması amacıyla birçok strateji ve eylem planı üzerinde çalışılıyor.  Temiz ve düşük maliyetli enerjiye erişim, sanayinin döngüsel ekonomiye yönelmesi, binaların karbon emisyonlarını azaltıcı şekilde yenilenmesi, sürdürülebilir ve akıllı mobiliteye geçişin hızlandırılması, çiftlikten çatala adil, sağlıklı ve çevre dostu gıda sistemleri, zehirli atıkların olmadığı bir çevre için “sıfır kirlilik” hedefi, ekosistemlerin ve biyo-çeşitliliğin korunması gibi birçok başlık altında çok geniş bir çerçevede ele alınan bu dönüşüm sürecinin ayrıntılarına baktığımızda sadece çevre koruma amaçlı olmadığını, AB’nin rekabet gücünü koruma, üretimi AB sınırları içinde tutma ve stratejik otonomi gibi daha üst önlemleri de hedeflediğini görüyoruz. Uygulamanın desteklenmesi için Ar-Ge ve inovasyon, adil geçiş gibi destekleyici unsurları da dikkate alarak tahsis edilen 1 trilyon Avro’luk bütçe; Toparlanma Planı’nın merkezine Yeşil Mutabakat’ın konması, bu yaklaşımın AB’nin yeni nesil ticaret anlaşmalarına yansıtılması bize bu konuda kararlığın ne derece güçlü olduğunu gösteriyor.

KAMU TARAFINDAN TÜM İLGİLİ KAMU KURUMLARIMIZ EYLEM PLANI ÜZERİNDE ÇALIŞIYOR

Türkiye’de de bu konuda farkındalığın önemli bir seviyeye ulaştığını söyleyebiliriz. Kamu tarafında Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda tüm ilgili kamu kurumlarımız Eylem Planı üzerinde çalışılıyor, iş dünyası örgütlerince de birçok çalışma yürütülmeye başlandı. Biz de TÜSİAD olarak geçen yıl kurduğumuz Yeşil Mutabakat Görev Gücü’nde AB’deki gelişmeleri yakından takip ediyor, kamu istişare süreçlerine katkı veriyor, ulusal ve uluslararası paydaşlarımızla istişare imkanı bulduğumuz aylık düzenli toplantılar gerçekleştiriyoruz.

Bu alanda özel sektör ve kamuoyunda farkındalık yaratmak amacıyla, döngüsel ekonomi, enerji, dış ticaret, dijitalleşme, finans gibi Yeşil Mutabakat’ın birçok farklı boyutunu özel sektörün üst yöneticileri ile “Yeşil Mutabakat Söyleşileri”nde ele alıyoruz. Bunun yanı sıra, çevre ve iklim başta olmak üzere, enerji, sanayi, tarım ve gıda, ulaştırma gibi çok çeşitli sektörlerine yönelik çalışma gruplarında konuyu etraflıca değerlendiriyoruz. En önemli ticaret paydaşımız olan AB’deki bu dönüşüme uyum amacıyla somut analizleri de içeren çalışmalar sürdürüyoruz.  İş dünyasının, faaliyetleri süresince bir yandan çevresel tedbirlerin alınmasına öncelik verirken, diğer yandan kaynak ve enerji verimli uygulamalar üzerine de giderek artan hacimde inovasyon çalışmaları ve yatırımlar yaptığını memnuniyetle görüyoruz. Bununla birlikte, Yeşil Mutabakat’ın getireceği sisteme hazırlığın yeterli bir seviyeye gelmesi için kamunun kararlı bir şekilde politika sürecini mevzuata yansıtması; bu süreci kamu alımları ve kamu destekleri ile ivmelendirmesi; iş dünyasının da iş yapma stratejilerini, üretim modellerini bu dönüşüm ekseninden planlaması ve bu geçişi yatırım planlamalarına hızla yansıtması gerekiyor.

KARBON VERGİSİ YÜKÜ YILLIK 1,8 MİLYAR AVROYA KADAR ÇIKABİLİR

Yeşil Mutabakat kapsamında sınırda karbon düzenlemesi gibi gelecek sene uygulanmaya başlanması beklenen düzenlemelerin Türkiye ekonomisi ve en önemli ihracat pazarımız AB’ye yapılan ihracata ne gibi etkileri olacak? Hangi sektörler bundan etkilenebilir? Ne kadarlık bir ilave karbon vergisi kaynaklı maliyet riskiyle karşı karşıya kalabiliriz?

Küresel düzeyde iklim hedeflerinin yukarı yönlü güçlendirilmesinde öncü olma çabası içinde olan AB’nin, ticaret partnerleri ile arasındaki sosyal, ekonomik ve çevresel kuralları AB hedefleri ile uyumlu seviyeye çekme kararlılığının bir unsurunu da yatırım ve karbon kaçağı riskinin önlenmesi oluşturuyor. Bu hedefler ekseninde AB Komisyonunun üzerinde çalıştığı mekanizmalardan biri olan “Sınırda Karbon Düzenlemesi” mekanizması, AB’ye yaptığımız ihracatın hacmi ve çeşitliliği göz önüne alındığında ülke ekonomimiz açısından kritik boyutlarda önem taşıyor. Mekanizmanın ayrıntıları üzerinde halen çalışıldığı için hangi sektörlerin ne şekilde ve hangi düzeylerde bu uygulamadan etkileneceğine ilişkin kesin bir etki analizi yapmamız mümkün görünmüyor. Bu uygulama kapsamında ithal ve seçili ürünlere karbon vergisi uygulanması, sadece ithal ürünlere karbon vergisi uygulanması ya da AB Emisyon Ticareti Sistemi’nin ithalata uygulanması gibi seçenekler üzerinde duruluyor. Bu mekanizmanın yapısının netleşmesi sonrası AB’ye ihracatımız açısından daha net rakamlarla maliyet analizlerini yapmak ve karşılaşılması muhtemel riskleri ve operasyonel yükleri hesaplamak mümkün olacak. Türkiye’nin mekanizmanın tasarım sürecinde devam eden istişarelere katkı sağlaması oldukça önemli. Kamunun her alanda ülke görüşlerimizi paylaştığını biliyoruz. TÜSİAD olarak biz de AB Komisyon’u tarafından başlatılan istişare süreçlerine aktif katılım gösteriyor, Türkiye iş dünyasının perspektifini yansıtan tutum belgelerimizi Komisyon ile paylaşıyoruz. Şu ana kadar paylaştığımız görüşlerimizde özellikle, Türkiye ve AB arasında ortak bir diyalog mekanizmasının işletilmesi; bu çerçevede düzenlemenin Gümrük Birliği modernizasyon süreci göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekliliğinin altını çizdik. Ayrıca Türkiye açısından kritik olan finansmana erişim, rekabet gücümüzün korunması gibi konulara dikkat çektik; tüm ticaret ortakları için adil, şeffaf ve karmaşık olmayan bir mekanizmanın önemini vurguladık.

ÜLKEMİZDE HIZLI VE KAPSAMLI POLİTİKA İHTİYACININ GİDEREK DAHA DA KRİTİK HALE GELDİĞİ GÖRÜLÜYOR

Bununla birlikte, mevcut öngörülerden hareketle hazırladığımız ve geçen Eylül ayında kamuoyu ile paylaştığımız “Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu” konunun ne kadar ciddi boyutlarda olduğu hakkında önemli ipuçları barındırıyor.  Raporda, Yeşil Mutabakat kapsamında öngörülen Sınırda Karbon Düzenlemesi devreye girdiğinde Türkiye’den AB’ye ihracat yapan sektörler üzerine olası etki tüm ekonomiyi temsil eden 24 üretici sektör için analiz ediliyor ve Türkiye ihracatının maruz kalabileceği toplam karbon maliyeti (faturası) ortaya konuyor. Sektörlerin ihracat düzeyleri ve karbon yoğunlukları 2018 yılındaki şekilde devam ederse ve ton başına vergi 30 avro olur ise maruz kalınacak vergi yükünün yıllık 1,1 milyar avroya kadar çıkabileceği; ton başına verginin 50 avro olması durumunda ise bu vergi yükünün yıllık 1,8 milyar avroya kadar çıkabileceği hesaplandı. Diğer taraftan ülkemizde “yeşil ekonomik dönüşüm” yapısının (bir emisyon sistemi ve ilgili fonun gerekli dönüşüm için ayrılması, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğinin merkeze alındığı) kararlılıkla hayata geçirilmesi durumunda ise 2030 itibarıyla gayrı safi yurtiçi hasılanın vergi uygulanacak senaryolarla -ton başına 30 avro ve 50 avro- kıyaslandığında sırasıyla yüzde 5,7 ve yüzde 6,6 daha yüksek; sera gazı emisyonunun ise sırasıyla yüzde 16,5 ve yüzde 15 daha düşük olacağı hesaplanmıştır. Dolayısıyla, Avrupa Yeşil Mutabakatı Türkiye için bir risk olduğu kadar, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir dönüşümün aracı olarak yepyeni bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Ayrıca, son gelişmeler doğrultusunda AB’den sonra ABD ve Birleşik Krallık’ın da sınırda karbon düzenlemesi konusunu gündemine aldığını değerlendirdiğimizde ülkemizde hızlı ve kapsamlı politika ihtiyacının giderek daha da kritik hale geldiği görülmektedir.

OLUŞTURULMASI PLANLANAN SİSTEMİN ÖZEL SEKTÖRÜN YEŞİL DÖNÜŞÜM SÜRECİNİ DESTEKLEYECEK NİTELİKTE OLMASI BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR

Kamunun yapması gerekenlere ilaveten özel sektörün verimlilikten, Yeşil Tarife, YEK-G ve Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası (I-REC) gibi birçok başlıkta atması gereken adım ve çözüm alternatifleri var. Yeşil Mutabakat ve beklenen etkilerine karşı özel sektörün üzerine düşenler neler? Burada özel sektörü önündeki zorluklar (finansman vb) ve fırsatlar neler?

Avrupa Yeşil Mutabakatı ile uyumlu politikaların Türkiye için önemli fırsatlar içerdiğine; Türkiye ekonomisinin enerji yoğunluğunun azaltılmasında ve karbon salımlarının asgari seviyeye indirilmesinde itici güç oluşturacağına inanıyoruz.  Öte yandan, üretim süreçlerindeki bu dönüşüm yoluyla Türkiye’yi AB’nin tedarik zincirinin en güçlü halkası olarak konumlandırmak her iki taraf için de önemli kazanımlar barındırıyor. Türkiye’nin bu dönüşüm yolculuğunun AB finansman olanaklarından güçlü bir şekilde desteklenmesi sürecin etkinliği ve ivmelendirilmesi açılarından yüksek etki yaratacaktır. Bu süreçte özel sektörün karbon ayak izini azaltmak adına gerçekçi ve uygulanabilir stratejiler oluşturarak, bunları kararlılıkla uygulaması da önemlidir. Özellikle sanayideki enerji verimliliği ve dağıtık yenilenebilir enerji yatırımları (lisanssız çatı üstü GES vs.) son dönemde öne çıkan çözümler arasında yer almaktadır. Yine enerji verimliliğinde performansa dayalı sözleşmelerin sayısının artması ilave yatırım ve finansman ihtiyacına alternatif bir çözüm olarak gündemdedir. Çatı pazarında istenen büyümenin sağlanması için ise yeni binalarda panel kurulumunun zorunlu hale getirilmesini, idari süreçlerin sadeleştirilerek dijitalleştirilmesini ve nihai tüketiciye yönelik KDV indiriminin sağlanmasını önemsiyoruz. Diğer taraftan Bakanlıklarımızın Türkiye’ye has bir Emisyon Ticaret Sistemi’nin hayata geçirilmesi hususunu gündeme aldıklarını biliyoruz. Oluşturulması planlanan sistemin özel sektörün yeşil dönüşüm sürecini destekleyecek nitelikte olması büyük önem taşıyor. ETS ile yaratılacak kaynağın, özel sektörün bu alandaki yatırımlarına aktarılacağı bir mekanizma kurgulanması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun yanı sıra kurulumları destekleyecek iş modellerinin (ikili anlaşma, çatı kiralama vs.) mevzuat tarafında önlerinin açılması kritik önemdedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının geçtiğimiz yıl açıkladığı “Yeşil Tarife” ve 2021 Haziran ayında geçerli olacak YEK-G sistemi önemli adımlardır. Enerji yatırımcıları açısından burada hatırlatılması gereken bir önemli nokta, uluslararası platformlarda satılan yenilenebilir enerji ve karbon sertifikalarının ülkemize sağladığı döviz geliri ve cari açığı azaltıcı etkisidir. Mevcut piyasa fiyatları ve sertifikalanabilir yenilenebilir enerji üretimi gözetildiğinde, yaratılacak gelirin 30 milyon avro mertebelerine çıkabileceğine dair varsayımlar bulunmaktadır. Nitekim, yenilenebilir enerji yatırımcılarımızın uluslararası platformlarda kazanılmış haklarını korumak adına yeni oluşturulacak sertifika piyasalarına/platformlarına katılımın gönüllülük esasına dayalı olmasının altı bir kez daha çizilmelidir.  Son olarak AB Yeşil Mutabakatı’nın önemli parçalarından biri olan yeşil hidrojen konusunun da özel sektör tarafından yakın takip edilmesinin ve özellikle enerji yoğun sektörlerde kullanılabilmesi için Ar-Ge çalışmaları ve pilot uygulamalara başlanmasının önemini vurgulamak gerekir.

TÜM PAYDAŞLARIN ORTAK ÇABASINI VE YAPICI KATKISINI KRİTİK ÖNEMDE GÖRÜYORUZ

Türkiye’nin enerji ve çevre politikalarıyla birlikte değerlendirdiğinizde Türkiye, gerek Yeşil Mutabakata uyumun sağlanması gerekse sınırda karbon vergisi gibi ilave mali yüklerle karşılaşmamak/minimize etmek için kısa-orta ve uzun vadede nasıl bir strateji izlemeli?

TÜSİAD olarak kritik öneminden hareketle, hem AB Yeşil Mutabakatına uyum sağlanması hem de iklim değişikliği ile mücadele konusunu çalışma alanlarımız içinde öncelikli olarak konumlandırıyoruz. Paris Anlaşması ile ulaşılan geniş çaplı mutabakat devletlerin ve kurumların etkili bir politika oluşturmasında ve uygulamasında önemli bir fırsat yaratıyor. Bu anlayışla Paris Anlaşması’nı stratejik önceliğimiz olarak benimsiyoruz.

Anlaşmayı imzalayarak gösterilen iklim değişikliği ile mücadele kararlılığını sürdürmeliyiz. Anlaşmaya taraf olma hedefiyle müzakerenin COP 26 öncesinde güçlü bir şekilde işletilmesinin öncelikli gündem olması gerektiğine inanıyoruz. Bu süreçte bilimsel temelli ve konuyu tüm boyutları ile ayrıntılı ele alan etki analizleri üzerine inşa edilen; politikalar arası tutarlılığı ve bütüncüllüğü sağlayan, katılımcılıkla hazırlanmış, öncü ve gelişmiş (ticaret partnerimiz olan) ekonomilere paralel karbon-nötr olma hedefi belirleyen, uygulanabilir tedbirler içeren somut bir yol haritasının kararlılıkla hayata geçirilmesi gerekli. Bu yol haritası, AB ile Gümrük Birliği’nin hızlandırdığı dönüşümde sektörlerimizin küresel rekabet gücünü daha da artıracak, yatırım ortamında öngörülebilirliğin tesis edilmesine de katkı sağlayacaktır. Küresel rekabet gücü, öngörülebilir yatırım ortamı, en önemli ekonomik ortağımız AB’nin yeni nesil dış ticaret anlaşmalarına uyum, kaliteli ekonomik büyüme ve istihdam meselesi olarak gördüğümüz bu alanda tüm paydaşların ortak çabasını ve yapıcı katkısını kritik önemde görüyoruz.

YEŞİL EKONOMİK DÖNÜŞÜM TÜRKİYE’NİN SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA STRATEJİSİ ARAYIŞLARINA ÖNEMLİ BİR ALTERNATİF SUNUYOR

TÜSİAD olarak Türkiye’nin Yeşil Mutabakata uyum (ekonomik, mevzuat, enerji ve çevresel açılardan) konusunda politika önerileri ve görüşleriniz neler?

AB ile ticaretimizin yoğunluğu dikkate alındığında ülkemiz açısından Yeşil Mutabakatın öngörülerine yakınsama sağlanmasının önemi açıktır. AB Komisyonu’nun 2019 yılı Aralık ayından bu yana sürdürdüğü ve pandemi tecrübelerinden hareketle daha da güçlü bir şekilde kucakladığı çevre,  dijitalleşme ve finansman konularını içeren çok boyutlu bir dönüşümden bahsediyoruz. Eylem planlarının yasal bir zemine oturtulması aşamasında AB’nin kendi içindeki korumacı politikalarından doğacak riskleri görmeli, bu dönüşümün bize olumlu yansımalarını bir gelişme ve ilerleme fırsatı olarak güçlü bir şekilde sahiplenmeliyiz.

Raporlarımızda gerçekleştirdiğimiz senaryo çalışmaları, emisyon azaltım hedeflerinin ulusal ekonomide üretim ve istihdamın artırılarak sağlanabileceğini ve Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma stratejisi arayışlarına yeşil ekonomik dönüşümün önemli bir alternatif sunmakta olduğunu göstermektedir.

Unsurları kararlılıkla saptanmış bir stratejik dönüşüm çerçevesinde;

• Emisyon azaltımını,

• Elde edilen fonların şirketlerin yeşil dönüşümü amacıyla kullanılmasını,

• Yenilenebilir enerji ile enerji verimliliğini merkeze alan

alternatif bir büyüme modeli olarak yeşil ekonomik dönüşüm kapsamında gerek milli gelirde, gerekse sera gazı emisyonlarında anlamlı iyileştirmelerin sağlanabileceğini öngörüyoruz.

Tüm bu alanlarda iyileştirilmesi, etkinleştirilmesi gereken mevzuat alanları, uygulama sürecinin ivmesini artıracak kamu destekleri, geliştirilmesi gereken altyapı gibi çok kapsamlı bir çerçevedeki politika önerilerimizi kamu kurumlarımızla paylaşıyoruz.

‘TÜRKİYE’NİN TOPLAM ELEKTRİK ÜRETİMİNDE YENİLENEBİLİR KAYNAKLARIN PAYININ EN AZ YÜZDE 50 SEVİYELERİNE ULAŞMASI GERÇEKÇİ VE EKONOMİK OLARAK YAPILABİLİR’

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Yönlendirme Komitesi Başkanı Selahattin Hakman ve SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Değer Saygın atılması gereken adımları Gas&Power’a anlattı.

Türkiye’nin en büyük ihracat ortağı olan Avrupa Birliği, 2019 yılı sonunda hayata geçirdiği Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde, ithalat yaptığı ülkelere sınırda karbon uygulaması getirmeye hazırlanıyor. Bu uygulamanın hangi sektörleri kapsayacağı, ithal edilen ürünlere ne ölçüde yansıyacağı, nasıl vergi uygulayacağı konusu henüz netlik kazanmamış olmasına rağmen, uygulamanın olası etkileri geçtiğimiz yıl Türkiye üretim sanayisinin ana gündem konularından biri oldu. Özellikle Covid-19 salgını döneminde olumsuz etkilenen ekonominin iyileştirilmesi için üretim ve ihracatın güçlendirilmesi ön plana çıkarken, karbon vergisi uygulaması gibi Türkiye’nin AB bölgesinde rekabet gücünü azaltabilecek bu türlü risklerin nasıl bertaraf edilebileceğinin anlaşılması daha da öncelik kazandı.

Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde söz konusu olan bu uygulama aslında Avrupa Birliği’nin emisyon ticaret sistemi kapsamında bir süredir kendi sanayisine uyguladığı yaptırımları, bölgeye ihracat yapan ülkelere doğru genişletmesi olarak düşünülebilir. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın odak noktası iklim değişikliği olarak ön plana çıkıyor olsa da alt başlıklar içerisinde Avrupa Birliği sanayisinin haksız rekabetten korunması da yer almaktadır.

OLASI BİR SINIRDA KARBON UYGULAMASINDAN EN FAZLA ETKİLENECEK SEKTÖRLER YÜKSEK KARBON EMİSYONUNA NEDEN OLAN SEKTÖRLERDİR

Türkiye’nin olası bir sınırda karbon uygulamasından en fazla etkilenecek sektörleri, Avrupa Birliği’ne en fazla ihracatı gerçekleştiren ve aynı zamanda Avrupa Birliği ortalamasından daha yüksek karbon emisyonuna neden olanlar sektörlerdir. Bunlar arasında elektrik sektörünün yanı sıra demir çelik üretimi, plastik üretimi ve daha katma değerli ürünler üretip ihraç eden birçok sektör sayılabilir.

Sınırda karbon uygulamasının olumsuz etkilerinin önüne geçilmesi için Türkiye’nin elinde ne gibi çözümler bulunuyor? Öncelikle üretilen üründen kaynaklanan birim başına karbon emisyonlarının en aza indirilerek, Avrupa Birliği ortalamasından mümkün mertebe daha düşük bir seviyede tutulması önem arz ediyor. Bunun gerçekleşmesi için de sanayide kullanılan elektrik ve diğer enerji taşıyıcılarının düşük karbonlu kaynaklardan tedarik edilmesi gerekiyor.

Günümüzde Türkiye üretim sanayisinin nihai enerji tüketiminin neredeyse yüzde 30’u elektrikten sağlanıyor. Bu oran tekstil gibi bazı sektörlerde yüzde 40 seviyelerini geçerken, çimento gibi diğer sektörlerde ise ancak yüzde 10’a ulaşıyor. 2020 yılı sonunda Türkiye’nin toplam elektrik üretiminin yüzde 40’tan fazlasının yenilenebilir kaynaklardan karşılanıyor olması, toplam enerji tüketimi içerisinde elektriğin payının yüksek olduğu sektörler için önemli bir fırsata dönüşüyor.

TÜRKİYE’NİN TOPLAM ELEKTRİK ÜRETİMİNDE YENİLENEBİLİR KAYNAKLARIN PAYININ EN AZ YÜZDE 50 SEVİYELERİNE ULAŞMASI GERÇEKÇİ VE EKONOMİK OLARAK YAPILABİLİR

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin yaptığı çalışmalara göre Türkiye’nin toplam elektrik üretimi içerisinde başta güneş ve rüzgâr olmak üzere, yenilenebilir enerji kaynaklarının payının en az yüzde 50 seviyelerine ulaşması gerçekçi ve ekonomik olarak yapılabilir gözüküyor. Bu potansiyel ve daha fazlasının hayata geçmesiyle birlikte, Türkiye üretim sanayisinde elektrikten kaynaklanan karbon emisyonları da yakın gelecekte önemli ölçüde değişebilir.

Türkiye’de yenilenebilir enerji nitelik sertifikalarını düzenleyen Elektrik Piyasasında Yenilenebilir Enerji Kaynak Garanti Belgesi (YEK-G) yönetmeliğinin Haziran 2021’de uygulanmaya başlanması bekleniyor. İleride YEK-G’nin Avrupa Birliği sistemine dahil edilmesi elektrik üreticilerine ek gelir sağlamak ve sınırda karbon vergisi yükümlülüklerine karşılık olarak kullanılabilmek açısından fırsat yaratacaktır. Diğer yandan üretim sanayisinde yer alan şirketler elektrik tüketimlerini tesislerinin çatı veya arazilerinde güneş enerjisi gibi dağıtık yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılayarak, yine toplam üretimlerinden kaynaklanan karbon emisyonlarının azaltılmasında önemli yol kat edebilirler. Mahsuplaşma yasasıyla birlikte de bu türlü sistemler artık Türkiye’de daha karlı hale geliyor ve bugüne kadar kullanılmayan birçok çatı fırsata dönüştürülebilir. Özellikle çatı tipi güneş sistemleri ve YEK-G gibi gönüllü piyasaların yarattığı fırsatların üretim sanayi tarafından detaylı değerlendirilip, hayata geçirilmesi ilk adım olarak ön plana çıkıyor.

TÜRKİYE TOPLAM NİHAİ ENERJİ TÜKETİMİNİN EN AZ YÜZDE 5’İNİ YEŞİL HİDROJENDEN TEDARİK ETME POTANSİYELİNE SAHİP

Elektrik dışı enerji tüketiminin karbonsuzlaşması ise biraz daha karmaşık bir süreç. Bu alanda öncelikle enerji verimliliğinin yarattığı fırsatların hayata geçirilmesi gerekiyor. Fakat verimliliğin yarattığı fırsatlar düşük karbonlu bir sisteme geçiş için tamamıyla çözüm sağlamıyor. Bunun dışında yenilenebilir elektrik kaynaklı elektrifikasyon, yenilenebilir enerji kaynaklarının ısıtmada doğrudan kullanımı ve yenilenebilir elektrik kaynaklı hidrojen gibi daha ileri teknolojilere ihtiyaç duyuluyor. SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin şubat ayında yayımladığı yeni bir rapora göre, Türkiye toplam nihai enerji tüketiminin en az yüzde 5’ini yeşil hidrojenden tedarik etme potansiyeline sahip.

Bu çözümlerin bir kısmı halihazırda ticarileşmişken hidrojen gibi alternatiflerin maliyet rekabetçi hale gelmesi için daha uzun süreye ihtiyaç var. Bu sebeple sanayi sektörünün dönüşümünü elektrik sektöründeki dönüşümle paralel bir şekilde hızlandırabilmek için, farklı çözümlerin fayda, maliyet ve uygulanabilirlik potansiyellerinin değerlendirilerek uzun vadeli bir stratejinin oluşturulması daha da fazla önem kazanıyor.

Tüm bu alternatifler bir yandan olası bir sınırda karbon uygulamasının üretim sanayi üzerindeki olumsuz etkilerine çözüm sunarken, bir yandan da Türkiye ekonomisinin geleceğini belirleyecek olan enerji dönüşümünün daha hızlı hayata geçmesini sağlayacak.  Enerji sektörünün dönüşümü hem enerji tedarikinde dışa bağımlılığı ve dolaylı olarak cari açığın azaltılmasına hem de yeni ekonomik aktivitelerin ve ilgili istihdam alanlarının yaratılması için önemli adımlar atılmasına vesile olarak Covid-19 salgını sonrasında ekonominin iyileştirilmesine olumlu etki edecektir.

Covid-19 salgını döneminde olumsuz etkilenen ekonominin iyileştirilmesi için üretim ve ihracatın güçlendirilmesi ön plana çıkarken, karbon vergisi uygulaması gibi Türkiye’nin AB bölgesinde rekabet gücünü azaltabilecek bu türlü risklerin nasıl bertaraf edilebileceğinin anlaşılması daha da öncelik kazandı.

2020 yılı sonunda Türkiye’nin toplam elektrik üretiminin yüzde 40’tan fazlasının yenilenebilir kaynaklardan karşılanıyor olması, toplam enerji tüketimi içerisinde elektriğin payının yüksek olduğu sektörler için önemli bir fırsata dönüşüyor.

Türkiye’nin toplam elektrik üretimi içerisinde başta güneş ve rüzgâr olmak üzere, yenilenebilir enerji kaynaklarının payının en az yüzde 50 seviyelerine ulaşması gerçekçi ve ekonomik olarak yapılabilir gözüküyor.

Türkiye’de yenilenebilir enerji nitelik sertifikalarını düzenleyen Elektrik Piyasasında Yenilenebilir Enerji Kaynak Garanti Belgesi (YEK-G) yönetmeliğinin Haziran 2021’de uygulanmaya başlanması bekleniyor. İleride YEK-G’nin Avrupa Birliği sistemine dahil edilmesi elektrik üreticilerine ek gelir sağlamak ve sınırda karbon vergisi yükümlülüklerine karşılık olarak kullanılabilmek açısından fırsat yaratacaktır.

Üretim sanayisinde yer alan şirketler elektrik tüketimlerini tesislerinin çatı veya arazilerinde güneş enerjisi gibi dağıtık yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılayarak, yine toplam üretimlerinden kaynaklanan karbon emisyonlarının azaltılmasında önemli yol kat edebilirler.

Türkiye toplam nihai enerji tüketiminin en az yüzde 5’ini yeşil hidrojenden tedarik etme potansiyeline sahip.

Sanayi sektörünün dönüşümünü elektrik sektöründeki dönüşümle paralel bir şekilde hızlandırabilmek için, farklı çözümlerin fayda, maliyet ve uygulanabilirlik potansiyellerinin değerlendirilerek uzun vadeli bir stratejinin oluşturulması daha da fazla önem kazanıyor.

-TÜSİAD Çevre ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu ile Avrupa Yeşil Mutabakatı Görev Gücü Başkanı Fatih Özkadı

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Yönlendirme Komitesi Başkanı Selahattin Hakman

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Değer Saygın